Sezgin Kaymaz kitaplarından Deccal’in Hatırı kitap alıntıları sizlerle…
Deccal’in Hatırı Kitap Alıntıları
Al buyur. Ne kadar yükselirsen o kadar fena düşüyordun. Ne kadar besleyip büyütürsen ümidini, o kadar pis bozum oluyordun. Ne kadar aşık olursan o kadar yanıyordun.
Ve sana acı bir haber, kimse değişmezdi de
Bastırır, bastırılır, yolunu değiştirir veya yolu kesilip başkaları tarafından değiştirilir, ama içinde bir yerde neyse o olarak kalırdı. Suyu nereden akıtırsan akıt, değişen yolu olurdu, kendisi değil.
Havalı bir vecize yumurtlamak gerekirse, şebeği ormandan çıkarabilirdin ama manı şebekten nah çıkarırdın.
Mutluluk; duyarlarsa ne derler korkaklığının dışında bir yerlerdeydi
Kaosta falan.
Ve sapına kadar cesurdu Zila; dibine kadar ahlaksız, köküne kadar anarşistti. Mutluydu, onca maraza rağmen.
Havalı bir vecize yumurtlamak gerekirse, şebeği ormandan çıkarabilirdin ama ormanı şebekten nah çıkarırdın.
Oğul, evlat, et-tırnak, kan bağı, zart zurt Hepsi palavraydı hepsi. Çocukları malları değildi insanların; organları hiç değildi. Onlar basit birer genetik kazaydı yalnızca.
Hiç kimse göründüğü gibi değildir. Herkes göründüğünden başkasıdır. Büyük çoğunluk, çirkinliklerini saklamak için.
Görmesini bilmeyene cam neyse elmas da odur.
Sana kör baktılar diye kendini camdan sanma,
Sendeki elması görecek sarrafı bekle
MEVLANA
Hadi Ben bensiz geleyim
Sen sensiz gel
Ne varsa şu aşk ırmağının içinde var
Soyunalım iki can
Dalalım şu ırmağa
MEVLANA
Aşkta vefa, cefa, fedakarlık yoktu. Aşk varsa, sadece aşk vardı; aşığın kendisi bile yoktu. Şimdi desin atla şu pencereden diye, hemen, derhal, hiç düşünmeden atlardı.
Merhamet, sana gücü yetmeyecek olana kimselerin görüp duymadığı yerde yaptığın iyilikti.
Övülecek şeyleri ayıpları altında, kusurların arasında ara.
Ekmek arıyorsan ekmek,
Su arıyorsan su,
Aşk arıyorsan aşksın
Neye kapılmışsan o’sun sen.
Aradığınsın,
Bulduğunsun
MEVLANA
Canını teslim etmeye hazır değilsen, Ben aşığım deme
MEVLANA
Kendime kafir oldum da o vakit inandım ben o can güzeline,
Elinde kılıç gördüm onun da o vakit kalkanımı yaktım
Bak hele bak! Neler de biliyordu bu fıstık! Hadi lan sen de Ondan mı intihar ettin?
Bu da benim repliğimdi.
Hayır canım. Bu onların senaryosuydu. Sen de yedin, papağan gibi tekrar ettin.
Sen var mısın?
Varsan beni anlarsın!
Kirlenmek, sana ait olmayan şeylerin gelip tutunmasıydı sana
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kaçmak yakalanmaktan, temizlenmek kirlenmekten zahmetliydi..
Yüzük olmayı dileyen taş, yontulmayı, ezilmeyi göze almalıdır.
MEVLANA
Bu dünyada ne kimseye uymuşluğumuz var,
Ne şu atlas kubbe altında ev kurmuşluğumuz
MEVLANA
Sokak hayvanları ya hayvan sevgisi olanlara denk gelirdi ya hayvan düşmanlarına. Çünkü iki farklı bakış da onları arardı. Güzel ve seksi kadınlar ya çapkın erkeklere ya yobazlara, çünkü iki ayrı penis de onlara heves ederdi ve düşkünler ya zalimlere ya kurtarıcılara, çünkü iki başka el de onlara uzanırdı.
Karakol polisiysen salakla sulakla nasiplenir, geçer giderdin; büyük şebekelerle işin olmazdı, İkinci Şube bakardı o işlere. Kapıdan girmeyegör; Burada Allah yok, peygamber izne çıktı, diye karşılayıp kainatta ne kadar suç varsa hepsini senin işlediğine inandırırlardı seni.
Kadın ölmüştü.
Seher Balcı.
Basit, alelade bir isim. Ne anası aklından geçirebilirdi doğar doğmaz memesine yapışan o bebeğin günün birinde orospu olacağını, ne belki de oğlan isterken kız doğdu diye bozulmuş babası. Seher bile aklından geçiremezdi olduğu güne kadar.
Bebek demişti kadıncağız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Üç hafta sonra haciz geldi. Kalan otuz milyon beş yüz bin lira borç için evi ellerinden alıverdiler. İpotek böyle bir şeydi. Evde ne var ne yoksa dosya ve avukat masraflarına karşılık gitti. Haciz de böyle bir şeydi. Kesmeyince babasının maaşına yapıştı bankanın dudakları.
Ne evleri vardı ne eşyaları artık.
Çaydanlıkları bile yoktu.
Ucuz bir ev buluncaya kadar deyip bir komşuya sığınmışlardı. Bir sene içinde annesiz kaldı. Kahır ise böyle bir şeydi.
Senin can gözünün iki hastalığı var
Biri, elde edemediğin şeyler için çektiğin gam,
Diğeri, elindeki şeyleri kaybetmekten duyduğun korku
MEVLANA
Nakış savaşır mı hiç nakkaş ile?
MEVLANA
lbrahim’sen korkma, gir ateşe
Unutma ama
Yüreği de adı kadar
lbrahim olanı tanır ateş,
Onu bunu değil
MEVLANA
İnsan olan insan şunu bilmeli;
İş görür elinde tanrının eli
MEVLANA
Yahudi havradan havraya, Hıristiyan pazardan pazara, Müslü man namazdan namaza hatırlar Allah’ı.
Ayıptır!
Sen buna din dersin.
Ayık kişi yoktur alemde. Kimi işrette küfeliktir, kimi zikrette.
Edep, buna Eyvallah! diyebilmektir.
Sen tutar, Edep yahu! dersin.
An gelir, her şey kabul edilebilir görünmeye başlar gözüne. Doğru yolu bulmak denir buna.
Sen buna yoldan çıkmak dersin.
Aşk ırmağının suçu yok;
Bizim maşrapamız küçük
MEVLANA
Kaçmak yakalanmaktan, temizlenmek kirlenmekten zahmetliydi.
Seni tamamlayacak olanı bul
Bir şeye ne kadar çok dikkat çekersen o şey gözden o kadar çok kaçardı.
Yalnızlıktan korkuyorsan aşık ol; çünkü aşık maşuğunu yanında taşır hep
İnsanın küçüğü insandı da büyüdükçe başka bir şey mi oluyordu?
Zenginlik demek, İhtiyacım olan her şeye sahibim demekti.
Sevmiyor muydu Latife’yi şimdi sanki? Zila’yı sevdi diye karısına olan sevgisi yok mu oluyordu?
Oğul, evlat, et-tırnak, kan bağı, zart zurt Hepsi palavraydı hepsi. Çocukları malları değildi insanların; organları hiç değildi.
Birer maden suyu getireyim soğuk, hem geğirir hem konuşuruz.
Ne güzel bir terbiyesizlikti bu. Ne hoş küstahlıktı.
Aşk, başlayan bir yolculuktu. Ne durağı vardı, ne uğrağı, ne de sonu. Sadece yolculuktu.
Sokak hayvanları ya hayvan sevgisi olanlara denk gelirdi ya da hayvan düşmanlarına, çünkü iki farklı bakış da onları arardı. Güzel ve seksi kadınlar ya çapkın erkeklere ya da yobazlara, çünkü iki ayrı penis de onlara heves ederdi. Ve düşkünler ya zalimlere ya kurtarıcılara, çünkü iki başka el de onlara uzanırdı.
Evet. Adam hakikaten de baş bir şey gibi duruyordu. Başhekim de, başmüdür de, başbakan de. Küçük dağları ben yarattım edâları şöyle.
Erkeğin yoksa parası, götündedir kumbarası!
Dogmalar sarsılır, vakur başlar yere gelir, tabular yıkılır, göz göz olur duvar gibi önyargılar.
Bu hayattır.
Sen buna roman dersin.
Sana ait olmakla alakası yok Senin ait olmanla alâkalı aşk..
Bakarsın bugün sever bu yürek,
Yarın sevilir bakarsın.
Yüreğimin özünde başka yarınlar var.
Mevlana
Kirlenmek, sana ait olmayan şeylerin gelip tutunmasıydı sana.
Çocukları malları değildi insanların; organları hiç değildi. Onlar vasit birer genetik kazaydı yalnızca.
An gelir, her şey kabul edilebilir görünmeye başlar gözüne. Doğru yolu bulmak denir buna.
Sen buna yoldan çıkmak dersin.
Aşkta da kumarda da kaybedersin an gelir. Belki de şanstır bu.
Sen kendine şanssız dersin.
Ayık kişi yoktur âlemde. Kimi işrette küfeliktir, kimi zikrette. Edep, buna Eyvallah diyebilmektir.
Sen tutar, Edep yahu! dersin.
Yahudi havradan havraya, Hristiyan pazardan pazara, Müslüman namazdan namaza hatırlar Allah’ı.
Ayıptır!
Sen buna din dersin.
Her masum günaha koşar. İmandır bu.
Sen buna küfür dersin.
Nadiren âşığa kısmet olur mâşuk. Canlar huzura atılır karşılıklı.
Sen buna ne dersin?
Milyarlarca varlıkta oynaşır milyarlarca ruh. Aslen aslı kadar tektir.
Sen buna çok dersin.
Her şey sen olur ve her şeyden öte ne varsa gene sen.
Sen buna BEN dersin.
Öncekiler yapar, sonrakiler yıkar.
Çökmemiş tavan kalmaz yeryüzünde; kuytusunda define aranmamış temel kalmaz.
Mezarlıklar şehirlerin ortasına yürür.
Sabahın ışıkları yürek gibi titrer.
Şehrin ral sesi kafaların içine taşınır.
Dogmalar sarsılır, vakur başlar yere gelir, tabular yıkılır, göz göz olur duvar gibi önyargılar.
Bu hayattır.
Sen buna roman dersin.
Herifin yüzlerce iğde ağacının arasında kaybolmuş kıç kadar evine ikinci gidişiydi. Bok gibi parası olduğu halde yıktırıp adam gibi bir villa yaptırmamıştı ayı. O bağ bahçe bunda olacaktı ki Klimadan misler gibi iğde çiçeği kokusu gelince, Belki de ayı olan o değildir, diye düşündü.
İliklerine kadar korkup durduğun düzensizlik, meğer seni tutup kulağından bir başka düzene götüren düzen miydi? Kontrolü kaybetmek, o da değil tek, kendi kontrolünü bir başkasına devretmek, teslim olmak bu kadar güzel miydi meğer?
Aşk, başlayan bir yolculuktu. Ne durağı vardı, ne uğrağı, ne de sonu. Sadece yolculuktu.
Merhamet, sana gücü yetmeyecek olana kimselerin görüp duymadığı yerde yaptığın iyilikti.
Ben varım! deme,
Belki yoksundur
MEVLANA
İmkansızda mümkünü, yokta varı gör,
Üzümde şarabı . ..
MEVLANA
Tutmak değil bırakmak zengin ederdi insanı; biriktirmek değil
paylaşmak, yığmak değil dağıtmak, toplamak değil bölüşmek, sahiplenmek değil terk etmek, kısaca; almak değil vermek. Sende ihtiyacından fazla bir şey varsa, bu, ona ihtiyacı olan birinin hakkını elinde tutuyorsun demekti. Bir ekmekle doyabilecekken, cebinde iki ekmeklik paran olursa senin, bu, bir kişiyi aç bıraktın demekti. İleride ne olacağım deyip bir köşeye yığdığın mal ve para, basit bir ilaçla sağlığına kavuşabilecek bir yoksulun ölürkenki bedduası, sobaya atacak iki odun bulabilse çocuklarını zatürreeden koruyabilecek bir annenin haram ettiği hakkı, açlıktan ağlayan bir çocuğun masum laneti olarak dünyanın üstüne saçılır, sonsuza kadar diğer insanların üstünde dolaşır dururdu tıpkı ışık gibi. Bu da hiç iyi bir şey değildi. Zengini de fakir eden şeydi bu. Çok tehlikeliydi.
Şöyle ki, akıl denen nane, toplum denen ucubenin dayattığı kabul, icap, algı, standart ve kanaat deryasından başka bir bok değildi buna sorarsan. Akıllı insan denen salak ise o deryanın boy vermeye bile değmeyen sığlıklarında beline düğümlediği balkabağı yardımıyla ürkek ürkek çimen adam.
İçinde senin olduğun bir kalp somurtabilir, ağlayabilir mi hiç?
Çok yıldız var ki, göğün bile haberi yok. O göremiyor diye yıldız yok mu diyelim yani?
Senin birinin hayatına girmen, onu iyileştirmem veya kötüleştirmen demek değildi; onun hayatına girmen demekti. O kadar yavrucuğum o kadar! Hepsi o. Mutlu veya mutsuz olmaya o karar verirdi; hayatına girdiğin insan. Kendi mutluluğuna da sen karar verirdin.
Yalnızlıktan korkuyorsan aşık ol;
Çünkü aşık, maşuğunu yanında taşır hep
İnsanın küçüğü insandı da büyüdükçe başka bir şey mi oluyordu?
Aşkta vefa, cefa, fedakarlık yoktu. Aşk varsa, sadece aşk vardı; aşığın kendisi bile yoktu.
Merhamet, sana gücü yetmeyecek olana kimselerin görüp duymadığı yerde yaptığın iyilikti.
Senin can gözünün iki hastalığı var
Biri, elde edemediğin şeyler için çektiğin gam,
Diğeri, elindeki şeyleri kaybetmekten duyduğun korku.
Senin ilkbaharın benim can bahçeme uğrayınca,
bütün dikenlerim gül halini aldı
Allah’ ı gizlice anmana vesile olacaksa,
tüm dünya malından yeğdir dert.
İnsan bilmezdi ama birinin acısı diğerinin acısıydı; birinin açlığı diğerinin açlığı.