Cenap Şahabettin kitaplarından Cenap Şahabeddin’in Bütün Şiirleri kitap alıntıları sizlerle…
Cenap Şahabeddin’in Bütün Şiirleri Kitap Alıntıları
Gün ışığı kapıma boş yere gelir;
Kötü bir düş gibi dolar gözüme
Bu toprak bana dağ, size tepedir!
Varsın Sen ilâhî, yine varsın, yine varsın
Söyle en Tanrı! Dizlerin nerede?
Arzın budur ancak bize va’âdettiği lezzet
(Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri)
Karlar.. Bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
(Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri)
Ki semâdan düşer düşer.. ağlar..
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
Geçen eyyâm-ı nevbaharı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
Her gece pür-sitâre küngürede
Düşüp üstüne ağlamak dilerim
Söyle ey Tanrı! Dizlerin nerede?
Ey göğün eli, cömertliğin eli, kışın eli dök:
Bahar çiçeklerinin yerine beyaz karı (dök)
Kuşların nağmeleri yerine ümit sessizliğini (dök)
— Cenap Şahabettin
(*Eskiden İstanbul’a senenin ilk karı düşünce o gün basımda olan İstanbul gazetelerinin birinci sayfasında Cenab Şehabeddin’in Elhân-ı Şitâ (1897) şiiri yayımlanırmış.)
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar…
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar
Bir def-i peyâpey ile bir cezb-i peyâpey;
Bir istiyor insan onu, bir istemiyor Âh
Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!
Güzel ağaçlara benzer
Dallarında yuvalar kurulur
Gölgesinde yorgunlar dinlenir
Çiçeklerine sürünenler
Güzel koku alırlar
Meyvesiyle açlar doyar ve yaprakları arasından dökülen güneş damlaları toprağa hayat verir.
Güller açınca arş-ı hayâlâtı devreder
– Cenap Şahabettin
(Ey kalplerin divane şarkısı)
Söyle ey Tanrı! Dizlerin nerede?
Ey mâh-ı tegafül,
Zîra geçiyor, âh!
Sâât-ı tahayyül!
Batıyor; herkes eder hânesine doğru şitâb
Bekliyor herkesi bir pencere ardında bir eş.
Durmayın, onları bekletmeyin ey hurremler! Durmayım ben de, beni çünkü odamda bekler Bir soğuk uzlet ile bir de siyeh kaplı kitap!
Bir ruhu çâk edip de ol şiiri bulmak ister;
Ancak türâb olunca kalbi bulur o şiiri!
Ebediyyetle daima pürdür;
Ruhuma hep senin teranelerin
Mûris-i lerze-i tahayyürdür.
Hasretinden bile bir lezzet ü izzet bulurum;
Derdini çekmek ile bir lezzet ü izzet bulurum.
Ki hem görünmemek ister hem inkişaf eyler
Memlûkun olur senin nihayet;
Cevr ü siteminle ölmek ister
Cevrinden eden dahi şikâyet.
Âmâc-ı hayal u fikretimsin!
Her gördüğüm ayrı bir yalandır
Sen sade benim hakîkatimsin.
Ol fıkr ile mecmua-ı eşarımı cânâ sana verdim
Mecmuam ile kendini yelpazeliyorsun
Derdimle demek neşeni sen tazeliyorsun
Sözler bulayım ben sana sözler ki müessir.
Bir lânede bir kuş eşine söylememiştir
Sözler ki nazarlar gibi dilden dile perran!
Hemşire-i ruhun gibi sözler getirirdim;
Bulsam sana lâyık yeni bir rişte-i ilham
Her beytime bir hissimi bağlar da verirdim.
Veznim sesin olsaydı, neşidemde bulurdum Şiirin daha hiç duymadığı lahn-ı amîki; Yâdımda kalan sözlerini yazmış olurdum Yazsam sana şâyeste olan nazm-ı rakîki.
Şehbal-i hayalinde uçan bir yeni fikre Ruhumda ölen eski saadetleri kattım;
Bir raks-ı heves vermek ümidiyle bu şiire Âlâmımı, ekdarımı hep bir yana attım.
Ömrümden ayırdım sana bir hisse-i handan; Ettim bu küçük nazma iâre yeni bir ruh;
Lâkin dil-i elfazıma dikkatle bakarsan
Her sözde görürsün yeni bir nazra-i mecruh.
Mânâsı hep âsûde, hep elfazı remîde,
Kuşlar gibi perende, çiçekler gibi sâbit
Bilmem ne için oldu bu âvâre neşîde
Gündüz gibi pür-velvele, akşam gibi sâkit!
Hep bir emel-i aşk u perestişle perişan, Benden sana gitsin bütün elhan ile ezhar; Etsin benim efgan-ı hayatım seni handan. Senden bana gelsin bütün âlâm ile ekdar.
Mazruf-ı tebessüm gibidir ettiğin âzâr.
Her çevrine gûyâ karışır girye-i şefkat:
Eyler bana mâhiyyet-i bî-mislini ihtar
Ruhumda uçan mçst ü muattar bir eziyyet.
Sen bir asabî hiddet ile söyleniyorken
Okşar beni bir gizli temenni-i tekerrür;
Nâlân-ı terennüm görünen serzenişinden Kalbimde doğar gizlice bir hiss-i teşekkür.
Bak, ben yine bir dem’a-ı mahzunemi sildim; Her cürmüne rağmen yine sen bence emelsin; Her cürmüne rağmen seni ben afvedebildim. Sen çünkü muâşık, mütehassis ve güzelsin!
Ayrılıp sâk-ı meyve-bârından
Düştü bir şâirâne ümmîde
Sandı kim sarsar-ı gusûn-efken
Başka bir yerde eylemiş ihzâr
Ona mahsûs taze bir Gülşen
Peyrev-i rüzgâr-ı köhne bahâr
Olarak bir zaman havâlarda
Nâ-şikîbâne etti geşt ü güzâr.
Mütesâdif olurdu her yerde
Başka bir âlem-i gam-efzâya
Başka bir ye’se, başka bir derde
En sonunda düşünce gabrâya
Dedi: -Eyvah, bu ümmîd ile ben
Düştüm âgûş-ı hâk-i sevdaya!
Kıldın âvâre sevgilim beni sen
Ben de şimdi misâl-i berk-i hazân
Geçerim bir hevesle her yerden.
Seni gördüm de ey perî, gönlüm
Düştü bir âşıkâne ümmîde
Tâ ebed kaldı serserî gönlüm!
Âlâm-ı asra karşı soğuk bir demir yürek;
Olsun göğüs o kalbe haşîn bir hisar-ı şek..
Yine kalbimde bir nekahettir.
Yine ruhumda açmak istediğim
Kapanan yâre-i muhabbettir
Eşini gaib eyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsı,
Ey kebûterlerin neşîdeleri,
O bahârın bu işte ferdâsı:
Kapladı bir derin sükûta yeri
karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar!
Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
Bir beyâz rîşe-i cenâh-ı melek
gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şın üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar!
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
karlar
Ki havâda uçar uçar ağlar!
Destinde ey semâ-yı şitâ tûde tûdedir
Berg-i semen, cenâh-ı kebûter, sehâb-ı ter
Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
Her şâhsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! –
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümîd
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
Göklerden emeller gibi rîzân oluyor kar,
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar.
Bir bâd-ı hamûşun per-i sâfında uyuklar
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar.
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzan,
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân,
Karlar.. bütün elhânı mezâmir-i sükûtun,
Karlar.. bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun
Dök hâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök,
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi!
Geçiren fikrimi hayalindir:
Gönlümü raks-ı şiire davet eden
Mûsıki-i leb ü makalindir.
Ol dem götür ey bâd-ı şebângâh.
Benden ona bir âh!
Hafice rûhuma işte o sözleri söyler
O ruh ile görüşen, şiire âşinâ gözler!
Kulaklarımda kalan sözlerinle aldanırım;
Deminki sözleri yâd eyledikçe ben sanırım
Ki şimdi boş odada kendi kendime değilim!
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,
Şimdi boş kaldı serteser yuvalar;
Yuvalarda -yetîm-i bî-efgân! –
Son kalan mâi tüyleri kovalar
Karlar
Ki havada uçar uçar ağlar.
(Ey kuşlar!Sizler uçup gittiniz.
Şimdi ak başlı baykuşlara benzeyen kar, sizi dallarda ve yuvalarda arıyor.
Gittiniz gittiniz, siz ey kuşlar!
Şimdi yuvalar, baştan başa boş kaldı.
Havada uçup uçup ağlayan karlar, o yuvalarda sessiz ve şikâyetsiz yetimler gibi kalmış olan mavi tüyleri kovalıyor.)
Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
Gibi kar
Seni solgun hadîkalarda arar;
Sen açarken çiçekler üstünde
Ufacık bir çiçekli yelpâze,
Nâ’şun üstünde şimdi ey mürde
Başladı parça parça pervâze
Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
(Ey uçarken düşüp ölen kelebek!
Bir melek kanadının beyaz saçağını andıran kar, seni şimdi solgun bahçelerde arıyor.
Bahar vakti çiçeklerin üstünde ipekli bir yelpaze gibi açılıyordun.
Şimdi ise ölüsün ve cesedinin üstünde parça parça karlar uçuşmaya başladı.
O karlar ki gökyüzünden düşer düşer, ağlar…)
Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu,
Ey kebûterlerin neşideleri,
O baharın bu işte ferdâsı
Kapladı bir derin sükûta yeri
Karlar
Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.
(Karlar geçen ilkbaharı arıyor.
Ey gönüllerin çılgın şarkıları,
ey güvercinlerin cıvıltıları!
İşte o baharın ertesi, şu görünen manzaradır: Karlar, yeryüzünü bir derin sessizlikle kapladılar ve her an, için için ağlıyorlar.)
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi karlar
(Bir beyaz titreyiş, bir dumanlı uçuş…
Eşini yitirmiş bir kuş gibi kar.)
Söyle en Tanrı dizlerin nerede?
Işık getirir gözlerin akşamlarıma.
Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.