İçeriğe geç

Crime and Punishment Kitap Alıntıları – Fyodor Dostoyevski

Fyodor Dostoyevski kitaplarından Crime and Punishment kitap alıntıları sizlerle…

Crime and Punishment Kitap Alıntıları

Bütün bunlar böyle mi olacaktı? diye düşündü
Her şeyi değiştirmek düzeltmek ve gitmemek mümkün değil mi?
Gitmemi sen istemiştin, işte ben de gidiyorum…
Akıllı bir adam ama akıllıca davranmak için sadece akıl yetmez .
Delilerin bünyelerinde ciddi herhangi bir bozukluk yoktur; delilik, deyim yerindeyse eğer, mantık bozukluğu, yargılama bozukluğu, eşyaya doğru bakamamadır.
21. İşitmedikleri halde işittik diyenler gibi olmayın.
Dürüst ve hassas bir insan yüreğini pat diye açıverir, işadamı ise önce tartar biçer, sonra yer
Yine yırtık cebime koymuşum umudu..
İnsan böyle yaşayamaz ki!
-Sevmiyor musun beni?’ diye sordu Svidrigaylov usulca. Dunya başını olumsuz anlamda salladı.
-Ve Sevemezsin de? Hiçbir zaman?
Ne var ki her dakika, unutmaması gereken bir şeyi unuttuğunu hatırlıyordu ve içi içini kemiriyor, ıstırap çekiyordu, hatırlamaya çalışırken inliyor, kudurgan bir öfkeye veya korkunç, dayanılmaz bir dehşete kapılıyordu. O zaman fırlayıveriyordu yerinden, kaçmak istiyordu ama her defasında biri zorla durduruyordu ve gene takatsiz, kendinden geçmiş düşüveriyordu.
Kasvetli ve esrarengiz duyguların arasında dolaşırdı her defasında ve kendine güvenmediğinden onların çözümünü geleceğe ertelerdi.
İnsan yalnızca korkaklığı yüzünden ne fırsatlar

kaçırıyor

Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.
Herkes kendisi hakkında kendisi karar verir ve kendini en iyi aldatabilen, herkesten daha neşeli yaşar.
Ne yeri yarabilirsin ne de boyca dağlara erişebilirsin
ama yapay ve geçici bir ayakta kalıştı bu. amaçsızca dolaşıyordu. güneş batmıştı. şu son sıralar tuhaf bir hüzün duymaya başlamıştı. bu öyle acı veren, yakan bir hüzün değildi. ama bir süreklilik, sonsuzluk, umarsızlıkla dolu yıllar, ‘bir metrelik alan’ın sonsuzluğu duyuluyordu bu soğuk, bu ölgünleşmiş hüzünde. bunu özellikle de akşam saatlerinde daha acı verici bir biçimde duyuyordu.
boğulurcasına acı duymaya başlamıştı her şeyden!
Gideceğim, evet ama şimdi değil.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Anlıyor musunuz, sayın bayım, insanın artık gidecek başka bir yerinin olmaması ne demek anlıyor musunuz siz? Her insanın gidebileceği hiç değilse bir kapısının olması gerekmez mi?
Bir lokma ekmeğim olduğu sürece bağımsız olmak istiyorum.
Birtakım düşüncelerin parçaları ve kırıntıları dolanıp duruyordu kafasında; ama hiçbirini yakalayamıyordu, hiçbirinde duramıyordu, onca çabasına rağmen.
Biz burada gerektiği zaman tüm ahlaki duygularımızı bastırır, özgürlüğümüzü, huzurumuzu, hatta vicdanımızı, her şeyimizi, her şeyimizi bitpazarında satışa çıkarırız! Yeter ki, sevdiğimiz varlık mutlu olsun.
Acaba bizim yargılama usulümüz bir olayın ruhsal bakımdan olanaksızlığını, bir olayın yalnızca ruhsal açıklamalara dayanıyor olmasını, öteki bütün maddi delilleri çürüten, onlardan üstün sayan esaslı bir delil olarak kabul eder mi?
𝙆𝙖𝙣𝙪𝙣𝙪𝙣 𝙙𝙞𝙜̆𝙚𝙧 𝙩𝙖𝙧𝙖𝙛ı𝙣𝙙𝙖 𝙮𝙚𝙧 𝙖𝙡𝙨𝙖𝙮𝙙ı𝙢, 𝙚𝙣 𝙗𝙖𝙨̧𝙖𝙧ı𝙡ı 𝙨𝙪𝙘̧𝙡𝙪 𝙗𝙚𝙣 𝙤𝙡𝙪𝙧𝙙𝙪𝙢
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bence büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar.
İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. Hele içiniz rahat olmadı mı, gerçeğe ne kadar da uyar rüyalarımız!
Doğayı mantıkla yenemezsin! Mantık, ihtimalleri önceden hesaplar ama milyonlarca ihtimal vardır.
Yaşamak istiyor. Mezarı özlemedi daha
Hayattan, yaşamaktan da nefret ediyorlar. Bu yüzden de yaşayan bireylere tahammül edemiyorlar.
Doğayı reddiyorlar. Bu sebepten dolayı tarihten hiç hoşlanmıyorlar.
Bütün gerçeği, çirkin yüzlerinize fırlatacağım. O zaman sizden nasıl nefret ettiğimi göreceksiniz.
Gelin de bir tokat atın cesaretiniz varsa. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaya kalkmayın benimle.
Biraz çay versene. Boğazım kurudu, dedi.
İyi bir fikir. Hem konuşuruz, hem çay içeriz.
Madem gidecektin, ne halt etmeye geldin?
Ama bütün bu şeylerin Tanrı cezasını versin!
-Yoksulluk ayıp değil azizim, ne yaparsın?
Ne çok şey önemini yitirmişti birdenbire
yine yırtık cebime koymuşum umudu
İktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir.
“…Yine yırtık cebime koymuşum umudu.”
Oysa ne kadar yorgunum
-Tanrı büyüktür! Tanrı’dan umut kesilmez!
-Evet büyüktür, ama nedense bizim için değil!
İşte benden açıklama bekliyorsun, Sonya Oturuyor ve bekliyorsun Oysa ne söyleyebilirim sana? Hiçbir şey anlamayacak, yalnızca acı çekeceksin benim yüzümden!.. Bak işte ağlıyor ve beni kucaklıyorsun Niçin kucaklıyorsun beni Sonya? Bu acıyı tek başıma çekemediğim ve sen de acı çek ki, ben biraz hafifleyeyim dediğim için mi? Böyle bir alçağı sevebilir misin sen?
Düşünebiliyor musunuz, insanın gidebilecek hiçbir yeri bulunmamasının ne demek olduğunu düşünebiliyor musunuz sayın bayım?
Ağır bir duygunun baskısı altındaydı yüreği.
Yine de acaba onun şu anda anladığı gibi miydi her şey? Yanılıyor olamaz mıydı?
İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. Hele içiniz rahat olmadı mı, gerçeğe ne kadar da uyar rüyalarımız!
Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar.
Bir katilden daha cani insanlar gördüm. Umudumuzu öldürenleri gördüm..
En iyisi hiçbir şey düşünmemek.
Bu millet böyle işte! İçin için mucizeye inansa bile, kabul etmez mucizeyi! Bakın siz de “belki” yalnızca bir rastlantıdır, diyorsunuz! Bu insanların kişisel düşüncelerini açıklamaktan ne çok korktuklarını bilemezsiniz Rodion Romanoviç.
İnsanlar için yararlı olan her şey soyludur.
Bu dünyadan insan insana ancak kötülük edebiliyor, anlamsız birtakım biçimcilikler nedeniyle bir damla olsun iyilik yapabilme hakkına sahip değiliz.
İnsan aklı, algılaması, tutkuların tutsağı oluyor çoğu kez. Ben belki de ondan çok kendime kıydım…
İnsanlar seni çözemedikleri zaman, önyargılarını kullanır.
Her şey insanın nasıl bir ortamda olduğuna bağlı. Her şey ortamla ilgilidir. İnsanın kendisi bir hiçtir.
Kıyıda köşede birikip üstüme üstüme gelen gerçeklerim var.
Yanlış görebilirsin, yanlış bilebilirsin; hatta yanlış düşünebilirsin ama yanlış hissedemezsin.
“ Ah sizi aşağılık insanlar! Nefret eder gibi seviyorlar Ah, hepsinden nasıl da tiksiniyorum!”
❝ Dunya, umutsuzluk içinde bağırdı:
-Ağabey, ağabey, neler söylüyorsun! Ama sen kan döktün!
Raskolnikov, kız kardeşinin ağzından çıkan bu kan kelimesinin üzerinde durdu, adeta kendinden geçerek devam etti:
– Herkesin döktüğü kanı, şu yeryüzünde bir çağlayan halinde dökülen ve her zaman dökülmüş olan kanı! Onu bir şampanya gibi akıtanlar, sonradan Capitole’de taç giyip insanlığın kurtarıcısı ilan edilmediler mi?.. Etrafına biraz daha dikkatli bak da kararını öyle ver!.. Ben de insanlara iyilik etmek istiyordum. Yaptığım bu biricik manasızlığı affettirmek için, insanlığa yüzlerce, binlerce iyi iş yapacaktım. Hatta yaptığım işe anlamsızlık bile denemez de, düpedüz beceriksizlik denir. Çünkü bu düşünce, başarısızlığa uğradıktan sonra, şimdi göründüğü gibi hiç de budalaca değildi. Zaten başarısızlığa uğrayan her şey budalaca görünür! Ben bu budalaca davranışla sadece kendime bağımsızlık sağlamak, hayatta ilk adımımı atmak, gerekli araçları edinmek istemiştim. O zaman yapacağım sayısız iyiliklerle her şey unutulacaktı. Ama ben daha ilk adımdan tökezledim. Çünkü ben, aşağılık bir adamım, işte bütün mesele burada. Ama, yine de sizin görüşünüzü paylaşmayacağım, başarabilseydim, benim de başıma taç giydireceklerdi, şimdi ise kodesi boylayacağım! ❞
Denginiz değilim efendim, dengesizim
Bence, gerçekten büyük insanlar, büyük acılar çekmek zorundadırlar.
Acı ve üzüntü, engin bir bilinç ve derin bir yürek için her zaman zorunludur.
Neden bütün suçlar böyle kolayca ortaya çıkarılıyor, böyle belirgin izler bırakıyor hemen suçlu ? Bunun başlıca sebebi, suçu gizlemek için maddi imkansızlıklardan ziyade suçlunun kendisindeydi: Bizatihi suçlu, hemen hiç istisnasız, suç anında, yani tam da aklın ve dikkatin en çok gerekli olduğu anda irade ve akıl tutulmasına maruz kalıyor, bunların yerini tam tersine çocuklara has bir kayıtsızlık alıyordu. Bu akıl kararması ve irade tutulması insanı bir hastalık gibi ele geçiriyor, ağır ağır gelişiyor ve suçun işlenmesinden kısa süre önce de en yüksek mertebesine erişiyordu; suçun işlenme anında ve kişinin durumuna göre ondan belli bir süre sonrasına kadar bu suretle devam ediyordu; ancak daha sonra herhangi bir hastalık gibi kayboluyordu. Mesele şuydu hastalık mıydı suçu doğuran, yoksa suçun kendisi mi kendi tabiatına uygun, hastalığa benzer bir şeylerin eşliğinde gerçekleşiyordu?
Yanlız tesadüf onu beladan kurtarmış, tesadüf her ne söylesen yapa bilir!
Kimsenin, hiç kimsenin ne yardımına, ne ilgisine ihtiyacım var. Ben Yapayalnızım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir