İçeriğe geç

Defterimden Portreler Kitap Alıntıları – İlber Ortaylı

İlber Ortaylı kitaplarından Defterimden Portreler kitap alıntıları sizlerle…

Defterimden Portreler Kitap Alıntıları

güneş balçıkla sıvanır da tarihi gerçek gizlenemez.
O günün kavgalarını bugünün görüşüyle değerlendirmeye kalkmak fikir ve tarihçilik yönünden sadece bir çadır komedisi gibidir.
Devlet ancak dahilerin kurabileceği bir mimari eserdir.
Takvim değişse de Temmuz ayı onun adıyla (Iulius), July diye anılıyor. Doğduğu ayın adı kalıcı oldu. Şark dillerinde, İbranca ve Türkçe de ise bu ay Yeraltı Tanrısı’nın adı olan Dammuz’u taşır.
Mizah tarafı olan insanlarla anlaşmak kolaydır
Devlet ancak dahilerin kurabileceği bir mimari eserdir.
Oysa güneş balçıkla sıvanır da tarihi gerçek gizlenemez.
Zamanını ve zeminini anlamayan bir aydın sınıf önderlik yapamaz.
Bu milletin okumuşuna, az okumuşuna Türkiye’yi sevdirdi, İstanbul’u sevdirdi, daha da önemlisi Osmanlı’nın akşam vaktinde ve Cumhuriyet’in değişen ortamında Türk medeniyetini bir bütün halinde benimsetti.
Onun bir neslin kırıp dökülen ruhunu onaran, kendisine saygıyı kaybeden bir aydın zümresine kimliğini hatırlatan bir düşünür olduğunu bilmeliyiz. Bunu şiirde yapıyordu çünkü Türkler de bütün Akdeniz ve Doğu Avrupa milletleri gibi şiirle düşünmeyi, şiirle hissetmeyi tercih ederler.
Bir seminerde; Bu ibare kâtip hatası olabilir mi? dedim. Halil Hoca Hatayı kâtipte değil kendi dikkatinde ara dedi.
Bernard Lewis’in bizlere şöyle dediğini çok iyi hatırlıyorum; Köprülü ve Öner Lütfi Barkan döneminin büyük tarihçileridir, Halil İnalcık ise bütün zamanların en usta tarihçisidir.
Herkese yüksek tahsile kadar eğitim verirsen olmaz. Dolayısıyla bu uyduruk üniversite, uyduruk lise eğitimiyle yarı cahil bir nesil yetiştiriliyor.
Uzman bizim memlekette az rastlanan bir fanidir. Daha çok ezbere konuşmaya ve üfürmeye meraklıyızdır.
Bizim milletin, bizim bilmediğimiz büyük adamları vardır. Bir köşede tunçtan büst gibi sessizce dururlar. El alem ise onları çelenklerle kuşatarak hürmet eder.
Birine güvenmek için birlikte gülmeye başlamanız lazım.
Ama şunu unutmayalım idealist ve idealleri için can vermeye hazır insanların arasında fikir ayrılıkları her zaman olur.
Artık insanlar şiir okumuyor. Oysaki şiir okunmalı ve düşünülmeli o zaman Mehmet Akif gibi şairlerimiz olacak. Tabii bunlar dünkü Mehmet Akif gibi olmayacak. Benim dediğim değişen Türkiye’nin anlaşılması.
Zamanını ve zeminini anlamayan bir aydın sınıf önderlik yapamaz.
Bazen yakın tarih uzak tarihten daha da karanlık olabiliyor.
Tolstoy kiliseyi sevmiyordu. Kilise de onu sevmedi. Ama Hristiyan’dı. İnançlıydı. İslam dinine yakınlık duydu. Diğer Doğu dinlerine de
Rusya ona tapıyordu, o da Rusya’yı çok seviyordu.
Tataristan’ın entelektüel politikacılarından biri söylemiştir; Dostoveyski bildiğimiz gibi değil, aslında Rusluğu da yücelttiği yok, insanların dramını ve çelişkilerini ortaya koydu. O insanların kaderinin tasvircisidir. Ancak Tolstoy Rusya’yı yüceltir. Rus’tur.
Beethoven, Mozart gibi mali sıkıntı içinde yaşamasa da ızdırap, yalnızlık ve hastalıkla boğuştu. Sadece 19’uncu yüzyılın müziğine damga vurmakla kalmadı, o yüzyılın Avrupalı münevverinin portresi olarak Avrupa dünyasından geçti.
Avusturya’da bütün zamanların üç müzik dahisi birbirini tanımıştır; Haydn, Mozart, Beethoven. Biri en çok beste yapan Mozart, öbürü dahilere pek çok şey katmış Haydn idi; Beethoven ise sadece musiki dünyasını değil, Avrupa’nın alt üst olduğu dönemde bütün grupları etkilemiştir.
Gezmeye bir milletin tek bilinçli gezgini oldu.
Ulema meşayih meclislerinin etkisiyle bir muharrem gecesi rüyasında Resulü Ekrem Hazretlerini gördüğü, Şefaat ya Resulullah yerine Seyahat ya Resulullah deyip, kendine hem sağlık hem de seyahat bahşedildiği hep söylenir.
Tüm askerler gibi Kanuni de ten zevkinden uzak kalamazdı. Ama onun kadar romantik ve edip bir adam yoktu. Kılıç tutan eli kuyumcu eğesini de aynı maharetle kullanırdı, hünkar birinci sınıf bir kuyumcuydu. Dahası Muhteşem Süleyman monogamdı, tek eşin tadını çıkaracak maharette biriydi. Hayatı boyunca sadık kaldığı eşi Hürrem Sultan’dı.
İyi şairdi, Türk ve Fars diline hakimdi, Farsça şiirleri İran şahınkininden iyidir. Ana rakibi Şah İsmail (Hatayi) Türk dilini en iyi kullanan şairlerdendi. Yavuz gür sesli, iyi bir hatipti. Tarih-coğrafya bilgisi 15-16’ncı asrın ekseri hükümdar ve devletllileri gibi sağlamdı.
Aslında tarihin kuralları vardır; birisi Türk şiirinin en arı dilli olan Şah İsmail (Hatai), öbürü Fars şiirinin üstad olacak derecede dik bilen Yavuz Selim’in savaşı bir medeniyet mücadelesi değildir. Bir nüfuz ve iktisadi yerleşim sorunudur.
O günün kavgalarını bugünün görüşüyle değerlendirmeye kalkmak fikir ve tarih yönünden sadece bir çadır komedisi gibidir.
Her şey zaman içinde gözlenmelidir; tabi gözlenebilirse
Çapraz okumayı sevmeyen bütün okuyucu kitleleri gibi maalesef standart okuyucu kitlemiz bağnaz ve cüretkâr ifadelere bayılır. Bu her görüşe mensup olanlar için geçerli bir kuraldır.
Fatih Hurufilere yakındı; katiyyen oğlu ve halefi II. Bayezid gibi değildi ama öyle din dışı bir portre de çizilemez. Kendisinde bir sofu karakter arayanlar, olağanüstü askeri ve entelektüel yetenekleri üzerinde durmaz.
Zehirlenerek öldürüldüğü zaman sadece 49 yaşındaydı. Hiç şüphesiz ki büyük bir mareşaldi; ne o ne oğlu ne de torunun çocuğu Muhteşem Süleyman saraydaki yataklarında rahat ölebildiler.
Bazı yazarlar, fethin gerçek bir kuşatma ve zafer olmadığını, Konstantinopolis’in savunmasının çok yersiz olduğunu hatta çocuk ve kadınlara kaldığını bile söylüyorlar. Bu arada karadan gemi yürütme olayını tamamen reddediyorlar. Her şeyi bilenler (!) Bu konuda sadece okul tarih kitaplarındaki bilgileri ele alıp sözde çürütmeyle meşguller.
Hayat aslında sandığımızdan daha önemlidir ve sadece büyük adamların ve yöneticilerin değil, yönetilen sıradan insanın hayatı da tarihçi için çok önemli bir kaynaktır.
Her evin avlusuna bir üniversite açacak raddeye geldik ama kurumlarımızın gözetlenmesi, disiplinin hakkaniyetle sağlanması yönetimini pek beceremedik.
Roma diktatörü kuvvetliydi, imparator başrahipti ve ilahlaştırılmıştı. O, Roma’ya hükmediyordu, karısı Livia da ona. Roma’nın büyük sanatçılarının onun zamanında çıkması tesadüf değildir.
Diğer bir deyişle, Roma’nın Caesar’ı sadece Kleopatra’ya âşık olmadı.
Gerçi İranlılık ve Türklük bilinen en eski tarihe kadar kültürel ve dini bir ilişki içindeydi. Şamanizm dahi İran dininden etkilenmiştir. Müslümanlığı da zaten Araplarla temas değil, İran medeniyetiyle temas sayesinde girdik. Kullandığımız tabirler; peygamber, abdest, namaz, oruç, hep Farsçadan geçmektedir. Her şeyden önce memleketin adını İran koyanlar ise Selçuklu Türk devleti ve halkıdır.
Devlet ancak dahilerin kurabileceği bir mimari eserdir.
Constantin çok yaşamadı, dahilere iş yapmak için kısa ömür de yeter.
Hayat aslında sandığımızdan daha önemlidir ve sadece büyük adamların ve yöneticilerin değil, yönetilen sıradan insanın hayatı da tarihçi için çok önemli bir kaynaktır.
Mehmet Akif, inancın verdiği enerjiyle fakir yaşayan ama zengin bir manevî miras bırakan muhteşem neslin önderidir.
Dahilere iş yapmak için kısa ömür de yeter.
Dünyayı tanımayan ve beynelmilel âlemin havasını kavrayamayanların aslında ulusalcılık yapmayı da beceremeyecekleri açıktır.
Bizim milletin, bizim bilmediğimiz büyük adamları vardır. Bir köşede tunçtan büst gibi sessizce dururlar. Elalem ise onları çelenklerle kuşatarak hürmet eder.
Türkiye kendi tarihi mirasını tanıyan, onun tadını çıkaran bir ülke hiç olmamıştır.
Biz hepimiz bu toprağın insanlarıyız, meziyetlerimiz ve kusurlarımız da müşterektir, işi ehline vermemek de bu kusurların başında gelir.
Ulusun tarihi önünde huşu ile eğilip maziye şükran, sadakat ve gelecek nesillere de emanet endişesiyle çalışmak çok az insanın ulaşabildiği bir olgunluktur.
O günün kavgalarını bugünün görüşüyle değerlendirmeye kalkmak fikir ve tarihçilik yönünden sadece bir çadır komedisi gibidir.
Zamanını ve zeminini anlamayan bir aydın sınıf önderlik yapamaz.
birine güvenmek için birlikte gülmeye başlamanız lazım.
Devlet ancak dâhilerin kurabileceği bir mimari eserdir.
Mizah tarafı olan insanla anlaşmak kolaydır..
Devlet ancak dahilerin kurabileceği bir mimari eserdir.
birine güvenmek için birlikte gülmeye başlamanız lazım.
İzlediği politikaların en başında kendi dinî cemaatlerimizle barışık olma hedefi vardı, bütün dinlerin ruhani liderleri ile etkin ve yakın bir dostluğu vardı.
Genç Türklerin vatanseverlikleri ve cesaretleri yanında ülkeleri ve Avrupa’yı tanımamaları ve bilgisizlikleri sonsuzdu, nitekim olaylar karşısında kendileri ile çok çabuk çelişkiye düşmeleri başka türlü izah edilemez. Onlar Abdülhamid döneminin çocuklarıydı.
Maalesef bizim toplum sabah olan iyi veya kötü şeyi öğleden sonra unutan takımdır.
Eski arkadaşlıkların en önemli yanı güven duygusudur.
Akılsızlık etmeyin, kadın dediğin giyim ve kuşamı takip edip zarif olmayı bilmeli
Zeki ve iyi yetişmiş insanlar gibi kendi milli sorunlarını aşmayı, başka milliyetlere de hak tanımayı bilirdi.
Bu memleketin tarihini ve kültürel mirasını anlamak için Arapça öğrenmek lazımdır, diyenlere; Esas klasik Arapça metinlerin her biri Batı dillerine âlâsından çevrilmiştir, siz evvela Arap harfli Türkçeyi okumayı öğrenin.
Zarif yaşamak için hacıağa veya müsrif olmak gerekmez.
Zira Türkiye kendi tarihi mirasını tanıyan, onun tadını çıkaran bir ülke hiç olmamıştır.
Bilim yeni sorunların ortaya konması demektir. Bir noktada tıkanıp kalan verimli olamaz.
Hayat aslında sandığımızdan daha önemlidir ve sadece büyük adamların ve yöneticilerin değil, yönetilen sıradan insanın hayatı da tarihçi için çok değerli bir kaynaktır.
Hayat devam ediyor ama çevre değişiyor.
Kültürlü Milletler edebiyat ve tarihi sadece uzmanlara bırakmaz; yöneticiler, askerler, hekimler, hocalar da bu gibi büyük adamları ve onların mirasını bilirler ve haklarında söyleyecekleri vardır. Toplumsal bilincin eridiği, insanların televizyon karşısında kuruldukları, gençlerin Nereye olursa olsun diyerek kaçtıkları bu ülkede Mehmet Akiflere muhtacız.
Bazen yakın tarih uzak tarihten daha da karanlık olabiliyor.
Sınıf tırmanan insanlar bazen mucizeler yaratır, bazende adamakıllı çığırından çıkarlar. At sahibine göre kişner.
bütün sahte dindarlar gibi Türkler de tanrıyı aldatmak için muhabbetlerini büyük, güzel ve süslü yapıyor. Bizim maksimize oturdukları evlere hiç dikkat etmezler
Tarih olsaydı, yapsaydı ile yazılmaz. Bizim millet tarihle söz döellosuna girip yakaya yapışmayı ve dövünmeyi sever.
Kendisinde bir sofu karakteri arayanlar, olağanüstü askeri ve entelektüel yetenekleri üzerinde durmaz. Çapraz okumayı sevmeyen bütün okuyucu kitleleri gibi maalesef standart okuyucu kitlemiz bağnaz ve cüretkar ifadelere bayılır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir