İçeriğe geç

Chess Kitap Alıntıları – Stefan Zweig

Stefan Zweig kitaplarından Chess kitap alıntıları sizlerle…

Chess Kitap Alıntıları

; yani satrançta kendi kendine karşı oynamak istemek, kendi gölgesinin üstünden atlamak gibi bir paradoks demektir.
Satranç tahtasını taşlarıyla birlikte iç dünyama yansıtmıştım ve tıpkı deneyimli bir müzisyenin bütün sesleri ve bunların birlikteliğini duyabilmesi için sadece notalara bakmasının yeterli olması gibi, ben de yalnızca formüllerin yardımıyla belli bir pozisyonu üstten görebiliyordum.
Bir kitabı kumaşın altından hissetme düşüncesi bile parmaklarımdaki sinirleri tırnaklarıma kadar alevlendirdi.
çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde sonsuzluğa yaklaşmış demektir
Cehalet, bütün alanlarda ortak olmak üzere evrenseldir.
Stefan Zweig diyor ki: “Kitap okuyan insanlar, dünyayı yalnızca kendi gözleriyle değil, sayısız insanların ruhsal bakışlarıyla görebilir.” Martin ekliyor: “Kitap okuyan biri, ölmeden önce binlerce hayat yaşar. Hiç okumayan insan ise sadece bir hayat.”
Özgürlüğün tadına varmak için kendimizi kontrol etmek zorundayız..
Çünkü bir insan kendini sınırladığı ölçüde
sonsuzluğa da yaklaşmış demektir.
Görünen o ki insan beyninde istenmeyen hatıraları gün yüzüne çıkarmayı engelleyen mekanizmalar var.
… görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar, özel yapıları içinde karınca gibi, dünyanın tuhaf ve eşi benzeri olmayan bir maketini kurarlar.

“Gücümün tükendiğini hissediyordum ”

“İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.”

“ İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz.“

“Bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.”
Satranç, aynı aşkta olduğu gibi
partnersiz olmaz
çünkü kendilerini sınırlayan bu insanlar sonsuza daha da yaklaşırlar.
İnsan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. Bekleyip durur insan. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız, Yalnız
Bize hiçbir şey yapmadılar sadece bizi en mutlak anlam daki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz
”dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz ”
Bazen kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki !
“Savaşacağım tek şey, içimdeki diğer bendi.”
Lorem Ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry. Lorem Ipsum has been the industry’s standard dummy text ever since the 1500s,
Lorem Ipsum is simply dummy text of the printing and typesetting industry. Lorem Ipsum has been the industry’s standard dummy text ever since the 1500s,
Sizler yeni bir gün doğumunu bekleyebilirsiniz, benim buna gücüm kalmadı.
“Tıpkı aşkta olduğu gibi satranç için de bir partnere gereksinim duyulur
“Savaşacağım tek şey içimdeki diğer ben’di.”
~SATRANÇ~
“Cehaleti bütün dallarda aynı şekilde tümeldi..”
Yeryüzünde beni sorguya çekmeyen, bana acı
vermeyen bir insan kalmış mıydı hâlâ gerçekten?
Hiçbir şey olmuyordu. İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor,
düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar
düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu.
Yalnız. Yalnız.
Beynimizin içinde, ruhu rahatsız edebilecek ve tehlikeye sokabilecek ne varsa kendiliğinden devre dışı bırakan düzenleyici nitelikte gizemli güçler etkin halde
Savaşacağım tek şey, içimdeki diğer bendi.
BİR KİTAP!
İçinde insanın art arda sıralanmış sözcükler, satırlar, sayfalar ve yapraklar görebileceği, başka, yeni, şaşırtıcı düşünceleri okuyabileceği, tanıyabileceği, beynine alabileceği bir kitabın hayali bile insanı hem coşturuyor hem de uyuşturuyordu
Sustuğum şeyler var, hiç konuşmadıklarım. İçimde kaybolduğum şehirler ve içimde kaybolup giden insanlar var.
Bu suskun siyah denizde dalış çanı içindeki bir dalgıç gibi yaşıyordum, kendini dış dünyaya bağlayan halatı kopmuş ve o sessiz derinlikten bir daha asla yukarı çekilmeyeceğini bilen bir dalgıç gibiydim.
Benden her türlü nesneyi almışlardı, saatim yoktu, böylece zamanı bilmiyordum; kalem yoktu, yazamıyordum; bıçak yoktu, bileklerimi kesemiyordum…
Dünyada hiçbir şey, hiçlik kadar insan üzerinde baskı yapamaz.
Her hamlesini çoktandır ezbere bildiğim oyunları bir daha, bir daha oynamanın bir anlamı var mıydı?
Hiç kimse belli bir zamanın, mekânsızlık ile zamansızlık içinde ne kadar sürdüğünü anlatamaz, ölçemez, açıklayamaz, ne kendine ne de bir başkasına ve kimseye.
Oysa düşünceler bile bir dayanak noktasına muhtaçtırlar, yoksa dönmeye ve kendi etraflarında anlamsızca dolanmaya başlarlar; onlar da hiçliğe katlanamazlar.
Dünya üzerindeki hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz.
İnsanın konuşacak kadar zekaya, ya da susacak kadar akla sahip olmaması büyük bir talihsizliktir.
İnsan bekliyor, bekliyor, bekliyordu, düşünüyor, düşünüyordu, şakakları ağrımaya başlayana kadar düşünüyordu. Hiçbir şey olmuyordu. İnsan yalnız kalıyordu. Yalnız. Yalnız.
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde ‘hiçlik’ kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Zira bilindiği gibi dünyada hiçbirşey hiçlik kadar büyük bir baskı yapmaz insan ruhunda.
Yeryüzünde beni sorguya çekmeyen , bana acı vermeyen bir insan kalmış mıydı hâlâ gerçekten?
Bize hiçbir şey yapılmadı. Yalnızca tam bir hiçliğin içinde kaybolduk. Çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhunu hiçlik kadar baskı altına alamaz.
Kendini dış dünyaya bağlayan halatı kopmuş ve o sessiz derinlikten asla yukarı çekilmeyeceğini bilen bir dalgıç gibiydim.
Bu suskun siyah denizde dalış çanı içindeki bir dalgıç gibi yaşıyordum.
Çünkü bildiğiniz gibi dünyada hiçbir şey, hiçlik kadar insan üzerinde baskı yapamaz.
Tıpkı aşkta olduğu gibi satranç için de bir partnere gereksinim duyulur.
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde ‘hiçlik’ kadar ağır bir baskı uygulayamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir