Catherine Doyle kitaplarından Cehennem kitap alıntıları sizlerle…
Cehennem Kitap Alıntıları
&“&”
Bir tane doğru, bin tane yanlışı telafi etmez."
Zamanından önce konuşulan bir gerçek, tehlikelidir."
Yasa şöyledir: Yere dökülen kan, daha fazlası için yakarır."
-Aıskhylos, The Libation Bearers
Düşman kapıların içinde;
Kendi zevküsefamızda, kendi çılgınlığımızda, Yüzleşmek zorunda olduğumuz kendi suçluluğumuzda."
-Marcus Tullıus Cıcero
Bir tane doğru, bin tane yanlışı telafi etmez."
Çünkü hayat kestirilemez, Soph. Bir an bir yatın verandasında şampanya içer ve ne kadar zengin olduğunu gülerek anlatırsın. Sonra bir de bakmışsın suratına bir yunus çarpmış. Kötü şeyler olur, tamam mı? Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, hayatın belirsizliğinden etkilenmeye müsaitsin. Etrafına bir Koza örüp kendini dünyanın geri kalanına kapatamazsın."
Daha iyiye gittiğini söylüyorlar ama bence acı sessiz olduğu ya da azaldığı için değil, orada olmasına alıştığın için dayanılabilir hale geliyor. Hayat devam ediyor ve sen de ona ayak uyduruyorsun."
“Demek istediğim…” Yüzü gizli ve tehlikeli gelen sessiz bir gülümsemeyle canlandı. “Sen parlak bir kıvılcımsın, Sophie ve ben kimsenin seni söndürmesini istemiyorum.”
Siz hiç tatile çıkıyor musunuz?" diye karşılık verdim. "Hani herhangi biriniz uyanıp "Bugün pijamalarla geçirilecek türden bir gün gibi geliyor,’ diyor musunuz? Yoksa her zaman cinayet işlemek ve birilerini gizli gizli takip etmek için güzel bir gün’ mü diyorsunuz? Gerçekten, Nic. Gerçekten."
“Doğruyla yanlış arasındaki çizgi karanlık, bulanık bir boşluktu. Ben de o boşluğa düşmüştüm.”
“Sanırım herkesi aynı kefeye koyamayız. Hepimizin içinde aydınlık da var, karanlık da; acı ve zorluk da. Bazılarımız bundan güç alırken, bazılarımız kötü etkilenir.”
Onu görmeyi, onun bana bakmasını dileyerek daha da yaklaştığımı hissettim. Hiç kolaylaşıyor mu?"
"Bilmiyorum," diye itiraf etti. "Daha iyiye gittiğini söylüyorlar ama bence acı sessiz olduğu ya da azaldığı için değil, orada olmasına alıştığın için dayanılabilir hâle geliyor. Hayat devam ediyor ve sen de ona ayak uyduruyorsun."
“Bence iyi bir arkadaş olmanın asıl amacı, karanlıkta kalmaktır. Sen tekrar kendin olabilene kadar ben senin ışığın olacağım. Buna ne dersin?”
Gözlerimi devirdim. “Duygularım olduğu için affedersin. Senin bu konuda eksik kalman benim hatam değil.”
Luca birdenbire anlayamadığım bir ifadeyle, dikkatlice bana baktı. “Benim duygularım var, Sophie ama onların beni yönetmesine izin vermiyorum.”
“Belki de sana bakıyorumdur,” diye fısıldadı. “Belki de hep bakmışımdır.”
“…Bazen bir şey etrafımı sarmış, bir parça yoldan çıkmamı bekliyormuş gibi geliyor. Kaçınılmaz gibi.”
Millie ellerini belinden çekip yanıma oturdu. “Kaçınılmaz olan ne?”
Omuz silktim. “Mahvolmam?”
“Seni seviyorum,” dedi yalvarırcasına.
Bu dedikleri beni tam göğsümden vurdu. Daha önce bana bunu hiç söylememişti. Şimdiyse hayatımın en kötü ânında, apaçık ortadaydı. Aramızda gerçekten – soğuk ve zalim gerçekten – başka hiçbir şey yoktu ve bu iki kelime birdenbire çok büyük geldi. Hatırlayabildiğim kadar uzun bir süredir onları duymak istiyordum. Ama şimdi bunlar olduğunda… boş geldi. Yanlış geldi. Ve içten içe ona âşık olmadığımı biliyordum. Asla olmamıştım. Aşk fikri beni büyülemişti ve hayatında sevginin çok az olduğu bir dönemde, Nic savunma mekanizmalarımı bir güzel aşıp kafamda o fikri oluşturmuştu. Onun altında, aslında Nic’in ne ya da kim olduğunu bilmiyordum.
Onu görmeyi, onun bana bakmasını dileyerek daha da yaklaştığımı hissettim. Hiç kolaylaşıyor mu?"
"Bilmiyorum," diye itiraf etti. "Daha iyiye gittiğini söylüyorlar ama bence acı sessiz olduğu ya da azaldığı için değil, orada olmasına alıştığın için dayanılabilir hâle geliyor. Hayat devam ediyor ve sen de ona ayak uyduruyorsun."
Kafasını arkaya doğru çevirerek bana baktı. Ben de burada durmuş, beni tekrar görmek istediğini sanıyordum."
Şok oldum. "Ne? Neden seni tekrar görmek isteyeyim ki? Biz arkadaş bile değiliz. Gerçekten de amma kendini beğenmişsin, Luca."
Botlarının topuğunda dönerek bana baktı. "Şaka yapıyorum, Sophie. Kalp krizi falan geçirme," derken sesinden eğlendiği belli oluyordu.
Çünkü hayat kestirilemez, Soph. Bir an bir yatın verandasında şampanya içer ve ne kadar zengin olduğunu gülerek anlatırsın. Sonra bir de bakmışsın suratına bir yunus çarpmış. Kötü şeyler olur, tamam mı? Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, hayatın belirsizliğinden etkilenmeye müsaitsin. Etrafına bir koza örüp kendini dünyanın geri kalanına kapatamazsın."
Aşınmış kotu elime aldığımda Luca’nın çakısı yatağıma düştü.
Aa! Onu alıp üzerindeki harflere dokundum. Gianluca, 20 Mart. Ağırdı ve kırmızı doğan sanki çıkıp uçacakmış gibi sapına yayılmıştı. Yatağıma oturup ona baktım. Onun çakısı bendeydi. Ailesinin isteklerine rağmen beni serbest bıraktığının kanıtıydı. Onca kişinin arasından bir tek onun o anda doğru şeyi yaptığının bir kanıtıydı.
Samimi olmaya çalıştığımda neler oluyor, görüyor musun? Hayallerimin üstünde tepiniyorsun."
"Hayallerinin üstünde tepinmiyorum. Onlarla dalga geçiyorum. Arada fark var."
"Var mı?"
"Çok belirsiz."
Seni bu gezegenin mucizeleri konusunda aydınlatmaya çalıştığım için affedersin."
"Nefesini benim için tüketme, seni Doğa Bilimci. Çekmek istediğin aşırı belli olan uzay belgeseline sakla onu."
Sürünerek geri geleceğini biliyordum," deyip arkasına döndü. "Yuttuğun laflarının tadı nasılmış, Sophie?" derken neşesi arkasına doğru yayıldı.
Peşinden arabaya doğru giderken, arkasından dil çıkardım. "Klima bozuktu."
"Yani gururunun bedeli, yüzüne soğuk hava üflenmesi kadar mi?"
Kaşlarımın üstündeki bir damla teri sildim. "Baksana, Luca!" Kafasını arkaya doğru çevirip tek kaşını kaldırdı. "Kapat çeneni." dedim.
Hani &‘Herkes bir uçurumdan atlasa, sen de mi atlarsın?’ diye bir laf vardır ya? Ben bazen senin ciddi ciddi atlayacağını düşünüyorum."
"Yani bana resmen aptal olduğumu söylüyorsun, öyle mi?"
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Demek istediğim…" Yüzü gizli ve tehlikeli gelen sessiz bir gülümsemeyle canlandı. "Sen parlak bir kıvılcımsın, Sophie ve ben kimsenin seni söndürmesini istemiyorum."
bana zararı dokunan her şeyi hayatımdan silip atıyorum. "
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
“Bence iyi bir arkadaş olmanın asıl amacı, karanlıkta kalmaktır. Sen tekrar kendin olabilene kadar ben senin ışığın olacağım. Buna ne dersin?”
“Belki de sana bakıyorumdur,” diye fısıldadı. Belki de hep bakmışımdır.”
Sonra da beni öptü.
“Demek istediğim…” Yüzü gizli ve tehlikeli gelen sessiz bir gülümsemeyle canlandı. “Sen parlak bir kıvılcımsın, Sophie ve ben kimsenin seni söndürmesini istemiyorum.”
Şaka yapmak niyetiyle “Yani artık beni önemsiyorsun,” dedim ama sesim alçak ve beni utandırarak gırtlaktan çıktı. “Neden?”
İkimiz de aslında neyi sorduğumu biliyorduk. Fikrini ne değiştirdi?
Luca, sessizce odaklanmış bir hâlde bedenini bana doğru çevirdi. Çok yakındık. Biraz öne doğru gitsem çenesinin tam altında olurdum. Neden öne doğru gidecektim ki? Bugün neyim vardı benim? Konuştuğunda, nefesini yanaklarımda hissedebildim. Etrafımızı saran boğucu nemde hareket eden tek şey nefesiydi.
“Çünkü ben senin gibi kimseyi tanımıyorum. Sen… nadir bir tarihi eser gibisin. Kırılırsan yazık olur.”
“Sanırım herkesi aynı kefeye koyamayız. Hepimizin içinde aydınlık da var, karanlık da; acı ve zorluk da. Bazılarımız bundan güç alırken, bazılarımız kötü etkilenir.”
…Bazen bir şey etrafımı sarmış, bir parça yoldan çıkmamı bekliyormuş gibi geliyor. Kaçınılmaz gibi."
Millie ellerini belinden çekip yanıma oturdu. "Kaçınılmaz olan ne?"
Omuz silktim. "Mahvolmam?"
“Seni seviyorum,” dedi yalvarırcasına.
Bu dedikleri beni tan göğsümden vurdu. Daha önce bana bunu hiç söylememişti. Şimdiyse hayatımın en kötü ânında, apaçık ortadaydı. Aramızda gerçekten – soğuk ve zalim gerçekten – başka hiçbir şey yoktu ve bu iki kelime birdenbire çok büyük geldi. Hatırlayabildiğğm kadar uzun bir süredir onları duymak istiyordum. Ama şimdi bunlar olduğunda… boş geldi. Yanlış geldi. Ve içten içe ona âşık olmadığımı biliyordum. Asla olmamıştım. Aşk fikri beni büyülemişti ve hayatında sevginin çok az olduğu bir dönemde, Nic savunma mekanizmalarımı bir güzel aşıp kafamda o fikri oluşturmuştu. Onun altında, aslında Nic’in ne ya da kim olduğunu bilmiyordum.
Travma yaşamanın en kötü yanı buydu: Bunu yaşadığımızı gizliyorduk ama gizlemek, durumu daha da beter bir hâle getiriyordu.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
“Bir tane doğru, bin tane yanlışı telafi etmez.”
Belki de sana bakıyorumdur," diye fısıldadı. "Belki de hep bakmışımdır."
“Belki de sana bakıyorumdur,” diye fısıldadı. “Belki de hep bakmışımdır.”
Sonra da beni öptü.
İlk başta yavaş ve nazikti. Parmaklarını saçlarımın arasına daldırıp beni kendine çekerken nefeslerimiz kesik kesikti. Dudaklarım aralandı ve dilinin arayış içinde, daha fazlasını isteyerek dilime değdiğini hissettim. Arzu ikimizi de daha cesur, daha ateşli yaptı ve öpüşmemiz derinleşirken bedenimi bedenine bıraktım. O anda dudaklarının dudaklarımdaki sıcaklığı ve parmak uçlarımda küt küt atan kalbi yüzünden kendimi yuvama dönmüşüm gibi hissettim.
Şaka yapmak niyetiyle “Yani artık beni önemsiyorsun,” dedim ama sesim alçak ve beni utandırarak gırtlaktan çıktı. “Neden?”
İkimiz de aslında neyi sorduğumu biliyorduk. Fikrini ne değiştirdi?
Luca, sessizce odaklanmış bir hâlde bedenini bana doğru çevirdi. Çok yakındık. Biraz öne doğru gitsem çenesinin tam altında olurdum. Neden öne doğru gidecektim ki? Bugün neyim vardı benim? Konuştuğunda, nefesini yanaklarımda hissedebildim. Etrafımızı saran boğucu nemde hareket eden tek şey nefesiydi.
“Çünkü ben senin gibi kimseyi tanımıyorum. Sen… nadir bir tarihi eser gibisin. Kırılırsan yazık olur.”
“Barış olsun ya da olmasın, eski bir Falcone deyişi vardır. Asla bir Marino’ya sırtını dönme.”
“Aaa! Bir aile deyişi. Bir Lannister her zaman borçlarını öder gibi.”
Bana dönüp ayaklarını tekrar bana yakın bir yere koydu. “Ne?”
Ona elimi kaldırdım. “Taht oyunlarını hiç izlememiş gibi yapma, Luca. Yalancıları kimse sevmez.”
Aşınmış kotu elime aldığımda Luca’nın çakısı yatağıma düştü. Onu alıp üzerindeki harflere dokundum. Gianluca, 20 Mart. Ağırdı ve kırmızı doğan sanki çıkıp uçacakmış gibi sapına yayılmıştı. Yatağıma oturup ona baktım. Onun çakısı bendeydi. Ailesinin isteklerine rağmen beni serbest bıraktığının kanıtıydı. Onca kişinin arasından bir tek onun o anda doğru şeyi yaptığının bir kanıtıydı.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Son beş dakikadır bana dikkatlice baktığının farkındasın, değil mi?"
"Hayır, bakmıyordum. Boşluğa bakıyordum. Bir şeyleri düşünüyordum."
İşin aslını bilmeseydim, gözlerimde kaybolduğunu söylerdim."
Siz hiç tatile çıkıyor musunuz?" diye karşılık verdim. "Hani herhangi biriniz uyanıp "Bugün pijamalarla geçirilecek türden bir gün gibi geliyor,’ diyor musunuz? Yoksa her zaman cinayet işlemek ve birilerini gizli gizli takip etmek için güzel bir gün’ mü diyorsunuz? Gerçekten, Nic. Gerçekten."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
“Doğruyla yanlış arasındaki çizgi karanlık, bulanık bir boşluktu. Ben de o boşluğa düşmüştüm.”
“Kafamı kurcalayan bir sürü şey, kâbuslarımın içine işlemiş sorular vardı. İnsanlar da vardı. Bir daha asla görmek istemediğim, bir daha asla bir araya gelmek istemediğim ve bana hâlâ cevap borcu olan insanlar. O zaman bilmiyor olsam da, dünyanın diğer bir ucunda sıkışıp kalmış ve kurtulmaya çalışan benim gibi bir insan vardı.”
&”Yaşamak, Soph. Anlamı, yaşamak.&”
&”Ben yaşıyorum zaten.&” diye geveledim.
&”Hayır. Sadece hayattasın.&”
Luca, “Bunu yapamam,” diyerek geri çekildi. “Bu doğru değil.”
Bende geri çekildim. Ne düşünüyordum ki? Ne yapıyordum? Berbat görünüyordum. Berbat bir haldeydim. Günlerdir doğru dürüst uyumamıştım. “İstemiyorsun,” derken acının keskin bir şekilde tekrar su yüzüne çıktığını, ıstırapla öfkenin utanç ve pişmanlıkla birbirine karıştığını hissettim. “Sorun değil.”
Sesini yükselterek, “Tabi ki istiyorum,” dedi. “Her şeyden çok istiyorum. Her zaman istiyorum. Sorun da bu.”
Kendimi tekrar ona bakmaya zorladım.
Yüzünde acılı bir ifade vardı. “Istırabından faydalanmayacağım, Sophie. Ben öyle bir erkek değilim.”
“Belki de sana bakıyorumdur,” diye fısıldadı. “Belki de hep bakmışımdır.”
Sonra da beni öptü.
Hepimizin içinde aydınlık da var, karanlık da; acı ve zorluk da. Bazılarımız bundan güç alırken, bazılarımız kötü etkilenir.
Demek istediğim…” Yüzü gizli ve tehlikeli gelen sessiz bir gülümsemeyle canlandı. “Sen parlak bir kıvılcımsın, Sophie ve ben kimsenin seni söndürmesini istemiyorum.
Bir ateşkes ancak samimi olduğu sürece iyidir.”
Bir tane doğru, bin tane yanlışı telafi etmez.”
Karşı konulamaz olmalıyım. Yirmi dört saatten uzun bir süre benden ayrı kalamıyorsun
Bence acı sessiz olduğu ya da azaldığı için değil, orada olmasına alıştığın için dayanılabilir hale geliyor. Hayat devam ediyor ve sende ona ayak uyduruyorsun
Bence acı sessiz olduğu ya da azaldığı için değil, orada olmasına alıştığın için dayanılabilir hale geliyor. Hayat devam ediyor ve sende ona ayak uyduruyorsun.”
Babam öldüğünde üç hafta boyunca ağlamadım. Üzgün olmadığım için değil. Bir insanın olabileceğini tahmin ettiğimden çok daha üzgündüm. İçimi bir şeyler oyuyormuş da pençeleriyle dışarı çıkmaya çalışıyormuş gibiydi. Silah yaraları bile onun yanında hafif kalır.
Belki de çıkmayacak. Belki o da barış istiyor. Çoğu insan bunu ister. En azından, aklı başında olan çoğu insan.
O zaman elveda dedim
" Elveda Sophie " diye fısıldadı titrek sesle . " Bella mia ."
Birini sevdiğinde, ona yalan söylemezsin. Kafalarına silah doğrultmazsin ve en savunmasız anlarında onlara sırtını dönmezsin…Bu aşk değil.
Unutma. Sana hala büyük bir jest borcum var, Marino Kızı.
Hepimizin içinde aydınlık da var, karanlık da; acı ve zorluk da. Bazılarımız bundan güç alırken, bazılarımız kötü etkilenir.
bir tane doğru, bin tane yanlışı telafi etmez.
Belki de sana bakıyorumdur, Belki de hep bakmışımdır.
Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, hayatın belirsizliğinden etkilenmeye müsaitsin. Etrafına bir koza örüp kendini dünyanın geri kalanına kapatamazsın.
Çünkü hayat kestirilemez, Soph. Bir an bir yatın verandasında şampanya içer ve ne kadar zengin olduğunu gülerek anlatırsın. Sonra bir de bakmışsın suratına bir yunus çarpmış. Kötü şeyler olur, tamam mı? Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, hayatın belirsizliğinden etkilenmeye müsaitsin
Sanırım herkesi aynı kefeye koyamayız. Hepimizin içinde aydınlık da var karanlık da; acı ve zorluk da. Bazılarımız bundan güç alırken bazılarımız kötü etkilenir
“Bence acı sessiz olduğu ya da azaldığı için değil, orada olmasına alıştığın için dayanılabilir hale geliyor. Hayat devam ediyor ve sende ona ayak uyduruyorsun.”
“Çünkü bazen, doğru şeyin ne olduğunu anlamak güçtür.”
“İnsanlar sonunda nadiren ilk aşklarıyla birlikte olurlar.”
“Ama bir şeyleri bir kez gördünüz mü, onları unutmak güçtü. Onları bir kez tanıdınız mı, ardınızda bırakmaya çalıştığınız insanları merak etmemek güçtü.”
“Hepimizin içinde aydınlık da var, karanlık da; acı ve zorluk da. Bazılarımız bundan güç alırken, bazılarımız kötü etkilenir.”
“Bir tane doğru, bin tane yanlışı telafi etmez.”
“Bir ateşkes ancak samimi olduğu sürece iyidir.”
“Nerede olursan ol, ne yaparsan yap, hayatın belirsizliğinden etkilenmeye müsaitsin. Etrafına bir koza örüp kendini dünyanın geri kalanına kapatamazsın.”