İçeriğe geç

Çengi Kitap Alıntıları – Ahmet Mithat

Ahmet Mithat kitaplarından Çengi kitap alıntıları sizlerle…

Çengi Kitap Alıntıları

Ömründe iki kadını birden sevmemiş, ömründe sevmediği bir kadını sever gibi görünmemiş, ömründe sevdiği bir kadını, kendi muhabbetinin sınırladığı esaret dairesinde hapsetmeyi düşünmemiş, ne sevdiği kadını ayaklar altına almış, ne kendisini sevdiği kadın yanında ayaklar altına aldırmıştı.
Dünyada bir çocuğun annesinden doğduktan sonra beş altı yaşına kadar yetişme şeklini incelememiş adam, dünyanın hayret veren mucizelerinden birine göz yummuş demektir.
Ne mutlu o insanlara ki dünyaca adlarını hatırlatabilecek bir yadigar bırakmayı başarabilirler. Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
-Şu yaşa geldiniz, henüz dünya evine girmediniz. Sizin de çoluk çocuğa karışmanız fena mı olur?
-Evet! Girmedim, ama kapısından çok kere baktım. İçerisini pek kalabalık, pek karışık gördüm de ürktüm.
Her gecenin bir sabahı olduğu gibi o gecenin de sabahı elbet oldu.
Efendiler! Sizin gözünüz vardır ama göremez. Kulağınız vardır ama işitemez. Siz dünyanın yalnız açıkça görünen kısmını görürsünüz. Esrarını göremezsiniz. Çünkü gözünüz ve kulağınız simya özellikleriyle eğitilmemiştir.
Yalan, cin düşüncelerin zekasını süsleyen bir takım kötü huylardır.
Bazı kitaplarda gördüğüm, okuduğum gerçek fikra ve harikulade hikayeler yüzünden, böyle sefil bir alemin üstünde bir takım yüce alemlere seyahati pek çok zamandan beri arzu ediyordum.
Meşhur bir ressamın yaptığı tabloyu yahut bir heykeltraşın yaptığı heykeli niçin takdirle karşılayarak temaşasından zevk alırız? Tabiatı güzel takdir edebildiği için değil mi? Halbuki raks bir kere taklit değildir. Tahkiktir.Yani tabiat kendisinden ibarettir.
Zihin bir aynadır. Oraya ne düşerse o görülür.
Alınca lûtuflla kahrın hayâle didelerim
Biri güler biri ağlar bu hâle didelerim
-Yine bana evlenmeyi mi tavsiye edeceksin?

-Tavsiye etsem haksız mı görünürüm? Şu yaşa geldiniz, henüz dünya evine girmediniz.

-Evet! Girmedim ama kapısından çok kere baktım. İçerisini pek kalabalık, pek karışık gördüm de ürktüm.

İsminin Saliha olduğuna bakıp da onu züht ve takvâ erbâbından zannetmekte acele etmeyiniz. Pek ziyâde bilgili bir kadındı.Bilgisi sayesinde gerçekten birtakım aileler arasında asulh ve salâh sağlamaya çalışmış idiyse de birçok ailenin de ocağına incir ağacı dikmişti.
Mâlumdur ki bir hikâye yalnız havass için yazılmaz. Avam için de yazılır.Havass içinde pek meşhur olan Don Kişot’un avam içinde pek meçhul kalması bile az rastlanan bir şey değildir.Herhalde Don Kişot’un mahiyetini avama biraz tanıtmak lazımdır.
Mithat Efendi, Türk cemiyetine roman okumayı öğretti.İtiraf etmeli ki yaptığı işe sonuna kadar sadık kaldı ve ömrünce bu saati doldurmaya çalıştı.Roman, gazete makalesi, hikâye, halka indirilmiş bilgi eserleri ile daima bir nevi ailesi saydığı okuyucu kitlesini bir dev gibi besledi.
Roman yalnız bir vak’a-i lâtife ve garibenin hikâyesinden ibâret değildir. O vak’a elbette fünundan birisine,sanayiden birkaçına,hikmetin bazı kavaidine, coğrafyanın bir faslına teşkil eden bir memlekete, tarihin bir fıkrasına taallûk eder ki onlara dair verilen izâhat erbâb-ı mütalâanın malûmat ve vukûfu dairesini temsil eder.
Yarısı roman ve hikaye türünde olmak üzere iki yüz kadar eser sahibi olan Ahmet Mithat, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Muallim Naci, Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi gibi pek çok yazarın yazılarını yayınlamış, onların üstadı ve patronu olmuştur.
Ne mutlu o insanlara ki dünyada adlarını hatırlatabilecek bir yadigar bırakmayı başarabilirler.
Zihin bir aynadır, oraya ne düşerse o görünür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Eğer insanoğlu her şeyde ertesi günün pişmanlığını daha akşamdan hatırlayacak olsa, benliğini temize çıkararak melekler gibi bir mâsumluk içinde, memnun ve rahatça bir ömür geçirebilirdi.
Ünlü bir ressamın yaptığı tabloyu ya da bir hakkâkın hâkketttiği statüyü niçin çok beğeniyle seyretmekten zevk alırız? Doğayı güzel taklit olduğu için değil mi? Oysa raks; bir kere taklit değildir, gerçektir; yani doğanın kendisidir.
Zihin bir aynadır, oraya ne yansırsa, o görülür.
Alınca lûtufla kahrın hayâle didelerim
Biri güler, biri ağlar, bu hâle didelerim
İsmi Hasnâ olmasına rağmen kendisinin çirkin olmasına şaşırmayınız. Bu, öteden beri keşfedilmiş tuhaflıklardandır ki, genellikle adının tersi olur. Nice yalancının adı Sâdık, nice haydudun adı Emîn, nice kızgının adı Halîm diye konulur.
Sözün kısası,dünyanın her hali,her rengi,her şekli o muazzam sırrı açıklamak için, özel olarak aşkla tertip edilmiştir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Zihin bir aynadır,oraya ne düşerse o görülür.
Hayat varsa,o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Söylerler ki, büyük Napolyon bir falcı çingene karısına fal açtırmış.Çingeneden aldığı cevapta,kendi ecelinin kurşundan,kılıçtan ve toptan değil,rahat döşeğinde olacağı söyleniyormuş.Napolyon bu cevaba gerçekten inanmış.İnsanlar bunun gibi batıl inançlara pek Kolay inandkları halde,inandıkları kadar öyle Kolay inançlarını bozmazlar.
Çoğu zaman birisine verilen isim gerçekte o kimsenin durumunun tam tersidir. Nice yalancının ismi Sadık, nice eşkıyanın ismi Emin, nice öfkenin ismi Halim diye bilinir
Ne mutlu o insanlara ki dünyada adlarını hatırlatabilecek bir yadigâr bırakmayı başarabildiler. Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Hiç âşkın, kanın çılgıncasına coşup insanı sevinç ve zevke boğduğu bir anda, işin içine filozofluk sığabilir mi?
Eğer insanoğlu her şeyde sonundaki pişmanlığı daha önceden hatırlayacak olsa, nefsini arındırarak melekler gibi bir masumiyet dairesinde memnun ve huzurlu ömür sürebilirdi.
Zihin bir aynadır. Oraya ne düşerse o görülür.
İnsanlar bunun gibi boş inançlara pek kolay inandıkları halde, inançlarını inandıkları kadar kolayca bozmazlar.
Eğer bir insanoğlu her şeyde sonundaki pişmanlığı daha önceden hatırlayacak olsa, nefsini arındırarak melekler gibi bir masumiyet dairesinde memnun ve huzurlu ömür sürebilirdi.
Zihin bir aynadır. Oraya ne düşerse o görülür.
Çocuğu, insan denilen ölülerin ilk taburu olan beşiğe, annesini de ölü denilen canlıların son beşiği olan tabuta koydular.
Ne mutlu o insanlara ki dünyada adlarını hatırlatabilecek bir yadigâr bırakmayı başarabildiler. Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Yalan, cin düşüncelerin zekâsını süsleyen bir takım kötü huylardır.
Bir bilgi sahibi demiş ki, cinayetlerin en çoğu aşk yüzünden gerçekleşir. Şüphe yok ki bu aşk sözünden kastedilen şey, aşkın ümitsizliğinden ibarettir.
Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Taaccüp mü ettiniz? Vakıa kapı bir komşusunun yalnız bir ismini bilip de hususiyet-i ahvalini bilmemek İstanbul’da taaccüp edilecek ahvaldendir. Eğer İngiltere’de olsaydınız buna kimse taaccüp etmezdi.
Nice geçmişler vardır ki hayali cihana değer.
Çoğu zaman birisine verilen isim gerçekte o kimsenin durumunun tam tersidir.Nice yalancının ismi Sadık, nice eşkıyacının ismi Emin, nice öfkelinin ismi Halim diye bilinir
Zihin bir aynadır, oraya ne yansirsa, o görülür.
Eğer insanoğlu her şeyde sonundaki pişmanlığı daha önceden hatırlayacak olsa nefsini arındırarak melekler gibi bir masumiyet dairesinde memnun ve huzurlu ömür sürebilirdi.
Zihin bir aynadır. Oraya ne düşerse o görülür.
Hayat varsa o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Tecrübe edilmiştir ki pek ziyade ahmak olanlarla Mecnun olanlar yalan söylemezler
Bir bilği sahibi demiş ki cinayetin en çoğu aşk yüzünden gerçekleşir.
Zihin bir aynadır, oraya ne düşerse o görünür
Şu yaşa geldiniz henüz dünya evine gitmediniz. Evet girmedim ama kapısından çok kere baktım. İçerisini pek kalabalık, pek karışık gördüm de ürktüm.
Yalnız yollar değil, gönüllerimiz de biraz tozluca, topraklıca.
Çocuğuna külliyetli mal bırakan babalar, genellikle çocuğuna insaniyet aleminde ömrünü şan ve şerefle geçirebilmesine yardımcı olacak terbiyeyi vermeyenlerdir.
Bir bilgi sahibi demiş ki, cinayetlerin en çoğu aşk yüzünden gerçekleşir. Şüphe yok ki bu aşk sözünden kastedilen şey, aşkın ümitsizliğinden ibaretir.
Daima dost görünmek ve o şekilde konuşmak sarraflığın birinci ilkesidir.
Eğer insanoğlu her şeyde sonundaki pişmanlığı daha önce hatırlayacak olsa, nefsini arındırarak melekler gibi bir masumiyet dairesinde memnun ve huzurlu ömür sürebilirdi.
Eski vahşilerin gözünde dans, ibadet derecesinde kutsal görülürdü.
Dünyanın çeşitli yerlerini şöyle bir gözden geçirecek olsak, adeta hiçbir memleket göremeyiz ki halkı dans etmeyi ve dans sanatını bilmez olsun. Hatta medeniyeten bütün bütün yoksun bulunan vahşilerde bile dansın var olduğunu görürürüz.
Zihin bir aynadır. Oraya ne düşerse o görülür.
İnsanoğlunun her niyet ve teşebbüsünde mutlaka yanlız kendi nefsine de ait bir özel amaç bulunması zorunludur.
Tıp ilmi, kadın en iyi ve en gürbüz çocukları yirmi beş yaşındar sora doğurabilir, der.
Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Ne mutlu o insana ki dünyada adlarını hatırlatabilecek bir yadigar bırakmayı başarabilirler.
Çocuğu insan denilen ölülerin ilk tabutu olan beşiğe, annesini de ölü denilen canlıların son beşiği olan tabuta koydular.
Çocuğuna külliyetli mal bırakan babalar, genellikle çocuğuna insaniyet aleminde ömrünü şerefle geçirebilmesine yardımcı olacak terbiyeyi vermeyenlerdir.
Cemal Bey’den kahveci Cemal’a
Eğer insanoğlu her şeyde sonundaki pişmanlığı daha önceden hatırlayacak olsa, nefsini arındırarak melekler gibi bir masumiyet dairesinde memnun ve huzurlu ömür sürebilirdi.
Zihin bir aynadır. Oraya ne düşerse o görülür.
Bencillik insanın yaradılışında var olan özelliklerdendir.
Bir kimse, ” Şu işte benim kendi nefsime ait hiçbir gizli niyetim yoktur. ” derse, asla ona inanmamak gerekir. .
Ne mutlu o insanlara ki dünyada adlarını hatırlatabilecek bir yadigar bırakmayı başarabilirler. Hayat varsa, o da ölümden sonra insanoğlunun hatırasında ebediyyen saklı kalmaktır.
Çoğu zaman birisine verilen isim gerçekte o kimsenin durumunun tam tersidir. Nice yalancının ismi Sadık, nice eşkıyanın ismi Emin, nice öfkenin ismi Halim diye bilinir
Sözün kısası, dünyanın her hali, her rengi, her şekli o muazzam sırrı açıklamak için, özel olarak aşkla tertip edilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir