İçeriğe geç

Dahi Hükümdar Sultan II. Abdühamid Han Kitap Alıntıları – Mehmet Aydın

Mehmet Aydın kitaplarından Dahi Hükümdar Sultan II. Abdühamid Han kitap alıntıları sizlerle…

Dahi Hükümdar Sultan II. Abdühamid Han Kitap Alıntıları

Osmanlı Devleti savaşa 3 milyon askerle katıldı, 1 milyonu zayi edildi. Bunun 400 bini cephede şehit edildi.
Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılması, Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin ortaya çıkması demekti.
Selanik’te uzun zamandan beri kullanılmayan, bomboş odaları ile insana herşeyden evvel hüzün veren bir köşkte ikamete mecbur edilmişlerdi. Birçok geceler, çok üşüyen Abdülhamid, köşkün kadife perdelerinden birini yorganın üstüne örterek ısınmağa çalışmıştı.
Adalet bir gün tecelli edecek, hak yerini bulacaktır.
Maneviyatı güçlü liderler her zaman galip gelirler. En sıkıntılı anlarında Allah-ü Teâlâ’ya yönelerek ona sığınırlar. II. Abdülhamid Han’ı bütün saldırı ve sıkıntılara karşı ayakta tutan onun güçlü imanı, Rabbine tam teslimiyeti olmuştur.
Etlerim cımbızla lime lime edilse bile, bir ecnebi devlete sığınmam.
İttihatçıların çoğu, hatta din işleri bakanı olan şeyhülislam efendileri dahi mason idi.
1890 tarihinde İngilizlerin yardımıyla kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilk hedefi, Sultan Abdülhamid’i tahttan indirmek ve Meşrutiyet’i ilan etmekti.
II. Bayezid zamanında İspanya’dan kovulan Yahudilere kucak açan tek ülke Osmanlı olmuştu.
Devletimizin hâlini düzeltmek için birliğe muhtacız. Nazarımda birlik, her kuvveden faiktir (üstündür).
Milletine olan merhamet ve şefkattendir ki Hiçbir Müslüman’ın burnu kanamasın. diyerek o muhteşem saltanatı terk etti.
İstanbul’un Müslüman mahallelerinde meyhane açılıp içki satılması yasaklanmıştı.
Mesela, Şam-Hayfa-Medine arasında toplam 1.464 km’lik tren yolu, Batılıların Osmanlılar böyle bir dev projeyi gerçekleştiremez demelerine rağmen, tek kuruş borç almaksızın yapılabilmişti.
Henüz zamanı gelmiş değil, ama bir gün mü’minler birden kalkınacaklar ve tek bir insan gibi hareket ederek kâfirlerin boyunduruğunu kıracaklardır.
Düşmanlarımız maddi kuvvetimizi yıkmaya muvaffak olsalar dahi, manevi kudretimiz baki kalacaktır.
Sultan’ın yakın hizmetinde bulunan İngiliz Amirali Woods şöyle yazacaktır:
Abdülhamid Han tahttan indirilmeseydi I. Dünya savaşı çıkmazdı.
İnkılap diye kabul ettirmek istedikleri yenilikler, muhakkak ki bizim felâketimize sebep olacaktır.
Ermenilerle tamamen arası açılan Abdülhamid Han’a hain , müstebit , zalim , gaddar , kızıl sultan lakapları takılmaya başlandı. Böylece Kızıl Sultan tabiri doğrudan doğruya Ermeniler tarafından bulunmuş ve kendisini sevmeyenler de bu tabiri devamlı kullanmışlardır.
Ermenistan’daki kötü şartları düzeltmeye amadeyim; ama bağımsız bir Ermenistan’ın kuruluşuna müsaade edeceğime şu kellemi keserim, daha iyi! Ermenistan’ın kurulması yalnızca dindaşlarımın açısından çok büyük bir adaletsizlik örneği değil, aynı zamanda iktidarımın ve Türkiye’nin varlığının sonu demek olur.
İngilizler, Müslümanları harbe teşvik ederken Sizleri, İslam dinini korumak ve İslam halifesinin düşmanları ile harb etmek için götürüyoruz. diyerek aldatmışlardı.
Bomba olayı sonrasında suikastı düzenleyenler ele geçiyordu. Bunlardan biri, olay ânında cami helasına saklanıyor ve yakalanacağını anlayınca oradaki bir ibriği taşa vurup keskinleterek onunla damarlarını deşmek suretiyle intihar ediyordu.
Sultan’ın başka bir sırrı da Allah-ü Teâlâ’dan başka kimseden korkmamasıydı.
Tarih, geleceğe yön veren bir ışık Sağlıklı bir gelecek, ancak milletlerin tarihini iyi tahlil etmeleriyle mümkün
Osmanlı, ehl-i sünnet çizgisinden kıl kadar ayrılmamaya gayret eden bir İslam Devleti idi. İslamiyet’i bozmaya çalışanlara, Müslümanlar arasında nifak tohumları ekenlere fırsat vermedi. Ve hatta 630 yıllık tarihiyle Eshab-ı Kiram’dan sonra en büyük hizmeti yaptı.
Abdülhamid Han, hitabete son derece ehemmiyet verir, kimseyi sen diye çağırmadığı gibi hizmetçilerine dahi getir , görür şeklinde emir vermezdi; getiriniz veya götürünüz gibi nazikâne şekilde emir verirdi.
Osmanlı’da gazete ilk defa II.Mahmud Han zamanında ve Fransızca olarak başladı.
Giyim ve kuşamın önemli olduğu, zarif olduğu kadar temiz ve itinalı giyinmenin hayatta bir intizam ifade ettiğini söyleyerek, kıyafetteki düzensizliğin fikir dağınıklığından ileri geldiğini belirtiyordu.
Tarih, geleceğin aynasıdır. Milli tarihinden kopuk cemiyetlerin hayatta başarı sağladıkları görülmemiştir.
İnsanoğlunun örnek şahsiyetlere olan ihtiyacı, su ve hava mesabesindedir. Müspet rehberler olmadan zorlu basamakları aşmak kolay değildir. Örnek insanlar, derin ilmine, tecrübesine dayanarak her bir basamakta ne tür tehlikelerle karşılaşacağımızı önceden haber verir ve ona göre yol almamızı temin ederler.
Din ve ırk ayrımı yapan Avrupa devletleridir.
1829’da yapılan Edirne Antlaşması’yla Rusya’ ya göç eden 40.000 Ermeni, muhtar bir Ermenistan kurulması talebinde bulundu. Rusya bu halebi sert bir dille reddetti ve hatta Ermenilerin Rusya’ya göçünü engelledi. Hâlbuki Osmanlı Devleti’nin toprakları içerisindeyken bu isteği olumlu karşılanmış ve her türlü desteği ihmal etmemişti.
Tarih, geleceğe yön veren bir ışık Sağlıklı bir gelecek, ancak milletlerin tarihini iyi tahlil etmeleriyle mümkün
Sadece Kur’an-ı Kerim okuyarak Allah-ü Teala’nın emirleri anlaşılmış olsaydı Peygamberlerin gönderilmesine gerek kalmazdı. Allahü Teala, Kuran’ı Kerim’de sevgili Peygamberimiz’in en son ve hak Peygamber olarak kabul edilmesini emretmektedir. Hristiyan ve Yahudi misyonerler Peygamberimizi kabul etmediklerini açıkça söylemekten çekindikleri için Sadece Kur’an-ı Kerim’e göre amel ederiz. demektedirler.
Esasen Osmanlı devleti, İslamiyet’e hizmetle şereflenerek ebedi saadet’e kavuşmak maksadıyla kuruldu. Bu yolda şehit olmaktı maksadı. Yoksa şan, şöhret sahibi olmak, dünyaya körü körüne hükmetmek için değil
Avrupalılar, bizi küçültmek veya kötülemek istedikleri zaman Müslümanları mutaassiplıkla suçlarlar. Diğer mezheplerden olanlara, sözde tatbik ettiğimiz kanlı zulümleri kast ederler. Fakat Hristiyanların biz de olunca taassup dedikleri, kendilerine gelince vatan sevgisi diye adlandırdıkları aşk aynı aşk değil midir? Onların vatanları için duydukları, hissi biz dinimiz için duymaktayız. Düşmanlarımız buna taassup diyorlar. Müslümanlar dinleriyle hakikaten iftihar etmelidirler.
Eğer yeniden canlanmak, eski kuvvetimizi bulmak, eski büyüklüğümüze erişmek istiyorsak bize bu kudreti vermiş olan, Avrupa’nın sözümona medeniyetini taklit etmek değil, bilakis kudretimizin esas olan İslamiyet’e dönmektir.
İmparatorluğumuz, din, iman ülkesidir ve öyle kalacaktır. Eğer din anlayışı yıkılırsa, imparatorluğumuzun sonu gelmiş demektir.
Cesaretten mahrum insanlar, esasen lider olamazlar. Böyleleri günü kurtarmaya çalışan, basit ve başarısız bir yönetici olmaktan öteye gidemez.
Lider, cesaret sahibi, kahraman ve risk alabilecek kabiliyettedir. Milletine faydalı hizmetleri yapmaktan, zalimlerin elinden mazlumları kurtararak adaleti tesis etmekten çekinmez. Faydalı hizmetlerine engel teşkil edecek tümseklerde siyasi ilmi ve ileri görüşlülüğü ile aşmasını bilir.
Dünya’da 100 gram akıl varsa; bunun 90 gramı Abdülhamid Han’da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünya siyasilerindedir.
Otto Von Bismark
İyi bir hükümdarın vazifesi,tebaasına babalık etmektir.
Bir devlet ve milletin varolabilmesi için ancak birkaç şey lazımdır.Din ve dini korumak için bir parça taassup,maarif,milliyet,servet ve sanat.
Avrupa’daki mason locaları Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Harbi’ne girmesini büyük bir memnuniyetle karşıladılar. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılması, Filistin’de bir Yahudi devletinin ortaya çıkması demekti.
Bazı kıt görüşlü kimseler, günlük olayları küçültür, gölgede bırakır diye, eski kahramanları küçültürler. Tarihi realiteden korkmak manasızdır.
Maneviyatı güçlü liderler her zaman galip gelirler. En sıkıntılı anlarında Allah-ü Teala’ya yönelerek ona sığınırlar. II. Abdülhamid Han’ı bütün saldırı ve sıkıntılara karşı ayakta tutan onun güçlü imanı, Rabbine tam teslimiyeti olmuştur.
Milletim masumdur. Bunları tertip edenler şahsi düşmanlarımdır. Fakat Allah adildir. Bir gün elbet hakikat tecelli eder. Her neyse takdir bu imiş.
II. Abdülhamid Han, 31 Mart vakası ile hiçbir alakasının olmadığını belirterek; Sebep olanları millet arasın bulsun. Ben milletimin iyiliği için çok çalıştım. Hepsi mahvoldu.
Devletler ve şirketler uyumlu, davaya gönül vermiş, peki diyen ve gerektiğinde fikrini açıkça ifade eden kadrolarla yükselirler. Güclü kadrolar, iyi vezir ve yardımcılar bulunmaz hazinedir. Bu hazineden mahrum liderlerin başarısı çok zordur. II. Abdülhamid Han bu zoru kısmen de olsa başarmış nadir devlet adamlarındandır.
II. Abdülhamid Han, kendisinde topladığı yetki ile dağılmak üzere olan devleti 33 yıl yıkılmaktan korumuş, 300 milyon altınlık borcu, otuzda birden daha aşağı bir seviyeye indirmiştir. İlk milli tesisleri kurmuş ve hem iç hem dış siyaseti kontrol altına almış ve hassas denegelerde götürmüştür. Zamanın şartları icabında bütün yetkileri Sarayda toplaması sayesinde hükümet ve devlet sırlarına nüfuz eden, Batı emperyalizmine karşı setler çekilmiş ve devrin memur kadrosundaki âhlak ve anlayış zaafı, sarayca telafi edilmiştir. II. Abdülhamid Han’ın tahta çıkması sırasında sürüklendiği Rus Harbi bir yana, bütün saltanatı boyunca verdiği ve zaferle bitirdiği Yunan Harbi de, Askeri hareketlerin saraydan idare edilmesi ve dışarıya hiçbir şey sızdırılmaması sayesinde ve en kısa zamanda başarı ile neticelenmiştir.
Sultan II. Abdülhamid, İngiliz Büyükelçisi Layard’a şunları söyleyecektir:
Tahta çıktığimda etrafımı, dolapçı ve beni esir etmek isteyen insanlarla çevrilmiş gördüm. Bunum üzerine hayatımı ve hanedanı muhafaza etmek için hileye karşı hile ile karşı koymam gerekti.
Vambery, hatıratında şunları yazar:
Açıkça söylemeliyim ki, Sultan II. Abdülhamid gibi devlet mekanizmasının kurumlarını elinde tutan başka bir lider dünyada yoktur. O, kelimenin tam anlamıyla yönetimin yüreği ve eksenidir.
Güveneceğim adamları bulamıyorum, ne yapayım. Gördüğünüz gibi etrafım bencil, amansız ve namussuz insanlarla çevrili. Genç nesil arasında yetenekli, dürüst ve vatanperver adamlar yetişene kadar sağlığım için tehlikeli olsa dahi, yalnız başıma çalışmaya mecburum.
Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak imkansızdır. Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıkları ve kadere rıza göstermeleri yanında kumandanlarına, büyüklerine olan itaat duygularından gelmektedir.
Türkler zekidirler ve kendilerini müspet yolda yönetecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da geleneklerine olan bağlılıklarından, ahlaklarının güzelliğinden ileri gelmektedir.
Bir kanun, bir memlekette, devletin ve halkın hayatını teminat altına aldığı halde, aynı kanun bir diğer memleketi harap edebilir. Çünkü kanun halkın din, yaratılış, mizaç ve ahlakına uygun olmalıdır.
Padişah olarak bu memleketin tarihinde ilk Meclis-i Mebusan’ı ben açtırdım. Fakat mebusların kafi derecede olgunlaşmamış olduğunu görünce, aynı meclisi ben kapattım. Bilir misiniz ki Osmanlı Meclis-i Mebusan-nın verdiği ilan-ı harp kararı bize neye mal oldu?
93 harbi için Karadağ’a bir karış toprak terk etmekten sakındık. Fakat sonra bunun yerine az kaldı Osmanlı İmparatorluğu’nu İstanbul kapılarına yürüyen Rus ordularına teslim edecektik.
Savaşları kazananlar da kaybeder.
II. Abdülhamid Han, her şeyin hesabını Huzuru İlahi’de bir gün vereceğime inanarak ve insanların da felakete sürüklenmelerine gönlü razı olmayarak çok hassas davranır, bu nedenle merhameti adaletine galip gelirdi. Milletine olan merhamet ve şefkatindendir ki Hiçbir Müslüman’ın burnu kanamasın. diyerek o muhteşem saltanatı terk etti.
30 Ağustos 1908’de Hicaz Demir yolu faaliyete geçti. İstanbul’dan kalkan tren Medine-i Münevvere’ye kadar ulaşabiliyordu. İlk tren, İstanbul’dan gelen misafirlerle birlikte 27 Ağustos Perşembe günü, Sam şehrinden Medine istikametine hareket etmişti. Trende, devlet adamlarından müteşekkil kalabalık bir heyetten başka, yerli ve yabancı pek çok gazeteci bulunuyordu. Özel trenin bir büyük salon-vagonu, bir lokantası, bir cami vagonu ve üç yolcu vagonu vardı. Hız, o zaman için mükemmel sayılabilecek olan 40-60 km arasındaydı. Tren yalnızca iki şey için duruyordu. İkmal ve namaz Çöl kumları üzerinde cemaatle namaz kılınırken, ikmal için develerle su getiriliyordu. Tren, 30 Ağustos Pazar günü öğleden sonra saat iki sularında Medine-i Münevvere’ye vardı.
Abdülhamid Han, (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdat) ve (Adana-Şam-Medine) demiryollarını yaptırdığı zaman, başka memleketlerde bu kadar demiryolu yoktu. Din bilgileri, fen ve edebiyat üzerine çok kitap bastırdı. Köylere kadar kurslar açtırdı. Parasız kitaplar gönderdi.
Haydarpaşa istasyonu binası yapıldı. Beşiktaş tepesindeki Yıldız Sarayı’nı ve önündeki camiyi yaptırdı. Ne yazık ki, tahttan indirilince, bütün bu ilerlemeler durdu ve memleket kana boyandı.
II. Abdülhamid Han, memleketin her tarafına okullar, hastaneler, yollar, çeşmeler, eşi bulunmayan modern bir tıp fakültesi yaptırdı. Mekteb-i Mülkiye’yi, bir müze, hukuk mektebi ve divan-ı muhasebatı, Beyoğlu Kadın Hastanesi, güzel sanatlar akademisi, yüksek ticaret mektebi, yüksek mühendis mektebi ve yatılı kız lisesini açtı.
Onun, en azından Müslümanların lideri ve hamisi olduğunu duygu ve fikir olarak kabul ettirebilmesi Osmanlı Devleti’nin itibar ve nüfuzunu arttırmıştır. Bunun en bariz örneklerinden biri, Hicaz Demiryolu inşası sırasında sergilenen Müslüman dayanışması ve kardeşliğidir. Bu dayanışma padişahın tahttan indirilmesinden sonra da sürmüş, Balkan, Trablusgarp ve I.Dünya Savaşlarında,.yüzbinlerce Müslüman’dan Osmanlı Devleti’ne yardımlar akmıştır. Abdülhamid Han’ın hali’inden sonra, kısa zamanda Balkanlar’ın ve Arap topraklarının birer birer kaybedilmesi ise, padişahın siyasi çizgisindeki isabetliliği en açık biçimde göstermektedir.
Abdülhamid Han, büyük zorluklar ve problemlerin yaşandığı bir dönemde, emperyalist Batılı güclere karşı var olma savaşı vermiş ve bu savaşta yabancıların da takdir ettiği dehasını en iyi şekilde kullanmıştı. Bu yandan denge siyaseti ile büyük güçlerin Osmanlı’ya karşı ortak hareket etmelerini önlemiş, diğer yandan Dünya Müslümanlarını Osmanlı Devleti ve hilafet etrafında kenetlemeye çağıran Panislamizm politikasıyla da önemli başarılar kazanmıştır.
Mesala, Şam-Hayfa-Medine arasında toplam 1464 km’lik tren yolu, Batılıların Osmanlılar böyle bir dev projeyi gerçekleştiremezler. demelerine rağmen, tek kuruş borç almaksızın yapılabilmişti. Finansmanın ücte biri Müslümanların bağışlarıyla karşılanan bu muhteşem eser, Abdülhamid Han devrinin ve onun İslam Birliği siyasetinin belki en önemli meyvesi oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir