İçeriğe geç

Cennet Çayırı Kitap Alıntıları – John Steinbeck

John Steinbeck kitaplarından Cennet Çayırı kitap alıntıları sizlerle…

Cennet Çayırı Kitap Alıntıları

“Bu dünyada, ben bile bu kadarını yapamam diyebileceğimiz hiçbir gaddarlık yoktur.”
Durmadan çalışırsa, tek başına olmanın korkusu, kanını donduran yalnızlık ona saldıramazdı.
Garip bir şey bu, birilerini çok yakından bilmek. Uzağı gören zihinler olduğu gibi ancak yakını görebilen zihinler de oluyor. Ben kendime yakın olan şeyleri hiçbir zaman pek iyi seçememişimdir. Söz gelimi, kitaplardan bildiğim Partenon bana şu karşıdaki kendi evimden daha yakındır.
Yaşamak öylesine yalancı ki! Bana kalırsa var olduğumuza hiçbirimiz pek inanamıyoruz; bu yüzden de her gittiğimiz yerde var olduğumuzu kanıtlamaya çalışıp duruyoruz
Bana kalırsa var olduğumuza hiçbirimiz pek inanamıyoruz; bu yüzden her gittiğimiz yerde var olduğumuzu kanıtlamaya çalışıp duruyoruz
Çünkü insan güzel bir şey okudu mu, güzel bir şey yaratmak istiyor.
Zamanın aşındırmasına hiçbir üzüntü dayanamaz.
Sonbaharda ölmek iyi bir şey dedi. İlkbaharda ölüp de yağmurları görememek, ürünlerin nasıl baş vereceğini bilememek güzel değil.
Herkes er ya da geç öksüz kalır nasılsa.
İlkel yaşama ve üreme savaşının yanı sıra insanoğlunun en çok istediği şey, geriye kendisinden bir iz bırakmaktır. Kendisinin gerçekten varolmuş olduğunun bir kanıtını bırakmak istiyordur belki.
“…duygularını sözcüklerle ortaya vuramayan bir adamın yazdığı bir şiir…”
Bana öyle geliyor ki, iyi ya da iyi yürekli şeylerin hayatta kalabilmesi için çok büyük olmaları gerekiyor. Küçük iyi şeyler, her zaman küçük kötü şeyler tarafından yok edilir.
Karımı ve çocuklarımı fazla tanımıyordum, sanırım. Belki de fazla yakınımdaydılar. Bu tanıma işi garip bir şey. Ayrıntıları bilmekten başka bir şey değil. Bazı zihinler uzağa yönelik, kimisi de yakına. Ben kendime yakın olan şeyleri hiçbir zaman iyi göremedim.
Kötülük ancak bir düşünce ya da bir tutkudan doğabilirdi.
Çocuğun ciddi gözlerine bakan kişi, O gözlerde tanıdığım bir şey var. Hatırladığım ya da bütün hayatım boyunca aradığım bir şey bu. diye düşünürdü.
Çoğu yaşamlar bir eğri biçiminde uzanır. Bir umut, hırs kabarışı, olgunluğun yuvarlak doruğu, düş kırıklıklarının aşağı doğru inen yamacı,sonra, üzerinde ölümün beklediği düzlük.
İnsanları çoğu zaman, bireyler olarak değil de kendi yalnızlığının panzehiri olarak görürdü.
Kocaman şeylerin zehirli ya da güvenilmez oldukları pek az görülmüştür. İşte bu yüzden insan düşüncesinde de büyüklük, iyiliğin simgesidir. Küçüklük de kötülüğün.
Beslenme ve üreme gibi yalın ihtiyaçların dışında insanoğlunun en çok istediği şey ardında kendinden iz bırakmaktır; gerçekten yaşamış olduğunun bir belirtisi belki de. Bu kanıtı insanoğlu ağaç gövdelerinin,taşların, başka insan yaşamlarının üstünde bırakır.
Bu dünyada, ben bile bu kadarını yapamam diyebileceğimiz hiçbir gaddarlık yoktur.
Beslenme ve üreme gibi yalın ihtiyaçların dışında insanoğlunun en çok istediği şey ardında kendinden bir iz bırakmaktır.
Herkes her şeye aynı gözle bakmaz ki!
Deli değil; Tanrı’nın yarım bıraktığı yaratıklardan biri sadece.
En büyük zevki paralı adam yerine konmaktı.
Bu çiftlik, duygularını sözcüklerle ortaya vuramayan bir adamın yazdığı bir şiirdi.
Yaşamak öylesine yalancı ki! Bana kalırsa var olduğumuza hiçbirimiz pek inanamıyoruz; bu yüzden de her gittiğimiz yerde var olduğumuzu kanıtlamaya çalışıp duruyoruz
Bence insan dünyada her şeyi görmeli, öğrenmeli. Hayatın çemberinden geçmek dediğin böyle olur.
Günün birinde kimsesiz kalmak hemen hemen hepimizin yazgısı değil midir? ‘
Bu dünyada, ben bile bu kadarını yapamam diyebileceğimiz hiçbir gaddarlık yoktur.
Garip bir şey bu, birilerini çok yakından bilmek.Uzağı gören zihinler olduğu gibi ancak yakını görebilen zihinler de oluyor.
Yașamak öylesine yalancı ki! Bana kalırsa var olduğumuza hiçbirimiz pek inanamıyoruz;bu yüzden de her gittiğimiz yerde var olduğumuzu kanıtlamaya çalıșıp duruyoruz.
Besleme ve üreme gibi yalın ihtiyaçların dışında insanoğlunun en çok istediği șey ardında kendinden bir iz bırakmaktır;
gerçekten yaşanmış olduğunun bir belirtisi belki de.
Bu gözlerin içinde benim bildiğim bir şeyler var
Apaçık anımsadığım ya da ömrümce arayıp durduğum bir şey
Doğanın süprüntüsü, yayıntı-döküntüsü, her geçen yıl toprağa karıșır gider. Gelgelelim insanın yarattığı süprüntü daha kalıcıdır.
Yaptıkları şeye tam bir konuşma da denemezdi. Bırakırlardı, bir düşünce tohumu kendiliğinden filiz sürsün; sonra onun bir ağaç olmasını, ağaçtan dallar çıkmasını hayranlıkla, huşuyla seyrederlerdi. Konuşmalarının oluşturduğu garip meyvelere kendileri de şaşarlardı. Çünkü onlar başkaları gibi düşüncelerine kendi istedikleri yönü vermezler, ne fışkıran sürgünleri budarlar ne de dallara saldırırlardı.
Günah dolu yaşantısının yüzünden okunması için elinden geleni yapıyordu.
Besleme ve üreme gibi yalın ihtiyaçların dışında insanoğlunun en çok istediği şey ardında kendinden bir iz bırakmaktır; gerçekten yaşamış olduğunun bir belirtisi belki de. Bu kanıtı insanoğlu ağaç gövdelerinin, taşların, başka insan yaşamlarının üstünde bırakır. Bu köklü istek herkeste vardır. Hela duvarlarına ayıp şeyler yazan oğlan çocuğundan tutun da kendi kişiliğini koca bir ırkın kafasının içine kazıyan Buda’ya kadar Yaşamak öylesine yalancı ki! Bana kalırsa var olduğumuza hiçbirimiz pek inanamıyoruz; bu yüzden de her gittiğimiz yerde var olduğumuzu kanıtlamaya çalışıp duruyoruz
Sevilen, özene bezene bakılıp işlenen, sonunda da bırakılıp gidilen topraklarla evlere, nedense, iç karartıcı bir hava sinmiş gibi olur. Terkedilmiş bir evin çevresindeki ağaçlar karanlık ağaçlardır; düşürdükleri gölgeler adamın aklına olmayacak şeyler getirir.
Gözleri her bakana dünyaları umdurtan sisli birer gök.
Çoğu yaşamlar eğri bir biçimde uzanır. Bir umut, hırs kabarışı, olgunluğun yuvarlak doruğu, düş kırıklıklarının aşağı doğru inen yamacı, sonra, üzerinde ölümün beklendiği düzlük.
İnsan kendini pek öyle hesapsız harcamamalı.
İnsanları çoğu zaman, bireyler olarak değil de kendi yalnızlığının panzehiri olarak görürdü.
kitaplardan bildiğim bana şu karşıda ki evimden daha yakındır.
her gittiğimiz yerde var olduğumuzu kanıtlamaya çalışıp duruyoruz
Yaşamın yüzü değişivermişti.
Yaşam öyle gerçek dışı bir şey ki! Bence biz, var olduğumuz konusunda ciddi kuşkular duyuyoruz ve bunu kanıtlamaya kalkıyoruz.
Orada yaşasam beni hiçbir şey rahatsız etmezdi, bende düşünebilirdim.
‘Ben iyi bir papaz değilim.Yoksullar arasına girmeli,onların kokusu ve kavgalarıyla cezalandırmalıyım kendimi.’ sonra yeniden düşündü.’ belki öldüğümde gelirim böyle bir yere.’
-Uyanık mısın ?
-Elbette.
-Bu ilk yağmur bunu dinlemeni istedim.
-Yağmur başladığında uyanıktım.Sen o en rüzgarlı kısmını kaçırdın.
Sesizlik uzar ,nezaket süresini aşardı.
Eğer bu kadar üzülüyorsan, neden gidip sarhoş olmayı denemiyorsun?!
Onun deliliğine karşı içinde bir saygı duyuyordu.
İki şaşkın ruh .
Eğer benim hissettiklerimi hissederse hiçbir şey söylemeyebilirim .
Mutluluktan nefesi kesilmişti.
Eski hayaller bir an için durdurdu onu ..
İnsanları çoğunlukla bireyler olarak düşünmezdi; onlar daha çok kendi yalnızlığının panzehiriydiler, onun kilitlediği hayatlardan kaçmasını sağlıyordu.
Çalıştığı zaman tek başına olmanın korkusu, o soğuk yalnızlık ona saldırmazdı.
Öldüğü zaman bile gözleri hâlâ suçluyordu onu .
Gençlik becerisizlik , mükemmel yaşa ulaşmak için geçirilen sarsak bir hazırlık dönemiydi.
Bazıları kusar, bazıları bayılır bunun nedenini biliyorum.Çünkü o insanlar,kendilerini buyunlarında iple darağacında hayal ederler.
Herkes bir olayı aynı göremez .
Boğucu hastalık hissi ,çarpıntı yaratan ,garip bir isteğe dönüşmekteydi.
Bence insanlar her zaman çok fazla yiyiyorlar.Masada bir parça aç kalmak gerek . Böylece hayvanlar gibi sağlıklı kslırsınız.
Hiç kimse onun ne dediğini hatırlamazdı,ama kahkasının tonunu aylar sonra bile çok iyi hatırlarlardı.
Nezakete sığmazdı.. anlamak
İnanıyor değilim ama gerçekten inanmıyorda değilim .Onun öldüğünü öğrenirsem ,bu korkunç olur.Onun öldüğünü bilmeyi istemiyorum.
Hayır, gerçekten öldüğüne inanmıyordu.Bir yerde güzel bir yaşam sürüyordu ve günün birinde dönecekti.
Ben yetiştirmedim ,o çocuk beni yetiştirdi..
-Kötü kadın olarak çalışacağım.
-Para için mi ?
-Evet ,para için ,bol para için .Meryem Ana affettsin beni .
Bu kadın kıskançlıkla besleniyordu..
-Sanırım utandı.
-Ama neden utansın ,çok iyi davrandık.
-Birkaç dakika önce fakir olduğunu bilmiyordu.
Korkunç sözcüğü hem ses bakımından dikkat çekiyor hemde söze derinlik katıyordu.
Güzel kıyafetleri yoktu ama, en azından güzel giysi giymesini gerektirecek yerlere gitme zorunluluğu da yoktu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir