İçeriğe geç

Çöplük Kitap Alıntıları – Carolina Maria de Jesus

Carolina Maria de Jesus kitaplarından Çöplük kitap alıntıları sizlerle…

Çöplük Kitap Alıntıları

Kuşlar bizden daha mutludurlar herhal­de. Belki de aralarında eşitlik ve sevgi vardır. Kuşlar dünyası gecekondular dünyasından çok daha iyi olmalı. Bizim dünyamızda, yattığımız zaman midemizin kazıntısından uyku tutmaz. Onların böyle bir derdi yoktur zannederim.
Herkesin bir ideali vardır. Benimki okumak.
Okumadan da uyuyamam. Elimde kitap tutmasını o kadar severim ki, kitaplar insanların en güzel icatlarından biridir muhakkak.
Dünyanın en feci şeyi hayatın ta kendisidir.
Git git istemem seni!
Gerçekten istemem,
Ama hiç istemem!
Erkeklerle uğraşacak vaktim yok Hayatıma girenler, iş açmaktan başka işe yaramadılar.
Kedi kısmı filozoftur. Kimseye karşı derin bir bağlılığı yoktur ve kimsenin esiri olmaz. Gittiği zaman da geri dönmez. Bu da irade sahibi olduğunu gösterir.
Kimseden medet ummak için dünyaya gelmedim ya.
Seçimler için dünyanın parasını harcıyorlar, sonra bu masrafı örtmek için akıllarına gelene zam yapıyorlar.
Herkesin bir ideali var. Benimki okumak.
Ben kimseye gitmem Ama siz boyuna gelip benim canımı sıkıyorsunuz.
Canım öylesine yatmak istiyordu ki. Ama fakirlerin dinlenmeye hakkı yoktur.
Hayat pahalılığının esiri olmuşuz.
Dünyanın en feci şeyi hayatın ta kendisidir.
Uyanmak istemiyorsan, berbat bir hayatın vardır. İşin ilginç yanı; uyuyamıyorsan da berbat bir hayatın vardır.
“Yazdıklarımı biri okuyacak olursa, belki de: Söylediklerinin hepsi yalan diyecek. Ama bu sefalet öylesine gerçek ki ” 
Ah, şu para ah! Diye düşündüm. Onun yüzünden ne cinayetler oluyor, ne kinler güdülüyor..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Demokrasi yavaş yavaş taraftarlarını kaybediyor. Memleketimiz zayıflıyor. Her şeyi zayıflıyor. Pa­ramız, demokrasimiz zayıflıyor. Politikacılarımız ise çok çok zayıflıyor. Ve bütün zayıf olan şeyler, günün birinde ölür
Kuşlar bizden daha mutludurlar herhal­de. Belki de aralarında eşitlik ve sevgi vardır. Kuşlar dünyası gecekondular dünyasından çok daha iyi olmalı. Bizim dünyamızda, yattığımız zaman midemizin kazıntısından uy­ku tutmaz. Onların böyle bir derdi yoktur zannederim.
Kedi kısmı filozuftur. Kimseye karşı derin bir bağlılığı yoktur ve kimsenin esiri olmaz.
İçki içmediğim için bana kendini beğenmiş diyenler çoktur. Ben üç çocuğu ile yalnız yaşıyan bir kadınım. İçkiye müptela olsaydım, çocuklarım beni saymazdı. Bunları yazarken saçmaladım, çünkü hesap verecek kimsem yok benim.
Neticede içkiyi sevmiyorum ve onun için içmiyorum, işte o kadar. Paramı kitaplara harcamayı tercih ediyorum. Eğer fikrimi beğendinizse, bana : – Aferin Karolina, deyin. ))
Zuza kadınlara ekmek verdi. Ellerini yukarı kaldırtıp ekmeklerin resmini çektirdi.
Neticede dünya beyazların istediği şekilde ayarlanmıştır. Ben beyaz olmadığım için, bu düzensizliklerle alakadar değilim.
Fiatların gitgide yükselmesinden ilkel hayata
dönmeğe mecbur oluyoruz.
Ama bir devlet için ne ayıp şey. Bir insan aç kaldım diye kendini öldürüyor.
Dikkat ettim de Tanrı gerçekten bilginlerin de üstünde. Hayvanlarla insanları aynı dünyaya getirmiş. Ama hayvanlann tabiattan faydalanmasını istemiş. Çünkü eğer hayvanlar insanlar gibi beslenecek olsaymış, muhakkak ki çok ıstırap çekerlermiş.
Aç kaldığım zamanlar hayvanlara imrenmekten kendimi alamam da ondan bu aklıma geldi.
Büyük binalarda yaşıyanlar, gecekondulara iğrenerek bakıyorlar. Nefret dolu bakışlarını anlıyorum. Burada favela olmamalı diyorlar. İstemiyorlar. Favela mahalleyi kirletti.
Fakirlikten tiksiniyorlar. Yalnız şunu unutuyorlar ki, insan öldükten sonra eşitlenir.
Cumartesileri dansa gidenler var. Ben dansetmem. Boş yere debelenen insanları da budala bulurum. Zaten her gün ekmek parası bulmak için o kadar debeleniyorum ki .
5 Haziran
Politikacıları tetkik etmeğe başladım. Bunun için de vilayet konağındaki toplantılarına gittim. Diş gıcırtanlara orada rastladım. Ağlıya ağlıya çıkan fakirleri gördüm. Fakirlerin gözyaşları şairleri rahatsız eder. Salon şairlerini değil ama. Çöplükteki şairleri, ideal peşinde koşan
favela’lı şairleri üzer. Politikacıların halka oynattıkları trajediye iştirak edip seyreden şairlerden bahsediyorum.
Afrika’da zencileri sınıflara ayırırlardı, çünkü:
-Kara tu!
– Kara Turututu!
– Ve Kara Şapka!
Kara tu, zencilerin oldukça iyisine denirdi. Kara Turututu işe yaramıyanlarına, Kara Şapka da yüksek sosyeteye mensup olanlara verilen isimlerdi.
Çocuklarını küçümsüyor, ama erkeklere bayılıyor. Erkek, nihayet yabancı biridir, çocuk ise, insanın canı ciğeri.
Ey! Sao Paulo, ey kendini beğenmiş kraliçe! Gök-delenlerden altın taç’ınla böbürlenirsin. Kadife ve ipek giyersin ama yamalı ve pamuklu çorap da giydirdiklerin vardır: O da Favela .
Çocuklarımın açlıktan öldüğünü görmemek için, şu mahut sosyal cemiyete başvurdum. Gördükleri muamele karşısında gözyaşları döken fakirleri o zaman tanıdım. Memurların başlıca işi, bu sefil insanların adını ve soyadını kaydetmek.
Bir politikacı nutuk verirken, halkla beraberim der.
Hayat seviyemizi yükseltmek için politikaya atıldığını ileri sürer. Bizden oy isterken, fiatları donduracağını vaadeder. Bu önemli meseleye temas etmekle seçimi kazanacağından yüzde yüz emindir. Seçildikten sonra, halkı boşar. Kapalı
gözlerle onlara bakar artık. Hem öylesine bir gururla, bizi hiçe sayar ki, en hassas yerimizden yaralar.
Bizim gecekondulara bir kamyon geldi. Şoförle yardımcısı konserve kutulan atıyorlardı. Sosis konservesi imiş.
Şu doymak bilmeyen esnaf demek böyle yapıyor, diye düşündüm. Daha fazla kazanmanın hırsı ile fiatları yükseltmek için mallar saklıyorlar. Sonra da çürüdü mü onları kargalara veya favela’lara atıyorlar.
elime makas alıp gökyüzünden bir parça kesmek geliyor içimden. Ondan ne güzel
bir elbise yapardım.
elime makas alıp gökyüzünden bir parça kesmek geliyor içimden. Ondan ne güzel
bir elbise yapardım.
Politikacılar, ancak seçim zamanı buralarda gözükürler.
Sao Paulo’yu şöyle görüyorum:
Cumhurbaşkanının sarayı, salon, vilayet konağı yemek odası, şehir geniş bir bahçe, favela’da çöp atmaya yarayan avlu .
Çocuklarıma öyle acıyorum ki. Yiyecekleri görünce :
Yaşasın annemiz diye bağırıyorlar.
Çok hoşuma gidiyor ama gülmeyi unuttum artık.
Senin kadar okumayı seven bir zenci kadına rastlamadım dedi.
Herkesin bir ideali vardır. Benimki okumak.
Radyoyu ayarladım ve bir dram buldum.
Yemeği hazırladım ve yattım. Bir buçuk saat uyumuşum. Temsilin sonunu bile duyamadım. Ama onu bir kere daha dinlemiştim. Sonra hatıra defterimi yazmağa koyuldum
Tiradentes sokağım çıkarken tanıdığım hanımlara selam verdim. Kumaş boyacısı benim
için:
-Zavallı! Ne iyi kadın, dedi.
Ne iyi kadın! diye kafamın içinde tekrarladım durdum.
Kağıt toplamağa gittim ama iyi değildim.Hava da soğuktu, çabuk döndüm. Saat yirmi iki otuz-
du. Radyoyu açtım. Yıkandım. Yemeğimi ısıttım. Biraz okudum.Okumadan da uyuyamam. Elimde kitap tutmasını o kadar severim ki. Kitaplar insanların en güzel icatlarından biridir muhakkak.
Çamaşırlar güneşte kururken ben de yolun kenarına oturup yazdım. Bir bey geçiyordu. Bana:
– Ne yazıyorsunuz? diye sordu.
– Favela’daki entrikaları, kavgaları, dedikoduları yazıyrum. insanoğlunun tasarıları kısacası diye cevap verdim
Yazmak için, sabahın dördünde kalktım.
Kapıyı açtım ve yıldız içinde parlıyan gök yüzüne baktım. Yıldızların şahı yükselirken su almağa gittim. Talihim vardı . Kadınlar daha çeşmeye gelmemişlerdi. Kovamı doldurup sıvıştım.
Bugünüm kârlı geçti. Favela cadıları yazdığımı gördüler, onlardan şikâyet ettiğimi de anladılar. Beni rahat bırakmağa karar verdiler. Favela’daki erkekler daha anlayışlı ve daha terbiyelidir. Zehir saçan kadınlardır. Carlos Lacerda gibi entrika çevirirler ve insanın sinirlerini altüst ederler. Kimsenin siniri dayanamaz buna. Ama ben kuvvetliyim. Kolay kolay tesir etmez bana.
– Çöp toplamaktan başka neye yararsın ki dedi.
– Evet çöp topluyorum. Hiç olmazsa ne ile geçindiğimi ispat edebiliyorum.
Favela’da yaşıyorum gerçekten, ama Tanrı bana imkân verse hemen taşınacağım buradan. Şu politikacılar, favela’ları ortadan kaldırırlar diye umuyorum. Kimi burada yaşamaktan faydalanıyor, türlü şaklabanlık edip iyi kalbli
saf insanları aldatıyor.
Olağan şeyleri sabırla karşılamasını bilirim. Erzak biriktirmesini beceremediğim için sabır biriktirmeğe çalıştım.
Gebe misin?diye sordu.
Terbiyeli terbiyeli:
– Hayır, madame, diye cevap verdim.
Ama içimden bildiğim küfürleri sıraladım. Gebe isem gebeyim ona ne? Şu Favela’daki kadınlardan ödüm kopar.
Her şeyi bilmek isterler. Sonra da ağızlarında baklayı kaşla göz arasında her tarafa yayarlar. Şimdi de benim gebe olduğumu çıkarmışlar. Oysa benim haberim bile yok.
İki kere esnedim, her halde bana nazar değdi
eminim.
Carolina iri bir zenci kadını idi. Kalın bir sesle itiraz ediyordu. Adamlar istiflerini bozmadan
sallanmakta devam
ediyorlardı. O zaman Carolina:
– Durun bakın, kitabımda hepinizden bahsedeceğim,diye onları tehdit etti!
Küçücük penceresinden başını
kaldırıp gökyüzünden ufak bir
mavilik gördü mü, maneviyatı
düzeli verirdi.
Dünyanın en feci şeyi hayatın ta kendisidir.
“Kuşlar bizden daha mutludurlar herhalde. Belki de aralarında sevgi ve eşitlik vardır.”
“Kuşlar bizden daha mutludurlar herhalde.Belki de aralarında sevgi ve eşitlik vardır.”
“Yaşayanlar ,ölenleri affetmeliymiş derler.”
“ Brezilya aç kalmış bir insan tarafından idare edilmelidir.Açlık da bir profesör kadar faydalıdır.”
“ Çocuk mantığı ile doğmaz ya! “
“ Bu kitap baş kaldıran bir insanın haykırışıdır. Korku dolu bir belgedir.Brezilya’nın ufak bir parçasını anlatan yazarı gibi çöplükten çıkmış bir eserdir.”
“Dünyanın en feci şeyi hayatın ya kendisidir.” der
28 Mayıs.
Hayat kitap gibidir. Ancak onu okuduktan sonra içindekileri öğreniriz. Ömrümüzün sonu gelince de onu nasıl geçirdiğimizi anlarız. Şimdiye kadar benimki kapkara geçti. Tenim de kara, yaşadığım yer de.
-“Seçimler için dünyanın parasını harcıyorlar, sonra bu masrafı örtmek için akıllarına gelene zam yapıyorlar” dedi. “ Seçimlerde Auro alt edildikten sonra et pahalılaştı. Aldhemar kaybetti, bu sefer de taşıtlara zam yapıldı. Biraz ordan, biraz burdan, derken bütün bu seçim masrafları halkın omuzlarına yükleniyor.
Kuzey Amerikalılar dünyanın en medeni insanları olarak tanıtılırlar. Ama siyahları küçümsemenin, güneşi küçümsemek kadar saçma olduğunu düşünmüyorlar. İnsanlar, tabiatın yarattığını inkar edemezler. Allah bütün ırkları aynı anda dünyaya getirmiş. Eğer beyazlar daha önce yaratılmışlarsa o zaman isyan etmeye hakları olurdu.
Büyük binalarda yaşayanlar, gecekondulara iğrenerek bakıyorlar. Nefret dolu bakışlarını anlıyorum. Burada favela olmalı mı diyorlar? İstemiyorlar. Favela mahalleyi kirletti. Fakirlikten tiksiniyorlar. Yalnız şunu unutuyorlar ki, insan öldükten sonra eşittir.
Bir politikacı nutuk verirken, halkla beraberim der. Hayat seviyemizi yükseltmek için politikaya atıldığını ileri sürer. Bizden oy isterken, fiyatları donduracağını vaadeder. Bu önemli soruna değinmekle seçimi kazanacağından yüzde yüz emindir. Seçildikten sonra halkı boşar. Kapalı gözlerle onlara bakar artık. Hem de öylesine bir gururla, bizi hiçe sayar ki, en hassas yerimizden yaralar.
Düşündüm: Çocuklarımın tutumunu daha hoş görmeye çalışmalıyım. Benden başka kimseleri yok hayatta.
Keyifsizdim çıkarken. Canım öylesine yatmak istiyordu ki. Ama fakirlerin dinlenmeye hakkı yoktur. İçin için sinirleniyor, kaderime lanet ediyordum.
Carolina açlığın rengini görmüştü. Çünkü açlık sarıdır. Ve bu öylesine belirlidir ki, bütün öteki renkleri siler.
Sevgiyi belli eden şeylerin en başında hasret gelir.
Seçimler için dünyanın parasını harcıyorlar, sonra bu masrafı örtmek için akıllarına gelene zam yapıyorlar.
Anneler her zaman çocuklarının aç olduğunu zanneder.
Bizim zamanımızda, dünyaya gelip de eceli ile ölünceye kadar dayanana kahraman gözüyle bakmak lazım.
Sadece beyazlar üstünlük iddiasında. Ama beyazın üstünlüğü nereden geliyor. Zenci içiyorsa beyaz da içiyor. Beyazın tutulduğu hastalığa zenci de tutuluyor. Beyaz acıkırsa, zenci de acıkıyor. Tabiat ayrılık gözetmiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir