Sabahattin Ali kitaplarından Dağlar ve Rüzgar – Esirler kitap alıntıları sizlerle…
Dağlar ve Rüzgar – Esirler Kitap Alıntıları
&“&”
(…) ezilenleri kurtaracak olanlar büsbütün başka yaralıdır…
Çünkü ancak esareti isteyenler esir olurlar ve bizimkiler artık bunu istemiyorlar… Onları kurtaracak biri elbette çıkacaktır…
— İnsanlar meğer ne anlaşılmaz mahluklarmış… Dünya ne anlaşılmaz yermiş!..
— Dünyanın ve insanların bir parça bir şeye benzeyen yerleri de bu anlaşılmaz taraflarıdır. Baksanıza siz bile onları anlamadığınız zamanlarda müsterihtiniz ve şimdi anladığınızı zannettiğiniz için bu kadar şaşıyor ve üzülüyorsunuz…
İnsanın etrafı kendisinden bir şey bekleyenler veya kendisine hiç sebepsiz fenalık etmek isteyenlerle doludur… Ve böyle bir yerde insan kendisine korkmadan koşabileceği birisini o kadar arıyor ki…
Güzelliğe hücum edenler içlerinde ve dışlarında güzelliğin en ufak bir eserini bile taşımayanlar ve güzel bir şey yapmaya asla mutedir olmayanlardır… Onlar böylece kendi mahrumiyetlerinin intikamını aldıklarını zannederler…
İnsan tek başına sevebilir… Böylece hiç kimseye hasredilmeyen bir aşk bütün kainatı içine alabilir…
Halkın bu esarete daha fazla tahammül edemeyeceği muhakkaktır…
Dünyada kuvvetlinin ve zayıfın, akıllının ve budalanın, fazileti olanın ve sefilin aynı derecede malik oldukları bir hak vardır: Yaşamak hakkı!.. Hiçbir meziyet, hiçbir kuvvet bu hakkı birisinden alıp diğerine vermek salahiyetinde değildir…
Öyle bir uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını… Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek, ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır… İşte ölüm bu uykudur…
Ey sevgilim, bilirsin ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum…
(…)
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende…
Dünya durmaz, bahar olur, kış olur,
Belki senin gözün biraz yaş olur..
Ben garibim, benim gönlüm hoş olur,
Sevdiklerim ayda yılda andı mı…
Yıldız olur, sana ışık tutarım,
Bülbül olur pencerende öterim..
Yer altında belki rahat yatarım,
Yer üstünde çektiklerim dindi mi…
Şimdi şiir bence senin yüzündür,
Şimdi benim tahtım senin dizindir..
Sevgilim, saadet ikimizindir,
Göklerden gelen bir yadigâr gibi…
Dağları aşınca başım,
Geri kaldı her yoldaşım,
Gel sevgilim, gel kardaşım,
Ben gene sana vurgunum…
(…)
İtilmiş, tekmelenmişim,
Doğduğum günde yanmışım,
Yalnız sana güvenmiştim;
Ben gene sana vurgunum…
Her gün seni arıyorum,
Niçin benden uzaktasın?
Dağa, taşa soruyorum:
Niçin benden uzaktasın?..
Heyyy gönül gene bu gece,
Kederin geceden yüce;
Gel susalım beraberce…
Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül, aldırma…
Benim güvendiğim sensin,
Kırmazsın benim gönlümü…
Bir gün şu damlardan çıksam,
Gelip önüne diz çöksem,
Ağlayıp içimi döksem…
Anlatsam sana halimi…
Yâr semtinden gelen rüzgâr:
Seni unuttu!.." der gelir…
Bakmazsa senin yüzüne
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene,
Hapiste yatan hor gelir…
Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır…
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır…
Çiçekler tekrar açacak, Güneş ölülerin altında ezilen çiçeklere yeniden hayat verecek ve ey dünyadaki çiçeklerin en hayat dolusu, her yeni doğan güneş seni biraz daha solduracak.
Kendi kalbini bir aşkın elinden kurtaramayan adam nasıl milyonlarca insanı kurtarmaya kalkar?
Sen, sana bakanlara yaşamak, nâmütenâhi yaşamak arzusu veren bir çiçeksin, bu çiçeği soldurmak kendi hayatına kastedmek değil midir?
İşte ölüm bu uykudur… Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku…
Bu dağların bir rakibi varsa rüzgardır.
Rüzgâr burda tek başına hükümdardır.
Sevip sevip yâri ele kaptırmak
Kara bahtın bana eski işidir.
Ömrümdeki yıllar kadar yar sevdim
Her biri bir başkasının eşidir.
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana çok dardır,
Benim meskenim dağlardır.
Şehirler bana bir tuzak;
İnsan sohbetleri yasak;
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.
Kalbime benzer taşları,
Heybetli öter kuşları,
Göğe yakındır başları;
Benim meskenim dağlardır.
Yârimi ellere verin;
Sevdamı yellere verin;
Yelleri bana gönderin;
Benim meskenim dağlardır.
Bir gün kadrim bilinirse,
İsmim ağza alınırsa,
Yerim soran bulunursa,
Benim meskenim dağlardır.
1931
Şimdi şiir bence senin yüzündür
Fakat sevmek için muhakkak birisi" mi lazımdır?
Niçin yüzüme baktığın zaman gülümsemiyorsun? […] Niçin şimdi yüzün bu kadar ciddi?"
İnsanlar meğer ne anlaşılmaz mahluklarmış… Dünya ne anlaşılmaz yermiş!.."
Esas mesele yaşadığını bilmek değil yaşamaktır."
Aşk muhakkak ki bir hastalık… Aşık olduğumuzu ilk zamanlarda kendimizden bile başlamak istememiz zaten bunun bir hastalık olduğunu gösteriyor… Biz mütemadiyen: değilim, değilim!.. diyoruz. Ve onu ancak, kolumuzu kımıldatamayacak kadar bize hakim olduğu zaman kabul ediyoruz."
Eğer İlahlar dimağların sözüne bu kadar az itaat edebileceğini bilselerdi onu vücutlarımızın en yüksek yerine koymaktan vazgeçerlerdi…"
İnsanın etrafı kendisinden bir şey bekleyenler veya kendisine hiç sebepsiz fenalık etmek isteyenlerle doludur…"
Güzelliğe hücum edenler, içlerinde ve dışlarında güzelliğin en ufak bir eserini bile taşımayanlar ve güzel bir şey yapmaya asla mutedil olmayanlardır."
İnsan asıl birisini sevdiğini anlayınca içinin de kainatı alacak kadar genişlediğini görüyor."
Fakat sevmek için muhakkak birisi mi lazımdır?"
Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar."
Bazı gece uyuyamazsın, içinden uykuyu alıp götüren büyük bir derdin vardır. Yarın karşılaşacağını ve önünde ezileceğini bildiğin birçok müşkülat yakıcı bir güneşin ışığı gibi gözlerine vurur, seni uyutmaz. Sen yorgun, bitkin, bir dakika kendini unutabilmek için çareler ararsın. Kalbinin etrafında gürültü yaparak sana uykuyu haram eden bu düşünceleri bir an olsun kafandan çıkarmaya karar verir, yüze kadar sayar, yahut gözlerini sabit bir noktaya dikerek hiçbir şey düşünmezsin. Yavaş yavaş tatlı bir dalgınlık vücuduna yayılmaya başlar, adeta her tarafının yumuşadığını duyarsın. Fakat bu anda kafandan zorla çıkarıp attığın düşünceleri dışarıda tutan ellerde yumuşar. Ve bir sandalın altındaki deliği kapayan tıkaç oradan alındığı zaman sular nasıl deli gibi içeri dolarsa bu düşüncelerde tekrar kafana hücum ederler. Sen kalbe şiddetle çarparak uyanırsın. Aynı azap yeniden başlar. Seni asıl harap eden, şimdi uyusan bile yarın akşam bu işkencenin gene tekrar edeceğini, hiç bitmeyeceğini bilmektir. O zaman gözlerinde bir uyku tüter. Öyle bir uyku ki, ne çarpıntısı vardır, ne de yarını… Yorgun vücudun boylu boyunca yatıp dinlenecek, ve hiçbir düşünce, hiçbir dert sana gelmeye yol bulamayacaktır. İşte ölüm bu uykudur… Geceleri gözlerini kapayamayanların aradıkları uzun ve rüyasız uyku…"
Dünyada kuvvetlinin ve zayıfın,akıllının ve budalanın, fazileti olanın ve sefilin aynı derecede malik oldukları bir hak vardır: Yaşamak hakkı!…
Sen aklıma gelince her şeyler gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
Ümitsizlik, gariplik dört tarafımı sarıp
Yüzüm sırıtsa bile, içim yaş döker oldu.
Benim kafam acayip bir dimağ taşıyor,
Her dakika insanlardan uzaklaşıyor.
Şimdi şiir bence senin yüzündür,
Şimdi benim tahtım senin dizindir,
…
Başkalarına gülsem de,
Senden uzak kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sana vurgunum.
Yüzüm gülmeye üşenir,
Gözümden yaşlar boşanır,
Sen yokken nasıl yaşanır?
Niçin benden uzaktasın?..
Kendimi aldırdım gama,
Yerleştin kaldın kafama;
Unutmak istedim ama
Yâr, seni unutamadım.
Eller araya girdiler,
Türlü fesatlar kurdular,
Sevdamızı çok gördüler,
Seni benden ayırdılar.
…İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim…
Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli…
Güneşler gibi tek miydin?
Ay ışığından ak mıydın?
Böyle nazlı çiçek miydin
Dünyaya geldiğin zaman ?
Hey gönül gene bu gece
Kederin geceden yüce;
Gel susalım beraberce:
Böyleymiş kara yazımız.
İçiliversem dem gibi,
Kıvrılıversem cam gibi,
Şamdanda yanan mum gibi,
Sabahı görmeden bitsem…
…
Görmesen bile denizi,
Yukarıya çevir gözü:
Deniz gibidir gökyüzü;
Aldırma gönül aldırma..
…
Hapishane Şarkısı şiirinden :
Göklerde kartal gibiydim,
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiydim,
Bahar vaktinde kırıldım.
Melonkoli şiirinden :
Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır.
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende
Aklı kafamızdan sürsek,
İlmin içine tükürsek,
Dünyaya çevirip dirsek
Günümüzü hoş geçirsek
Ne bir dost, ne bir sevgili,
Dünyadan uzak bir deli…
Eğer İlahlar dimağların sözüne bu kadar az itaat edebileceğini bilselerdi onu vücutlarımızın en yüksek yerine koymaktan vazgeçerlerdi.
Şimdi şiir bence senin yüzündür,
Şimdi benim tahtım senin dizindir
Denizler gibi derindim, gözlerine sığ göründüm."
Dünyada cereyan eden hadiselerin en tabiisi ve en bolu ölümdür
Dünyanın ve insanların bir parça bir şeye benzeyen yerleri de bu anlaşılmaz taraflarıdır.
Esas mesele yaşadığını bilmek değil, yaşamaktır
Aşk muhakkak ki bir hastalık.
Bütün hayatını bir şey istemekle geçirmek fakat istediği şeyin ne olduğunu kendisi de bilmemek ne kadar tahammül edilemez şey bilseniz…
İnsan asıl birisini sevdiğini anlayınca içinin de kâinatı alacak kadar genişlediğini görüyor.
Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı hâlde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar.
– Hiçbir şey ölümden daha korkunç değildir!
– Her şey ölümden daha korkunçtur!
Yani, gözlerimin donuk bir mehtaba bakabilmesine razıyım, tek büsbütün kapanmasınlar.
Sen aklıma gelince her şeyler gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.
Bazen kendi kendimin elinden kurtulurdum,
Kalbimi bir çamurda çırpınırken bulurdum.