Samed Behrengi kitaplarından Çıngıraklı Deve kitap alıntıları sizlerle…
Çıngıraklı Deve Kitap Alıntıları
Güneyde kimsenin özel arabası yok, el arabası var..
Düzenbaz resmen ayaklarını boyatmış, birde bir güzel parlatmış..
Hepsi yalın ayak, başı kabak bunların..
Dişi köpekler eniklerini emziriyor..
Neden birileri hep birilerini yok sayıyor..
Benimde gitme vaktim geldi buralardan..
Sözün kısası Güney yoksul ve aç insanların yaşadığı yer, kuzey zengin ve güçlülerin bölgesidir..
(Tahran)
(Tahran)
Sessizce kederlenmek istiyorum..
Babam ne zaman sabahları gidip biraz çorba içelim derse, bir gece önce hiçbir şey yemediğini anlardım..
Öyle mutlu görünüyordu ki, bütün yaşamı boyunca bir kerecik bile üzüntü çekmemiş olduğunu düşünürdünüz..
Çuval bezinden gömleğimin yakası kirliydi, yırtık yakadan güneşten yanmış tenimi görebilirdiniz. Çıplak ayaklarım pis, topuklarım çatlaktı. O üç zengin çocuğun beyinlerini dağıtmak istiyordum. Ama benim böyle bir yaşamımın olması onların suçu değildi ki.
Babama annemi özlediğimi söyleyemedim. Ama onun yanında olmayı, kokusunu duymayı çok istiyordum. Arada bir azarlar ya beni, azarlamasını bile özlemiştim. Onu kucaklamak, ona sarılmak tek dileğimdi.
Babam ne zaman sabahları Gidip biraz çorba içelim. derse bir gece önce hiçbir şey yemediğini anlardım.
Beni istiyorsa ben de onun olmak istiyorum.
Nankör olup şükürsüzlük etme.
Güney aç ve yoksul insanların; Kuzey ise güçlü ve zengin insanların yaşadığı yerdir.
Anne, eğer dışarı çıkarsan bizi de yanına al, olur mu?
Bu gece de aç uyuyacağım.
bu gece sadece konuşmak ve biraz da gülmek istiyoruz
Öyle mutlu görünüyordu ki, bütün yaşamı boyunca bir kerecik bile üzüntü çekmemiş olduğunu düşünürdünüz.
Ama bu oyuncakların arasında benim için en önemlisi devemdi, eğer gitmeye kalkarsa her şeyi hazırdı. O kadar büyüktü ki vitrine sığmıyordu. Bu yüzden o da tüm gün kaldırımın kenarında durup gelen geçen insanları seyrederdi. Dükkan kapandığında ise dükkanın ortasında durarak boynundaki çanları çınlatıyor sakız çiğniyor ve kulaklarıyla saati işaret ediyordu. Arada sırada dolaptaki beyaz tüylü yavru develer hep bir ağızdan Anneciğim gidersen bizi de götür olur mu? diye haykırıyordu.
Dedemle bir iki laf etmek istiyordum ama yüksek bağırdım ithal de sesimi duymadı kapıyı defalarca tekmeledim. Tam o anda birisi kulağından tuttu:
Sen delirdin mi çocuk? Hadi git buradan, git evine de uyu dedi.
Oyuncakçı kapalıydı ama demir ızgaranın ardından oyuncakların seslerini duyabiliyordum. Oyuncak tren oflayıp pofluyordu. Kocaman siyah ayı makineli tüfeğin arkasında oturmuş güzelim, sevimli oyuncak bebekleri korkutarak raflara sırayla ateş ediyor gibi yapıyordu. Maymunlar da oradan oraya zıplıyor ve bazen de devenin kuyruğuna asılıyorlardı, o zaman deve onlara bağırıp başka yere gitmelerini söylüyordu. Uzun kulaklı bir eşek dişlerini gösterip anırıyordu. Ayıcıkları ve oyuncak bebeklerin sırtına bindirip dükkanın içinde onları gezdiriyordu. Deve kulaklarını sanki biriyle randevusu varmış gibi duvar saatine doğru dikiyordu. Uçaklar ve helikopterler havada uçuyordu. Kaplumbağalar bağlarının içinde uyukluyordu. Anne köpekler yavrularını emziriyor, bir kedi sinsice bir sepetin dibindeki yumurtayı aşırıyor, tavşanlar karşısındaki dolapta duran avcıya şaşkın gözlerle bakıyorlardı. Siyah maymun her zaman vitrinde duran armonikayı dudaklarına götürdü ve çok güzel ezgiler çaldı. Oyuncak bebekler arabaların ve otobüsler içinde geziyordu. Tanklar tüfekler silahlar ve makineli tüfekler hiç durmadan ateş ediyordu. Beyaz tavşanlar patilerinin arasındaki havuçları ağızlarına götürüp çiğnerken dişlerini ta kulaklarına kadar gösteriyorlardı. Bütün bu oyuncakların hayalleri beni çok mutlu ediyordu. Onların çıkardıkları sesler beni ister istemez büyük bir hayale sürüklüyordu.
Sevgili okur,
Bu masalı sana ibret olsun diye yazmadım.
Ülkendeki çocukları daha iyi tanı ve onların sorunlarına çözüm bul diye yazdım.
Bu masalı sana ibret olsun diye yazmadım.
Ülkendeki çocukları daha iyi tanı ve onların sorunlarına çözüm bul diye yazdım.
Babam ne zaman sabahları “Gidip biraz çorba içelim,” derse bir gece önce hiçbir şey yemediğini anlardım.
Herkesin babası seninki gibi para döküp oğluna yeni ayakkabılar almıyor.
Tozsuz dumansız, kötü kokmayan sokaklara geldim. Çocuklar da büyükler de tertemiz giysiler giymişlerdi. Yüzleri ışıldıyordu. Kızlar ve kadınlar renkli çiçekler gibi parıl parıldı. Dükkanlar ve evler güneşin altında ayna gibi parlıyorlardı. Ne zaman böyle yerlere gelsem sinemaya gitmişim de film izliyormuşum gibi gelirdi bana. Onların ne tür yemekler yediklerini, nasıl uyuduklarını, nasıl konuştuklarını ya da bu yüksek, temiz evlerde ne tür giysiler giydiklerini asla hayal edemiyordum.
Annenizin karnındayken ne tür yemekler yediğinizi düşünebilir misiniz?
Ben de böyleydim işte. Hiçbir şey hayal edemiyordum.
Annenizin karnındayken ne tür yemekler yediğinizi düşünebilir misiniz?
Ben de böyleydim işte. Hiçbir şey hayal edemiyordum.
Tanrı kimi zengin edeceğini, kimi beş parasız bırakacağını bilir elbette.
Sözün kısası Güney yoksul ve aç insanların yaşadığı yerdir, Kuzeyse zengin ve güçlülerin bölgesidir.
Canım hiçbir şey istemiyordu. Sessizce kederlenmek istiyordum.
Öyle mutlu görünüyordu ki, bütün yaşamı boyunca bir kerecik bile üzüntü çekmemiş olduğunu düşünürdünüz.
İnsan şükretmesini bilmeli oğlum.Allah kimin zengin kimin yoksul olacağını iyi bilir.
-Arkadaşlar benim için ayakkabı pek önemli değil. Kim isterse ona veririm, dedi. Arkasında da Ahmet Hüseyine döndü.
-Gel istersen şu ayakkabıları çıkar, sen giy
-Gel istersen şu ayakkabıları çıkar, sen giy
benim de gitme vaktim geldi buralardan
Güneyde kimsenin özel arabası yok. El arabası var.
Kısacası, güney, yoksul ve açların, kuzey de zengin ve tokların yurdudur.
Tanklar, toplar, tüfekler, makineliler ateş kusuyorlar.
Uçaklar helikopterler uçuyor, kaplumbağalar bağalarında uyukluyor, dişi köpekler eniklerini emziriyor.
Hayır, hiç olur mu? Mutlaka gelecek. Söz verdi bana
Kötülükleri azaltmalı ya da yok etmelisiniz.
Ne zaman bitecek savaş, yoksulluk ve açlık?
Neden birileri hep birilerini yok sayıyor?
Zorbalık, yalan, hırsızlık, inkar etme ve savaş sadece sağlıksız toplumlarda görülen bir rahatsızlıklardandır.
Bildiğimiz gibi hastalıkların tedavisi için önce bunun nedenini bulmak gerekir.
Yoksulluk, zulüm, zorbalık, adalet, sevinç, keder, kimsesizlik, dayak, iş ve işsizlik, hapishane ve özgürlük, hastalık ve ilaçsızlık, açlık, çıplaklık, yüzlerce sosyal mutluluk ve mutsuzluk sizin olacak.
