İçeriğe geç

Cesar Biroteau Kitap Alıntıları – Honore de Balzac

Honore de Balzac kitaplarından Cesar Biroteau kitap alıntıları sizlerle…

Cesar Biroteau Kitap Alıntıları

Merdivenden yuvarlanmadan önce, pencereden atlamak yeğdir.
Her ne kadar insanların çoğu niçin sevdiklerini bilmezlerse de, maddi ya da manevi hiçbir sevgi yoktur ki buna bağlı duygu ve düşüncelerin altında gizli bir hesap bulunmasın ya da kabaca bir hesaba dayanmış olmasın. Sevgi temelden bencil bir duygudur.
Olaylar hiçbir zaman kesin değildir. Bunların sonuçları tümüyle bireylere bağlıdır:
Talihsizlik,
deha için bir atlama tahtası,
Hıristiyan için günahlardan arınmayı sağlayan bir havuz,
becerikli adam için hazine,
zayıflar için de uçurumdur.
Bugünkü zenginliğimiz yetmez mi bize?
Milyoner olursan iki kere mi akşam yemeği yiyeceksin?’
Ondan daha namuslu adam yoktur yeryüzünde. Hani doğru cennete gidecek biri varsa, işte odur.
Sofuluğunu da hiç belli etmek istemez canımın içi, kiliseye daha
saat sekizde gizlice gider, geneleve gider gibi. Tanrı korkusu
vardır: Cehennemi düşünmez bile
Gençliğin kusurlarından biri de herkesi kendisi gibi kuvvetli sanmasıdır. Kaldı ki bu kusur, gençliğin meziyetleri ile ilgili bir kusurdur. İnsanları ve şeyleri, bir gözlüğün camları arkasından seyredecek yerde gençler, bunu içlerindeki ateşin alev rengine bürür, içlerinden taşan hayat dalgalarıyla yaşlı insanları da sararlar.
Mahkeme Başkanının soğukkanlı adaletin yürek çarpıntılarını hissettiren sözlerinin etkisi altında sevinçten yıldırımla vurulmuşa dönmüştü. Davacı yerinden ayrılamıyordu bir türlü; olduğu yerde mıhlanmış kalmış, kendisine toplum hayatının kapılarını açan meleklermiş gibi şaşkın şaşkın yargıçlara bakıyordu
Kısa yoldan zengin olma hırsı, bu kamu görevlilerini, kamu zenginliğinin bekçilerini, bu yargıç yardımcılarını da sarmış bulunmaktadır!
Bir yargıç ne kadar yaşlı, vücutça düşkün, saçı ağarmış olursa kutsal görevi o kadar yücelik kazanır; çünkü bu meslek, insanları ve olayları çok derinden bilmeyi gerektirir, böyle bir yargıç duygularından sıyrılarak, karşıt çıkarları gözetme kaygısıyla kalbini katılaştırır.
Toplumu ciddiye alan insanlar için adalet cihazının bir büyüklüğü, bir ağırlığı vardır. Sosyal kurumlar, tamamıyla insanların bunlar hakkında besledikleri duygulara ve onların zihinlerinde yaşattıkları büyüklüğe bağlıdır. Bunun için, dinsiz değil ama inançsız kalan ilk eğitim, bütün tutucu bağları gevşeterek çocuklarında da her şeyi didik didik etme alışkanlığı yaratan bir millet yıkılır, çünkü böyle bir milletin bağı yalnız iğrenç, maddi çıkarlarla, bencilliği yaratacağı besbelli olan mezhep buyruklarıdır. Din fikirleriyle beslenmiş olan Birotteau, adaleti toplumun simgesi, gönül hoşluğuyla boyun eğilen yaşamın yüce bir ifadesi olarak benimsiyordu. Bu varlık, bize göründüğü şekilden tamamıyla bağımsızdı: Bir yargıç ne kadar yaşlı, vücutça düşkün, saçı ağarmış olursa kutsal görevi o kadar yücelik kazanır; çünkü bu meslek, insanları ve olayları çok derinden bilmeyi gerektirir, böyle bir yargıç duygularından sıyrılarak, karşıt çıkarları gözetme kaygısıyla kalbini katılaştırır. Paris’teki adalet sarayında bulunan Krallık Mahkemesinin merdivenlerini, yüreği çarpmadan çıkamayan insanlar gittikçe azalmıştı
Cesar için şeref, evliyalaştırılmış, saygıyla anılacak bir ölü olmaktı.
Zaman ve sabırla çok yol alınır.
Kederimi dindirmeye çalışacak yerde beni azarlamanı isterdim
zayıf yaradılışlı insanlar, tecrübeden ders alacak yerde kedere boğulup kalırlar, her gün felaketlerin içinde çırpınıp zehrini yüreklerine doldurarak tüketirler kendilerini.
Unutmak yalnız kuvvetli ve yaratıcı insanlara özgü bir sırdır. Unutmak; geçmiş nedir bilmeden, her saat yeniden yaratmanın sırrına eren doğa gibi
Kabahatleri olmadığı halde vicdan azabı duyuyorlar
Yalnız din, düşmüşlerin ayrı bir damga vurur alınlarına: Onlar, bir yarına, bir kurtarıcıya inanırlar; yüzlerinde öyle bir parıltı vardır ki onları ayırır öteki insanlardan; umutla karışık öyle dindarca bir boyun eğişleri vardır ki acıma uyandırır görenlerde; cennetin kapısında ağlayan sürgün edilmiş bir melek gibi neyi kaybettiklerini bilirler.
ömürlerinde hiçbir şeye aldırış etmemiş olan kaygısızlar, o zamana kadar yanlarına uğramamış olan şeyin, yani, düşünme’nin etkisiyle derin bir yasa bürünen yüzüne bakınca, bir insanın düşmesinin ne demek olduğunu çok iyi anlıyorlardı. Yapmacıktan bu halde görünemezdi bir insan. Havai, vicdansız, her şeye kayıtsız insanlar, hiçbir zaman felakete uğramış bir insan gibi gösteremezler kendilerini. Yalnız din, düşmüşlerin ayrı bir damga vurur alınlarına: Onlar, bir yarına, bir kurtarıcıya inanırlar; yüzlerinde öyle bir parıltı vardır ki onları ayırır öteki insanlardan; umutla karışık öyle dindarca bir boyun eğişleri vardır ki acıma uyandırır görenlerde; cennetin kapısında ağlayan sürgün edilmiş bir melek gibi neyi kaybettiklerini bilirler.
kimse doğruluğunuz hakkında en küçük bir kuşkuya düşmüş değildir. Felakete uğradığınız zaman da, burada bulunduğunuz günlerdeki kadar şereflisiniz
Burada oylar tartılmayıp sayılmaktadır.
Para, en büyük yemliğe akar
Başkasının parasıyla, arabalarda gezemem
Keder en bayağı insanları bile soylulaştırır, çünkü onda bir büyüklük vardır, onun güzelliğine bürünmek için, içtenlikli olmak yeter.
Bu felaketin hiç olmazsa kimin bize gerçekten dost olduğunu göstermesi gibi bir yararı oldu
Muhalefettekiler vatan sevgisini tekelleri altına almak istiyorlardı. Kralcılar, kralı sevebilirdi ama vatanı sevmek solun ayrıcalığıydı. Halk onlarındı. İktidarın kendi organları aracılığıyla, liberallerin tek başına sömürmek istedikleri bir olayın bayramını yapmaya hakkı yoktu. Sarayın koruduğu bir kimsenin, bir devlet memurunun, yola gelmez bir kralcının 13 Vendémiaire’de şanlı Fransız İhtilaline karşı savaşarak özgürlüğe hakaret etmiş bir adamın yıkılışı borsada büyük bir dedikodunun yayılmasına neden olmuş, büyük bir sevinç yaratmıştı
Ticaret hayatında her şeyi beklemek gerekir! İflası düşünmeyen bir tüccar, yenileceğini aklından geçirmeyen bir generale benzer, yarım tüccardır.
sevgi o kadar bencil, o kadar merhametsizdir ki!
Yirmi iki yıl rüya gördükten sonra, şimdi sopam elimde uyandım
İnsanlar, artık kesinleşmiş, belli olmuş bir felakete, insanı coşkun bir sevinçten en derin bir kedere yuvarlayan kararsız bir durumdan daha iyi katlanırlardı.
Umulmayan olaylar ezme makinesinin burgusudur.
Gözlerini topraktan ayırıp göklere çevir; zayıflara teselli oradan gelir, fakirlerin zenginliği orada olduğu gibi, zenginleri bekleyen korkunç son ve akıbet de oradadır
şu ölümlü dünyanın kasırgalarına tutulup insanlık halinin, çıkarlarının korkunç denizinde bocalayanlar, uğradıkları düşmanlıklar arasında, acılarının etkisiyle günah işleyebilirler. Sana kötülük edenleri lanetleme ve de yaşamına acı katmak istemiş olan Tanrı’ya karşı gelme. Gözlerini topraktan ayırıp göklere çevir; zayıflara teselli oradan gelir, fakirlerin zenginliği orada olduğu gibi, zenginleri bekleyen korkunç son ve akıbet de oradadır
Göğsünde yürek taşıyan herkesin sevgisine layık bir insansın
Ben, kaptanıyla birlikte sulara gömülmek zorunda olan bir gemici, generaliyle yan yana can vermesi gereken bir asker durumundayım.
İflası kabul etmek gerek efendim! Bence, merdivenden yuvarlanmadan önce, pencereden atlamak yeğdir.
O kadınlar ki en derin sevgiyle acıma duygusunu kaynaştırmasını bilirler, bu da insanların, ömürleri süresince ancak bir kaç kez rüyalarında görünen meleklerde bulunan bir sırdır.
buna uğrayan insanın vücudu, canlı olduğu ve acı duyduğu halde zekâ işlemleri işlemez duruma gelir.
en tatlı umuttan, en acı umutsuzluğa yuvarlanmıştı. Bu hal, en sevinçli duygulardan en acı duygulara yuvarlayarak böyle zayıf yaradılışlı insanları yıkar.
Çılgınlığımın anıtlarını görmek istemem!
Yeğenim, dedi. Eski patronunun işleri çok kötü gidebilir; bu yüzden de iflasını ilan edebilir. Bu noktaya gelmeden, kırk yıl namuslarıyla yaşamış olan insanlar, şereflerini kurtarmak kaygısıyla, en azgın kumarbazların yolundan giderler; yapmayacakları şey yoktur bunların: Karılarını satarlar, kızlarını kiralarlar, en yakın dostlarının başını derde sokarlar, kendi malları olmayan şeyleri rehine koyarlar; işi oyuna döker, aktörlük yapar, yalan söyler, ağlar sızlarlar Böyle, nice akla hayale sığmaz şeyler görmüşümdür ben. Sen de Roguin’in kendisini ne kadar saf bir adam gibi sattığını gördün. İnsan canını bile emniyet ederdi böyle adama. Bu sert hükümleri, Bay Birotteau hakkında ileri sürecek değilim; namuslu bir adam olduğuna inanırım. Ama kalkar da senden ticaretin yasalarına aykırı bir şeyler, örneğin hatır senedi vermeni ve bir ciro sistemi içine girmeni isterse, ki bence bu dolandırıcılığın başlangıcıdır, çünkü bu bir kalp paradan (sahte para) başka bir şey değildir, bana danışmadan hiçbir şeyi imzalamayacağına söz ver. Düşün ki kızını seviyorsan bile, sevginin çıkarı hesabına geleceğini mahvetme.
Reklama başlayın! Artık palavranın bini bir para! Her yerde yalnız şu duyulur: Beş metelikle yüz bin Frank kazanın! Ya da yüz bin Frank kazanmak için beş metelik; altın madenleri, kömür madenleri Artık ticaret dolabı dönmeye başlamıştır bütün hızıyla Bilim ya da sanat adamlarının fikri satın alınır; geçit töreni başlamıştır. Halk parayı verip katılır buna; biz de kârını indiririz cebe!
dolap çevirmenin yeni bir şeklidir Böyle büyük işler adam ister. Öyle yüksek fikirli adamlar vardır ki meteliği yoktur cebinde Bu gibiler durmadan kafa işletir, boşuna tüketirler kendilerini. Bir mantar tarlasında dolaşan domuz gibi! Ama bakarsınız parası olan herifin birinin iştahı kabarır onun buluşuyla. İşte fikir sahibi adam iyi bir işin üstüne bastı mı parası olan omzuna vurup: ‘Sorun nedir?’ diye sorar ona; Kendinizi ateşe atıyorsunuz dostum, nerede sizde buna dayanacak güç, alın şu bin Frankı da bırakın bu işi ben kıvırayım’ der. Bunun üzerine banker, fabrikatörleri toplar: ‘Haydi, ahbaplar! Sıvayın kolları bakalım!’ der. Reklama başlayın! Artık palavranın bini bir para! Her yerde yalnız şu duyulur: Beş metelikle yüz bin Frank kazanın! Ya da yüz bin Frank kazanmak için beş metelik; altın madenleri, kömür madenleri Artık ticaret dolabı dönmeye başlamıştır bütün hızıyla Bilim ya da sanat adamlarının fikri satın alınır; geçit töreni başlamıştır. Halk parayı verip katılır buna; biz de kârını indiririz cebe! Kimi insanlar bir kemik parçasını kemirmekle ömür tüketirken, kimileri de banknotları istif edip bakarlar keyiflerine! İşte sayın bayım, benden size öğüt, atılın bu işlere. Ne olmak istersiniz? Köpek mi, hindi mi, soytarı mı, yoksa milyoner mi? Şunu iyi düşünün: Modern ödünç verme kuramını öğrettim size
İyi gününde hatırlar beni. Seyrek rastlanır böylesine.
yürek denilen şeyin sadece bir iç organ, bir et parçası olduğunu anlamıştı artık.
nasıl ceza hukukunda kabahat, suça giden bir adımsa, ticaret hukukunda da bir senedin vadesinin uzatılmasını istemek iflasa doğru atılmış bir adımdır.
En sofu ve budala kadınlar bile, sevgi konusunda anlaşırlar.
Tanrı’nın ölümlülere verdiği en büyük erdem, pişmanlıktır
Kurtuluş mutluluğu da, bozgunun işkenceleri ölçüsünde kuvvetli olmuştu
Avcının kovaladığı kunduz gibi, benim de postumdan bir parça bırakmam gerekiyor. Ölmektense kırkılmak yeğdir.
Bütün müflisler şüphelidir
Burada yasaların boşlukları incelenir; borsada yağlı lokma denilen vurgunlar sağlama bağlanırdı; bir işletmeyi adlarıyla desteklemek ya da kredi açmak gibi en küçük hizmetlerin komisyonu burada alınırdı. Yasallık perdesi altında kuşkulu işletmelerle, hiçbir yükümlülük altına girmeden burada dalavereli ortaklıklar kurulur sonra bunlar başarı kazanınca da kritik bir anda yatırılan sermaye çekilerek öldürülüp ele geçirebilirdi: Bu korkunç manevra ile birçok hissedar soyulup soğana çevrilmişti.
ancak akbabalarla avukatlarda görülebilir böyle, hem hırslı, hem ilgisiz, hem berrak hem karanlık, parlak ve aynı zamanda donuk bakışlar.
Temiz ününüz, sizin önünüzde bütün kapıları açan bir pasaporttur.
Buralarda, gazeteler ta başlığından, matbaacının adına kadar inceden inceye gözden geçirilir, hükümetin baskısı altındaki kamuoyunun, iktidara karşı bir alayının gizli olup olmadığı araştırılırdı.
Ticarette fırsat her şeydir.
Korkunç bir şeydi bu yapmacıktan sevinç.
güvensizlik, güvenden daha hızlı yayılır.
Herkes haklı! Para! Para!
adliye sarayında uymak zorunda olduğumuz şekiller vardır. Şekil, hukukun koruyucusudur.
Bir davada süre, taraflarca kullanılan bir silahtır.
bir insanın mizacına göre can evi neresiyse, vücudu o noktadan sarsılır.
Büyük kriz zamanlarında, bir insanın mizacına göre can evi neresiyse, vücudu o noktadan sarsılır, zayıf insanların karnı ağrır, Napoléon uyuklar, gururun bütün setlerini aşarak güvene atılmadan önce bütün onur sahibi insanlar, zorunluluk denilen zalim binicinin mahmuzunun acısını yüreklerinde duyarlar!
Karnının içi ateş dökülmüş gibi yanıyordu. Gerçekten de diyaframları ile duyan insanların, acıları da burada toplanır, kafası işleyenlerse beyin ağrısına uğrarlar.
Umut birçok zayıf insana yaşamın rastlantılarını bekleyecek kadar zaman kazandırmış değil midir?
Son aşk en ateşli aşktır.
Karışık fikirleri var; sülük tutup kan aldırmak gerek
Ah, ne iyi olurdu şu kafamı uçursalardı Çekilmez bir yük artık benim için, bir işe yaradığı yok
Ağlamak, kafatasını sıkan demir çemberi gevşetmişti biraz.
Mimarlarla kalfaların birbirleriyle olan ilişkileri, yazarlarla aktörlerinkine benzer; karşılıklı olarak birbirlerine bağlıdırlar.
Bir kazanç ne kadar az hak edilmişse, insan buna o kadar daha kuvvetle sarılır, insan ruhu böyledir.
Bugünkü yasa, çok açık kapı bırakmaktadır. Ya ticareti tamamıyla bırakmak ya da namussuzluk yoluna sapmak gerekiyor Bu gidişle bir tüccar, sicilli bir hırsız olup çıkar. Bir imzayla soymadık kasa bırakmaz.
boğulan insan kendisini kurtarmak için babasının bile bacağına sarılır O kadar çok iflâs gördüm ki! Felaketin başında kimse dolandırıcılık yapmaz ama sonra zorunluluklar altında, bu yola sapar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir