Haruki Murakami kitaplarından Dans Dans Dans kitap alıntıları sizlerle…
Dans Dans Dans Kitap Alıntıları
İncinince ne olur insana ?
Keith Haring rozetini montunun yakasına takmak gibi bir şey.
O kadarcık mı ?
Demek istediğim bunun kronik bir durum olduğu. Her gün sineye çektiğin bir şeyse hangisinin yara açtığı anlaşılmaz olur. Ama yine de o oradadır. Yara dediğin böyle bir şeydir işte. Budur diye çıkarıp gösterilecek bir şey değildir. Gösterebiliyorsan, o kadar da büyük bir yara değil demektir.
Keith Haring rozetini montunun yakasına takmak gibi bir şey.
O kadarcık mı ?
Demek istediğim bunun kronik bir durum olduğu. Her gün sineye çektiğin bir şeyse hangisinin yara açtığı anlaşılmaz olur. Ama yine de o oradadır. Yara dediğin böyle bir şeydir işte. Budur diye çıkarıp gösterilecek bir şey değildir. Gösterebiliyorsan, o kadar da büyük bir yara değil demektir.
ama çok yorgundum. o kadar yorgundum ki bir şey yapmak istemiyordum. hiç kimseye hiçbir şeyi şikayet etmek istemiyordum. şikayet edene kadar en iyisi söylendiği gibi her şeyi yapayım, diye düşünüyordum. öylesi daha rahattı. ehlileştiğimi düşündüm. eskiden olsa çok sinirlenirdim. yaşlanmışım demek ki. güçten düşmüştüm.
gençken her şeyin yolunda gideceğini düşünürsün. ama öyle olmadığını anladığında artık çok geçtir. boğazına jartiyer sarılıp öldürülürsün. ne acı.
odanın karanlığı üstüme üstüme bastı. telefonun zilini de duymak istemiyordum. dışarı çıktım, caddelerde gezdim. nekahat sürecindeki bir hasta gibi, attığım her adımda bastığım kaldırım parçasını birer birer teyit ederek yürüdüm. sonra insanların arasına karıştım, yürümeye devam ettim, parkta oturup insanları izledim. ölesiye yalnızdım. bir şeye tutunmak istiyordum. ama etrafa ne kadar bakarsam bakayım tutunacak tek bir şey bile göremedim. dümdüz uzayıp giden, tutunacak tek bir yeri bile olmayan buzdan bir labirentin içindeydim. bembeyaz bir karanlığın içindeydim, sesim boşlukta yankılanıyordu. ağlamak istedim. ama ağlamayı bile beceremedim.
Dikkat et. Öldürülmek istemiyorsan dikkat etsen iyi olur. Savaş illaki çıkacak. Her zaman, mutlaka çıkar. Yok demekle yok olmaz. Yokmuş gibi görünsede vardır. İnsan denen varlık var ya, yüreğinin derinliklerinde birbirini öldürmeyi sever. Ve öldürmekten bitap düşene dek birbirlerini öldürürler. Öldürmekten yorulunca biraz dinlenirler. Sonra yine başlarlar öldürmeye. Hep böyledir. Kimseye güvenemezsin, hiçbir şey de değişmez. Yapacak bir şey yok. Hoşuna gitmiyorsa tek çaren başka bir dünyaya kaçmak.
Üzülmemiştim. Çünkü olanların sorumlusu bendim. Onun beni terk etmesi çok doğal olduğu gibi, gideceğini de zaten en başından biliyordum. O da biliyordu, ben de biliyordum.
Normal biri olduğumu söyleyemem ama tuhaf biri de değilim.
Yüzünde sürekli bir maskeyle yaşayanlardan değilim.
Insanlar pat diye ölüyorlar. Bir anda ölü veriyorlar. Insan yaşamı senin sandığından daha hassas bir şey. Bu yüzden de insan her zaman içinde pişmanlık kalmayacak şekilde davranmalı ötekine. Adilce, olabildiğince dürüstçe. Buna gayret etmediği halde birisi öldüğünde ağlayıp pişmanlık duyan insanları sevmiyorum.
“Kulak verirsen arzu edilen şeylerin sesini işitebilirsin. Gözlerini açarsan arzu edilen şeyleri görebilirsin.”
“Ona ulaşmanın düzgün bir yolu olmalıydı. Niyet olan yerde yol da vardır.”
“Ölmüş bir kişinin ardından acele hareket etmeye gerek yok. Ne de olsa o artık hep ölü olarak kalacak.”
“Tek başına yaşayan insanlar farkında olmadan pek çok yetenek edinirler. Aksi halde yaşamayı sürdüremezler.”
“Golf oynamakla vücuttaki sarkmalar geçmez. Çok daha köklü bir yaşam tarzı değişikliği gerekir.”
“İnsanın özgürlüğünü kısıtlayan, onu yok eden bir sistemde, hayal gücünden yoksun aptallar hep yüksek notlar alırlar.”
“Hukuk dediğin şey çok karmaşık ve meşakkatli bir şeydir. Nerede durduğuna bağlı olarak işler üstelik.”
“Onunla birlikte olmak, güzel bir müzik dinlemek gibiydi; yüreğimi yatıştırmış, bedenimdeki tüm gerginliği almış, zaman kavramını unutturmuştu.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“O benden de, senden de tamamıyla farklı biri. Yalnızlık onun için birileri tarafından giderilmesi gereken bir his. Nokta.”
“Yaşamaya devam etmek için ıstırap çekiyorsun. Başkasının seni anlaması zor. Ama düşersen bu ölümcül olabilir.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Konuşacak kimsesi yok. Yüreğini açacağı kimsesi yok. Çok kırılmış. Ama çevresinde kırgınlığını geçirecek kimse yok.”
“On beş yaşında olsaydım ona aşık olurdum diye düşündüm bir kez daha. Hem de baharda düşen çiğ gibi kaçınılmaz bir aşk olurdu bu.”
“Bir şey keşfettik mi onun kalitesinin giderek düşeceğini garanti etmiş oluruz. Bembeyaz bir şey bulunca onu kirletiriz. İnsanlar buna bilgi diyor. Yaşam alanının bir ucundan ötekine, hiç boşluk bırakmadan bu kirliliğin yayılmasınaysa bilginin damıtılması diyoruz.”
“Benim yaşamım benimdir, senin yaşamın da senin. Ne istediğini bilirsen, istediğin şekilde yaşayabilirsin. İnsanlar ne derse desin. Karşı çıkanları sürüngenler yesin.”
“Adımlarını düzgünce atıp dans etmeye devam et. O zaman katılaşmış olan her şey yavaş yavaş çözülecek.”
“Hep böyledir. Kimseye güvenemezsin, hiçbir şey de değişmez. Yapacak bir şey yok. Hoşuna gitmiyorsa tek çaren başka bir dünyaya kaçmak.”
“Ondan bilinçli olarak uzak durmuş değildim. Sadece onunla konuşacak bir şeyim yoktu.”
“Yara dediğin böyle bir şeydir. İşte budur diye çıkarıp gösterilecek bir şey değildir. Gösterilebiliyorsan, o kadar da büyük bir yara değil demektir.”
“Aşk tereddüt ettirir, kafanı karıştırır; iyice büyüyüp şişer, yok olur, kendini inkâr eder, acı verir. Çoğunlukla onu kontrol edemezsin.”
“Yorgunsun, bu çok belli. Yorgunsun, korkuyorsun. Herkes bir dönem böyle hisseder. Her şeyin yanlış olduğunu duyumsar. Bu yüzden de ayakları durur.”
“Sen yitirmiş ve yitirilmişsin. Bir yere gideyim istiyorsun ama nereye gideceğini bilmiyorsun. Birçok şeyi yitirmişsin. Birçok bağın kopmuş. Ama onların yerine yenilerini koyamamışsın. Bu yüzden de kafan karışık. Hiçbir yerle bağın kalmadığını hissediyorsun.”
“İsraf denen şey, gelişmiş kapitalist toplumlarda en büyük bilgeliktir.”
“Bizler gelişmiş kapitalist bir toplumda yaşıyoruz. Böylesi bir toplumda tüketim en büyük erdemdir.”
Bazı acılar zamanla geçse de bazı acılar asıl sonrasında ortaya çıktı.
“Bu dünyada yanlış anlama diye bir şey yoktur. Farklı düşünce tarzları vardır.”
“Demek istediğim bunun kronik bir durum olduğu. Her gün sineye çektiğin bir şeyse hangisinin yara açtığı anlaşılmaz olur. Ama yine de oradadır. Yara dediğin böyle bir şeydir. İşte budur diye çıkarıp gösterilecek bir şey değildir. Gösterebiliyorsan, o kadar da büyük bir yara değil demektir.” 
“Çocukken okuduğum fen bilgisi ders kitabından bir konu geldi aklıma. Kitapta “Dünya dönerken sürtünme olmazsa dünyaya ne olur?” başlıklı bir bölüm vardı. “Eğer sürtünme olmazsa” diye yazıyordu o kitapta, “dönmenin merkezkaç kuvvetiyle dünya üzerindeki her şey uzaklara savrulup gider.” Tam da böyle hissediyordum işte.”
“Ben çalışmasam da dünya dönmeye devam ediyordu nasılsa. Bense durmuş, bir şeyler olmasını bekliyordum.”
“Kesinlikle mutlu bir yaşamı olmamıştı. Biri tarafından çok sevilmediği gibi onun da çok sevdiği bir şey olmamıştı.”
“Hepimiz hayali bir dünyada hayali bir havayı soluyarak yaşıyorduk.”
Bir de Pablo Picasso gibiler vardır; sekseninden sonra bile güçlü resimler yapan, sonra da huzur içinde ölenler. Böyle şeyler önceden bilinmez.
Peki ya ben?
Peki ya ben?
Eğer herkes israf denen şeyi ortadan kaldırsa, büyük bir panik ortamı doğar ve dünya ekonomisi mahvolurdu. İsrafın çelişkinin yakıtı olduğunu, çelişkinin ekonomiyi canlandırdığını ve canlanmanın da yine israfı doğurduğunu söyledim ona.
Aklımı mı kaçırıyordum yoksa hasta mı oluyordum?
Ya da gerçeklik mi deliriyor ve hastalanıyordu?
Ya da gerçeklik mi deliriyor ve hastalanıyordu?
yutulacakmışım gibi hissediyorum. Ara sıra. O zaman da, acaba ben kimin diye düşünüyorum. Ben orada olsam da olmasam da ne fark eder ki? Otel hep orada olmayı sürdürür. Ama ben orada değilim. Kendimi göremiyorum. Görünmüyorum.
İnsanlar pat diye ölüyorlar. Bir anda ölüveriyorlar. İnsan yaşamı senin sandığından daha hassas bir şey. Bu yüzden de insan her zaman içinde pişmanlık kalmayacak şekilde davranmalı ötekine. Adilce, olabildiğince dürüstçe.
Ne fena! Eskiden insanların her yıl bir yaş aldığını düşünürdüm
Ama öyle değilmiş. İnsan bir anda yaşlanıveriyormuş.
Ama öyle değilmiş. İnsan bir anda yaşlanıveriyormuş.
Zaman, kayan kum gibi kaymaya devam eder. Durduğumuz yer eskiden bulunduğumuz yer değildir artık.
Hem zaten hafıza denen şey kesin değil keyfidir.
Ve sonra hepsi yok oldu. Dinozorlar da, mamutlar da, kılıç dişli kaplanlar da, Miyaşita Parkı’ na getirilen gaz bombası da. Ve sonra gelişmiş kapitalist toplum çıkageldi. Bu toplumda ben bir başına kaldım.
Seninleyken huzursuz falan değilim. Yalnızca birlikteyken bazen havanın inceldiğini hissediyorum. Ay’daymışım gibi.
Konuşayım. Konuşmazsam bir şeyler başlamayacak.
“Sen yitirmiş ve yitirilmişsin. Bir yere gideyim istiyorsun ama nereye gideceğini bilmiyorsun. Birçok şeyi yitirmişsin. Birçok bağın kopmuş. Ama onların yerine yenilerini koyamamışsın. Bu yüzden de kafan karışık. Hiçbir yerle bağın kalmadığını hissediyorsun.”
İnsan denen varlık var ya, yüreğinin derinliklerinde birbirini öldürmeyi sever.Ve öldürmekten bitap düşene dek birbirlerini öldürürler.Öldürmekten yorulunca biraz dinlenirler.Sonra yine başlarlar öldürmeye.Hep böyledir.Kimseye güvenemezsin, hiçbir şey de değişmez.Yapacak bir şey yok.Hoşuna gitmiyorsa tek çaren başka bir dünyaya kaçmak.
İnsan denen varlık var ya, yüreğinin derinliklerinde birbirini öldürmeyi sever. Ve öldürmekten bitap düşene kadar öldürürler. Öldürmekten yorulunca biraz dinlenirler. Sonra yine başlarlar öldürmeye. Hep böyledir. Kimseye güvenemezsin, hiçbir şey de değişmez
…Her gün sineye çektiğin bir şeyse hangisinin yara açtığı anlaşılmaz olur. Ama yine de oradadır. Yara dediğin böyle bir şeydir. İşte budur diye çıkarıp gösterilebilecek bir şey değildir. Gösterebiliyorsan, o kadar da büyük bir yara değil demektir.”
Yorgunsun, bu çok belli. Yorgunsun, korkuyorsun. Herkes bir dönem böyle hisseder. Her şeyin yanlış olduğunu duyumsar. Bu yüzden de ayakları durur.
“…herkes katlanabileceği kadarının bedelini ister.”
Kulak verirsen arzu edilen şeylerin sesini işitebilirsin. Gözlerini açarsan arzu edilen şeyleri görebilirsin.
Sıradanlık beyaz gömlek üzerindeki kaçınılmaz lekedir. Bir kere oraya yapışınca bir daha çıkmaz .
Rüyaymış dedim.
Biliyorum. Sürekli seni izledim. Uyuyordun, rüyanda adımı sayıkladın. Burası kapkaranlıktı ama bir şeyi gerçekten görmek istersen, ne kadar karanlık olursa olsun fark etmez,onu görürsün.
Biliyorum. Sürekli seni izledim. Uyuyordun, rüyanda adımı sayıkladın. Burası kapkaranlıktı ama bir şeyi gerçekten görmek istersen, ne kadar karanlık olursa olsun fark etmez,onu görürsün.
Kulak verirsen arzu denilen şeylerin sesini işitebilirisin. Gözlerini açarsan arzu denilen şeyleri görebilirsin.
Bilmiyorsun. Bu dünyada her şey olabilir. Her şey.
Senin yüzünden değil. Kimsenin yüzünden değil. İnsanın ölmek için kendilerince sebepleri vardır. Basit görünse de o kadar basit olmayan sebepler. Birşeyin kökü gibi.
Düşünmek çare değil.
Bu insanları birer birer boğup öldürmek istiyorum.
Neyin anlamı var ki? Yaşıyor olmamızın nesi anlamlı?
Berbat bir yaşam bu. Artık dayanamıyorum bu duruma.
Hayal gücünden yoksun insanlar kendini haklı çıkarmak konusunda çok hızlıdırlar.
Ve geride bıraktığı iz de bir anda yok olup gitmişti.
Hayalin hesabı olmaz.
Kimse öldürülmüş bir kızı düşünmez. Sadece kendini korumayı düşünür.
Ölüm kadar sessizdi.
Yaşamı hiçlik tarafından emilmişti.
Biraz da kendi istediğim gibi yaşayayım diye düşündüm, bu kadarına benim de hakkım olsa gerek.
Zaman hızlıca geçip gidiyor. Geçmiş çoğalırken gelecek azalıyor. İmkanlar azalırken pişmanlıklar artıyor.