Gazanfer Sanlıtop kitaplarından Çanakkale Geçilmedi kitap alıntıları sizlerle…
Çanakkale Geçilmedi Kitap Alıntıları
Çanakkale zaferi, inancın ve haklılığın sonucudur
Batarya, şiddetli bir atış halindeydi. Mermi taşıyan arabalar yetersiz kalıyordu. İşte tam bu sırada Havran’ lı kahraman er Seyit, savaşın heyecanıyla öyle bir manevi gücü ulaşmıştı ki, normal zamanlarda yerinden kıpırdatması bile mümkün olmayan 215 kilogram ağırlığındaki mermileri, rahatlıkla kaldırıp, sırtında taşıyarak toplara kadar çıkarmayı başarmıştı.
İnsan saf ve temiz bir aynaya bakmadan, nasıl yüzündeki lekeyi fark edemezse, ahlaki olgunluğa ermiş kişilerle düşüp kalkmadan da, kusurlarını düzeltemez.
Her şey yoruma bağlı çocuğum.
Vaktin birinde, ülkenin padişahı değişik bir rüya görmüş. Bütün dişleri birbiri ardına mısır taneleri gibi dökülüyormuş. Büyük sıkıntılar içerisinde uyanır uyanmaz, kendisine bir rüya tabircisi çağırmalarını emretmiş. Gelen yorumcu kendinden emin, bilmiş bir eda ile ve olayı en kötümser yönüyle ele alarak konuşmaya başlamış.
– Değerli hünkarım, rüyada diş görmek yakınları, dostları görmektir. Dişlerin dökülmesi ise onların ölmeleri anlamına gelir. Siz o kadar talihsizsiniz ki, yaşadığınız süre boyunca sevdiklerinizi birer birer kaybederek üzüleceksiniz. Üstelik, yaşlılığınızda yapayalnız kalacak mutsuz olacaksınız.
Bu ifade karşısında morali bozulan ve sinirlenen padişah, rüya tabircisinin boynunu vurdurtmuş. Çağrılan yeni tabirci çok güleç yüzlü, iyimser biriymiş. Rüyayı dinler dinlemez o da kelimesi kelimesine aynı şeyleri söyleyerek söze başlamış ama sonunu farklı yorumlayarak bitirmiş.
– Değerli hünkarım, rüyada diş görmek yakınları, dostları görmektir. Dişlerin dökülmesi ise onların ölmeleri anlamına gelir. Siz o kadar talihlisiniz ki, etrafınızdaki herkesten daha uzun yaşayacaksınız. Varlık ve bolluk içinde upuzun bir hayat süreceksiniz.
Bunun üzerine padişah tabirciyi altınlarla ve değerli mücevherlerle, ödüllendirdiği gibi, kendisine baş vezir yapmış.
Dünyanın türlü hali var. İstesen de, her şey senin arzuladığın gibi olmayacaktır. Mutlu olmak istiyorsan, elinin altındakilerle yetinmeyi bilmelisin. Her şeyi iyi ve olumlu yanlarıyla görmeye çalışmalısın. Sakın ola, hayatını başkalarıyla kıyaslama. Şunu iyi bil ki, cenneti şimdiden yaşamak senin elindedir. Yukarılar değil, aşağılara bakmayı öğrenemezsen, hayatı kendi elinle cehenneme çevirirsin. İnsanın yüzü içinin aynasıdır. Sevincini fazla belli edip de göze gelme. Ama hiçbir zaman da suratın asık durma. Yüzünü örs gibi sertleştirirsen, er ya da geç bir çekiç yiyeceğini unutma. Üzüntünü sakla, düşmanların sevinmesin. Kan kussan, kızılcık şerbeti içtim de ki, alemin ağzına sakız olmayasın. İnsanın yalanı onun gölgesidir; eninde sonunda bir yerlere düşer. Dürüst ol ki, sonra utanmayasın. Hiçbir konuda ısrarcı olma. Yaralar kaşıyarak iyileştirilemez. Az ve öz konuş. Bilmediğin konularda ağzını açma. Susman cahillik ayıbını örter.
işlediklerinizden sizdeki asıl siz memnun ise, duyulan sevinç ve memnuniyet artık yüzünüze vurur. yüzünüz daima güler, alnınız daima parıldamaktadır. işte, insan-ı kamil ‘in de bir nişanı budur.
Bırakınız size o an için kızıp, darılsınlar. Önemli olan, sizin doğru bildiğinizden şaşmamanızdır.
iyi insan, başkalarını da kendisi gibi gören ve seven kişidir.
Allah’ı hoşnut etmek istersen, kullarını, mahlukatını hoşnut et! Her şeyi hoş gör.
Herkes ona büyük saygı gösterirken o, öyle mütevazı davranıyordu ki, inrenmemek elde değildi. Kendinden hiç söz etmiyor, hep karşı tarafla ilgileniyordu.
Politikada doğrular değil, şartlar neyi gerektiriyorsa öyle konuşulur.
– Çanakkale neden öne çıkmıştır? Onu diğer savaşlardan farklı kılan nedir?
– Çanakkale bir semboldür. Olaylara, sadece o günün şartlarıyla ya da varılan sonuçlarıyla bakamazsınız. Önemli olan, onun oluşturduğu hava, düşünce tarzı ve örnek teşkil etme özelliğidir. Çanakkale bir düello değildir. Orada her şey adam öldürme üzerine kurulmamıştır. Bilhassa ateşkes durumlarında, başta su olmak üzere, yiyecek tedariki sırasında yaşanan birtakım olaylar göstermiştir ki, işgal eden de savunan da önce insan düşüncesinden ayrılmamış, o zor şartlarda bile karşı tarafa saygı duymanın önemini ispatlamışlardır. Batmakta olan gemilere yardım çalışmaları yapılırken, toplarımızın susması da zaten başka türlü izah edilemez.
Su öyle soğuktu ki, bir süre içinde kalan karpuzlar daha bıçağa değer değmez kütürdeyerek orta yerinden yarılıyordu.
Muhabbete asla halel getirme!
Sevinçte ve tasada beraber olmak demektir.
çevremizde her konuyu aynı içtenlikle ve aynı derinlikte konuştuğumuz kimseler yok denecek kadar azdır. Hatta belki de hiç yoktur bile.
Sevgi olmadan dostluk olmaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Aslında dostluk, iki kişinin birbirlerine karşı duydukları arkadaşça ve çıkarsızca bağlılıktır.
İnsanı yücelten en büyük özelliği, huy güzelliğiydi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Gezmeden gezgin olunmadığı gibi, uğraş vermeden bir yere varmak da mümkün değildi.
Her gün yeni şeyler öğrenmenin tadına varıyordu.
Yapamayacağın işin sözünü verme. İnsanları boş yere ümitlendirme. Basit bir söz veya susarak geçiştirebileceğin bir konuda kendini zora sokma. Özellikle çocukların ve gençlerin üzülmelerine, değer ölçülerini yitirmelerine neden olacak davranışlarda bulunma
O zamana kadar insanları birbirinden ayırt etmek için, filan oğlu falan tarzında ifadeler kullanılıyor, bu ise hem isimler benzediği için, hem de her kuşakla birlikte değişerek yeni şekil aldığı için insanlar arasında ve daha da önemlisi, kişilerle devlet arasında anlaşabilmeyi zorlaştırıyor, büyük yanlışlıkların doğmasına neden oluyordu. Bu gerekçelerle çıkarılan, 21 Haziran tarih ve 2.525 sayılı yasayla soyadı kullanma zorunluluğu getirildi.
Düğünlerde, bayramlarda kalabalık olduklarında her zaman yaptıkları gibi, yatakları boyuna sererek yatma işini hallettiler. Yorgun ve uykusuzdular.
Biraz dinlenmeye bile fırsat yoktu.
Kurtuluş Savaşı unutulmaz kahramanlıkların sergilendiği şanlı bir zaferle sonuçlanmış, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile sağlanan barış ve özgürlük ortamı, 29 Ekim’de resmen kurulan Cumhuriyet ile birlikte gerçek yerini bulmuş ve sonsuzluğa yelken açılmıştır. Artık barış, kardeşlik ve dostluk zamanıdır. Siperler doldurulacak, yerlerine fabrikalar kurulacaktır. Barış içinde yaşamak, barış için güçlü olmak zamanıdır.
Türk Ordusu bütün gücüyle Batı Cephesi’ne yükleniyordu. 10 Ocak 1921’de Yunanlılarla şiddetli çarpışmalar sonucu 1’inci İnönü Zaferi kazanıldı. Bunu 1 Nisan’daki 2’nci İnönü Zaferi izledi.
Savaş bütün hızıyla devam ediyordu. Şimdi de, Milli kuvvetlerin Kars harekâtı başlamıştı. Kars’a girişle birlikte, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ferikliğe yükseltildi. Halk arasında kendisine Şark Fatihi deniliyordu. Milli kuvvetlerin ilerlemesi durdurula-mayınca Ermeniler mütareke isteğinde bulundular. 7 Kasım’da geçici mütareke imzalandı. Böylece Doğu Cephesi’nde huzur sağlanmış oluyor, Batı’ya ağırlık verilme şansı artıyordu. Artık tek bir cephede savaşılacaktı.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Bu gelişmeler, aynı zamanda padişahlık döneminin sona ereceği anlamına da geliyordu. Ülkenin her yerinde bir ümit ve heyecan görülüyordu.
İngilizlerin İstanbul’da Şehzadebaşı Karakolu’nu basarak 6 erimizi şehit etmelerini, Manastırlı Hamdi Efendi adlı bir telgraf memurunun Ankara’ya bildirmesi Mustafa Kemal Paşa’nın Türk Milleti’ne Beyannamesi ile sonuçlanıyordu:
Bugün, İstanbul’u işgal etmek suretiyle Osmanlı Devleti’nin yedi yüz senelik hayat ve hakimiyetine son verildi. Yani, bugün Türk Milleti, medeni kabiliyetinin, hayat ve istiklal hakkının ve bütün istikbalinin müdafaasına davet edildi.
16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgali ve fiili işgalin genişletilmesi, Türk Milleti’nin suratına uyarıcı bir şamar gibi inmişti. Bu acı şamar, aynı zamanda milli mücadelenin haklı dayanağını da oluşturuyordu.
8 Temmuz’da, Padişah iradesiyle Mustafa Kemal Paşa’nın görevine son veriliyordu. Bu kararın hemen ardından, 23 Temmuz’da Erzurum, 4 Eylül’de Sivas Kongreleri açılıyordu.
Sonunda mağlup sayılmamıza rağmen, Çanakkale Zaferi, kurtuluş ateşinin ilk kıvılcımı olmuştur. 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunan birlikleri tarafından işgalinden sadece 4 gün sonra, 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışı ise, o kıvılcımı alevlendiren rüzgâra benzetilebilir.
Çanakkale Zaferi’nin en önemli ve anlamlı sonuçlarından birisi, Türk’ün bitti sanılan askerî gücünün tükenmediğini göstermesi, diğeri ise, Doğu’nun en büyük imparatorluğu olan Çarlık Rusya’sının yıkılması olmuştur.
Batarya, şiddetli bir atış hâlindeydi. Mermi taşıyan arabalar yetersiz kalıyordu. İşte tam bu sırada, Havran’lı kahraman er Seyid, savaşın heyecanıyla öyle bir manevi güce ulaşmıştı ki, normal zamanlarda yerinden kıpırdatması bile mümkün olmayan 215 kilogram ağırlığındaki mermileri, rahatlıkla kaldırıp, sırtında taşıyarak toplara kadar çıkarmayı başarmıştı.
İnsan, sadece etten kemikten ibaret değildi.
Korkmadan, bataryada bir kişi kalmayana dek inşallah harp edeceğiz. Kimse yaralı ve şehitler ile uğraşmayacak. Ben ölürsem üzerime basıp geçin. Yaralanırsam yine önem vermeyin. Ben de size öyle yapacağım. Şehit ve yaralıların yerine geçecekler tayin edilmiştir.
İnanmayan inandıramaz.
Düşman defalarca karaya bahriye erleri çıkarıp Seddülbahir’i baskınla işgal etmeye çalıştıysa da başarıya ulaşamadı. Çünkü, ağır bombardımanlara rağmen, bir miktar Türk askeri, mermilerin yetişemediği yerlerde kalıyor ve karaya çıkanları geri püskürtüyordu.
Her şeye başka gözlerle baktığı, toz pembeyi gözlük edindiği bir yaştaydı. Oysa şimdi öyle miydi?
Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Uzaktan şehrin ışıkları görülüyordu.
– Kısmetimizde varsa o da olur.
Birilerine sinirlendiği zaman, hemen annesinin Oğul, boğaz dokuz boğumdur, bir şey söyleyeceksen dokuz defa yutkun, ondan sonra söyle sözlerini hatırlıyor, rahatlıyordu.
Oysa her şey kader işiydi.
Onun için paradan, mevkiden, şöhretten, hepsinden önce insan olmak gelirdi.
Değişik yaşlarda ve konumlarda olmalarına rağmen; birbirlerini çok iyi anlıyorlar ve seviyorlardı.
Aile ve çevrenin çocuk üzerindeki etkisi çok büyüktür. Çocuklar birçok alışkanlıklarını büyüklerini görerek ve bir anlamda onları taklit ederek kazanırlar.
Aile ve çevrenin çocuk üzerindeki etkisi çok büyüktür. Çocuklar birçok alışkanlıklarını büyüklerini görerek ve bir anlamda onları taklit ederek kazanırlar.
Uygulaması olmayan bilgi hiçbir fayda sağlamaz.
Yazın en sıcak günleriydi. İçerilerde durulmuyordu.
Altmışına merdiven dayamış kart adam, bir de varlıklıysa tazecik kızı alıyor, yaşlanmış eski karısına sözüm ona eşit davranıyor.
Atalarımız; davul bile dengi dengine derken boşuna söylememişler.
Eski Türklerde evlenme sırasında, erkeğin yaşı ikiye bölünür, çıkan değere 7 sayısı eklenirmiş. Böylece bulunan yaş, gelinin yaşına denk gelmeliymiş. En azından, bu değere yakın olursa o çift arasında daha iyi bir uyum sağlanırmış.
Her şeyde bir hayır vardı.
komşu da pişen bize de düşer
Gerçekten gençlerin işi işti.
Birbirleriyle bakışırken, durumu gözleriyle konuşur gibiydiler: Ateş bacayı sarmıştı.
Birkaç adım gitmişlerdi ki, dönüp bakmak istedi. O da arkalarından bakıyordu. Gülüştüler. Köşeyi dönmeden yine baktı. Yeniden göz göze geldiler. Yine gülüştüler. İkisi de birbirinden çok etkilenmişti.
Armağanlar, sevginin karşılığı olarak verilirse değerlidir. Çıkar uğruna verildiklerinde armağan olmaktan çıkar, bedele dönüşür. İşte bu nedenle her armağan alınmaz diyordu anacığı.
Ona göre, insanın olgunlaştıkça mütevazi olması gerekliydi.
insanlar her zaman sevdikleri işi yapma şansına sahip olamazlar.
Zorlamayla ve etrafa hoş görünmek için yapılacak ibadet yapılmasa da olurdu.
Kimseye taşıyamayacağı yük yüklenmez.
Yarım hoca dinden, yarım hekim candan eder.
Kıskançlıkta, onu geçsem, onu yensem, zafer kazansam hatta, onda olmasa, bende olsa vardır. İmrenmek ise, ah benim de olsa anlamında olup çok daha masum ve insancıldır.
Önemli olan, başarılı kimselerin yanında bir şeyler yapabilmektir. Bunun için çalışmaktan başka bir yol olmadığını sen çok iyi biliyorsun.
O yıllarda her şey daha masumane idi. Dünyamız şimdikine nazaran çok daha temiz ve tehlikesizdi. Evlerin sokak kapıları hırsızlara değil de, rüzgâra ve kedi köpek gibi yabancı hayvanların girmesine karşı kapatılırdı. Kapıları içeriden sürgülemeyi düşünmezlerdi. Komşular ve eş dost geldiklerinde, içeriye girmek için bahçe kapısı üzerindeki ipi çekmeleri yeterliydi.
Yazın en sıcak günlerinden birindeydi.
Ama unutma ki en iyisi her şeyi doğru ve güzel yönleriyle ele almaktır. Yoksa kendi kendine hayatını zehir edersin de, sen farkına varıncaya kadar iş işten geçmiş olur.
Kâmile Nine hayatı boyunca hep üzüntüyle sevinci birlikte yaşadı.
Evet, ölüm Allah’ın emriydi. Üstelik her şeyin sonu değildi.
Çok sevdiği bir insanı kaybetmenin üzüntüsü onu epey sarsmıştı.
Bir ailede ya da bir ülkede başarılı olabilmenin temel şartlarından biri, kuşku yok ki, o işin gerektirdiği bütün etkenlerin aynı anda ortaya çıkmasıdır.
Geleneksel Türk ailesinde kadın-erkek, görev ve sorumluluk bakımından eşit durumdadır. Türk kadınının, eşi savaşa gittiğinde olsun, barış zamanında olsun çapayı beli eline alıp tarlaya gittiği öteden beri bilinen bir gerçektir. Çocukların terbiyesi, eğitimi ve yetiştirilmesi açısından da kadınların katkısı her zaman ve hatta en azından erkeklerle eşit durumdadır.