İçeriğe geç

Çocukta Fobinin Analizi Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Çocukta Fobinin Analizi kitap alıntıları sizlerle…

Çocukta Fobinin Analizi Kitap Alıntıları

Hans, güzel annesiyle yalnız kalabilmek, onunla yatabilmek için babasını etraftan uzaklaştırmaya , bertaraf etmeye çalışan bir küçük Oidipus’tur gerçekten de.
Genital bölgelerin, özellikle de penisin, çocuklukta ayrıcalıklı bir üstünlüğü söz konusudur. Gerçekten de, eşcinsellerin kaderini belirleyen şey eril cinsel organa aşırı değer vermeleridir. Eşcinseller çocukluklarında, vazgeçilmez gördükleri bu organın mevcudiyetini kadınlarda da varsaydıkları sürece onları cinsel nesne olarak seçerler. Bu konuda kandırıldıklarına hükmettikleri andan itibaren, kadınları cinsel nesne olarak görmekten vazgeçerler. Cinsel ilişkilerde onları uyaracak kişilerde penisin varlığından feragat edemezler ve durum elverdiğinde libidolarını penisli bir kadına yani kadınsı gördükleri oğlanlara sabitlerler. Yani eşcinseller eril cinsel organlarının erojen ehemmiyeti yüzünden, cinsel nesneleri ile kendileri arasındaki cinsel uyuşmadan vazgeçmeleri engellenmiş kişilerdir. Otoerotizmden nesne sevgisi aşamasına geçişte, otoerotizme yakın bir yerde takılı kalmışlardır.
Günümüzde revaçta olan ve çocukların ifadelerinin istisnasız keyfi ve güvenilmez olduğunu söyleyen görüşe katılmiyorum. Ruhsal yaşantıda keyfilige katiyen yer yoktur. Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar.
Kastrasyon kompleksi antisemitizmin en derin bilinçdışı kökenidir. Çünkü oğlanlar daha küçükken Yahudilerin penisinden biraz -yani penisten bir parça-kesildiğini duyar; bu da kendilerince onlara Yahudileri aşağılama hakkı verir. Kadınlara üstünlük taslamanın bilinçdışı kökeni de aynıdır. Geschlecht und Charakter [Cinsiyet ve Karakter] adlı çarpıcı kitabını yazdıktan sonra intihar ederek yaşamına son veren üstün yetenekli ve cinsel açıdan rahatsız genç filozof Otto Weininger, kitabının çok dikkat çeken bir bölümünde Yahudilere ve kadınlara aynı düşmanca tutumu sergilemiş ve aynı hakaretlerle yüklenmiştir. Weininger bir nevrotik olarak tamamen çocuksu komplekslerin tasallutu altındaydı; kastrasyon kompleksiyle ilişkisi, onun durumunda, Yahudiler ile kadınların ortak noktasıdır.
Hans her gece uykuya dalmadan önce haz almak amacıyla penisiyle oynadığını itiraf etmişti. İşte, diyecektir aile hekimi, şimdi her şey anlaşıldı. Çocuk mastürbasyon yapmıştır, kaygısının sebebi budur. Biraz yavaş! Çocuğun mastürbasyonla haz elde etmesi bize kaygısının nedenini asla açıklamadığı gibi meseleyi daha da esrarengiz hale getirir. Ne mastürbasyon ne de herhangi bir tatmin asla kaygı durumlarına yol açmaz. Buna ilaveten, şimdi dört yaş dokuz aylık olan Hans’ımızın bir yıldan beri her gece bu zevki kendinden esirgemediğini varsayarsak, şu sıralar bu alışkanlığı bırakma mücadelesi için de olduğunu ve bu durumun bastırma ve kaygı oluşumunu daha iyi açıkladığını görebiliriz.
Kaygı durumu bir defa yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir. Daha önce bilinç düzeyinde olan duygulanım yüklü temsiller artan bastırmanın etkisiyle bilinçdışına çekildikçe, bütün duygulanımlar kaygıya dönüşebilir.
Rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır.
Hans dört yaş üç aylık. Bugün annesi Hans’ı hergün yaptığı gibi yıkadı, ardından da kurulayıp pudraladı. Annesi onu pudralarken penisine dokunmamaya özen gösterince Hans sordu: Parmağını neden
oraya götürmüyorsun?
Annesi: Çünkü edepsizlik olur.
– Edepsizlik mi? O nedir? Niye ki?
– Çünkü ayıp olur.
Hans (gülerek): Hoş ama!
İyice düşünülüp kurgulanmış bir kitap değilim,
Bir insanım sıradan çelişkileriyle.
C. F. Meyer
Rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır.
Psikanaliz asla tarafsız bir bilimsel araştırma değil, terapötik bir müdahaledir ve psikanalizin istediği, bir şeyi kanıtlamak değil, değiştirmektir. Doktor hastasına her psikanalizde bilinçüstü düşüncelerini söyler ve hasta ancak bunların sayesinde, bilinçdışını kimi zaman az kimi zaman çok görür ve kavrar. Kimi hastanın bu konuda daha az, kimisinin ise daha çok yardıma ihtiyacı olur. Ama bu yardım olmaksızın hiçkimse hastalığıyla baş edemez. İnsanın kendi başına üstesinden gelebileceği şeyler, hafif rahatsızlıklardır ancak kişinin kendi benliğini bir yabancıymışçasına algıladığı bir nevroz vakası asla değildir.

İtiraf etmeliyiz ki, bir çocuğun az gelişmiş entelektüel yetkileri nedeniyle daha fazla ihtiyacı vardır buna.

Özlem, özlenen nesneye ulaştığında tümüyle tatmine dönüşebilir; kaygıda ise bu çare işe yaramaz. Özlem giderilse de bu kaygı devam eder, tekrar tümüyle libidoya dönüşemez.
Gerçekten de, eşcinsellerin kaderini belirleyen şey eril cinsel organı aşırı değer vermeleridir. Eşcinseller çocuklarında, vazgeçilmez gördükleri bu organın mevcudiyetini kadınlarda da varsaydıkları sürece onlar için sen nesne olarak seçerler.
Kadın genital organlarını keşfetmediği sürece, cinsel ilişkiyi anlamanın asli bir unsuru çocukta doğal olarak eksik kalır.
Hiç analiz yapmamış okurlara önerim, her şeyi hemen anlamayı istemek yerine, dikkatlerini ortaya çıkan her şeye, tarafsız bir şekilde yöneltmeleri ve sonraki gelişmeleri sabırla beklemeleridir.
…zira atçılık oyunu, arzu fantezisinin hizmetinde. Yani at kendisi, babasını ısırıyor ve bu yolla babası ile özdeşleşiyor
Anlaşılmadan kalan şey yeniden karşımıza çıkar; çözülene veya çözümlenene kadar, iflah olmaz bir ruh gibi rahat ve huzur bulmaz
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar.
Annesi babasıyla aynı yatakta yatmak her çocuk için olduğu gibi Hans içinde erotik uyarım kaynağıdır.
İyi düşünülüp kurgulanmış bir kitap değilim.
Bir insanım ben, sıradan çelişkileriyle.
insan mütemadiyen kendisiyle kıyaslayarak dünyayı anlayabiliyor.
Yetişkinlerin söyledikleri de çocukların anlattıklarından daha güvenilir değil.
bir çocuk asla nedensiz yalan söylemez ve gerçeğe eğilimi yetişkinlerinkinden
çok daha fazladır.
Çocuk, kadın ve erkek cinsel organını keşfetmediği sürece, doğal olarak cinsel ilişkilerin önemli bir bölümünü anlamasını sağlayacak bilgiden yoksun kalıyor.
bir çocuğun olağan gelişimi için çocuklarla daha fazla ilişkide olması gerekiyor.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantazilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargıların baskın olmasından kaynaklanır.
Eğer bir anne çocuğunun asabi olduğunu anlatıyorsa, on durumdan dokuzunda çocuğun herhangi bir anksiyetesi ya da aynı anda birçok anksiyetesi olduğunu düşünebiliriz.
Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep.İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
Bir annenin çocuğundan çok “asabi” diye bahsettiği durumlara, onda dokuz ihtimalle kaygının bir veya birçok türü eşlik ediyordur.
30 Nisan. Yine hayali çocukları ile oynadığı için ona şöyle diyorum: Çocukların nasıl hâlâ yaşayabiliyor ki? Oğlanların çocuğunun olamayacağını sen de biliyorsun.
Hans: Biliyorum daha önce anneleriydim, şimdi babalarıyım.
-Peki çocuklarını kim annelik yapıyor?
+Kim olacak, annem.Büyükbaba da sensin.
-Benim kadar büyük olmak ve annenle evli olmak istiyorsun, sonra da annenin çocuğu olsun istiyorsun o halde.
+Evet istiyorum Lainz’deki de (annem) büyük anneleri olur o zaman.

Her şey yolunda. Küçük Oidipus, kaderin dayattığından daha mutlu bir çözüm bulmuş babasını bertaraf etmek yerine kendisi için talep ettiği mutluluğu ona da lütfediyor; babasına büyük baba diyor ve onu da kendi annesiyle evlendiriyor.

Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik,
fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır.
Kaygı durumu bir defa yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir.
Ama istemek yapmak değil, yapmak da istemek değil. (!!)
“Baba baksana bugün kendi kendime bir şey düşündüm.” -Nedir? -“Seninle trende gidiyorduk, pencerenin camını kırdık, polis de bizi alıp götürdü.”

Burada Hans Anneye sahip olmanın yasak olduğunu sezer; ensest bariyeriyle karşılaşır, Ama onu herkes için yasak olarak görür. Fantazisinde yaptığı yasak muzipliklerle her seferinde babasıyladır ve babasıyla birlikte tutuklanmaktadır. Baba da o gizemli yasak şeyi anneyle yapmaktadır, diye düşünmektedir ve fantazisinde, bir pencerenin camını kırmak gibi şiddet içeren bir eylem veya kapalı bir alana zorla girmeyi onun yerine koymaktadır.

Ne mastürbasyon ne de herhangi bir tatmin asla kaygı durumuna yol açmaz
Vaktiyle, dişi cinsiyetten birine erkeklik organını emme düşüncesine rastladığımızda öyle çok da dehşete düşmememiz gerektiğini öne sürmüştüm. Bu nahoş uyarımın anne memesini emmekten türemek gibi çok zararsız bir kökeni vardır.
Hans: “Anne senin de çiş yaparın var mı?”
-Elbette. Neden?
-Öylesine, aklıma geldi.
Aynı yaşta, bir ara ahırdaki ineğin sağılmasına şahit olur.
“Bak çiş yapardan süt geliyor.”
Ve uzaktan aşk, itiraf etmeliyim ki bana pek uymaz.
Nevrotik ve normal çocuklar yahut yetişkinler arasında keskin bir sınır çizilemeyeceği, hastalık kavramının tamamen pratik amaçlarla oluşturulmuş toptancı bir kavram olduğu, bu toplama dahil olma eşiğinin aşılması için yatkınlık ve yaşantının mutlaka bir araya gelmesi gerektiğini, sonuçta bir çok bireyin sağlıklı katagorisinden nevrotik hasta katagorisine geçtiği ve ancak çok az sayıda bireyin bu yolu tersine katettiği gibi tespitler o kadar sık dile getirildi ve o kadar yankı buldu ki, artık bu iddialarımda kesinlikle yalnız değilim.
Gerçekten de analiz bastırmanın başarısını geçersiz kılmaz; daha önce baskılanmış olan dürtüler baskılanmış olarak kalır, ama analizde başarı başka yolla elde edilir: Otomatik ve ölçüsüz bir işlem olan bastırmanın yerine, en üst ruhsal merciin yardımıyla ölçülü ve maksatlı bir baş etme işlemi koyar. Başka bir deyişle bastırmanın yerine mahkûm etmeyi geçirir.
Hiçbir şey anlamayinca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
Benlik, kendisiyle dış dünyayı ölçtüğümüz kriterdir.
Kendimizi dış dünya ile sürekli kıyaslayarak dünyayı anlamayı öğreniriz.
Psikanaliz tamamen tarafsız bir bilimsel inceleme değil, terapötik bir müdahaledir. Haddizatında bir şeyi kanıtlamak değil,değiştirmek ister.
Psikanalitik tedavinin hiçbir anlatımının, tedavi uygulanması esnasında edinilen izlenimi olduğu gibi aktaramaması;kesinlikle okuma yoluyla değil, ancak deneyimle tamamen ikna olunabilmesi işin üzüntü verici yanıdır. Ama bu eksiklik aynı ölçüde yetişkin analizin doğasında da vardır.
Henüz hiç analiz yapmamış okurlara önerim, her şeyi hemen anlamayı istemek yerine, dikkatlerini ortaya çıkan her şeye, tarafsız bir şekilde yöneltmeleri ve sonraki gelişmeleri sabırla beklemeleridir.
Burada bir iki kelimeyle müdahil olmak zorundayım. Baba çok fazla soru soruyor ve kendini olduğu gibi ifade etmesine izin vermek yerine, varmak istediği sonuçlara göre araştırma yapıyor. Analiz bir şekilde saydamlığını ve güvenirliğini kaybeder.
Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
“Onu yalnız yaşamın değil, ölümün gizemi de meşgul etmekte.”
“Kaygı, bastırılmış özleme tekabül etmektedir.”
Psikolojide keyfiliğe kesinlikle yer yoktur; çocukların ifadelerine duyulan güven eksikliğinin nedeni, onların fantezilerinin gücü; tıpkı yetişkinlerin ifadelerinin güven telakki etmemesinin nedeninin onların önyargılarının gücünden kaynaklanıyor olması gibi. Bunun ötesinde bir çocuk da asla nedensiz yalan söylemez ve gerçeğe eğilimi yetişkinlerinkinden çok daha fazladır.
Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
— Yanıma korktuğun için mi geliyorsun?
— Yanında olmadığım zaman korkuyorum.
Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar.
“Kaygı, bastırılmış özleme tekabül etmektedir, ama özlemle aynı şey değildir, bastırmanın da oynadığı bir rol vardır.Özlem, özlenen nesneye ulaştığında tümüyle tatmine dönüşebilir; kaygıda ise bu çare işe yaramaz.”
İnsan mütemadiyen kendisiyle kıyaslayarak dünyayı anlayabiliyor.
Psikolojide keyfiliğe kesinlikle yer yoktur; çocukların ifadelerine duyulan güven eksikliğinin nedeni, onların fantezilerinin gücü; tıpkı yetişkinlerin ifadelerinin güven telakki etmemesinin nedeninin onların önyargılarının gücünden kaynaklanıyor olması gibi.
Kaygı durumu bir yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir
Çocuk yetiştirirken rahatımızın kaçmaması, her hangi bir sıkıntı yaşamamak, kısacası uslu çocuk yetiştirmek dışında bir şey düşünmüyoruz ve bu gelişim güzergahının çocuğun da yararına olup olmadığını çok az dikkat ediyoruz.
Psikanaliz tamamen tarafsız bir bilimsel inceleme değil, terapötik bir müdahaledir. Haddizatında bir şeyi kanıtlamak değil, değiştirmek ister.
Ruhsal yaşantıda keyfiliğe katiyen yer yoktur. Çocukların ifadelerinde ki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerinde ki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar.
Anlaşılmadan kalan şey yeniden karşımıza çıkar; çözülene veya çözümlenene kadar, iflah olmaz bir ruh gibi rahat ve huzur bulmaz
Benlik, kendisiyle dış dünyayı ölçtüğümüz kriterdir. Kendimizi dış dünya ile sürekli kıyaslayarak dünyayı anlamayı öğreniz
Çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar .
Küçük Oidipus, kaderin dayattığından daha mutlu bir çözüm bulmuş
Kaygı durumu bir defa yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir
İstemek yapmak değil..
Yapmak da İstemek değil..
Anne, kaderin kendisine biçtiği annelik rolünü oynamaktadır ve zor bir durumdadır
Özlem, özlenen nesneye ulaştığında tümüyle tatmine dönüşebilir
Kurama göre bugün fobinin nesnesi olan şeyin daha önce yoğun bir hazzın nesnesi olması gerekir.
Ruhsal yaşantıda keyfiliğe katiyen yer yoktur. Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır.
Ama rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır
Kaygı histerisi vakaları bütün psikonevrotik hastalıklar içinde en yaygın olanıdır. Özellikle de insan yaşamında ilk ortaya çıkanlardır ve tam manasıyla çocukluk dönemi nevrozlarıdır. Bir annenin çocuğundan çok “asabi” diye bahsettiği durumlara, onda dokuz ihtimalle kaygının bir veya birçok türü eşlik ediyordur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir