İçeriğe geç

Dede Korkut Kitabı – Han’ım Hey Kitap Alıntıları – Anonim

Anonim kitaplarından Dede Korkut Kitabı – Han’ım Hey kitap alıntıları sizlerle…

Dede Korkut Kitabı – Han’ım Hey Kitap Alıntıları

Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Akıbet: Uzun yaşın ucu ölüm, ahiri ayrılık
Aldatarak er tutmak avrat işidir
Kazan der: Vallah billah, doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyeyim.
Kâfir der: Oğlan yenilince Tanrı’na mı yalvarırsın?
O zamanda oğul ata sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi.
Oğlan dedi: düşman diye neye derler?
Kazan dedi: Oğul, onun için düşman derler ki biz onlara yetiştik öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür.
Hani dediğim bey erenler,
Dünya benim diyenler?
Ecel aldı, yer gizledi,
Fâni dünya kime kaldı?..
Eski pamuktan bez olmaz, eski düşman dost olmaz
Ezelden yazılmazsa kul başına kaza gelmez
Ecel vakti ermeyince kimse ölmez
“İnsan, koynunda yatan helâline sırrını söylemez mi?”
“Övünürse, er övünsün; aslandır
Övünmek, kadınlara suçtur
Övünmekle kadın, erkek olmaz”
“Tatlı dudak verip öpüştüğüm
Bir yastıkta baş koyup seviştiğim”
“Bizim tepesi büyük dağlarımız olur
O dağlarımızda bağlarımız olur
O bağların kara salkımlı üzümü olur
O üzümü sıkarlar, al şarabı olur
Şaraplıydım, duymadım
Ne söylediğimi bilmedim
Beyliğe usanmadım, yiğitliğe doymadım
Canımı alma Azrâil, imdat!” ツ
“Şunun için düşman derler ki, biz onlara yetersek, öldürürüz; onlar bize yeterse, öldürür.”
“Hüneri oğul, atadan mı görür, öğrenir; yoksa atalar, oğuldan mı öğrenir?”
“A bey baba
Deve kadar büyümüşsün,
Deve yavrusu kadar aklın yok
Tepe kadar büyümüşsün,
Darı kadar beynin yok;” ツ
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Kalk kız, oynarsan oyna, oynamazsan cehennemde oyna.” ツ
“Adını ben verdim, yaşını Tanrı versin,”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Kadınlar dört türlüdür: Birisi solduran soydur. Birisi dolduran soydur. Biri evin dayanağıdır. Biri ne dersen de bayağıdır.”
“Ağır yüklerin sıkıntısını katır bilir. Nerede sızılar varsa çeken bilir. Aymaz başın ağrısını beyni bilir.”
“Atasının adını sürdürmeyen kötü huylu oğul, babanın belinden inmese daha iyi; ana rahmine düşüp doğmasa daha iyi.”
“Her şeye gücü yeten Tanrı vermeyince, insan zengin olmaz. Başlangıcından beri yazılmasa, kul başına kazâ gelmez, eceli dolmayınca kimse ölmez. Ölen adam dirilmez; çıkan can geri gelmez.”
Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son, ucu ölümlü dünya
DEDEM KORKUT:
“Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son ucu ölümlü dünya”
Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi.
Deli Dumrul: Ya öyleyse can veren, can alan Allah mıdır?

Azrail: Evet odur

Deli Dumrul: Öyleyse sen neyin belasısın? Sen aradan çık! Yüce Allah ile haberleşeyim

“Kibirlilik eyleyeni Tanrı sevmez”
Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçenden otuz üç akçe alırdı. Geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı.
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya.
Eski pamuktan bez olmaz, eski düşman dost olmaz.
Allah Allah demeyince işler düzelmez,
Kadir Tanrı vermeyince kişi varlanmaz.
Ezelden yazılmasa kul başına kaza gelmez,
Ecel vakti ermeyince kimse ölmez,
Ölen adam dirilmez,çıkan can geri gelmez,
Bir yiğidin kara dağ yumrusunca malı olsa
Yığar,toplar,kısmetinden fazlasını yiyemez.
Gürüldeyip sular taşsa deniz dolmaz,
Büyüklük eyleyeni Tanrı sevmez,
Gönlünü yüce tutan erde devlet olmaz
Allah’ın verdiği umudun azalmasın
“At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur.”
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
“Oğuz ilinde, Duha Kocaoğlu Deli Dumrul adında bir yiğit yaşardı. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçenden otuz akçe alırdı. Geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı.”
Adını ben verdim, yaşını Allah versin.
O zamanda beylerin alkışı alkış, kargışı kargış idi. Duaları kabul olurdu.
Akış: hayır dua
Kargış: beddua
Karşı yatan Kara Dağ’ım yıkılmıştır
Ozan senin haberin yok
Gölgelice koca ağacım kesilmiştir
Ozan senin haberin yok
Çalma ozan, etme ozan
Karalıca ben kızın nesine gerek ozan
Tedbirli giden, gül devşirir. Tedbirsiz giden, yol şaşırır.
Beni sana asarlar taşıma ağaç
Taşıyacak olursan yiğitliğim seni tutsun ağaç
Çağıl çağıl kayalardan çıkan su
Ağaç gemileri oynatan su
Hasan’la Hüseyin’in hasreti su
Bağ ve bostanın ziyneti su
Ayşe ile Fatma’nın günahı su
Şahbaz atların içtiği su
Kızıl develerin gelip geçtiği su
Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su
Yurdumun haberini bilir misin, söyle bana
Kara başım kurban olsun suyum sana
Korkut Ata, “ahır zamanda hanlık geri Kayı’ya deye, kimse ellerin­den almaya, ahır zaman olup kıyamet kopuncaya kadar,” dedi. Bu dediği Osman neslidir, işte sürüp gidiyor. Ve de nice buna benzer söz söyledi.
Kılıcını ne öğersin bre kâfir? Eğri başlı çevgenimce gelmez bana!
Arslan ile kaplana,
Bir oğul yedirdinse söyle bana;
Kara tonlu, azgın dinli kâfirlere,
Bir oğul aldırdmsa söyle bana;
Han babamın katma ben varayım,
Ağır hazine, bol asker alayım,
Azgın dinli kâfire ben varayım
Ünüm anlayın beyler, sözümü dinleyin beyler.
Yürü oğul, baban sana kıydıysa sen babana kıyma!
Oğlu olan ak otağa, kızı olan kızıl otağa kon­durun; oğlu, kızı olmayanı Allah Taâlâ hor görmüştür, biz de hor gö­rürüz, belli bilsin!
Dede Korkut hikayelerinde kılıç, gücü simgelerken kopuz ise barışı, esenliği simgeler.
Dede Korkut göçebe Türklerin yüceltip kutsallaştırdığı, bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, kabile teşkilatını koruyan bir Oğuz büyüğüdür.
Aç görsen doyursana,
Yalıncak görsen donatsana.
Borçluyu borcundan kurtarsana!
Geldik o ki nice söylersen bayağıdır, evine yazıdan yabandan bir udlu konuk gelse, er adam evde olsa ona dese ki, “kalk, ekmek getir, biz de yiyelim, bu da yesin” dese, “pişmiş ekmeğin bekası olmaz, ye­mek gerektir,” avrat “Neyleyeyim, bu yıkılacak evde un yok, elek yok, deve değirmenden gelmedi,” der. Ne gelirse benim sağrıma gel­sin deyü elini götüne vurur, yönün eyer ve sağrısını erine döndürür. Bin söylersen birisini tutmaz, erin sözünü kulağına koymaz. O Nuh Peygamberin eşeğinin soyundandır, ondan da sizi, hânım, Allah sak­lasın, ocağınıza bunun gibi avrat gelmesin.
Kadınlar dört türlüdür;
Birisi ev yapan sulptur,
Birisi solduran soptur,
Birisi dolduran toptur,
Birisi evin dayağıdır,
Birisi nice söylersen bayağıdır

Ozan der, “Evin dayağı odur ki, yazıdan yabandan eve bir udlu konuk gelse, er adam evde olmasa, o onu yedirir, içirir, ağırlar, azizler gönderir. O Ayşe, Fatma soyudur, hânım, onun bebekleri bitsin, ocağına bunun gibi avrat gelsin

Kılıç çaldı, din açtı,
Şâh-ı merdan Ali görklü;
Ali’nin oğulları
Peygamber nevaleleri,
Kerbela Yazısında
Yezidiler elinde şehid oldu,
Hasan ile Hüseyin,
İki kardaş beraber görklü
Tekebbürlük eyleyeni Tanrı sevmez
Dede Korkut Hikâyeleri hiçbir zaman tazeliğini yitirmeyen, eski­meyen bir güzellik taşımaktadır, tıpkı yetişmekte olan bir genç kızın bugünden yarına artan güzelliği gibi. Onun güzelliği, tadı, gücü,
Demâdem artar, eksilmez, tükenmez, bînihâyettir!

Bunu ben, bunca yıldır bu hikâyeyi yazıp durmakta, okuyup durmak­ta olduğum için kendimde deneyerek söylüyorum. Bütün yayın alanı­mız bu yolda herkesin bana katıldığını gösteren tanıklarla doludur.

Orhan Şaik Gökyay

Ünümü anla sözümü dinle
Kazan Bey, yağız atını mahmuzlar yola çıkar.
Çobanın bu sözleri üzerine kafirler, ok atmaya başlar. Karacık Çoban da sapanı ile onları taşa tutar. Ve üç yüz kafiri sapan taşıyla yere serer. Bu arada iki kardeş olan Kıyan Gücü ile Demir Gücü’nü okla vurup, şehit ederler. Çobanın taşı biter. Ama koyun demez, keçi demez sapana koyup atar. Kafirleri yere yıkar. Karacık Çoban’ın kendilerini öldüreceğini anlayan kafirler kaçarlar.
Kazan Bey ve diğerleri toz bulutunu görürler. Kimi derk ki, geyi tozudur. Kimi der ki, düşman tozudur. Kazan Bey der ki:
Geyik olsaydı bir veya iki bölük olurdu. Bu gelen olsa olsa düşmandır.
Babasının anasının elini öper. Kara koç atına sıçrayıp biner.
Ayağı uğursuz gelin diyeceklerine, hayırsız gelin desinler. Kayın babama, kayın anama söyleyeyim.
Cümle âlemleri yaradan Allah Tanrı görklü;
O övdüğüm yüce Tanrı,
Dost olup medet versin!
Hânım hey!
Kız sen beni bir yıl bekle. Bir yılda gelmezsem, iki yıl bekle. İki yılda gelmezsem, üç yıl bekle. Eğer gelmezsem, bil ki ben öldüm. Gözün kimi tutarsa, gönlün kimi severse ona var.
Oğul atanın sırrıdır, iki gözünün biridir,
Devletli oğul çıkarsa tirkeşinde tiridir,
Devletsiz oğul çıkarsa ocağının körüdür;
Oğul da neylesin, baba ölüp malı kalmazsa?
Baba malından ne fayda, başta devlet olmazsa?
Ecel vade ermeyince kimse ölmez
Kurt bir yırtıcı hayvan oldu­ğu kadar mübarektir de – “Kurdun yüzü mübarektir.” Nitekim Ana­dolu’da bugün de kurdu öldürmenin günah olduğuna, kurda atılan tüfengin patlamadığına inanılır. Nizip’in batısında Kurt Baba Tepesi de­nilen bir yer vardır. Bu dağdaki kırk inde kırk kurt yaşamaktadır. Bunların başı Kurt Baba adıyla anılmakta olup buna Kurtların Evliyası gözüyle bakılmaktadır.
Ölenlerin ardından yas tutulur; yasa girenler bunu hem gi­yecekleriyle hem de davranışlarıyla belli ederler. Ölünün anası, kız- kardeşleri, boy beyleri “ak çıkarıp kara giyer’ler. Analar “çekip yaka­larını yırtar”lar, “acı tırnaklarını ak yüzlerine çalıp, al yanaklarını ka­na bürür’ler. Babalar “kaba sarıklarını götürüp yere çalar’lar, hıçkıra hıçkıra ağlarlar. Kızkardeşler yaylaya çıkmaz, şahbaz atlara binmez, şölenler vermez, otağlar kurmaz olur. Yaslı otağlarda ölümün sebebi­ne ve şekline göre yas bildiren bayraklar asıldığını da biliyoruz. Eski Türklerde şamanlıktan bu yana ölüler için aş verme geleneği­ni Dede Korkut Kitabı’nda da buluyoruz. Çok eskiden ölülerin atları, kendileriyle birlikte, eğerlenmiş ve dizginli olarak gömülürdü. Ayrı­ca onun başka bir atı da cenaze töreninde boğazlanıp yenirdi. Ölüler için aş verme geleneği göçebe Oğuz boylarıyla birlikte Azerbaycan’a ve Anadolu’ya da gelmiştir.
Destanlarda kadına büyük itibar edilmektedir. Toplumda en yüksek mevki kadına aittir. Şehvetin izine rastlanmayan bu Dede Kor­kut Destanlarında kadın erkek ilişkisinin mahrem yönlerini anlatan yerler yok değildir; ama bunlar, günümüzün edebiyatında rastladığı­mız soysuzlaşmış tasvirler olmaktan çok uzaktır. Bunlar gerçek ve ta­bii olmanın çizgisinden şu kadarcık dışarı taşmış değildir. Ana-baba- çocuktan kurulu Türk ailesinde bunların birbiriyle ilişkilerinde son­suz bir sevgi ve şefkatin, ölümler karşısında gevşemeyen, aksine bir kat daha düğümlenen bağlılığın, en ağır ve güç tecrübelerden geçmiş bir sadakatin, şeref ve namus anlayışının göz kamaştırdığını görürüz.
Özellikle kayın ağacının destanlarda olduğu kadar bütün Türklerin yaşayışında ayrı bir yeri vardır. Kayın ağacının çocukların koruyucu tanrısı olan Umay’la birlikte gökten indiğine inanılmaktadır.
Büyük Oğuz kabilelerinin henüz ayrı doğrultulara yö­nelmeyerek birbirlerinin dillerine ve lehçelerine özgü şekilleri pay­laştıkları yıllardan pek uzak olmayan Dede Korkut Kitabı’nın dilinde, başta Kıpçak lehçesi olmak üzere öteki Türk boylarının dillerinden geçmiş ya da Moğolca kelimelerin bulunması yadırganmaz.
Bamsı Beyrek hikâyesi de Oğuz dairesinin en eski destanlanndan biridir. Bu destan Türk ulusları arasında eskiden beri biliniyordu. Bu destan Orta Asya bozkırlarının her yerinde tespit edilmiştir ve “Alpamış” di­ye de bilinmektedir. Bu hikâye VI-VIII yüzyıla tarihlendirilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir