İçeriğe geç

Cenap Şahabeddin’in Bütün Şiirleri Kitap Alıntıları – Cenap Şahabettin

Cenap Şahabettin kitaplarından Cenap Şahabeddin’in Bütün Şiirleri kitap alıntıları sizlerle…

Cenap Şahabeddin’in Bütün Şiirleri Kitap Alıntıları

Varsın sen İlahî, yine varsın, yine varsın..
Rüzgar değmez oldu artık yüzüme
Gün ışığı kapıma boş yere gelir;
Kötü bir düş gibi dolar gözüme
Bu toprak bana dağ, size tepedir!
Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim kölesi değil. Fikirlerime karşı hiçbir söz vermişliğim yoktur: İster değiştirir, ister saklarım.
Aşk, kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir bize sormadan gider.
Çünkü herkes size vermek istiyor; ben sizden almak, alanınıza iştirak etmek suretiyle sizin dertlerinizden bir kısmını almak istiyorum.
Rûhumda, dimağımda ve kalbimde yaşarsın;
Varsın Sen ilâhî, yine varsın, yine varsın
“ – Kalp kalbe sığındı mı, göz gözü kusurlu görmez..”
Düşüp üstünde ağlamak dilerim,
Söyle en Tanrı! Dizlerin nerede?
Hem his olarak çarpması bir an iki kalbin
Arzın budur ancak bize va’âdettiği lezzet
Varsın sen İlahî, yine varsın, yine varsın..
Karlar.. Bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
(Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri)
Karlar.. Bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
(Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri)
Başladı parça parça pervâze (uçmaya) karlar,
Ki semâdan düşer düşer.. ağlar..
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Varsın sen İlahî, yine varsın, yine varsın..
Arıyor secdelerde dîdelerim
Her gece pür-sitâre küngürede
Düşüp üstüne ağlamak dilerim
Söyle ey Tanrı! Dizlerin nerede?
Ey göğün eli, kara toprak üzerine dök,
Ey göğün eli, cömertliğin eli, kışın eli dök:
Bahar çiçeklerinin yerine beyaz karı (dök)
Kuşların nağmeleri yerine ümit sessizliğini (dök)

— Cenap Şahabettin
(*Eskiden İstanbul’a senenin ilk karı düşünce o gün basımda olan İstanbul gazetelerinin birinci sayfasında Cenab Şehabeddin’in Elhân-ı Şitâ (1897) şiiri yayımlanırmış.)

Varsın sen İlahî, yine varsın, yine varsın..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsan, tarihe her istediğini söyletebilir; çünkü ölüler itiraz edemezler
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir beyaz lerze,bir dumanlı uçuş;
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar
Aşk, kalbimizin saygısız misafiridir. Bize sormadan gelir, bize sormadan gider!
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun
Sevdâya mukabil duyulur ruhta her gâh
Bir def-i peyâpey ile bir cezb-i peyâpey;
Bir istiyor insan onu, bir istemiyor Âh
Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!
Hakiki büyük insanlar
Güzel ağaçlara benzer
Dallarında yuvalar kurulur
Gölgesinde yorgunlar dinlenir
Çiçeklerine sürünenler
Güzel koku alırlar
Meyvesiyle açlar doyar ve yaprakları arasından dökülen güneş damlaları toprağa hayat verir.
Güller açınca kendini her kalb-i derbeder
Güller açınca arş-ı hayâlâtı devreder
Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; kölesi değil!

– Cenap Şahabettin

Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
(Ey kalplerin divane şarkısı)
Düşüp üstünde ağlamak dilerim,
Söyle ey Tanrı! Dizlerin nerede?
Artık uyan ey mâh.
Ey mâh-ı tegafül,
Zîra geçiyor, âh!
Sâât-ı tahayyül!
Sâat on bir buçuk; akşam oluyor; işte güneş
Batıyor; herkes eder hânesine doğru şitâb
Bekliyor herkesi bir pencere ardında bir eş.

Durmayın, onları bekletmeyin ey hurremler! Durmayım ben de, beni çünkü odamda bekler Bir soğuk uzlet ile bir de siyeh kaplı kitap!

İşte cihanda mutak her şair-i mükedder
Bir ruhu çâk edip de ol şiiri bulmak ister;
Ancak türâb olunca kalbi bulur o şiiri!
Ölümle ruhumu mezc eylerim yazarken ben
Nazarımda senin hayal-i terin
Ebediyyetle daima pürdür;
Ruhuma hep senin teranelerin
Mûris-i lerze-i tahayyürdür.
Cevr ü âzârını yeksan-ı saadet bulurum;
Hasretinden bile bir lezzet ü izzet bulurum;
Derdini çekmek ile bir lezzet ü izzet bulurum.
Kadın dilindeki serkeş bir infiâl gibi
Ki hem görünmemek ister hem inkişaf eyler
“Mâlik olayım!” diyen gönüller
Memlûkun olur senin nihayet;
Cevr ü siteminle ölmek ister
Cevrinden eden dahi şikâyet.
Meyi ü hevesim sana revandır;
Âmâc-ı hayal u fikretimsin!
Her gördüğüm ayrı bir yalandır
Sen sade benim hakîkatimsin.
“Eşarımı görse acır elbet bana!” derdim;
Ol fıkr ile mecmua-ı eşarımı cânâ sana verdim
Mecmuam ile kendini yelpazeliyorsun
Derdimle demek neşeni sen tazeliyorsun
Ver ellerini ellerime ey lebi rümmân.
Sözler bulayım ben sana sözler ki müessir.
Bir lânede bir kuş eşine söylememiştir
Sözler ki nazarlar gibi dilden dile perran!
Ben şair olaydım sana ey yâr-ı dil-ârâm,
Hemşire-i ruhun gibi sözler getirirdim;
Bulsam sana lâyık yeni bir rişte-i ilham
Her beytime bir hissimi bağlar da verirdim.

Veznim sesin olsaydı, neşidemde bulurdum Şiirin daha hiç duymadığı lahn-ı amîki; Yâdımda kalan sözlerini yazmış olurdum Yazsam sana şâyeste olan nazm-ı rakîki.

Şehbal-i hayalinde uçan bir yeni fikre Ruhumda ölen eski saadetleri kattım;
Bir raks-ı heves vermek ümidiyle bu şiire Âlâmımı, ekdarımı hep bir yana attım.

Ömrümden ayırdım sana bir hisse-i handan; Ettim bu küçük nazma iâre yeni bir ruh;
Lâkin dil-i elfazıma dikkatle bakarsan
Her sözde görürsün yeni bir nazra-i mecruh.

Mânâsı hep âsûde, hep elfazı remîde,
Kuşlar gibi perende, çiçekler gibi sâbit
Bilmem ne için oldu bu âvâre neşîde
Gündüz gibi pür-velvele, akşam gibi sâkit!

Hep bir emel-i aşk u perestişle perişan, Benden sana gitsin bütün elhan ile ezhar; Etsin benim efgan-ı hayatım seni handan. Senden bana gelsin bütün âlâm ile ekdar.

Mazruf-ı tebessüm gibidir ettiğin âzâr.
Her çevrine gûyâ karışır girye-i şefkat:
Eyler bana mâhiyyet-i bî-mislini ihtar
Ruhumda uçan mçst ü muattar bir eziyyet.

Sen bir asabî hiddet ile söyleniyorken
Okşar beni bir gizli temenni-i tekerrür;
Nâlân-ı terennüm görünen serzenişinden Kalbimde doğar gizlice bir hiss-i teşekkür.

Bak, ben yine bir dem’a-ı mahzunemi sildim; Her cürmüne rağmen yine sen bence emelsin; Her cürmüne rağmen seni ben afvedebildim. Sen çünkü muâşık, mütehassis ve güzelsin!

Bir varak-pâre-i hazân-dîde
Ayrılıp sâk-ı meyve-bârından
Düştü bir şâirâne ümmîde

Sandı kim sarsar-ı gusûn-efken
Başka bir yerde eylemiş ihzâr
Ona mahsûs taze bir Gülşen
Peyrev-i rüzgâr-ı köhne bahâr
Olarak bir zaman havâlarda
Nâ-şikîbâne etti geşt ü güzâr.
Mütesâdif olurdu her yerde
Başka bir âlem-i gam-efzâya
Başka bir ye’se, başka bir derde

En sonunda düşünce gabrâya
Dedi: -Eyvah, bu ümmîd ile ben
Düştüm âgûş-ı hâk-i sevdaya!

Kıldın âvâre sevgilim beni sen
Ben de şimdi misâl-i berk-i hazân
Geçerim bir hevesle her yerden.

Seni gördüm de ey perî, gönlüm
Düştü bir âşıkâne ümmîde
Tâ ebed kaldı serserî gönlüm!

Yârab, dedim, şu kalbi değiştir de ver bana,
Âlâm-ı asra karşı soğuk bir demir yürek;
Olsun göğüs o kalbe haşîn bir hisar-ı şek..
Sanırım hep benim reha dediğim
Yine kalbimde bir nekahettir.
Yine ruhumda açmak istediğim
Kapanan yâre-i muhabbettir
Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş;
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!

Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!

Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
Ki havâda uçar uçar ağlar!

Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!

Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!

Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.

Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar.

Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,

Karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun,
Karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun

Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:

Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi!

Bir hıyaban-ı vezn ü kafiyeden
Geçiren fikrimi hayalindir:
Gönlümü raks-ı şiire davet eden
Mûsıki-i leb ü makalindir.
Ol dem getir ondan bana sen gizlice bir ses;
Ol dem götür ey bâd-ı şebângâh.
Benden ona bir âh!
O handelerde, bükâlarda gizlenen sözler:
Hafice rûhuma işte o sözleri söyler
O ruh ile görüşen, şiire âşinâ gözler!
Senin dü-dest-i veda’ından ayrılınca elim,
Kulaklarımda kalan sözlerinle aldanırım;
Deminki sözleri yâd eyledikçe ben sanırım
Ki şimdi boş odada kendi kendime değilim!
Ümîd-i aşkını vermezsin etmeden nevmîd
Benim her evetime bir belki karışır
Sanatta samimiyetin mânası ahlâktaki mânasıyla bir değildir. Zira edebiyatta soğuk doğruluğa, güzel ve hararetli yalan tercih olunur. Bunun için bir sanatkârın yazdıklarını behemehal hissetmesi lâzım değil, hissetmiş gibi hissettirmesi matifıptur.
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.

(Ey kuşlar!Sizler uçup gittiniz.
Şimdi ak başlı baykuşlara benzeyen kar, sizi dallarda ve yuvalarda arıyor.
Gittiniz gittiniz, siz ey kuşlar!
Şimdi yuvalar, baştan başa boş kaldı.
Havada uçup uçup ağlayan karlar, o yuvalarda sessiz ve şikâyetsiz yetimler gibi kalmış olan mavi tüyleri kovalıyor.)

Ey uçarken düşüp ölen kelebek
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar

(Ey uçarken düşüp ölen kelebek!
Bir melek kanadının beyaz saçağını andıran kar, seni şimdi solgun bahçelerde arıyor.
Bahar vakti çiçeklerin üstünde ipekli bir yelpaze gibi açılıyordun.
Şimdi ise ölüsün ve cesedinin üstünde parça parça karlar uçuşmaya başladı.
O karlar ki gökyüzünden düşer düşer, ağlar…)

Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.

(Karlar geçen ilkbaharı arıyor.
Ey gönüllerin çılgın şarkıları,
ey güvercinlerin cıvıltıları!
İşte o baharın ertesi, şu görünen manzaradır: Karlar, yeryüzünü bir derin sessizlikle kapladılar ve her an, için için ağlıyorlar.) 

Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar

(Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş…
Eşini yitirmiş bir kuş gibi kar.)

Düşüp üstünde ağlamak dilerim,
Söyle en Tanrı dizlerin nerede?
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun.
Ak saçımın örttüğü yıllar nerede?
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş.
Işık getirir gözlerin akşamlarıma.
Kalp bir aşktan ötekine göç ederken az-çok zedelenir: Tam aşk, ilk aşktır.
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar
Beyin çifte mumla aydınlanır; hayat ile kitaplar birbirlerinin karşılıklı yorumcusudur.
Niçin mi fikir değiştiriyorum? Çünkü ben fikirlerimin sahibiyim; kölesi değil!
Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da.
Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.
Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (Cenap Şahabettin)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir