Wilhelm Reich kitaplarından Cinsel Ahlakın Boy Göstermesi kitap alıntıları sizlerle…
Cinsel Ahlakın Boy Göstermesi Kitap Alıntıları
Cinsel uyarılmayı ruhsal bunalıma dönüştüren şeyler dış koşullarla deneyler, yani toplumsal etkenlerdir.
Roheim, Somalililerin çoktan ataerkil düzeni benimsemiş toplumunda gördüğümüz gibi, dişilik organının dikilerek ya da üst dudakları arasına çubuk sokularak kapatılması işlemini anlatır.
İnsanoğlu ataerkil çağda Tanrı’yı babaya bakarak yarattığı doğrudur.
Buyurgan toplum, belli bir nedenden ötürü, zorlama evlilikten çıkar sağlamaktadır.
Cinsel etkinliğe düşman ahlakın köken ve etkisi konusundaki toplumbilimsel araştırmalarımız da, cinsel arzunun bilinçaltına itilmesini ve cinsel durgunluğu yaratanın işte bu ahlak olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Abissinya ve Zanzibar’da, çiftleşmenin vereceği zevki arttırmak üzere, genç kızlara kalça hareketleri öğretilir; bu duk-dukları bilmemek onur kırıcıdır. Svahililer ayrıca, birtakım kalça ve kıç hareketleri öğrenirler. Alıştırma, 60-80 kişilik kümeler halinde yapılır,kadınlar bu çalışmalar sırasında anadan doğma çıplaktırlar, ve alıştırma günde yedi sekiz saat sürer. Erkekler gelemez bu temrinlere. Zache bu dansın daha ayrıntılı bir betimlemesini yapmıştır (Zeitschrift für Ethnologie, 1898, s. 72). Genç kızların bu çalışması aşağı yukarı üç ay sürer, sonra bayram giysileriyle evlerine dönerler. Söylendiğine göre, aynı adetlere Hollanda egemenliğindeki Doğu Hindistan’da ve daha başka yerlerde de rastlanmaktaymış.
Yerlilerin özel öyküleri, aynı zamanda, cinsel duyarlılıklarını tanıtlamaktadır. Anlatılanlardan birini, örnek diye aşağıya aldık: Dabugera’yla yatarken, onu kollanma alıyorum, sımsıkı sarılıyorum, burunlarımızı birbirine sürtüyoruz. Tutkulu bir uyarılmaya varabilmek için, birbirimizin alt dudağını emiyoruz, çenesini ısırıyoruz, yanağını dişliyoruz, usulca kasıklarını, böğürlerini okşuyoruz. O zaman Dabugera bana şöyle diyor: «Ah sevgilim, gıdıklıyorsun beni hadi gel,bütün vücudumun eridiğini duyuyorum zevkten eridiğini hadi gel, gir bana, özsuyu aksın devam et, harika bir duyum bu!» (sf. 341).
Buyurgan toplumda cinsel arzuları bastırmanın her türlü ruhsal ket vurmaya zemin hazırlamasına karşılık, anaerkil toplumda cinsel özgürlük, toplumun üyeleri arasında yaşam enerjisi alanında sağlam bir toplumsal bağ sağlayan kişilik özgürlüğünün temelidir.
Marx’la Engels’e göre, yaşam felsefemizle bilimimiz de içinde olmak üzere, tüm varoluşumuzu sınıf çıkarları, sınıf çatışması belirler: «nesnelliklerinin, yantutmazlıklarınm» ardında, sınıf çıkarı gizlidir. Ahlâk, anlık, gelip geçici bir toplumsal üründür, sınıflaşmış Devlet de, egemen sınıfın hizmetindedir.
Freud, bütün insanlık benim müşterimdir derken, haklıydı. Sinir hastalığının tıbbî anlamını yakalamış, ama bundan gerekli sonuçları çıkarmamıştı. Neden insanlık, sinir hastası insanların oluşturduğu bir yığın haline getirilmişti? Bu öteden beri hep böyle mi olagelmişti?
Freud, cinsel arzuların bilinçaltına itilmesinin, ekinsel (culturel) evrimin başlıca koşulu olduğunu öne sürer; Freud’a göre, kafa eğitim ve üretimi, bastırılan cinsel yaşam üstüne kurulur. Belli bir süre bu açıklama doyurucu gözükebilirdi, ama önünde sonunda, cinsel açıdan hastalıklı insanla sinir hastası bireyin, ekinsel alanda, cinsel yönden sağlıklı ve doyumlu insanla yarışamayacağını görüp kabul etmek gerekti.
Sinir hastalığı, cinsel arzuların bilinçaltına itilmesinin, cinsel enerjinin durgunlaşmasının sonucudur; hastalığın geçmesi, bilinçaltına itmenin ortadan kaldırılmasına, sağlıklı bir cinsel yaşamın kurulmasına bağlıdır; oysa, bu kesin yöntemin uygulanması, her yerde, toplumsal yaşamın buyruklarıyla çatışmaktaydı.
Sinir hastalıklarının, onları doğuran nedenlerin kökten yokedilerek iyileştirilmesi, çoğu kez, hastanın toplum tarafından kendisine zorla benimsetilen ahlâk anlayışını aşmasını gerektirmektedir. Ve işte bundan korkuluyordu!
Bunların dışında, başka bir gözlem bize kendini zorla kabul ettiriyordu: iyileşmekte olan sinir hastası için uygun cinsel eş bulmak müthiş güçtür. Üreme yetkisindeki bozukluklar, erkeklerin kabalığı, sağaltım işlemini cinsel eş olarak tamamlayabilecek kadınların cinsel rahatsızlıklarıyla kişilik yapılarındaki sapmalar yepyeni sorunlar çıkarıyordu karşımıza.
Böylece, cinsel yaşama çekidüzen verme kuramının anahtarı bulunmuş oluyordu ve sinir hastalıklarını geçirme konusunda iyi bir araç elde ettiğimizi söylemeye hakkımız vardı artık: ancak, sonradan deney, son derece ciddî birtakım hallerde bile üretken cinsel etkinlik düzene konduğu zaman, hastanın ve iyileşmeye yüz tutan bireyin yaşadıkları çevrenin düzenli cinsel yaşamın geri getirilmesine karşı çıktığını gösterecektir. Bu karşı-çıkış çok değişik biçimlerde kendini belli etmekteydi, hâlâ da etmektedir. Örneğin, on yedi on sekiz yaşındaki bir genç kız, eğer kentsoylu bir ailenin çocuğuysa, cinsel açıdan öylesine sıkı denetlenmekteydi, ya da bir işçi çevresinden geliyorsa, içinde yaşadığı toplumsal koşullar öylesine acıklıydı ki (konut, gebeliği önleme sorunu, ana-babanın ahlâkçı tutumu), toplumun cinsel yaşamın karşısına diktiği suçluluk hâlesinin verdiği korkuyla, en rahat çözümü, yani sinir hastalığını yeğliyordu.
Cinsel etkinliğe ket vurulması, üretken cinsel etkinlikten önceki arzulara gereğinden fazla enerji yüklemekte, bu da, çok özel birtakım koşullarda, sözü edilen arzuların sapkınlık olarak su yüzüne çıkmalarına yol açmaktadır.
İktisadi çıkarlar boy gösterene dek, cinsel yaşam, başlıca ilkesi zevk almak ya da almamak olan doğal düzenlemenin yasalarına ayak uydurmuştur.
Freud, cinsel arzuların bilinçaltına itilmesinin, ekinsel (culturel) evrimin başlıca koşulu olduğunu öne sürer; Freud’a göre, kafa eğitim ve üretimi, bastırılan cinsel yaşam üstüne kurulur. Belli bir süre bu açıklama doyurucu gözükebilirdi, ama önünde sonunda, cinsel açıdan hastalıklı insanla sinir hastası bireyin, ekinsel alanda, cinsel yönden sağlıklı ve doyumlu insanla yarışamayacağını görüp kabul etmek gerekti.