İçeriğe geç

Canım Arkadaşım Kitap Alıntıları – Özgür Balpınar

Özgür Balpınar kitaplarından Canım Arkadaşım kitap alıntıları sizlerle…

Canım Arkadaşım Kitap Alıntıları

Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar.
“Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun,belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar ”
Arkadaş arkadaşın gölgesidir. Ne olursun birbirmizi karanlıkta bırakmayalım!
Birlikte bir sevinci çoğaltır gibi gülümsedik.
içimizdeki güçlü hisler kavuşunca birlikte çirkin bir manzarayı bile güzelleştirebileceğimize inanıyordum.
Arkadaş, arkadaşın gölgesidir. Ne olursun birbirimizi karanlıkta bırakmayalım.
Ben bir öğretmen olsam da öğrenmeye devam etmem gerektiğini unutmuyorum.
Bu dünyada doğuştan yetenekli milyonlarca insan yeteneklerini keşfedemeden dünyayı terk ediyor, bu sizce çok acı değil mi?
Mutluluğun paylaşmakla bir ilgisi olmalıydı, yoksa birbirini tanımayan bunca insan aynı anda nasıl böylesine içten gülebilirdi ki?
Söze karşı sözle başa çıkılamayınca şiddete başvurulması alışıldık bir durumdu.
Her şeyi baştan inşa etmem gerekiyordu. Sevgiyi, güveni, inancı, her şeyi
O çocuklar diye girdim söze. Fabrikanın önündeki çocuklar, orada anne babalarını mı bekliyordu?
Yue ön koltuktan geriye dönüp bana baktı. Tanıdığım o hisle yine tebessüm ederek, O çocukların hepsi, fabrikanın işçisiydi. diye cevapladı.
Nasıl yani? Okula gitmiyorlar mı? diye sordum şaşırarak.
Okula gidecek vakitleri yok, dedi Yue. Para kazanıp ailelerine destek olmak için çalışmak zorundalar.
Şaşkındım. Aklım almıyordu. Bir çocuk nasıl okula gidemezdi? Nasıl çalışmak zorunda kalırdı? Bunu kabullenmek bile zoruma gidiyordu.
Hâlâ bir düşüm var ve sen benim kalbimdesin! Arkadaşlar bir ömür birlikte yürür.
“En iyi zamanlardı; en kötü zamanlardı. Bilgelik çağıydı; ahmaklık çağıydı. İnanç dönemiydi; şüphecilik dönemiydi. Aydınlığın mevsimiydi; karanlığın mevsimiydi. Umut baharıydı; umutsuzluk kışıydı. Öncesinde her şeyimiz vardı; öncesinde hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk; hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk
Bana kalırsa, insan bir işte başarılı olmak istiyorsa, izleyeceği bir yol mutlaka bulunur. Başarısız insanlar ya o yolları görmezden gelir ya da yolda yürümekten yorulur.
Büyükler zamanın çok değerli olduğunu söylerler fakat sevdiklerine hiç zaman ayırmazlar.Yine de onlara kızamazsınız, çünkü çocukların sözlerine itibar etmezler.Sadece zaman konusunda da değil, neredeyse hiçbir konuda sizi ciddiye almazlar. Ancak ve ancak onların komik şakalarına malzeme olabilirsiniz. Yine de onları yadırgamamak gerekir çünkü büyüklerin bütün öfkesi, büyüdükleri içindir.
Hala bir düşüm var ve sen benim kalbimdesin.
Arkadaşlar bir ömür boyu birlikte yürür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kurallar bizi olduğumuzdan daha farklı görünmeye itiyor. Ve eğer kendimiz olamıyorsak kimin adına konuşuyor veya kimin davranışlarını üzerimizde taşıyoruz? Büyükler sözde her şeyi çocuklardan daha iyi biliyor fakat onlara böyle bir soru sorduğunuzda afallayıp ezbere bildikleri bir cümleyi papağan gibi tekrarlıyorlar: “Sen nereden öğrendin bunu?”
Delireceğim! Bu evde niçin herkes kendi bildiğini yapıyor?” dedi babam.

Her insanın bir birey olduğunu ve her bireyin de kendi düşüncesinin olmasının gayet normal olduğunu babama nasıl anlatabilirdim ki?

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Eğer ki birlikte olmadığımız yarınlar olursa şunu her zaman hatırla: İnandığından daha cesur, göründüğünden daha güçlü, düşündüğünden daha zekisin.
Belki de sen uyuyordun ve ben bir düştüm senin için.
Bir çiçeği, onu koparmayacağına inandırmak marifetli iştir.
Zıtlıklar arasında gidip gelen ve bir denge kurmaya çalışan hayatın içinde kendi yerimizi bulmaya çabalıyorduk. Bu arayış sırasında hatalar yapıyor, hayal kırıklığına uğruyor ve yavaş yavaş öğreniyorduk. Hayatımız bazen bir salyangozun uzun yürüyüşü gibi ağır, bazense bir kelebeğin kanatlarının hafifliğinde geçip gidiyordu. Benim hayatımda şimdi sıra salyangozdaydı.
Hâlâ bir düşüm var ve sen benim kalbimdesin,
Arkadaşlar bir ömür boyu birlikte yürür.
Beni düşün diye yalvaran düşünceye aklınızı kapatmak ne zordur. Onu kucaklamaktan öte bir yol yoktur.
Hayatımız bazen bir salyangozun uzun yürüyüşü gibi ağır, bazense bir kelebeğin kanatlarının hafifliğinde geçip gidiyordu.
Sabahları güneş hepimiz için doğmuyor mu, niçin karanlıkta kalıyor sizin kalpleriniz? Hepimiz aynı gökyüzünün altında yaşamıyor muyuz, niçin bulutlanıyor aklınız?
Nefret bir tohumdur. Özünde bütün suçları taşır. Çiçekleri kötülüğe açar. Bu çiçeklere konan arılar, kötülük polenlerini tüm yeryüzünde dolaştırır. Kötülük, bulaşıcı bir hastalık gibi insanların arasında kol gezer böylece. Yapılan her kötülük yeni bir kötülüğün başlangıcı, cesaretlendiricisidir. Nefretle başlayan ve bir bir bütün suçlara evrilen kötülük hastalığının ilacı yalnızca iyiliktir. Ön yargılarla üzerlerine suç yapıştırılan iyi insanlar, kötü insanlara cevaplarını yine iyilikle vereceklerdir.
Nasıl mutlu olucağını bilmek önemli bir marifettir.
Bugünlerde duygularımızın kıtlığını sona erdirecek mucizelere ihtiyacımız var.
Güzel kuşlar, güzel kuşlarla uçar.
Bir sevince ancak koşarak gidilebilir.
“Eğer ki birlikte olamadığımız yarınlar olursa şunu her zaman hatırla: İnandığından daha cesur, göründüğünden daha güçlü, düşündüğünden daha zekisin. Fakat en önemlisi, ayrı düşsek bile… ben her zaman seninleyim.” ~Winnie the Pooh
Bir insan hiç tanışmadığı duyguların özlemini çeker miydi?
Sizin çöp olarak gördüğünüz bir şey, başka birinin düşü olabilirdi.
Acaba bu sabah güneş kimler için doğdu, kimler gölgede kaldı? Kuş sesleri kimlerin yüreğini cıvıldattı ve kimler bu sesleri duymazdan geldiler?
Kurallar bizi olduğumuzdan daha farklı görünmeye itiyor. Ve eğer kendimiz olamıyorsak kimin adına konuşuyor veya kimin davranışlarını üzerimizde taşıyoruz? Büyükler sözde her şeyi çocuklardan daha iyi biliyor fakat onlara böyle bir soru sorduğunuzda afallayıp ezbere bildikleri bir cümleyi papağan gibi tekrarlıyorlar: “Sen nereden öğrendin bunu?”
Sabahları güneş hepimiz için doğmuyor mu, niçin karanlıkta kalıyor sizin kalpleriniz? Hepimiz aynı gökyüzünün altında yaşamıyor muyuz, niçin bulutlanıyor aklınız?
Ben çirkinim, sen güzelsin. Ve güzel kuşlar, güzel kuşlarla uçar. Bu hep böyle değil midir?
Bir sevinçten ancak yürüyerek uzaklaşılır. Üstelik bu zoraki bir yürüyüştür, ayaklarınız gitmek istemez. Yürürken de kısa aralıklarla arkanıza bakmayı gerektirir.
Çünkü kurallar Kurallar bizi olduğumuzdan daha farklı görünmeye itiyor. Ve eğer kendimiz olamıyorsak kimin adına konuşuyor veya kimin davranışlarını üzerimizde taşıyoruz? Büyükler sözde her şeyi çocuklardan daha iyi biliyor fakat onlara böyle bir soru sorduğunuzda afallayıp ezbere bildikleri bir cümleyi papağan gibi tekrarlıyorlar:
Sen nereden öğrendin bunu?
Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum.
Bana göre, televizyonlar nasıl düşünmenizi, nasıl hissetmenizi, nelere gülüp nelere ağlayacağınızı belirleyen gereksiz makinelerden ibaret.
Ancak bir gün ,kirli bi su birikintisinde gördüm yüzümü. Su mu kirliydi, yüzüm mü , emin olamadım . Aynalara güvenemedim belki de.
Durgun , Berrak suları arayacak da vaktim olmadı .
Karanlık ve aydınlık gibi birbirine zıt iki taraf bir araya gelince bir anlam kazanıyor
Tıpkı gece ve gündüzün tek bir günü oluşturması gibi
“Biz seninle farklıyız Tai” dedi Yue.
“Farklıyız fakat ne kadar da aynıyız.” Dedim
“Öyle ama farklılığımız ellerimiz gibi ,herkesin fark edebileceği bir gerçek”
Artık kimseden bir beklentim yoktu, kendimden beklentim ise çoktu
Kalbinizde yeşil bir ağaç bulundurun, belki şarkı söyleyen bir kuş gelir konar.
Bir pencere size belki de dünyanın en güzel manzarasını gösterebilir fakat bu görme kabiliyetini sunan , evin içindeki manzaradan başka bir şey değildir. EVİN İÇİNDE HUZURUNUZ , NEŞENİZ, MUTLULUĞUNUZ YOKSA EN PARILTILI MANZARALAR DAHİ SÖNÜK GÖRÜNMEZ Mİ?
Peki, ya yalnızlık nedir senin için?
Köklerimde, gövdemde, dallarımda gezinip duran incecik suların sesini dinlemektir. Dinlenmektir.
Biri yere düştüğünde tutup kolundan kaldırmak bu kadar mı zor? Işıl ışıl iyilik dururken, kötülüğün tarafını seçmek neden? Kalbinizde yeşil bir ağacınız, şarkı söyleyen kuşlarınız yok sizin!..
Yine de onları yadırgamamak gerekir çünkü büyüklerin bütün öfkesi, büyüdükleri içindir. Öfkeleri, mutsuzlukları, hayal kırıkları, umutsuzlukları onlar büyüdükçe çoğalırken mutlulukları, neşeleri, umutları aynı oranda azalır. Dünyanın en mutlu insanları işte bu yüzden çocuklardır.
Hala bir düşüm var ve sen benim kalbimdesin Arkadaşlar bir ömür birlikte yürür
Doğa öğreticidir. Doğayı anlamaya çalışmak bizim bu hayattaki en önemli görevimizdir. Bütün sorunlarımızın cevabı ve bütün sorunlarımızın çözümü doğadadır. Yüzyılın dâhisi olarak andığımız Albert Einstein bile doğaya yakından baktığımızda her şeyi daha iyi anlayabileceğimizi söylemiştir. en güzel kitaplar, en güzel filmler, en güzel şarkılar doğadadır.
Doğada, mutlu sonla biten sonsuz masal vardır.
Bir ağacın yalnızca bir ağaçtan ibaret olmadığını, onunla arkadaş dahi olabileceğimizi öğrenmiştim.
Bir ağacı bir çiçeği veya bir sokak hayvanını arkadaşınız olarak görünce ona zarar verme ihtimaliniz tümüyle ortadan kalkıyor. Hiçbir insan, sokakta gördüğü başka bir insanı durduk yere incitmez; mesela gidip onun saçını çekmez veya kolunu kırmaya çalışmaz. Fakat bir ağaca düşüncesizce yaklaşıp yapraklarını koparabilir, dallarını kırabilirsiniz. Ağaçlarda insanlar gibi acı çekerler ancak bunu bizim algılayabileceğimiz biçimde gösteremedikleri için onların acı çekmediğini düşünürüz. Bir çiçeği koparmak, bir yaşamı sonlandırmaktır. Fakat bu, doğru.
Lütfen çiçekleri koparmayınız!!!
Büyük beklentiler en az onlar kadar büyük hayal kırıklıklarını beraberinde getiriyordu..
Bugünlerde duygularımızın kıtlığını sona erdirecek mucizelere ihtiyacımız var.
Birine, ona inanarak bakmaktan daha öte bir bakış yoktur bana göre. Sadakat, güven ve samimiyet o bakışta bir aradadır
Bir sevince ancak koşarak gidilebilir
Bir sevinçten ancak yürüyerek uzaklaşılır. Üstelik bu zoraki bir yürüyüştür, ayaklarınız gitmek istemez. Yürürken de kısa aralıklarla dönüp arkanıza bakmayı gerektirir.
Arkadaş, arkadaşın gölgesidir. Ne olursun birbirimizi karanlıkta bırakmayalım.”
İnsan, cenneti ve cehennemi aynı anda içinde yaşayabiliyordu.
Mutlulukları eskimiş, acılarına yama yapılmıştı.
Büyüklerin bütün öfkesi, büyüdükleri içindir. Öfkeleri, mutsuzlukları, umutsuzlukları onlar büyüdükçe çoğalırken; mutlulukları, neşeleri, umutları aynı oranda azalır. Dünyanın en mutlu insanları işte bu yüzden çocuklardır.
Mutlulukları eskimiş, acılarına yama yapılmıştı.
Doğada, mutlu sonla biten sonsuz masal vardır.
Büyük beklentiler en az onlar kadar büyük hayal kırıklıklarını beraberinde getiriyordu.
Zıtlıklar arasında gidip gelen ve bir denge kurmaya çalışan hayatın içinde kendi yerimizi bulmaya çabalıyorduk. Bu arayış sırasında hatalar yapıyor, hayal kırıklarına uğruyor ve yavaş yavaş öğreniyorduk. Hayatımız bazen bir salyangozun uzun yürüyüşü gibi ağır, bazense bir kelebeğin kanatlarının hafifliğinde geçip gidiyordu.
En iyi zamanlardı; en kötü zamanlardı. Bilgelik çağıydı; ahmaklık çağıydı. İnanç dönemiydi; şüphecilik dönemiydi. Aydınlığın mevsimiydi; karanlığın mevsimiydi. Umut baharıydı; umutsuzluk kışıydı. Öncesinde her şeyimiz vardı; öncesinde hiçbir şeyimiz yoktu. Hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk; hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk
Başkalarını küçük gören insanlar, dilerim ki bir toz taneciğine dönüşünceye dek küçülür ve nihayet gözden kaybolursunuz.
Söze karşı sözle başa çıkılamayınca şiddete başvurulması alışıldık bir durumdu. Dünyanın her coğrafyasında çeşitli şekilde yaşanıyordu.
Nefret bir tohumdur. Özünde bütün suçları taşır. Çiçekleri kötülüğe açar. Bu çiçeklere konan arılar, kötülük polenlerini tüm yeryüzünde dolaştırır. Kötülük, bulaşıcı bir hastalık gibi insanların arasında kol gezer böylece. Yapılan her kötülük yeni bir kötülüğün başlangıcı, cesaretlendiricisidir. Nefretle başlayan ve bir bütün suçlara evrilen kötülük hastalığının ilacı yalnızca iyiliktir. Ön yargılarla üzerlerine suç yapıştırılan iyi insanlar, kötü insanlara cevaplarını yine iyilikle vereceklerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir