İmam Gazali kitaplarından Cömertliğin Fazileti ve Cimrilik kitap alıntıları sizlerle…
Cömertliğin Fazileti ve Cimrilik Kitap Alıntıları
– Benim günahımı kelimeler anlatamaz.
2. Mala aç olandır.
[Münafikûn-63/9]
Adamın birisi Hz. İsa (a.s) ile arkadaşlık etmek için kendisine: Seninle gelmem eve arkadaş olmama izin verir misin? der. Nihayet ikisi birlikte yola çıkarlar, derken bir ırmağın kenarına gelirler. Yemeklerini yemek üzere otururlar, yanlarında da üç ekmek vardır. İkisini yerler. Geride bir ekmek kalır. Bu arada Hz. İsa ırmağa girer ve oradan su içer, sonra döner, fakat döndüğünde ekmeği yerinde bulamaz. Adama, ekmeğin ne olduğunu sorar. Ancak adam: Bilmiyorum. der.
Bu adam ile Hz. İsa birlikte yola devam ederler. Yola devam ederlerken iki yavrusuyla birlikte giden bir geyik görürler. Hz. İsa bunlardan birisini çağırır, o da Hz. İsa’nın yanına gelir.
Hz. İsa gelen yavruyu keser, bunu pişirip kebap yapar, hem kendisi hem arkadaşı bundan yerler. Sonra da yavruya: Artık Allah’ın izniyle kalk. der.
O da kalkar ve gider.
Hz. İsa (a.s) adama: Şu gördüğün mucize adına soruyorum, ekmeği kim aldı, söyler misin? der.
Ancak adam, yine bilmediğini söyler. Derken Hz. İsa ve arkadaşı, su bulunan bir vadiye gelirler. Hz. İsa, adamın elinden tutar ve suyun üzerinde yürüyüp geçerler.
Geçtikten sonra, Hz. İsa: Sana bu mucizeyi gösteren Allah adına soruyorum, ekmeği kim aldı? der.
Fakat adam yine almadığını ve bilmediğini söyler. Yine yollarına devam ederler ve nihayet bir ovaya gelirler, burada konaklarlar.
Hz. İsa bir miktar toprak alıp bunlar ufak tümsek haline getirir ve: Yüce Allah’ın izniyle altın ol! der.
Tümsek de hemen altın oluverir. Hz. İsa bunu üçe böler ve: Bunun üçte biri benim, üçte biri de senin olsun, kalan üçte biri de ekmeği alanın olsun. buyurur.
İşte bunun üzerine adam, ekmeği alanın kendisi olduğunu söyler.
Hz. İsa da: O halde, al hepsi senin olsun. der.
Hemen bu adamdan ayrılıp uzaklaşır. Adam henüz yerinde iken yanına iki kişi çıkagelir. Altınlar da adamın yanında bulunmaktadır. İkisi adamı öldürmek isterler. Böylece altınları ellerine geçireceklerdir. Adam: Bu altınları üçümüz aramızda paylaşalım. der. Ancak içinizden birisini bize ekmek alması için kasabaya gönderelim de yiyecek bir şeyler getirsin, birlikte yiyelim. diye devam eder.
İçlerinden birisini kasabaya yiyecek alması için gönderirler. Bu arada ekmek almaya gönderilen kişi: Ben niye bu altınları bu adamlara yedireyim ki? Niye bölüşmeye rıza göstermeliyim ki? En iyisi alacağım yiyeceklere zehir katayım da onlar ölsünler, böylece onlar öldükten sonra altınların tümünü ben alayım. der. Nitekim dediğini de yapar. Yiyecekleri alır ve bunlara zehir katar. Ancak geride kalan iki kişi de: Neden biz bu altını üçe bölüşelim; o kasabadan döndüğünde onu öldürürüz ve ikimiz aramızda bunu paylaşırız. derler ve böylece anlaşırlar.
Adam yanlarına geldiğinde, ekmeği elinden alıp adamı hemen öldürürler ve oturup ikisi birlikte yemekleri yerler. Fakat her ikisi de oldukları yerde yığılıp kalır ve ölürler. Altınlar da orada öylece kalır. Yanı başında ise üç ölü. Onlar böyle bir durumda iken, Hz. İsa tekrar oradan geçer, onların bu hallerini görünce arkadaşlarına: İşte şu dünyalık var ya, bundan uzak durun! der.
Rasûlullah (s.a.v) da:
– Ey Sa’lebe, az olup da şükrünü yapabildiğin şey, fazla olup da şükür ne güç yetiremeyeceğinden daha hayırlıdır senin için. dedi. O yine: Ey Allah’ın Rasûlü! Dua buyur da Allah bana mal versin. dedi. Rasûlullah (s.a.v) kendisine şöyle söyledi:
– Ey Sa’lebe, beni kendin için örnek almıyor musun? Sen yüce Allah’ın peygamberi gibi olmaya razı değil misin? Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki eğer dağların benimle birlikte altın ve gümüş olarak gitmesin dileseydim, öylece yürürdü. (Yani yanından geçtiğim dağların altın ve gümüş olmasını dileseydim, öyle olurdu.)
Sa’lebe: Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederek belirteyim ki, eğer sen Allah’ın bana rızık vermesi için dua edersen kesinlikle her hak sahibinin hakkını vereceğim ve bunu mutlaka yerine getireceğim. dedi.
Rasûlullah (s.a.v) da şöyle dua buyurdu:
– Allah’ım! Sa’lebe’ye rızık olarak mal ver. Bunun üzerine Sa’lebe koyun edindi.
Bunlar tıpkı kurtçukların üreyip çoğaldığı gibi artmaya başladı. Artık bundan böyle Medine kendisine dar gelmeye başladı. Medine’den çıkıp uzaklaştı, bir vadiye indi. Ancak öğle namazıyla ikindi namazlarını cemaatle kılabiliyordu. Diğerlerini de terk ediyordu. Sürü giderek çoğalıp artmaya başlamıştı. O da iyice uzaklaşmıştı. Onun üzerine cemaati terk etmiş, sadece cumaları gelmeye başlamıştı. Koyun sürüsü kurtçuklar gibi üremeye devam ediyordu. Giderek cuma namazını da bıraktı. Artık Sa’lebe cuma günleri, Medine’ye gidip gelen yolculardan, Medine’de ne gibi haberler olup bittiğini sormaya, yolculardan öğrenmeye başladı.
Bir ara Rasûlullah (s.a.v): Sa’lebe b. Hatıb ne yapıyor? diye sordu.
Kendisine: Ey Allah’ın Rasûlü! O koyun edindi. Süresinin artması üzerine Medine kendisine dar gelmeye başladı diyerek böylece Sa’lebe ile ilgili olup biten her şeyi anlattılar.
Rasûlullah (s.a.v) da şöyle buyurdular: Yazıklar oldu Sa’lebe’ye, Sa’lebe’ye yazıklar oldu, vah Sa’lebe’ye.
Ravi devamla diyor ki, işte bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:
Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları günahlardan temizleyesin, onları arıtıp yüceltesin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onların ızdıraplarını yatıştırır.) (Tevbe Suresi-103. Ayet)
Böylece Allah, zekâtın farz kılındığını bildirmiş oldu. Rasûlullah (s.a.v) biri Cüheyne kabilesinden, diğeri de Benî Süleym’den olmak üzere iki adamı zekât toplamakla görevlendirip gönderdi. Bu iki kişiye bir de mektup yazıp bunların zekât toplamakla görevli olduklarını bildirdi.
Rasûlullah (s.a.v), bu iki görevli memurun Müslümanlardan sadaka, yani zekat toplamaları emrini vermişti. Rasûlullah (s.a.v) kendilerine: Her ikiniz Sa’lebe b. Hatıb ile Benî Süleym’den şu filanca adama gidin, onların zekâtlarını alın getirin. buyurdu.
Her iki görevli çıktılar. Önce gidip Sa’lebe’ye uğradılar. Sa’lebe’den sadakayı (zekâtı) istediler. Kendisine Rasûlullah’ın mektubunu okudular.
Sa’lebe: Bu, cizyeden başka bir şey değildir. Bu cizyeden başka bir şey olamaz, o olsa olsa cizye benzeri bir vergidir, hele şimdilik gidin, öteki yerlerdeki işlerinizi bitirin, sonra dönüşünüzde bana uğrayın. dedi ve zekâtını vermek istemedi.
İki görevli Süleym kabilesinden olan zâta vardılar. Henüz iki görevli yanına ulaşmadan adam, kendisine doğru geldiklerini öğrenmişti. Hemen onlar gelmezden önce, en değerli devrelerinden zekât payını ayırdı. Sonra da gelen iki memuru bu zekât develeri ile karşıladı.
İki görevli Süleym Kabilesi’nden olan bu zâtın bu jestini gördüklerinde kendisine: Biz, senden develerinin en iyisini almak üzere gelmiş değiliz. Senden uygun olanlarını ve zekât miktarını istiyoruz. demişlerdi.
O da: Evet, neyi alacağınızı gayet iyi biliyorum, ancak ben içimden geldiği gibi bunları seçip vermek istedim. Herhangi bir zorlama ile karşı karşıya değilim, siz bunu alın, götürün, ancak bunu almanız halinde gönlüm rahat edebilecektir, bunu kesinlikle almanız gerekiyor. dedi.
İki görevli ayrılan zekât devesini alıp tekrar Sa’lebe’ye uğradılar, kendisinden zekâtını vermesini istediler. O da: Hele şu elinizdeki yazınızı verin de bir göreyim. dedi; mektubu alıp baktı ve: Bu cizye benzeri bir vergiden başkası değildir, siz şimdilik bir gidin, ben düşüneyim size sonra kararımı bildireyim. deyip zekâtını yine vermek istemedi.
İki görevli oradan ayrılıp Rasûlullah (s.a.v)’ın yanına geldiler. Rasûlullah (s.a.v), iki görevlisini görür görmez henüz kendilerinden herhangi bir bilgi sormaksızın: Yazık oldu Sa’lebe’ye. buyurdu ve Süleym Kabilesi’nden olan zat için de hayır duada bulundu. Sonra da Rasûlullah (s.a.v): Sa’lebe’nin davranışıyla Süleymî’nin davranışını, durumu bilen iki görevlisine bir bir aktardı. İşte bu olay üzerine Allah (c.c), Sa’lebe hakkında şu ayeti indirdi. Rabbim şöyle buyuruyor:
– Onlardan kimi de: ‘Eğer Allah lütûf ve kereminden bize verirse elbette sadaka vereceğiz ve faydalı insanlardan olacağız.’ diye Allah’a ant içtiler. Ne zaman ki Allah kereminden onlara verdi. O’nun verdiğine cimrilik ettiler, sözlerinden döndüler. Zaten onlar dönek insanlardır. Kendisine verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar Allah, onların kalplerine ikiyüzlülük sokmuştur. (Tevbe Suresi-75,76,77. Ayetler)
Bu sırada Rasûlullah (s.a.v)’ın yanında Sa’lebe’nin yakınlarından biri bulunuyordu. Allah’ın Sa’lebe hakkında indirdiği bu ayeti işitti.
Hemen oradan çıkıp Sa’lebe’ye gitti ve: Yok olası Sa’lebe! Allah senin hakkında şu ayeti indirdi. dedi. Sa’lebe hemen Rasûlullah’a gelip kendisinden zekâtının kabulünü istedi.
Rasûlullah (s.a.v):
– Allah, senin zekâtını kabul etmememi istedi. buyurdu.
Bunun üzerine Sa’lebe üzüntüsünden üzerine toprak serpmeye başladı.
Rasûlullah: Bu, senin amelindir, ben sana gerektiğini söylemiştim de sen bana itaat etmedin. buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v) kendisinin zekâtını kabul etmeyince evine çekildi, Rasûlullah (s.a.v)’ın vefatına dek böylece devam etti.
Vefatı üzerine zekâtını Hz. Ebû Bekir’e getirdi, O da kabul etmedi. Hz. Ömer benim de ona getirip vermek istedi, O da kabul etmedi. Bir süre sonra Sa’lebe, Hz. Osman’ın halifeliği döneminde vefat etti.
[Münafikûn-63/9]
Tegabûn 16
_
Sadakallahul aliyyul azim
“Ey Zübeyr! Bilmelisin ki, kullara ait rızıkların anahtarları arşın yanında bulunmaktadır.”
Hasan-ı Basrî
Cömertlik, mümkün olduğunca, isteyenin olması sebebiyle mutlu olmak ve verdiği ile sevinmektir.
Cömertlik, verirken malın Allah’a ait olduğunu ve kulun da Allah’ın kulu olduğunu düşünerek, Allah’ın malını Allah’ın kuluna vermektir.”
“Malı, amacı hizmetten menetmek.
Bu amaç, malın korunmasından çok daha önemli olan bir şeydir. Zirâ dini korumak, malın korunmasından çok daha önemlidir.
Zekâta ve ailesinin bireylerine verilmesi gereken nafakaya engel olan kimse cimridir.”
Müslim, Buhari
“Allahtan kork. Çünkü ben takvâ sahibi, yani Allahtan korkan bir kimseyi ihtiyaç içerisinde kıvranır görmedim.”
“Malını hayra kullan. Çünki müminin kalbi hep malıyladır. Şayet malını hayra harcayıp kendinden önce gönderirse ç, böylece malına kavuşmayı/ peşinden gitmeyi ister.
Fakat hayra kullanmazsa bu taktirde kendisi de ölümü istemez, geride kalmak ister.”
“Gerçek şu ki, insan (ilim ve malda) zengi
olduğunu görmesiyle azar.”
Alak ٩٦
İnsanın şerefi ve değeri, insanlara ihtiyaç duymaması, onlardan müstağni kalmasıdır.
Müstağni : Kimseden menfaat beklemeyen,birşey istemeyen, gönlü tok, tok gözlü.
[Taberani, Hâkim]
Ey Ebu Hureyre, aşırı derecede açlık çektiğin zaman yapman gereken şey, hemen bir ekmek ve bir bardak su alıp bu dünyada batsın gitsin demendir.
(Kamil, Beyhaki)
Allah’ım kim bana bir kötülük yaparsa, sende onun vücuduna sağlık ver, ömrünü uzun kıl, malını da arttır.
Dikkat et, aşırı malı Ebu Derda, en ağır sınav kabul etmektedir. Bunun yanında sağlıklı ve uzun ömürlü olmayıda böyle görmektedir. Çünkü mal, kişiyi azınlığa ve taşkınlığa götürür.