Gelecek kuşkusuz sizin ellerinizde; iyisiyle, kötüsüyle de sizin olacak. İster istemez büyüyecek
Devemi nereye götürüyorsunuz. Devemi istiyorum ben.
Tepinerek hıçkıra hıçkıra ağladım. Tek istediğim şey oyuncak dükkanı vitrinindeki makineli tüfeğin benim olmasıydı.
Tepinerek hıçkıra hıçkıra ağladım. Tek istediğim şey oyuncak dükkanı vitrinindeki makineli tüfeğin benim olmasıydı.
Öyle mutlu görünüyordu ki, bütün yaşamı boyunca bir kerecik bile üzüntü çekmemiş olduğunu düşünürdünüz.
Canım hiçbir şey istemiyordu. Sessizce kederlenmek istiyordum.
.. Tozsuz dumansız, kötü kokmayan sokaklara geldim. Çocuklar da büyükler de tertemiz giysiler gitmişlerdi. Yüzleri ışıldıyordu. Kızlar ve kadınlar renkli çiçekler gibi parıl parıldı. Dükkanlar ve evler güneşin altında ayna gibi parlıyorlardı. Ne zaman böyle yerlere gelsem sinemaya gitmişim de film izliyormuşum gibi gelirdi bana. Onların ne tür yemekler yediklerini, nasıl uyuduklarını, nasıl konuştuklarını ya da bu yüksek, temiz evlerde ne tür giysiler giydiklerini asla hayal edemiyordum. Annenizin karnındayken ne tür yemekler yediğinizi düşüne bilir misiniz? Ben de böyleydim işte. Hiçbir şey hayal edemiyordum.
Babam ne zaman sabahları Gidip biraz çorba içelim. derse bir gece önce hiçbir şey yemediğini anlardım.
Tanrı kimi zengin edeceğini, kimi beş parasız bırakacağını bilir elbette.
Milyonerlerin çocukları bizden çabucak bıkıyorlar. Babaları onlara her gün yeni oyuncaklar aldığı için oyuncaklarıyla ancak bir-iki kere oynuyorlar, sonra sıkılıp bir kenara atıyorlar, bizi eskiyip ölmeye bırakıyorlar.
Sözün kısası Güney yoksul ve aç insanların yaşadığı yerdir, Kuzey’se zengin ve güçlülerin bölgesidir.
Sen annenin karnındayken nasıl yaşadığını düşünebilir misin?Kendini,annenin karnında yemek yerken canlandırabilir misin?Yok ,yok elbette yapamazsın.Ben de senin gibi bu güzel evlerde nasıl yaşandığını anlayamıyorum.
Herifçi oğlunun suratı bitpazarı gibi.Sanki karısıyla kavga etmiş gibi huysuz.
Tahran kenti aslında ikiye ayrılır.Güneyde yoksulluk diz boyu.Her yer kir,pas içinde.Kuzey ise sütle yıkanmış gibi, pırıl pırıl.
Varlıklılar suyu,havası,manzarası güzel yerlere özel olarak görkemli yapılar kurarlar.istedikleri zaman oraya gidip keyif çatarlar.
Yalı nedir biliyor musun?
Sanırım varlıklıların yazlık evlerine bu ad veriliyor
Sanırım varlıklıların yazlık evlerine bu ad veriliyor
Adı gibi güzel latif!
Babam bir el arabasında uyukluyordu.Eğer onun yanına kıvrılacaksam ayaklarını toplaması,biraz öteye çekilmesi gerekiyordu
Az daha eşek cennetine gidiyordum
Kasım yere düşen paralarımızı toplamak isterken başına polis copu indi.Kasım ın cayırtısı duyuldu.
Bununla kağıt çekilmez,dedi.Yüksek sayılar onun şansına güler hep.
Dilencilerle oyun oynamam ben
Düzenbaz resmen ayaklarını boyatmış,bir de güzel parlatmıştı
Haydi yürü muhallebi çocuğu!
Yeni bir kavga deyimi öğrenmiştim.Alırım şimdi paçanı aşağıya!
Seni hırsız,dümenci seni!
Herkesin Senin gibi varlıklı babası yok ki,oluk oluk para harcasın çocuğuna yeni ayakkabı alabilsin