İçeriğe geç

Cennetimden Bakarken Kitap Alıntıları – Alice Sebold

Alice Sebold kitaplarından Cennetimden Bakarken kitap alıntıları sizlerle…

Cennetimden Bakarken Kitap Alıntıları

İçinde kocaman bir boşluk vardı, terk edilmiş ve kaybolmuştu.
o gözlerde boğulabilirim, Abigail.
Yalnız sen ve ben.
Yalnız sen ve ben.
Özgür ve sıcak.
Çünkü dünyadaki dehşet gerçektir ve her gün olur. O bir çiçek ya da güneş gibidir; saklanamaz.
Ben o delikte ölmüştüm; çığlık atmış, savaşmış ve kaybetmiştim.
Sessiz bir yol bul.
Beni hayal ederken, kendini daha iyi, daha az yalnız, oralarda bir yerde bir şeye daha bağlı hissederdi.
ah çocuk sen benim meleğimsin.
Düşmeye başlayınca, yaşam karşı koyulamaz bir şekilde kıyıdan uzaklaşan gemi gibi sizden uzaklaşırken, sizi taşıyacak bir ip gibi ve yalnız olduğunuz yerden sizi uzaklaştırmasını umarak, ölüme sıkıca sarılsınız.
Cennet kusursuz değildi.
Sen öldün ve bunu kabul etmek zorundasın.
Özlemimizin gürültüsü o kadar kulakları sağır edici oluyordu ki gözlerimi açmak zorunda kalıyordum.
Onun, Nereye giderse gitsin kadınların öldürüldüğünden emin olarak, asi botlarıyla betonu dövmesini izliyordum.
Öyle uzun ve derin güldü ki cennetimde sarsıldım.
Fotoğrafın en sevdiğim yanlarından biri, bana verdiği, kendine annem babam bile olsa, kameranın öteki tarafındaki insanların üstündeki güçtü.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Cennetin anlamlarından birini farkettim, bir seçeneğim vardı ve oda ailemi kalbimde bölmemekti.
Gerçekten sizi terk etmeye karar verdikleri zaman ölülerin gittiklerini fark etmezsiniz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bana hiç böyle dokunulmamıştı. Yalnızca şefkatten uzak eller tarafından incitilmiştim.
Lütfen babamın ölmesine izin verme, Susie, diye fısıldadı Ona ihtiyacım var.
Bir zamanlar Billy adında bir çocuk vardı. Araştırmayı severdi. Bir delik gördü ve içine girdi ama bir daha hiç çıkmadı. Son.
Penguen orada yalnız, diye düşünür, onun için endişe ederdim. Bunu babama söylediğimde, Merak etme, Susie, demişti, onun güzel bir yaşamı var. Kusursuz bir dünyanın tutsağı olmuş.
Beni öldüreceğini biliyordum. O an, zaten ölmekte olan bir hayvan olduğumun farkında değildim.
Hepimiz (ölü ve yaşayan çocuklar) babamın iki yanında aynı şeyi isteyerek duruyorduk. Sonsuza kadar ona sahip olmak. Üçümüzü birden mutlu etmek imkansızdı.
Ev el değiştirdikten sonra, yeni sahipleri garajın zeminindeki koyu renkli lekeye bakıp cık cık etmişlerdi. Müşterileri getirirken emlakçı bunun yağ lekesi olduğunu söylemişti ama Bay Harvey’in taşıdığı çuvaldan süzülen ve betona dökülen bendim. Dünyaya verdiğim gizli işaretlerin başlangıcıydı bu.
Normal bir adam bir tabanca ya da bıçak alır ve ailesini katleden insanın peşine düşer; onlara bir Bronson çeker ve herkes alkışlar.
Gerçekte olan ise şuydu:
Her gün kalkıyordu. Uykusu açılmadan eskiden kimse oydu. Sonra, bilinci uyanınca sanki içine zehir akıyordu. Önceleri kalkamıyordu bile. O ağırlığın altında yatıyordu. Ama sonra onu ancak hareket kurtarabiliyordu ve hiçbiri onun için yeterli olamadan, hiç durmadan hareket ediyor, ediyor, ediyordu. Üzerine yüklenen suç, Tanrı’nın üstüne bastıran eli ona, kızının ihtiyacı olduğunda sen yanında yoktun, diyordu.
Ben cennette ağlamaya başladım. Başka ne yapabilirdim ki?
Çünkü dünyadaki dehşet gerçektir ve her gün olur. O bir çiçek ya da güneş gibidir; saklanamaz.
Sonra işte oradaydılar, insan bedenini terk ederken uluyarak ve dönerek genişleyen ışıyan ateş böcekleri.
Franny, ”Kar taneleri gibi, ” dedi, ”hiçbiri aynı değil ama bizim durduğumuz yerden, sanki hepsi bir öncekinin eşi gibi. ”
Hepimiz (ölü ve yaşayan çocuklar) babamın iki yanında aynı şeyi isteyerek duruyorduk. Sonsuza kadar ona sahip olmak. Üçümüzü birden mutlu etmek imkansızdı.
Günlerdir, haftalardır, yıllardır yeraltında bir oda dolusu nefret saklıyordu. Bunun ta derinlerinde, yüreğinde şimşek çakan dört yaşındaki çocuk oturuyordu. Yürekten taşa, yürekten taşa.
Franny bana, ”Ölülerin dirilerle işi bittiğinde, ” dedi, ”diriler başka işlere bakabilirler. ”
”Ya ölüler? ” diye sordum. ”Biz nereye gideriz? ”
Bana cevap vermedi.
Yaşam bizler için hiç sona ermeyen bir dündür.
Babamın masasının üstündeki kar küresinin içinde kırmızı-beyaz çizgili fular takan bir penguen vardı. Küçükken babam beni kucağına alır ve kar küresine uzanırdı. Karın tepede toplanması için onu baş aşağı çevirir, sonra hızla düzeltirdi. Penguenin çevresine karlar yavaşça inerken ikimiz izlerdik onu. Penguen orada yalnız, diye düşünür, onun için endişe ederdim. Bunu babama söylediğimde, Merak etme, Susie, demişti, onun güzel bir yaşamı var. Kusursuz bir dünyanın tutsağı olmuş.
Fotoğrafların; bitmeden önce, bir anı yakalayabilmesini çok severdim.
Diğer tüm sevdiklerim bir odada birlikte otururken, işte o, yine mısır tarlasında tek başınaydı ve yürüyordu. Her zaman beni hissedecek ve düşünecekti. Bunu görebiliyordum ama artık yapabileceğim bir şey yoktu.
Onun elini tuttu ve gözyaşlarının özgürce akmasına izin vererek sessizce ağladı.
Babam, Merhaba, okyanus gözler dedi.
Başıyla onayladı. Bu kırık, yenilmiş adam kocasıydı.
Yalnız, diye düşündüm, cennette olduğu gibi dünyada da.
Ev el değiştirdikten sonra, yeni sahipleri garajın zeminindeki koyu renkli lekeye bakıp cık cık etmişlerdi. Müşterileri getirirken emlakçı bunun yağ lekesi olduğunu söylemişti ama Bay Harvey’in taşıdığı çuvaldan süzülen ve betona dökülen bendim. Dünyaya verdiğim gizli işaretlerin başlangıcıydı bu.
Fotoğrafların; bitmeden önce, bir anı yakalayabilmesini çok severdim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir