İçeriğe geç

Das Haus zur ballspielenden Katze Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından Das Haus zur ballspielenden Katze kitap alıntıları sizlerle…

Das Haus zur ballspielenden Katze Kitap Alıntıları

aşkımız ne kadar büyükse o oranda az göstermemiz gerekir
Budalalara göre dış görünüş yaşamın yarısıdır. Bu yüzden, üstün özellikleri olan birçok erkek, bütün zekâlarına karşın, istemiyerek aynı zayıflığa kapılırlar.
bize acı çektirenler, tutsaklarının hep neşeli olmasını isterler; bu, onlar için bir onur sorunudur.
Karaduygulu olmak önceleri hoşa giden bir güzellik verir ama sonunda çizgileri uzatır
İnsan kendisini hasta eden dertlere ses çıkarmadan katlanmayı bilmeli, çünkü aşk uzun süre acı döşeğinde kalamaz.
Âdem Baba cenneti bir elmaya sattığınagöre, dünya, ticeretle işe başladı demektir.
mutlu olmak için kadın, erkek birbirlerinde sağlam nitelikler bulmalıydı;çünkü aşk, evim gürültüsüne patırdısına pek az dayanabilirdi
bir kadın mutluluğa ermek için kendi düzeyindeki birerkekle evlenmeliydi, insan er geç gözünün yükseklerde olmasının cezasını görürdü
“Yaşamda, yanlış anlam verdiğimiz küçücük şeylerin bizi içine düşürdüğü hatalı durumların ne tuhaf sonuçları vardır!”
“Acı çeken, daha da kötüsü, eninde sonunda bırakılan, en çok sevendir.”
“Bir erkeğe, özellikle kocaya karşı aşkımız ne kadar büyükse o oranda az göstermemiz gerekir.”
“Budalalara göre dış görünüş yaşamın yarısıdır. Bu yüzden, üstün özellikleri olan birçok erkek, bütün zekâlarına karşın, istemeyerek aynı zayıflığa kapılırlar.”
“Biz kadınlar deha sahibi erkeklere hayran olmalı, tiyatrodan keyiflenir gibi bundan keyiflenmeliyiz. Ancak onlarla birlikte yaşamak kesinlikle! Of!”
“Karaduygulu olmak önceleri hoşa giden bir güzellik verir ama sonunda çizgileri uzatır, dünyanın en çekici yüzünü bile soldurur.”
“İnsan kendisini hasta eden dertlere ses çıkarmadan katlanmayı bilmeli, çünkü aşk uzun süre acı döşeğinde kalamaz.”
“Yüksek tabakaların fırtınalarına, acılarına ancak oralarda oturan yüksek ruhlu kimseler bir değer verebilir. Her şeyde herkes dengi dengine.”
“Zekâdaki çabukluk ve konuşmadaki güzellik ya Tanrı vergisidir, ya da beşikte başlayan bir eğitimin sonucudur.”
“Evlilikte mutluluğa ulaşabilmek için, üstündeki dar yaylanın hemen yanıbaşında, inişi çok kolay ama kaypak bir yamaç bulunan bir dağı aşmak gerekir.”
“Çok harcayan, zengin olamaz.”
“Para savurgan kimseler için yuvarlaksa, para para üstüne koyan tutumlu kişiler için de düzdür.”
“Adem Baba cenneti bir elmaya sattığına göre, dünya, ticaretle işe başladı demektir.”
“Böyle evlilikleri, yün karışık ipliklere benzetirdi; ipek eninde sonunda kesin olarak yünü keserdi.”
“…bir kadın mutluluğa ermek için kendi düzeyindeki bir erkekle evlenmeliydi, insan er geç gözünün yükseklerde olmasının cezasını görürdü; mutlu olmak için kadın, erkek birbirlerinde sağlam nitelikler bulmalıydı; çünkü aşk, evin gürültüsüne patırdısına pek az dayanabilirdi; karı kocadan birinin ötekinden daha çok bir şey bilmesine hiç de gerek yoktu, asıl olan anlaşmaktı…”
“Dünyada hiç kimse insanı annesi kadar sevmez.”
Augustine boşu boşuna aklını bir yana bırakıp, kocasının gelgeç heveslerini, anlamlı anlamsız isteklerini yerine getirmeye, onun hep kendini düşünen gururunun dilediğini yapmaya çabaladı durdu; eli hamurlu, karnı aç döndü.
toplumda yaşanan olaylar diğer olaylarla o kadar kolay zincirlenir ki, biri diğeri olmadan düşünülemez. Bir nehrin suları bir tür sıvı zemin oluşturur. Ne kadar isyankâr olursa olsun, hangi yüksekliğe yükselirse yükselsin, akışının hızıyla onunla birlikte akan girdapların daha kuvvetli suları içinde silinip gitmeyecek bir dalga yoktur
gösterdiği köpeklere özgü sadakatte büyüleyici bir güzellik yok muydu? Kendini idolüne adayışında rahat ve hatta korkunç birçok yan vardı ama bu durum öylesine ilginç bir karakter katıyordu ki
Bileği bükülmez çelikten gibiydi . tutkunun hâkimiyeti altındaki bir kişide, iradenin tek bir noktaya toplanmasıyla sınırsız bir hayvanî güce ulaşılabileceği benim için kanıtlanmış oldu. Bütün elektrik güçleri için de durum böyle. İnsan bu gücünü ister saldırmak, ister kendini savunmak için tek bir organda yoğunlaştırabilir
Bouvard. Bugün hayvanî manyetizma öğretisinin babası sayılır bir manyetizmacı tarafından harekete geçirilen sinir gücünün sonsuz olmadığını, çünkü insanın belirli kanunlara tabi olduğunu ama mutlak prensiplerin bizim hesap sistemlerimizle belirlenemeyecek doğa güçlerine bağlı olduğunu kanıtlamayı öneriyordu. Bana şöyle dedi: Bileğini manyetizmanın etkisi altındaki bir kadının eline ver. Uyanıkken sıksın Sıradan bir güç hissedeceksin. Oysa, boş yere hafifsenen bu kadın, manyetizmanın etkisi altında parmaklarını demirci makası gibi ezecektir!’ Bunun üzerine bileğimi uyuyan, Bouvard’ın deyimiyle ise izole edilen bir kadının avucuna bıraktım. Ihtiyar kadına bütün gücüyle sıkmasını emretti. Parmaklarımın ucundan kan
fışkıracakmış gibi olduğunda artık durmasını rica ettim. Bakın, bileğimdeki bu halka gibi izi üç aydan fazla taşıyacağım bir demirci bileğimi alsa bir halkanın içine sokup, bir somunla sıkıştırsa, bu kadının parmaklarından daha sert bir metal hissedemezdim. Bileği bükülmez çelikten gibiydi . tutkunun hâkimiyeti altındaki bir kişide, iradenin tek bir noktaya toplanmasıyla sınırsız bir hayvanî güce ulaşılabileceği benim için kanıtlanmış oldu. Bütün elektrik güçleri için de durum böyle. İnsan bu gücünü ister saldırmak, ister kendini savunmak için tek bir organda yoğunlaştırabilir Bu küçük hanım, umutsuzluğunun etkisiyle, bütün hayati gücünü bileklerinde toplamış olmalı.
Sinirsel gücün sınırlarını merak etmeye cesaret edemiyorum ben artık. Anneler çocuklarını kurtarmak için aslanları böyle manyetize ediyor, bir yangının ortasına böyle atılıyor, kedilerin zor duracağı yerlerden böyle geçiyor, doğum işkencesine böyle katlanıyor olmalı. Mahkûmların ve forsaların özgürlüklerine kavuşma girişimlerinin sırrı da burada yatıyor. Hayati gücün nerelere uzanabileceği hâlâ bilinmiyor. Doğrudan doğadan gelen bu gücün kaynaklarını hâlâ tanımıyoruz!
Tutkuyla aşırı tahrik olan bir kişinin sinirsel gücüne ne olduğu bilinemiyor!.. Dinamik ve matematik bilimler bu gücü hesaplayabilecek formüllere sahip değil
Sen hayallerin peşinden koşarken, hayatın sessizce senden aldıklarıdır kader.
makinenin dişlilerini öyle bir karıştırdı ki
Hâkimlik mesleği itfaiyeciliğe benzemez. Evrakın alev aldığı görülmemiştir. Sizin her zaman düşünecek zamanınız olur. Üstelik sizin konumunuzda birinin budalalıkları affedilemez
.. hayat ve ölüm arasında bir göz kırpmalık zaman vardır!
Yaşamda, yanlış anlam verdiğimiz küçücük şeylerin bizi içine düşürdüğü hatalı durumların ne tuhaf sonuçları vardır!
Zekâdaki çabukluk ve konuşmadaki güzellik ya Tanrı vergisidir, ya da beşikte başlayan bir eğitimin sonucudur.
Paranın yuvarlak olması, çabuk tekerlenip gitmesi içindir.
Birinin nasıl bir insan olduğunu anlamamız konusunda en uygun yanı, alnı değil midir?
Her yerde engeller, her yerde umutsuzluk!
Aldırmayın, size acı verenlere karşı güçlü olmayı bir deneyin.
büyük bunaltılar içinde kalp ya parçalanır, yahut kaya kesilir.
çığla karşı karşıya gelen Alp’lerdeki çobanlara benziyordu.
Hayatta, yanlış mana verdiğimiz küçücük şeylerin bizi içine düşürdüğü hatalı durumların ne tuhaf sonuçları vardır!
— Oh Tanrım, demek hayat böyle! Bir savaş
— Karşımızdakini her zaman korkutmayı gerektiren bir savaş bizim kuvvetimiz hep yapmacıktır
eninde sonunda terk edilen en fazla sevendir.
aşkımız ne kadar fazla ise o nispette az göstermemiz lâzımdır
Budalalara göre gösteriş hayatın yarısıdır
Of, bu locaya kurulup temsili seyredecek yerde operadaki dekorları falan değiştirmeye yarayan makinelere bakmaktan zevk almak gibi bir şeydir âdeta.
size vereceğim birinci öğüt, dedi, böyle hemen ağlamayın: göz yaşları çirkinleştirir. İnsan kendisini hasta eden dertlere ses çıkarmadan katlanmayı bilmeli, çünkü aşk uzun müddet ıstırap döşeğinde kalamaz
zulüm edenler, esirlerinin daima neşeli olmasını isterler, bu onlar için bir izzeti nefis meselesidir.
öyle olur ki ümitsizlik artık akıl tanımaz ve her şeyi mazur gösterir.
— Yazık! demek ki seven basit bir kalbin bir sanatçıya yetmeyeceği doğruymuş
Büyük tutkular karşısında kendisine küçük ve bayağı gelen bu dünyadan iğrenmişti.
Bir kadının herkesten hattâ ailesinden bile, böyle pek az anlayış gösterilen dertlerini saklamak zorunda olduğunu öğrenmişti.
Yüksek tabakaların fırtınalarına, acılarına ancak oralarda oturan yüksek ruhlu kimseler bir değer verebilir. Herşeyde herkes dengi dengine.
resmi mi yapılırmış denizin?
Edebiyatın ne demek olduğunu, şiirin güzelliklerini anlıyordu lâkin âsi hafızasını bunlarla süslemek zamanı çoktan geçmişti.
Zekâdaki çabukluk ve konuşmadaki güzellik ya Tanrı vergisidir yahut da beşikte başlayan bir eğitimin ürünüdür.
birçok kitap okuyup, yılmadan öğrenmeye çalıştığı halde ola ola ancak biraz daha az cahil olabildi
Evlilikte mutluluğa ulaşabilmek için, üstündeki dar yaylanın hemen yanıbaşında inişi gayet kolay ve kaypak bir yamacın bulunduğu bir dağı aşmak lâzımdır.
Canı sıkılan sanatçı merhametsizdir: Ya kaçar gider, ya başlar alaya.
Tabiatın isteklerini anlamamazlıktan gelen cezasını görür: O da; şüphesiz bir çeşit sosyal tabiat demek olan zaruret gibi af nedir bilmez.
en içten duygularla başka birine bağlanmış bir insanın her gün yeniden doğan ıstıraplarına değer vermeyi basit ruhlu kimseler bilmezler.
paranın yuvarlak olması çabuk tekerlenip gitmesi içindir Para müsrif kimseler için yuvarlaksa, para para üstüne koyan tutumlu kişiler için de düzdür.
mesut olmak için kadın, erkek birbirlerinden sağlam nitelikler bulmalı; çünkü evin gürültüsüne patırtısına aşk pek az dayanabilir.
bir kadın mutluluğa ermek için kendi seviyesindeki bir erkekle evlenmeliydi, gözünün yükseklerde olmasının er geç cezasını görürdü insan
sanatçılardan çoğunun açlıktan nefesi kokar. Ne mal oldukları müsrifliklerinden belli
kalbine kadar kangren olmuş gibi geldi ona.
Bu gerçek renkleri, bu şaşılacak çalışmayı takdir edemezler, halk böyle derinliği kavrayamaz. Sevgili dostum, bizim yapacağımız tablolar, paravanalar, ocak önüne konan perdeler olmalı. Nene gerek, gel şiir yazalım, eskileri çevirelim. Ün daha çok bunlardan gelir, bizim zavallı tablolarımızdan değil.
Böyle eserleri Salon’da teşhir etmeni tavsiye etmem, diye ilâve etti, büyük sanatçı. Bana bak bu iki tabloyu orada kimse anlamayacak. Bu gerçek renkleri, bu şaşılacak çalışmayı takdir edemezler, halk böyle derinliği kavrayamaz.
Bir yüzü görme alışkanlığı, önce bize yavaş yavaş ruhun iyi taraflarını buldurur, sonra da kusurlarını gözden siliverir.
İnsan hakkında kâhinlikte bulunmamıza en elverişli yer alnı değil midir?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir