İçeriğe geç

Çocuk Eğitimi Kitap Alıntıları – Alfred Adler

Alfred Adler kitaplarından Çocuk Eğitimi kitap alıntıları sizlerle…

Çocuk Eğitimi Kitap Alıntıları

&“&”

Toplumsallık duygusu, çocukların normalliğinin adeta barometrisidir.
Her insan nesneler konusundaki kişisel anlayışına göre biçimlendirir kendisini, bazı anlayışlarda ruhsal bakımdan ötekilere göre daha sağlıklıdır.
Anne ve babası korkak olan çocuğun kendisi de belki korkak olacaktır ancak bunun nedeni, çocuğun korkaklığı kalıtım yoluyla anne ve babasından devralması değil, korkunun kol gezdiği bir çevrede büyümüş olmasıdır.
Aşağılık duygusu ve üstünlük çabası, insan yaşamındaki aynı gerçeğin iki yüzüdür, dolayısıyla birbirinden ayrılamaz.
Toplumsallık duygusu, çocukların normalliğinin adeta barometresidir.
…bilme denilen şey hata ve yanılgılardan oluşur.
Eğitimden genel olarak söz açılabilmesi için, eğitilecek çocukların yüreklerinin umutla dolup taşarak geleceğe kıvanç ve cesaretle bakabilmeleri gerekir.
Her insanda üstünlük eğilimiyle aşağılık duygusu el ele yürür.
İnsan doğası sürekli boyunduruk altında yaşamaya elverişli değildir, insanlar kendi tanrılarını bile tahtlarından indirmiştir.
… ~…
“En kötü koşullarda bile belli bir kapı açıktır her zaman, yeter ki bu kapıyı keşfedebilelim.”
… ~…
“Kısacası, ideal bir öğretmenin kutsal ve büyüleyici bir görevi vardır; çocukların ruhlarına gereken biçimi kazandırmaya çalışır, insanlığın geleceği onun elindedir.”
… ~…
Aşağılık duygusu ve üstünlük çabası, insan yaşamındaki aynı gerçeğin iki ayrı yüzüdür.
… ~…
Kazanacağı başarılarla değil karşısındakileri alçaltıp küçümseyerek onları aşmaya çalışmak bir güçsüzlük belirtisidir.
… ~…
,
.. amacın kendisi her şeye gücü yeter."
… ~…
,
Bir gram önlem yarım kilo tedaviye denktir."
… ~…
Aşağılık duygusu ve üstünlük çabası, insan yaşamındaki aynı gerçeğin iki ayri yüzüdür.
Aşırı hırsla donatılmış çocukların tek düşündüğü şey sonuçtur, yani elde edecekleri başarılara gösterilecek takdir duygusudur.
Sevgisiz bir çevrede büyümüş çocukların sağaltımlarının karşımıza büyük güçlükler çıkaracağını bilmeliyiz. Bize, canlarını acıtan kimselere baktıkları gibi bakar böyle çocuklar.
Noel ve benzeri nedenlerle çocuklara verilecek armağanlara anne ve babaların dikkat etmesi gerekir. Tüm oyuncak silahlar ve savaş oyunları bir kenara kaldırılmalı, ayrıca savaş kahramanlarıyla savaş kahramanlıklarını ululayıp yücelten kitaplar yok edilmelidir.
Kötülük, ancak çocuk hiç hazırlanmadığı bir durumla karşılaştığı, her türlü rehberden yoksun çalışıp didindiği ve inatla bir şeyi ele geçirmek zorunda kaldığı zaman doğup ortaya çıkar.
Kişinin kendini tanıması ne kadar güç
Bir olgunun kavramsal tasarımı, bir olgunun kavranılması asla o olgunun kendisi değildir. İşte bu nedenledir ki, aynı olgular dünyasında yaşayan insanlar birbirinden farklılık gösterir.
Gelişimi kısıtlanmış çocukların okul yaşamlarında birtakım davranış bozuklukları kendini açığa vurur. Böylesi durumlarda bütün suç okula yüklenir; oysa okulun yaptığı, aile eğitiminin o zamana kadar saklı kalmış kusurlarını gün ışığına çıkarmaktan başka bir şey değildir."
Yaşamın olumlu tarafında kendisi için bir yer ele geçiremeyen çocuk, yaşamın olumsuz tarafına yönelir.
Kötülük,ancak çocuk hiç hazırlanmadığı bir durumla karşılaştığı ,her türlü rehberden yoksun çalışıp didindigi ve inatla bir şeyi ele geçirmek zorunda kaldığı zaman doğup çıkar.
…yeni durumlar, alışılmış durumların yapamayacağı ölçüde bireyin karakterini açığa çıkarır."
Noel ve benzeri nedenlerle çocuklara verilecek armağanlara anne ve babaların dikkat etmesi gerekir. Tüm oyuncak silahlar ve savas oyunları bir kenara kaldırılmalı, ayrıca savaş kahramanlarıyla savaş kahramanlıklarını yücelten kitaplar yok edilmelidir.
Yetenek ve yatkınlıklarının kalıtım yoluyla çocuklara geçebileceğine inanmak, çocuk eğitiminde belki şimdiye dek işlenen en büyük hatadır.
İnsanların ya her şeye sahip olmaları ya hiçbir şeye sahip olmamaları diye bir şey düşünülemez. Bu iki aşırı uç arasında bin bir nüans, bin bir basamak yer alır.
Adeta bir zırh kuşanarak hiçbir şeyin yanına fazla sokulmasına izin vermez.
Nesnel bakış açılarına göre degil, erken yaştaki deneyimlerinin tümünü dikkate alan bilinçdışı bir degerlendirmeye uyum içinde davranır ve tepki gösterir.
Eğer böyle değilse, bu hiç hoşa gidecek bir şey sayılmaz doğrusu; çünkü güçlü her zaman güçlü kalmalıdır."
Bir çocuğun daha çok sağ elini mi, yoksa sol elini mi kullandığını saptamak için her zaman güvenilir olmamakla beraber basit bir yöntem vardır. Kendisinden ellerini kavuşturmasi istenir, solak çocuklar, normalde ellerini o türlü kavuşturur ki, sol başparmak sağ başparmağın üzerine gelir.
Aşırı hırsla donatılmış çocukların tek düşündüğü şey sonuçtur, yani elde edecekleri başarılara gösterilecek takdir duygusudur. Takdir duygusunu beraberinde getirmeyen bir başarı onları doyurmaz.
Alçalma ve küçülme gibi duygular, güvensizlik ve yetersizliğin egemen olduğu ruh durumları insanda olduğundan daha yüksek düzeye tırmanıp bir denge sağlamak, bir mükemmelliğe kavuşmak isteğini uyandırır.
İnsan doğasındaki en önemli psikolojik gerçek, kişiliğin birlik ve bütünlüğünün yanı sıra üstünlük eğilimi ve çabasıdır.
Kişinin kendini tanıması ne kadar güç!"
Sokrates
Başarı, salt bizim öznel istemimize bağlı değildir, nesnel realitelerle ilişkilerimizden doğup çıkar.
Aşağılık duygusu ve üstünlük çabası, insan yaşamındaki aynı gerçeğin iki ayrı yüzüdür, dolayısıyla birbirinden ayrılamaz. Patolojik durumlarda aşırı aşağılık duygusunun mu, yoksa aşırı üstünlük çabasının mi birey için daha zararlı rolü oynadığı söylenemez. Her ikisi de az ya da çok ritmik krizler halinde iç içe girer.
… çünkü bilme denilen şey hata ve yanılgılardan oluşur."
Sık sık yapıldığı gibi bir çocuğa örneğin çocuklar lafa karışmaz!" denmesi büyüklerde &‘daha aşağı düzeyde’ olduğuna ilişkin onda zaten var olan duyguyu güçlendirecektir.
Çocuk eğitiminde işlenebilecek en korkunç hata, anne ve babanın doğru yoldan sapmış bir çocuğa kendisini kötü bir yarının beklediğini müjdelemesidir.
İdeal okul, evdeki dünya ile dış realitenin geniş boyutlu dünyası arasında aracı rolünü oynar; yalnız kuru bilgilerin öğrencilere aktarıldığı bir öğretim kurumu değil, aynı zamanda öğrencilerin yaşam bilgisi ve yaşama sanatı bakımından eğitildiği bir yerdir.
Ceza, çocuktaki isyankâr davranışının da haklı sayılacağı duygusunu pekiştirir.
Kendimizi düşük değerli ve yetersiz hissetmezsek içine yuvarlanacağımız şu ya da bu olumsuz durumdan kendimizi çekip alma isteğini asla duymazdık.
Göz yalnız ışınları alıp ileriye aktaran organ değil aynı zamanda toplumsal bir anlaşma aracıdır.
Ne yazık ki bazen çözümün doğruluğunu anlama fırsatını o kadar geç ele geçirebiliyoruz ki yapılan hataları düzeltmek için zaman geçmiş oluyor.
Genellikle sağduyu, ancak hatalı ve yanlış görüşler denetimden geçirilip yadsındığı zaman kendini açığa vurur.
Düşünceleri zararlı ya da suça yönelik eğilimlerin kendilerinde gelişi ortaya çıkacağı kadar karmaşık duruma gelmiş çocuklarla uğraştığımız zaman, onca ahlak vaazının şimdiye dek insanlar üzerinde hiçbir etki yapmadığını göz önünde tutmamız gerekmektedir.
çocuklardan nasıl büyük adamlar yetiştirileceğini gösteren bir kural elbette yoktur. Ama bir noktayı aklımızda tutmakta yarar vardır, o da çocuklara asla soğuk ve hoyrat davranmamak, her zaman kendilerini cesaretlendirip gerçek yaşamın önem ve anlamını açıklamak, düş ve hayalleriyle realite arasında bir uçurumun açılmasını önlemek gerektiğidir.
Toplumsal kurumlar bireyler için vardır ,bireyler toplumsal kurumlar için değil .Birey’in esenliği, toplumsallık duygusunda saklı yatar ;ama bu asla demek değildir ki ,birey zorla toplumsal kurumların cenderesi ne tıkılacaktır.
Kızların gereği gibi hazırlanmalarına set çekmek ve sonra da ellerinden fazla bir iş gelmediğini ileri sürerek onları eleştirmek kıtgörüşlülükten başka bir şey değildir.
Kazanacağı başarılarla değil karşısındakileri alçaltıp küçümseyerek onları aşmaya çalışmak bir güçsüzlük belirtisidir.
Okul kendisini amaç diye görmemeli, öğrencileri kendisi için değil, toplum için eğiteceğinin bilincinde olmalıdır.
Aşırı hırsla donatılmış çocukların tek düşündüğü şey sonuçtur, yani elde edecekleri başarılara gösterilecek takdir duygusudur.
Bir çocuğu güçlüklerden korumanın çaresi yoktur ve böyle bir çare belki de hiçbir vakit ele geçirilemeyecektir.
Toplumsal kurumlar bireyler için vardır, bireyler toplumsal kurumlar için değil. Bireyin esenliği, toplumsallık duygusunda saklı yatar ama bu asla bireyin zorla toplumsal kurumların cenderesine tıkılacağı anlamına gelmez.
Bireysel bir dışavurumu anlayabilmenin koşulu, kişiliğin tümünü anlamamızı sağlayacak bir yöntemin saptanmasıdır. Önemli olan çocuğun ne yaptığı ya da nasıl davrandığını tanımlamak değil, kendisini bekleyen ödevler karşısında nasıl bir tutum takındığını bilmektir.
Toplumsal normdan sapma, hepimizin bilinçli ya da bilinçsiz olarak varlığında taşıdığı toplumsal ideale indirilmiş bir darbedir.
Başarı, salt bizim öznel istemimize bağlı değildir, nesnel realitelerle ilişkilerimizden doğup çıkar.
Birey, kendi dışavurum biçimlerinin bilincinde değildir; dolayısıyla, gerçek ben’ini gizleyebilmekten uzaktır. Dolayısıyla birbirini izleyen eylemlerine bakarak kişiliğini görüp saptayabiliriz; bu kişilik, bireyin kendi hakkında söyledikleri ya da düşündükleriyle değil, birbiriyle ilişki içinde değerlendirilecek eylemleriyle kendini açığa vurur.
Aşağılık duygusu ve üstünlük çabası, insan yaşamındaki aynı gerçeğin iki ayrı yüzüdür.
Bir olgunun kavramsal tasarımı, bir olgunun kavranılması asla o olgunun kendisi değildir.
Çocuk eğitiminde işlenebilecek en korkunç hatta, anne ve babanın doğru yoldan sapmış bir çocuğa kendisini kötü bir yarının beklediğini müjdelemesidir."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir