İçeriğe geç

Cenazene Mahalle Bakkalı Gelir Kitap Alıntıları – Fatih Duman

Fatih Duman kitaplarından Cenazene Mahalle Bakkalı Gelir kitap alıntıları sizlerle…

Cenazene Mahalle Bakkalı Gelir Kitap Alıntıları

Büyük hayaller kurup büyük rüyalar görmeliyiz.
Öyle rüyalar görmeli, öyle hayaller kurmalıyız ki gerçek hayran olmalı hayalimize
Ve hayal kurmak bu zalim ve noksan dünyaya kafa tutmaktır.
SON DURUM!!!
İnandığımızı yaşamıyor yaşadığımıza da inanacak kadar yoldan çıkmıyoruz.
Değerlerini yitiren insan, değerini yitiren insandır
Nefis ait olmayı kabul etmiyor, gönülse sahip olmayı
İnsan ilmi, bilmediğini bilmek için öğrenir.
Zira bazılarına laf anlatmak mermerde çiçek yetiştirmekten daha zor ve gafile kelam nafile kelam
Dünyaya ne kadar dalmışız biz! Ne kadar da tüketmiş ve tükenmişiz aslında. Ömür dediğimiz ne kadar kısa ama hayat dediğimiz ne kadar uzunmuş
Yüz yüzü görmeden gönül gönlü nasıl bulacak be abi?
Benim umudum var kardeşlerimden, her birinden tek tek ama hepsinden çok fazla umudum var. Zira içlerinde yıllardır baltalanan ama kökü hâlen dahi sağlam olan bir çınar var. Ve eğer siz su vermeyi bilirseniz yeşerecek.
Ama olsun, keder değil.
Biz onların yerine de utanırız.
Zira anlamak için bazen ağlamak gerekiyor. Acısını çektiğimiz şeyleri belki de daha kolay anlıyoruz
İnsan insandan en çok ne bekler?
Terese bak! dedi. Sanırsın ki kendinin iki dakika sonrasına garantisi var da arabaya garanti soruyor
Şiirlerin en güzelini yazan da Allah’tır.
O bunu yapmış, bu şunu demiş falan geç bunları. Mesele senin ne yaptığın.
Herkesin dünyası derdi kadardır.
Senden ümit kesmem
Kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sezai Karakoç
İnsan en çok kazandığını zannettiği anda kaybeder.
İnsan noksandır ve ölünce tamam olur.
Zira anlamak için bazen ağlamak gerekiyor. Acısını çektiğimiz şeyleri belki de daha kolay anlıyoruz.
Ah ne büyük saadetti benim için bütün gün boyunca kitaplarımla beraber olacak olmak.
Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz
Yunus Emre
Köre nedir köre ne? Görenedir görene
Gurbet mi hasret mi? Adını sen koy
Unutmuyorsun işte alışıyorsun.
Anlaşılmamaktansa anlatmamak daha güzel.
İnsan dilinin altında gizlidir.
Ömür dediğimiz ne kadar kısa ama hayat dediğimiz ne kadar uzunmuş.
Zaman en büyük öğretmendir.
Okuduğumuz kitap bir yumruk gibi bizi uyarmıyorsa ne işe yarar ki?

-Kafka-

İnsan noksandır
Bunca pislik içindeyken hâlâ kuyruğu dik tutmanın anlamı ne?
Acısını çektiğimiz şeyleri belki de daha kolay anlıyoruz.
Haklı olmak güçlü olmak manasına gelmiyor bizim zamanımızda ama güçlü olanı haklı sayıyorlar.
İnsan insandan ne bekler ki?
Zira gayret edilmeden elde edilenlrr ateş değil de duman gibidir. Vardır ama yoktur da
Kader gayrete âşıktır.
Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız, hükmedemediğiniz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.
Zira anlamak için bazen ağlamak gerekiyor.
Yaşamak, yaralanmaktır
Zira herkesin bir Hira sı olmalı, her şeyden kaçıp kendini bulacağı
Zira anlamak için bazen ağlamak gerekiyor.
Kader gayrete âşıktır.
Gayretsiz nimet külfet olur, elden gider.
Anadolu dediğimiz yer sadece bir toprak değildir. Ve hiç bir vakitte öyle olmadı. Anadolu kundakta haysiyeti salladıkları, başlarında merhameti sakladıkları, yiğitlerinin dua diye dillerinde vatan diye haykırdıkları yerdir. Toprağa sevda muhabbet ve merhamet ekilir Anadolu’da.
Seyyâh Olup Şu Alemi Gezerim
Bir dost Bulamadım Gün Akşam Oldu kendi Efkârımca Okur Yazarım
Bir dost Bulamadım Gün Akşam Oldu

// Pir Sultan Abdal

gt;Eskiler evvel refik sümme’t-tarik demişler kâri. Yani önce ‘yoldaş bul da sonra bir yola düş’ demeye geliyor. Biz yola bir yola çıkacağımız yoldaşı bulsak bile, o yolda bulduklarımızı yola çıktıklarımıza tercih etmeye başlayalı çok oldu. Bir dost bulanlar var belki ama şiirde de dendiği gibi bir dost bulamadan gün de akşam oldu. Ahretlik diye bir kavram vardı mesela. Unutulan bir kavram. Eskiler çok kullanır ve güvendiği, ardını dayadığı bir dost arar ve bulunduğunda ona ‘ahretlik’ derlermiş, yani sadece bu dünyada değil ahirette de dostum, sırdaşım, kardeşim sensin demek isterlermiş. Unuttuk, geçtik ve vazgeçtik. Yolun sonuna varalım da nasıl ve kiminle varacaksak varalım, diye bir mantık peyda oldu ve ne olduysa işte bize o zaman oldu
Eskiyi özlediğimi sanıyordum evvelden ama yanılmışım. Özlediğim şey eski değil, ben kendi dünyamı özlüyorum,her günün bir önceki gün gibi olmasını istiyorum. İşte tamda bunun için söylüyorum herkesin dünyası kendi kadardır diye. Yok, doğrusu şöyle olacak; Herkesin dünyası derdi kadardır.
Senden ümit kesmem.
Kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.

Sezai karakoç

Nankör, Farsça bir kelime. Aslında Farsça iki kelimeden oluşan bir tabir. Nan ekmek manasına geliyor ve kör ne demek zaten biliyoruz. Kendisine verilen ekmeğin kıymetini bilmeyen demek yani nankör.
HİCAP KELİMESİNİ -ASLINDA hicab şeklinde yazılması gerekir- oldum olası severim ben. Aslında şöyle söylersem daha doğru olur; eskilerin kullandığı kelimelere aşk kertesine varmış bir hayranlığım var. Sanki onların konuştuğu dilin yanında bizim şimdi konuştuğumuz bir dilden daha ziyade anlaşmak için asgari sesler çıkarmaya benziyor. Zira onların kullandıkları pek çok kelime bizim o kelimeler yerine devşirdiklerimizden ya da hadi çekinmeden söyleyeyim daha sonra uydurduklarımızdan bilmem ki kaç defa daha anlamlı, daha estetik ve daha kafiyeli.
İşte o kelimelerden bir tanesi hicap Bizim onun yeri ne koyduğumuz kelime ise utanmak Aslında aynı manayı vermiyorlar. Zira hicap, sadece utanmak manasında sığ bir kelime değil. Örtü manası da var, engel manası da Ve hat ta insanı Allah’tan uzaklaştıran her şey için dahi bu kelimeyi kullanmak mümkün. Ama biz bunun yerine sığ, tatsız, kafiyesiz bir utanmak’ı oturtmuşuz. Mahcup demek yeri ne de garip bir şey bulmuşuz: utangaç

E olmamış.

Olmuyor.

Olmaz zaten

Neyse Ama sanırım cepte kaybedilen güneş dolu tarih bu ya da en azından bu bahiste bir cüz de bu

Zira herkesin bir Hira sı olmalı,
her şeyden kaçıp kendini bulacağı
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?
İnsandan doğmak insan olmaya yetmez
Bazen öğrenmiş olmak, bilmek için yetmiyor. Zira bilmek için yaşamak, acısını çekmek, hissetmek gerekiyor.
Zira bilmek de acı verir demişti bizden evvel bu dünyada yşaayanlar. Belki de o sebeple ömrü boyunca talebe olarak yaşamalı insan diye nasihat etmişlerdi bize.
Haçlılara yenilmedik ama kadını evden çıkmaya ikna ettiler.
Ama olsun kadın çalışıyor ama para kazanıyor!
Oeki ya çocuk?
Bunca deryanın içinde boğulmayayım diye bana verilen can simidi kitaplar. Onlara sarılmazsam boğulurum ve duvar yıkılır
Hepsini geçip kalkıp demli bir bardak çay, dertli bir kitap alıp duvarlarını kitaplardan ördüğüm hücreme geçiyor ve siner gibi oturuyorum. Ve güzelleşiyor dünya
Yorgunum kâri, bunca aramaktan ve belki ahir zamanda yaşamaktan, anlatmaktan ama anlaşılmıyor olmaktan yorgunum..
Yazmak kaçmaktır benim için. Başkalarından kendine kaçmak Ömrüm birilerine kendimi anlatmaya çalışmakla geçti. Ve anlamadılar
Zira ben ne zaman birilerine anlatmak istesem kendimi, her vakit anlaşılmaz bir şeyler buldum. Anlaşılmıyordum.
Ben hâlen dahi her şeyden kaçıp kendimi bulacağım ve kendimle olacağım bir Hira bir mağara arıyorum
Herkesin bir derdi var ve durur içerisinde
Susmak bir tercih mi bilmiyorum. Ama eğer öyleyse mukaddes bir tercih olmalı
Bazen öğrenmiş olmak, bilmek için yetmiyor.Zira bilmek için yaşamak, acısını çekmek, hissetmek gerekiyor.
Kitap, can kurtarır.
“Sen ekmeği marketten alırsın ama cenazene mahalle bakkalı gelir ”
Zira bence dünyayı bir hayali olan ve o hayaline inanan adamlar değiştirir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir