İçeriğe geç

Cennette Karşılaşacağınız Beş Kişi Kitap Alıntıları – Mitch Albom

Mitch Albom kitaplarından Cennette Karşılaşacağınız Beş Kişi kitap alıntıları sizlerle…

Cennette Karşılaşacağınız Beş Kişi Kitap Alıntıları

Lost love is still a love
.
.
Memory becomes your partner. You nurture it. You hold it. You dance with it.
.
.
Life has to end, . Love doesn’t.
PARENTS RARELY LET go of their children, so children let go of them. They move on. They move away.
Dying? Not the end of everything. We think it is. But what happens on earth is only the beginning.
The only time we waste is the time we spend thinking we are alone.
There is a sad story behind every one of them.
Where is my worry?
Where is my pain?
“Hayatında neler olup bittiğini anlamanı sağlamak Tanrı’nın sana verebileceği en büyük armağanıdır. Her şeyin açığa kavuşması. Aradığın huzur budur.”
All endings are also beginnings. We just don’t know it at the time.
It might seem strange to start a story with an ending. But all endings are also beginnings. We just don’t know it at the time.
İnsanlar taş altında gizlenen bir nesneymiş gibi aşkı bulduklarını söylerler. Ama aşk pek çok biçim alabilir ve asla hiçbir kadın ve erkek için aynı değildir
İnsanlar taş altında gizlenen bir nesneymiş gibi aşkı ‘bulduklarını’ söylerler. Ama aşk pek çok biçim alabilir ve asla hiçbir kadın ve erkek için aynı değildir
Bir şey diğerine yol açtı. Yıllar geçti. Oradan hiç ayrılmadım. Başka yerlerde hiç yaşamadım. Hiçbir zaman gerçekten para kazanmadım. Nasıl olduğunu bilirsiniz; bir şeye alışırsınız, insanlar size güvenir, bir gün uyanır ve salıyı cumadan ayıramaz olursunuz. Aynı sıkıcı işi yapar durursunuz
Bazen değerli birşeyi feda ettiğinde, onu aslında kaybetmezsin. Yalnızca başka birine vermiş olursun
İnsanlar cenneti, bulutların üstünde gezip, ırmaklarda ve dağlarda tembellik ettikleri bir yer, güzel bahçeler olarak hayal ediyor. Ama tesellisiz manzara anlamsızdır.

Hayatında neler olup bittiğini anlamanı sağlamak Tanrı’nın sana verebileceği en büyük armağandır. Herşeyin açığa kavuşması. Aradığın huzur budur

Eh. İnsanlar genellikle doğdukları yeri küçümserler. Ama cennet en olasılık dışı köşelerde bulunabilir
Ama kaç yaşına gelirse gelsin her erkeğin içinde koşan bir çocuk vardır.
İnsanlar son sözlerini nasıl seçerler? Bu sözlerin öneminin farkında mıdırlar? Bu sözlerin akıllıca olması kader midir?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hiç bir hikaye tek başına birşey ifade etmez. Bazen hikayeler köşelerde buluşur ve bazen nehrin içindeki taşlar gibi birbirini tamamen kaplar
Tala? diye fısıldadı.
Kız başını kaldırıp baktı.
İskele’deki o kız. Onu tanıyor musun? Tala parmak uçlarına baktı.
Başını evet anlamında salladı.
Onu kurtardım mı?
Onu arabanın önünden çekebildim mi? Tala başını iki yana salladı.
Çekmek yok. Eddie ürperdi.
Başı önüne düştü. İşte buraya kadardı. Hikâyenin sonu.

İtmek var, dedi Tala. Eddie başını kaldırdı. İtmek mi? “Bacaklarını itmek.
Çekmek yok. Sen itmek.
Büyük şey düşmek. Onu kurtardın.
Eddie gözlerini kapatarak bunu inkâr etti. Ama ellerini hissettim, dedi.
Hatırladığım tek şey bu.
Onu itmiş olamam. Ellerini hissettim.

Tala gülümseyerek nehir suyunu avucuna doldurdu, sonra küçük ıslak parmaklarını Eddie’nin yetişkin elinin içine koydu.
Eddie o anda o ellerin daha önce de orada olduğunu anladı. Onun elleri değildi, dedi. Benim ellerimdi. Seni cennete getirdim. Seni kurtardım.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Eddie’nin hayatının son saati,
çoğu kez olduğu gibi Ruby İskelesi’nde, büyük gri okyanusun yanındaki lunaparkta geçti. Parkta her zamanki eğlenceler; iskele, dönme dolap, korku treni, çarpışan arabalar, karamela tezgâhı ve bir palyaçonun ağzına su püskürtebildiğiniz kemeraltı vardı. Freddy’nin Serbest Düşüşü adı verilen büyük yeni bir alet daha gelmişti ve Eddie’nin ülke çapında gazetelere çıkmasına neden olan kazada öleceği yer de burasıydı.
Bu, Eddie’yle ilgili bir hikâye ve sondan, yani Eddie’nin güneşin altında ölmesiyle başlıyor. Bir hikâyeyi sondan başlatmak garip görünebilir. Fakat bütün sonlar aynı zamanda bir başlangıçtır. Biz yalnızca bunu o sırada bilemeyiz.
No life is a waste,” the Blue Man said. “The only time we waste is the time we spend thinking we are alone.”
One withers, another grows. Birth and death are part of a whole.
“Fairness,” he said, “does not govern life and death. If it did, no good person would ever die young.”
I was a nervous child, and when I grew, I was a nervous young man.
Fathers can ruin their sons.
Eskiden Marguerite’i çok düşünürdü. Ama artık o kadar düşünmüyordu. Eski bir bandajın altındaki yara gibiydi o ve artık bandaja daha çok alışmıştı.
Ölümünün yakın olduğunu bilseydi belki başka bir yere giderdi. Ama o, hepimizin yaptığı şeyi yaptı. Sanki dünyanın bütün günleri önündeymiş gibi her zamanki sıradan işlerine devam etti.
Toplum dışına atılmış biri olduğunda sana atılan bir taşı bile sevinçle karşılayabilirsin.
”Eddie için bir insanın diğerini, onun da bir başkasını etkilediğini ve dünyanın hikayelerle dolu olduğunu, ama aslında hikayelerin tek olduğunu anlatan bir sırdı bu. ”
”Kaybedilmiş aşk hala aşktır.Yalnızca şekil değişir.Sevdiğinin gülümsemesini göremez,ona yiyecek getiremez, saçlarını dağıtamaz ya da dans edemezsin.Ama bu duygular zayıflarken bir başkası yükselir.Bellek.Bellek senin ortağın olur.Onu beslersin.Onunla dans edersin.Yaşam sona ermek zorundadır ama aşk değil. ”
”Aşk yağmur gibi yukarıdan beslenebilir, çiftleri sırılsıklam eden bir neşeyle ıslatabilir. Ama bazen hayatın öfkeli ateşi altında aşkın yüzeyi kurur ve aşağıdan beslenmesi, kökleriyle ilgilenilmesi ve hayatta tutulması gerekir. ”
”Per I’ amaro e il dolce? per I’ amaro e il dolce? ”
”Çünkü kimse öfkeyle doğmaz.Öldüğümüzde de ruhumuz öfkeden kurtulur.Ama şu anda buradayken, ilerleyebilmemiz için neden o şekilde hissettiğini anlaman ve neden öyle hissetmemen gerektiğini anlaman lazım. ”
”Nefret kıvrık bir bıçak gibidir ve aynı zararı kendimize de veririz. ”
Nasıl olduğunu bilirsiniz; bir şeye alışırsınız, insanlar size güvenir, bir gün uyanır ve salıyı cumadan ayıramaz olursunuz.Aynı sıkıcı işi yapar durursunuz, siz ‘oyuncaklarla ilgilenen adam’sınızdır tıpkı.
Öldüğü zaman huzura ermesi gerekmiyor mu insanın? Eğer kendinle bir uzlaşmaya varırsan huzur bulursun, dedi.
Bir gün hepimiz Cennet krallığı’nda birlikte olacağız, derdi rahip.
Bütün ebeveynler çocuklarına zarar verirler. Bu ellerinde değildir.Çocuk, kusursuz bir cam gibi kendisine dokunanları, bütün izlerini emer.Bazı ebeveynler izlerini sıvaştırır, kimileri camı çatlatır, kimileriyse çocukluğu tamamen harap ederek onarılmaz küçük parçalar haline getirirler.
Genç erkekler savaşa giderler.Bazen mecbur oldukları, bazen de istedikleri için.Ama daima gitmeleri gerektiğini düşünürler.Bu düşünce,yüzyıllar boyunca cesaretin silahlara sarılmaya, korkaklığın ise silahları bırakmayla karıştırıldığını gören bir hayatın,üzücü,çok katmanlı hikayelerinden kaynaklıdır.
Birisi ölünce neden bütün insanlar toplanırlar?İnsanlar neden toplanmaları gerektiğini düşünürler?Çünkü insan ruhu derinlerde, bütün hayatların birbiriyle kesiştiğini bilir.Ölümün yalnızca birini almadığını,bu arada başkasını atladığını ve o alınma ve atlanma arasındaki küçük mesafede hayatların değiştiğini bilir.
Adalet, yaşam ve ölümü düzenlemez.Eğer öyle olsaydı hiçbir iyi insan gençken ölmezdi.
Rastgele hiçbir hareket yoktur.Hepimiz birbirimize bağlıyız.Meltemi rüzgârdan ayıramayacağın gibi bir hayatı da diğerinden ayıramazsın.
İnsanlar cenneti, bulutların üstünde gezip, ırmaklarda ve dağlarda tembellik ettikleri bir yer,güzel bahçeler olarak hayal ediyor.Ama tesellisiz manzara anlamsızdır.
Hayatında neler olup bittiğini anlamanı sağlamak Tanrı’nın sana verebileceği en büyük armağandır.Her şeyin açığa kavuşması.Aradığın huzur budur.
Ama kaç yaşına gelirse gelsin her erkeğin içinde koşan bir çocuk vardır.
Çektiği her acı, katlanmak zorunda kaldığı her ağrı, hepsi verilen bir nefes gibi yok olmuştu.Hiçbir acı hissetmiyordu.Bilincinin dumanlı ve puslu olduğunu,sükûnet hariç hiçbir şey yaratmadığını hissetti.
Bütün sonlar aynı zamanda bir başlangıçtır.Biz yalnızca bunu o sırada bilemeyiz.
Zaman sona ermek zorundadır. Ama aşk değil.
Sessizlik nadiren bir sığınak olabilir.
Ama her şey her zaman görüldüğü gibi değildir.
Bütün ebeveynler çocuklarına zarar verirler. Bu ellerinde değildir. çocuk, kusursuz bir cam gibi kendisine dokunanların bütün izlerini emer. Bazı ebeveynler izlerini sıvaştırır, kimileri camı çatlatır, kimileriyse çocukluğu tamamen harap ederek onarılamaz küçük parçalar haline getirirler.
Önemli olan da bu bazen değerli bir şeyi feda ettiğinde, onu aslında kaybetmezsin. Yalnızca başka birine vermiş olursun.
Büyük bir savaşın ortasında, inanacak küçük bir fikir arıyor insan.
savaş erkekleri bir mıknatıs gibi bağlayabilirdi, ama bir mıknatıs gibi geri de püskürtebilirdi.
Hiçbir hayat boşuna değildir. Boşa geçirdiğimiz tek zaman yalnız olduğumuzu düşündüğümüz andır.
İnsanlar son sözlerini nasıl seçerler? Bu sözlerin öneminin farkında mıdırlar? Bu sözlerin akıllıca olması kader midir?
Hiçbir hikaye tek başına bir şey ifade etmez. Bazen hikayeler köşelerde buluşur ve bazen nehrin içindeki taşlar gibi birbirini tamamen kaplar.
Bütün hayatlarda bir karelik gerçek aşk fotoğrafı vardır.
Bir hikayeyi sondan başlatmak garip görünebilir. Fakat bütün sonlar aynı zamanda bir başlangıçtır. Biz yalnızca onu o sırada bilemeyiz.
Life has to end, she said. Love doesn’t.
Lost love is still love, Eddie. It taked a different form, that’s all. You can’t see their smile or bring them food or tousle their hair or move them around a dance floor. But when those senses weaken, another heightens. Memory. Memory becomes your partner. You nurture it. You hold it. You dance with it.
People say they find love, as if it were an object hidden by a rock. But love takes many forms, and it is never the same for any man and woman.
Holding anger is a poison. It eats you from inside. We think that hating is a weapon that attacks the person who harmed us. But hatred is a curved blade. And the harm we do, we do to ourselves.
Sometimes when you sacrifice something precious, you’re not really losing it. You’re just passing it on to someone else.
Sacrifice is a part of life. It’s supposed to be. It’s not something to regret. It’s something to aspire to. Little sacrifices. Big sacrifices. A mother works so her son can go to school. A daughter moves home to take care of her sick dad.
Dying? Not the end of everything. We think it is. But what happens on earth is only the beginning.
Young men go to war. Sometimes because they have to, sometimes because they want to. Always, they feel they are supposed to. This comes from the sad, layered stories of life, which over the centuries have seen courage confused with picking up arms, and cowardice confused with laying them down.
The only time we waste is the time we spend thinking we are alone.
Did you ever wonder? Why people gather when others die? Why people feel they should?
It is because the human spirit knows, deep down, that all lives intersect. That death doesn’t just take someone, it misses someone else, and in the small distance between being taken and being missed, lives are changed.
Fairness, he said, does not govern life and death. If it did, no good person would ever die young.
What? he said.
That there are no random acts. That we are all connected. That you can no more separate one life from another than you can separate a breeze from the wind.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir