Thomas Mann kitaplarından Değişen Kafalar kitap alıntıları sizlerle…
Değişen Kafalar Kitap Alıntıları
Çocuk, genç kız, anne ya da nine kim olursa olsun herkesi doğuran ve doyuranın kadınlar olduğunu bütün kadınların kucağından doğup kucağına döndüğü büyük tanrıça şaktiyi temsil ettiklerini ve ona özgü izler taşıyan her kadın görüntüsüne saygı gösterip hayranlık duymamız gerektiğini bilmiyor musun ?
”İstek sınırsızdır, bunları yerine getirme olanakları ise çok sınırlıdır. ”
”Hiç kuşkusuz görünmeyeni görebilen bir adam, bu yolcuların üzerinde, uygunsuzluğun yolları üzerine düşen karanlık gölgesinden bir şeyler sezerdi. ”
”Gündüzleri baykuş kördür, geceleyin karga; oysa aşık olanın gözü ne gece görür ne de gündüz. ”
”Şunu bil ki Nanda; gözetlediğimizin adının Sumantra kızı Sita olduğunu söylemen benim için gerçek bir zevk oldu çünkü böylelikle onun biçiminden biraz daha fazlasını öğrenmiş oluyorum; evet çünkü ad, varlığın ve ruhun bir parçasıdır. ”
”Gel, yemeğimizi yedikten sonra yumuşak otlara uzanarak ağaçların dalları arasından göğü seyredelim. Tıpkı Toprak Ana’nın yaptığı gibi, bakışlarımızı yukarı kaldırmak zorunda kalmadan gözlerimizin kendiliğinden yukarı çevrilerek göğe bakması dikkate değer bir seyir denemesidir. ”
”Öyleyse seni dinledikten sonra şiirin akıllılığı izleyen bir budalalık olduğuna inanmak ve bir budalayla karşılaşınca onun hala mı yoksa yine mi budala olduğunu sormak gerekecek. ”
Ağlamak ve gülmek arasında, yaşamın coşkusu ve heyecanı içinde kolayca onaylanacak ve iyi diye adlandırılabilecek bir bağ mevcuttur. Keyifli bir acıma demek olan ‘duygulanma’ sözcüğü işte bunun için yaratılmıştır.
Her varlığın hak ettiği yargıya ulaşmak için çaba göstermeliyiz; çünkü o, görüntüden daha fazla bir şeydir.
Kişinin adı, onun varlığının ve ruhunun bir parçasıdır.
Bize yeni ve daha yüksek basamaklar göstermeyin ki, ilk basamağı çıkma cesaretimizi yitirmeyelim.
Güzellik ve ruhun, heyecan ve coşkuda birleşmesi gibi, yaşam ve ölüm de aşkta birleşir.
Mükemmeliyet parçalanmış bir mutluluğu göstermektedir.
İyi kalpli insanlar, birisinin kahkahasının diğerinin gözyaşı olmayacağı bir dünyayı boş yere özlerler.
Akıllı olmak gerektiğini düşünerek tam öyle olmaya çalıştığımız sırada yine aptallaşmak gerektiğini öğreniyoruz.
İnsan hiçbir şeyden, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğu kadar korkmaz, yalnızca hayallerinin elinden alınmasından korktuğu kadar.
Bütün canlıların iki türlü varoluş biçimi vardır. Biri kendileri için, diğeri de başkalarının gözleri için.
Çünkü insanlardan uzak durmak çilekeşlikse onları kabul etmek daha büyük çilekeşliktir.
Ama ne olur konuş, bizi esir alan duygulardan, ruh güzelliğinden ve evrenin kucaklayıcısından konuş lütfen!
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yaşam bize bir şeyler sunar, ama pek çok şeyi de esirger. Bugün bizden esirgenen şeyin, yarın bize sunulacak olması, genellikle bir düş olarak kalır.
Münferit durumlar hiçbir zaman sıradan değildir: Düşünmek ve ifade etmek için en sıradan şey, doğum ve ölümdür. Ama bir doğum ya da ölüm olayını yaşayan biri olarak kendinize, doğum sancısı çekene ya da ölene bunun sıradan bir şey olup olmadığını bir sorun bakalım!
İnsan hiçbir şeyden, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğu kadar korkmaz yalnızca hayallerinin elinden alınmasından korktuğu kadar .
Önlem, yoksunluk ve vazgeçiş, biz insanların ortak yazısıdır. İsteklerimiz sınırsızdır,bunları karşılama olanaklarıyla son derece sınırlı. İnsanın keşke olsaydı biçimindeki isteği, sonunda olmaz ki yanıtını ve yaşamın bu kadarına razı ol diyen kueu öğüdüne çarpar. Yaşam bize birseyler sunar, ama pek çok şeyi de esirger. Bugün bizden esirgenen şeyin, yarın bize sunulacak olması, genellikle bir düş olarak kalır.
Akıllı olmak gerektiğini düşünerek tam öyle olmaya çalıştığımız sırada yine aptallaşmak gerektiğini öğreniyoruz
Bizi dinlemeye yönelten şey sessizliktir.
Her varlığın hak ettiği yargıya ulaşmak için çaba göstermeliyiz;çünkü o,görüntüden daha fazla bir şeydir. Bu görüntünün arkasında onun varlığı ve ruhu gizlidir.
Çünkü insanlardan uzak durmak çilekeşlikse onları kabul etmek daha büyük çilekeşliktir.
-Zira güzellik ve ruhun, heyecan ve coşkuda birleşmesi gibi, yaşam ve ölüm de aşkta birleşir.
-Dünya da iki tür mutluluk vardır; Biri vücudun zevkleri sayesinde, diğeri de ruhun sonsuza değin huzura kavuşmasıyla ulaşılan mutluluktur.
-Gündüz baykuşun, gece ise karganın gözü kördür. Ama aşk hastalığına tutulanın gözü hem gündüz kördür hem de gece.
Savaşçı soyundan gelen sığır yetiştiricisi Sumantra’nın kızı güzel kalçalı Sita ile (deyim yerindeyse) iki kocasının öyküsü, dinleyenden en üstün ruh gücü bekleyecek ve Maya’nın acımasız gözboyacılığına karşı bütün zekâsını kullanmasını gerektirecek kadar kanlı ve şaşırtıcıdır. Dinleyenlerin, öyküyü anlatanın dayanıklılığını kendilerine örnek tutmaları dilenir; çünkü; böyle bir öyküyü anlatmak, dinlemekten çok daha fazla gözüpekliği gerektirir. Öykü başından sonuna kadar aşağıdaki biçimde olagelmiştir.
Önlem, yoksunluk ve vazgeçiş, biz insanların ortak yazgısıdır. İsteklerimiz sınırsızdır, bunları karşılama olanaklarıyla son derece sınırlı. İnsanın keşke olsaydı biçimindeki isteği sonunda olmaz ki yanıtın ve yaşamın bu kadarına razı ol diyen kuru öğüdü ne çarpar.
Ağlamak ve gülmek arasında, yaşamın coşkusu ve heyecanı içinde kolayca onaylanacak ve iyi diye adlandırılabilecek bir bağ mevcuttur. Keyifli bir acıma demek olan ‘duygulanma’ sözcüğü işte bunun için yaratılmıştır.
Bir ruhsa güzellik bir de duyulara hitap eden güzellik vardır.Ama bazıları güzel olanı, bütünüyle duyular dünyasına mâl ederek ruhsal güzelliği ondan tamamen ayrıştırır ve böylece, dünya ruh ve güzellik diye iki kutba ayrılır.
Sessiz sözcüğünü özellikle kullanıyorum,ziea bizi dinlemeye yönelten şey sessizliktir.
Burası sanki açlığın ve susuzluğun,yaşlılığın ve ölümün,ısþirabın ve körleşmenin altı dalgasından çok uzakta.
Çünkü benlik ve sahiplenme duygusunun vücuda girmesi ayrışmayı,ayrışma farklılığı,farklılık kıyaslamayı,kıyaslama tedirginliği,tedirginlik şaşkınlığı,şaşkınlık hayranlığı oluşturur,hayranlık ise değişme ve birleşme isteğini oluşturur
İnsanlardan kaçmak çilekeşlikse onları kabul etmek, daha üstün bir çilekeşliktir.
İnsanın düşleyebileceği ve öyküleyebileceği en sıradan şey, ölüm ve doğumdur. Ama hele bir doğumda ya da ölümde bulunun, kendi kendinize, çevrenizdekilere ya da ölene sorun bakalım bu sıradan bir şeymiymiş.
Yalnızca gösterişten ibaret olmayan her varlığın, tanınmak hakkıdır. Çünkü onun bir ruhu ve varlığı vardır.
Akıllı olmak gerektiğini düşünerek tam öyle olmaya çalıştığımız sırada yine aptallaştığımızı öğreniyoruz.
‘’(…) Önlem, yoksunluk ve vazgeçiş, biz insanların ortak yazgısıdır. İsteklerimiz sınırsızdır, bunları karşılama olanaklarıysa son derece sınırlı. İnsanın ‘’keşke olsaydı’’ biçimindeki isteği, sonunda ‘’olmaz ki’’ yanıtına ve yaşamın ‘’bu kadarına razı ol’’ diyen kuru öğüdüne çarpar. Yaşam bize bir şeyler sunar, ama pek çok şeyi de esirger. Bugün bizden esirgenen şeyin, yarın bize sunulacak olması, bir düş olarak kalır. Bir cennet düşü (…) Yoksa yoksunluk içinde yaşayan insan, cenneti gözünde nasıl canlandırabilirdi?‘’
İsteklerimiz sınırsızdır, bunları karşılama olanaklarıysa son derece sınırlı.
İnsanın ‘keşke olsaydı’ biçimindeki isteği, sonunda ‘olmaz ki’ yanıtına ve yaşamın ‘bu kadarına razı ol’ diyen kuru öğüdüne çarpar.
İnsanın ‘keşke olsaydı’ biçimindeki isteği, sonunda ‘olmaz ki’ yanıtına ve yaşamın ‘bu kadarına razı ol’ diyen kuru öğüdüne çarpar.
Çünkü insanları kabul etmemek çilekeşlikse, onları kabul etmek daha büyük bir çilekeşliktir.
Bu öyle bir hastalık ki, yalnızca insanı öldürmekle kalmıyor, ölümünü bizzat kendisi istiyor insan. Zorunluluk ve istek birbirinden ayırt edilemeyecek şekilde iç içe geçtiği için, burada zorunlu bir istek var, bu istek zorunluluktan kaynaklanıyor, zorunluluk da mutlak bir istekten.
.. Gözlerimizi ve öteki duyu organlarımızı etkileyen bu görüntüye takılıp kalmamamız gerekir. Çünkü bizi etkileyen şey, gerçeklik değildir. Her varlığın hak ettiği yargıya ulaşmak için çaba göstermeliyiz; çünkü o, görüntüden daha fazla bir şeydir. Bu görüntünün arkasında onun varlığı ve ruhu gizlidir.
Koca erkek eşin başını taşıyandır,
Bu karardan kuşku duymak haksızlıktır.
Nasıl kadın mutlulukların en üstünü ve şarkıların kaynağıysa, Baş da tüm organların en üstünüdür.
Bu karardan kuşku duymak haksızlıktır.
Nasıl kadın mutlulukların en üstünü ve şarkıların kaynağıysa, Baş da tüm organların en üstünüdür.
İnsanın düşleyebileceği ve öyküleyebileceği en sıradan şey, ölüm ve doğumdur
Çünkü benlik ve sahiplenme duygusunun vücuda girmesi ayrışmayı, ayrışma farklılığı, farklılık kıyaslamayı, kıyaslama tedirginliği, tedirginlik şaşkınlığı, şaşkınlık hayranlığı yaratır; hayranlık ise değişme ve birleşme istediğini yaratır.
“ vücudun bütün gösterişini ve değerini belirleyen de baştır, vücut başka bir başa bağlanınca anlatımı da değişir hatta yüzün anlatımını değiştiren ufak bir kırışık bile genel biçimi değiştirir.”
“Zevke boş yere ‘aşk tanrısının alaycı karısı’ dememişler çünkü görünüşümüzü çekici ve isteğe değer bir duruma sokan, daha doğrusu böyle gösteren odur.”
Çünkü benlik ve sahiplenme duygusunun vücuda girmesi ayrışmayı, ayrışma farklılığı, farklılık kıyaslamayı, kıyaslama tedirginliği, tedirginlik şaşkınlığı, şaşkınlık hayranlığı yaratır; hayranlık ise değişme ve birleşme istediğini yaratır.