İçeriğe geç

Dede Korkut Hikayeleri (Türkçe – Rusça) Kitap Alıntıları – Anonim

Anonim kitaplarından Dede Korkut Hikayeleri (Türkçe – Rusça) kitap alıntıları sizlerle…

Dede Korkut Hikayeleri (Türkçe – Rusça) Kitap Alıntıları

İncinip acı sözler söyleme
Baba malından ne fayda başta devlet olmasa
Nerede sızılar varsa çeken bilir.
Ecel aldı, yer gizledi ;
Fani dünya kime kaldı?
Kara başım bunaldı, yalnız kaldım, suçum bu mudur?
Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Yazılıp dizilip gökten inen Tanrı bilimi Kuran güzel,
O Kuranı yazdıran düzdüren bilginler öğreninceye dek bekleten bilginler sultanı Osman güzel,
Çukur yerde yapılan Tanrı evi Mekke, Mekke’ye sağ gidip esen dönen imanı bütün hacı güzel,
Hesap günü Cuma, Cuma günü okunan hutbe, kulak verip dinleyen ümmet, minarede okuyan müezzin güzel.
Ben âlemleri yoktan var eden Allah’ıma sığındım
Hani dediğim kahraman erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Âhir son ucu ölümlü dünya!
Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirmişti.
Er, malına kıymayınca ad kazanmaz.
Kız, anadan görmeyince öğüt almaz.
Oğul, babadan görmeyince sofra donatmaz.
Oğul babanın sırrıdır, iki gözünün biridir.
Hayırlı oğul olursa sadağında okudur.
Hayırsız oğul olursa ocağının körüdür.
Şimdi hani dediğim bey erenler,
Yalan dünya benim diyenler?
Fani dünya kime kaldı?
Ecel aldı, yer gizledi,
Gelimli, gidimli dünya,
En sonucu ölümlü dünya!
“Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fani dünya kime kaldı.”
Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fani dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son ucu ölümlü dünya
Ozan der: Kadınlar dört türlüdür
Birisi solduran soydur
Birisi dolduran toptur
Birisi evin dayağıdır
Birisi nice söylesen bayağıdır
Er, malına kıymadıkça adı çıkmaz
Kız anadan görmeyince öğüt almaz
Oğul atadan görmeyince sofra çekmez
Ne dersin, Ne söylersin
Göz açıp gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Koç yiğidim şah yiğidim
Tatlı damak verip öpüştüğüm
Bir yastığa baş koyup emiştiğim
Karşı yatan Kara Dağlar’ı
Senden sonra ben neylerim
Yaylar olsam benim mezarım olsun
Soğuk soğuk sularını içer olsam
Benim kanım olsun
Altın akçeni harcar olsam
Benim kefenim olsun
Tavla tavla şahbaz atına biner olsam
Benim tabutum olsun
Senden sonra bir yiğidi
Sevip varırsam birlikte yatsam
Ala yılan olup beni soksun
Senin o muhannet anan baban
Bir canda ne var ki sana kıyamamamışlar
Arş tanık olsun, kürsü tanık olsun
Yer tanık olsun, gök tanık olsun
Kadir Tanrı Tanık olsun
Benim canım senin canına kurban olsun
Ozan der: Kadınlar dört türlüdür
Birisi solduran soydur
Birisi dolduran toptur
Birisi evin dayağıdır
Birisi nice söylesen bayağıdır.
Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Kazan der: Vallah billah, doğru yolu görür iken eğri yoldan gelmeyeyim.
Kâfir der: Oğlan yenilince Tanrı’na mı yalvarırsın?
O zamanda oğul ata sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi.
Oğlan dedi: düşman diye neye derler?
Kazan dedi: Oğul, onun için düşman derler ki biz onlara yetiştik öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür.
Hani dediğim bey erenler,
Dünya benim diyenler?
Ecel aldı, yer gizledi,
Fâni dünya kime kaldı?..
Eski pamuktan bez olmaz, eski düşman dost olmaz
Ezelden yazılmazsa kul başına kaza gelmez
Ecel vakti ermeyince kimse ölmez
Senden midir, benden midir, Tanrı Taala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir, dedi, söyledi:

Der:

Han kızı yerimden kalkayım mı

Yakan ile boğazından tutayım mı

Kaba ökçemin altına atayım mı

Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı

Öz gövdenden başını keseyim mi

Can tatlılığını sana bildireyim mi

Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi

Han kızı sebebi nedir söyle bana

Müthiş gazap ederim şimdi sana

“Övünürse, er övünsün; aslandır
Övünmek, kadınlara suçtur
Övünmekle kadın, erkek olmaz”
“Tatlı dudak verip öpüştüğüm
Bir yastıkta baş koyup seviştiğim”
“Bizim tepesi büyük dağlarımız olur
O dağlarımızda bağlarımız olur
O bağların kara salkımlı üzümü olur
O üzümü sıkarlar, al şarabı olur
Şaraplıydım, duymadım
Ne söylediğimi bilmedim
Beyliğe usanmadım, yiğitliğe doymadım
Canımı alma Azrâil, imdat!” ツ
“Şunun için düşman derler ki, biz onlara yetersek, öldürürüz; onlar bize yeterse, öldürür.”
“Hüneri oğul, atadan mı görür, öğrenir; yoksa atalar, oğuldan mı öğrenir?”
“A bey baba
Deve kadar büyümüşsün,
Deve yavrusu kadar aklın yok
Tepe kadar büyümüşsün,
Darı kadar beynin yok;” ツ
“Kalk kız, oynarsan oyna, oynamazsan cehennemde oyna.” ツ
“Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yedir gizledi
Ölümlü dünya kime kaldı:
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya”
“Kadınlar dört türlüdür: Birisi solduran soydur. Birisi dolduran soydur. Biri evin dayanağıdır. Biri ne dersen de bayağıdır.”
“Ağır yüklerin sıkıntısını katır bilir. Nerede sızılar varsa çeken bilir. Aymaz başın ağrısını beyni bilir.”
“Atasının adını sürdürmeyen kötü huylu oğul, babanın belinden inmese daha iyi; ana rahmine düşüp doğmasa daha iyi.”
“Her şeye gücü yeten Tanrı vermeyince, insan zengin olmaz. Başlangıcından beri yazılmasa, kul başına kazâ gelmez, eceli dolmayınca kimse ölmez. Ölen adam dirilmez; çıkan can geri gelmez.”
Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son, ucu ölümlü dünya
DEDEM KORKUT:
“Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son ucu ölümlü dünya”
Erin ağırını, hafifini at bilir
Ağır yüklerin zahmetini katır bilir
Nerde sızılar varsa çeken bilir
Gafil başın ağrısını beyni bilir
Deli Dumrul: Ya öyleyse can veren, can alan Allah mıdır?

Azrail: Evet odur

Deli Dumrul: Öyleyse sen neyin belasısın? Sen aradan çık! Yüce Allah ile haberleşeyim

“Kibirlilik eyleyeni Tanrı sevmez”
Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçenden otuz üç akçe alırdı. Geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı.
Dünya benim diyenler
Ecel aldı, yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya.
“Oğuz ilinde, Duha Kocaoğlu Deli Dumrul adında bir yiğit yaşardı. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçenden otuz akçe alırdı. Geçmeyenden döve döve kırk akçe alırdı.”
Adını ben verdim, yaşını Allah versin.
O zamanda beylerin alkışı alkış, kargışı kargış idi. Duaları kabul olurdu.
Akış: hayır dua
Kargış: beddua
Karşı yatan Kara Dağ’ım yıkılmıştır
Ozan senin haberin yok
Gölgelice koca ağacım kesilmiştir
Ozan senin haberin yok
Çalma ozan, etme ozan
Karalıca ben kızın nesine gerek ozan
Tedbirli giden, gül devşirir. Tedbirsiz giden, yol şaşırır.
Hani dediğim beyler!
Dünya benim diyenler!
Ecel aldı, yer gizledi.
Fani dünya kime kaldı?
Gelimli gidimli dünya,
Sonu ucu ölümlü dünya!
Çağıl çağıl kayalardan çıkan su
Ağaç gemileri oynatan su
Hasan’la Hüseyin’in hasreti su
Bağ ve bostanın ziyneti su
Ayşe ile Fatma’nın günahı su
Şahbaz atların içtiği su
Kızıl develerin gelip geçtiği su
Ak koyunların gelip çevresinde yattığı su
Yurdumun haberini bilir misin, söyle bana
Kara başım kurban olsun suyum sana
Korkut Ata, “ahır zamanda hanlık geri Kayı’ya deye, kimse ellerin­den almaya, ahır zaman olup kıyamet kopuncaya kadar,” dedi. Bu dediği Osman neslidir, işte sürüp gidiyor. Ve de nice buna benzer söz söyledi.
Kılıcını ne öğersin bre kâfir? Eğri başlı çevgenimce gelmez bana!
Arslan ile kaplana,
Bir oğul yedirdinse söyle bana;
Kara tonlu, azgın dinli kâfirlere,
Bir oğul aldırdmsa söyle bana;
Han babamın katma ben varayım,
Ağır hazine, bol asker alayım,
Azgın dinli kâfire ben varayım
Ünüm anlayın beyler, sözümü dinleyin beyler.
Yürü oğul, baban sana kıydıysa sen babana kıyma!
Oğlu olan ak otağa, kızı olan kızıl otağa kon­durun; oğlu, kızı olmayanı Allah Taâlâ hor görmüştür, biz de hor gö­rürüz, belli bilsin!
Dede Korkut, Oğuzların aklıdır, vicdanıdır. Esasen Şaman geleneğinden gelen Oğuzların Dede Korkut’a olan saygıları bu geleneğin izdüşümüdür. Bütün Oğuzlar ona saygı duyarlar, güvenirler. Kopuzunun ritmi kulaklarında, söylemleri zihinlerindedir. Kendisine danışanlara tepeden bakmaz, aklını en iyi kullanan o olduğu için doğruyu gösterir. Aşırılığı yoktur, sükunet içinde barışı sağlar. Aklı ile sosyal hayatın krizlerinde ortaya çıkar. Kopuzuyla sevinçleri, güzellikleri ruhlara sindirir, dünyevilikle uhreviliği tam bir dengede tutar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir