İçeriğe geç

Can Boğazdan Çıkar Kitap Alıntıları – Mehmet Ali Bulut

Mehmet Ali Bulut kitaplarından Can Boğazdan Çıkar kitap alıntıları sizlerle…

Can Boğazdan Çıkar Kitap Alıntıları

Ölüm bir takdir ,sağlık bir mukadderat tır.
Takdir’i değiştirmek,çekirdeğin içindeki genetik dizilime müdahale etmek kadar zordur.Ama mukadderata müdahale,iradenin kullanım sınırları içindedir.
İnsan iyi çiğnenmemiş ve bu şekilde mideye gönderilmiş bir besinin burada çürütülüp bağırsaklara salıverilmesinin ne tür sonuçlar doğurduğunu bilse inanın her lokmayı 30-40 kere çiğnemeden yutmazdı
Yine süt ile balığın Birlikte yenilemeyecegini hepimiz biliriz.Ancak kimse et ile yoğurdun veya ayranın birlikte yenmesinin sakıncalı olduğunu bilmez .MC Donalds bütün çabalarına rağmen İsrail’e cheezburger’i sokabilmis değildir. Çünkü cheezburger peynir ile etin birlikte sunulduğu karışık bir hamburger türüdür.O yüzden İsrail hükümeti bu MC Donalds ürününü yasaklamış durumda
..Esasında doğuda geliştirilmiş bir yöntem vardır. Kişi yiyeceği şeye öncelikle dikkatle bakar ve kendi içini yoklar .Eğer o gıdaya ihtiyacı yoksa mide onu istemedigini hissettirir. Fakat bizler sürekli yemeye ve atıştırmaya o kadar alışmışız ki midenin reflekslerini anlamaya fırsat bırakmadan bulduğumuzu hemen mideye indiriyoruz.
Peygamberimiz buyurdular ki: Biz hasta olmayız, çünkü biz acıkmadan sofraya oturmayız doymadan da kalkarız
Her nefes alış verişimizde varlığımızdan dahi haberdar olmadığımız bir yığın varlık, bu vücut sarayımızı korumak için; içinde sağlık mutluluk ve huzurla yaşayıp insani vazifelerimizi layıkıyla yapabilelim diye kendilerini feda ediyorlar
Nasıl ki tek bir unsur olan toprak, farklı iklim ve coğrafyalara göre farklı bitkilerin yeşermesine imkan sağlıyorsa, her bir insanın vücudunda da ancak o tabiatta yaşayabilecek organizmalar yerleşebilir
İnsan vücudu hastalanmamak üzere tasarlanmıştır. Ama fıtratına uygun yiyip içme alışkanlığını kaybeden insan, adeta onu kendi tercihiyle zorla hasta eder. Böylece hastalık Bir kader değil tercih olur
Bugün insanlığın yüzde 80’i “beslenme” esaslı yiyip iç­meyi terkettiği; “haz” eksenli bir yiyip içme yöntemi edindiği için hasta durumda.
Eşya­nın her bir kalıbı için ta ezelde belli bir hacim ve boy takdir edilmiştir. Normal olan “bilinen o miktardır. Hiçbir ağaç ila nihaye uzamaz. Her bir şey, kametini bulduktan sonra durur ve varlığını kendi türüne takdir edilen miktar kadar sürdürür ve sonra ölür.
İnsan kendi eliyle ve kendi yedikleriyle hayatını bir cehenne­me dönüştürüyormuş.
Gittikleri her yeni coğrafyada ilk olarak oranın soğanından yemeleri çok önemlidir. Hazım sistemlerini bölge gıdalarına uyarlamak için
Bir bünye için en kıymetli meyve ve sebze, kişinin yaşadığı iklimde veya yaşadığı şehirde yetişen meyve ve sebzelerdir.
En temiz ve saf su, kaynağından alınan sudur. Akan ve hareket halinde olan su, yapısını sürekli tazeler.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanoğlunun tabiatı, fıtraten üç şeye gönüllü itaat etmeye eğilimlidir: Biri menfaat, diğeri güzellik, bir diğeri kemal yani olgunluk, mükemmellik ve ehil olmak
Bilhassa çocuk büyüten anne-babaların atıştırma konusuna özellikle dikkat etmesi gerekir. Bu gün çocuklarımızın büyük ekseriyeti ve anneler, sadece abur cubur yemekten dolayı hastalar.
Çünkü gerçekten yiyip içtiklerimiz kaderimiz oluyor. Genler bir takım amino asitlerden ibarettir ve o da bizim yediklerimizden ve içtiklerimizden hayat bulur.
Çünkü gıdaların temizliği sadece dış yapılarıyla ilgili değil, genetik yapısı ve ne tür kimyasal ilaçlar kullanıldığıyla da ilgilidir.
Ayrıca ağzımızın içinde, belinin enerji kaynakları ile doğrudan bağlantılı acil kanallar mevcuttur. Acil durumlarda dil altı hapının kullanılması mantığı da bu düzenin varlığı sayesindedir.
Her gıda herkesin bünyesinde aynı sonuçları vermez. Nitekim son dönemlerde yapılan çalışmalarda, kan grupları farklı insanlarda farklı enzimler salgılandığı, bazılarında bazı enzimlerin bulunmadığı tespit edilmiştir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Cenab-I Allah Üzerine benim adım anılmamış gıdayı tüketmeyin. diyor. Biz bunu sadece, yemeğin başlangıcında Allah’ı anmak şeklinde anlamışız. Oysa bu, Eti, sebzeyi ve meyveyi ancak benim yarattığım yapılarıyla tüketin. anlamına da gelir.
Her türlü hastalığın başı hazımsızlıktır. Hazımsızlık ise sizde enzimi bulunmayan gıdayı yemekle başlar.
O yediklerimiz dert, hastalık, huy oluyor ve sonunda da kadere dönüşüyor.
Vücudumuzun kendi içindeki oranlarla vermiş. Nasıl ki bir insanın boyu, iki kolunu yana açtığı uzunluktur ve sağlıklı bir insanda bulunan kan miktarı ağırlığının 1/13’ü kadardır… Aynı şekilde günlük yiyecek ölçüsünü belirleyen de insanın kendi yumruğudur.
Ve artık o insan hastadır.
Sebebi ne?
Çok yemek!
İşte hastalıklar böyle başlıyor. Durum bu olunca da tüm hastalıkların temelinde tokluk yatıyor.
Kimse beslenmenin ana gayesini göz etmiyor. Alınan gıdanın vücut için faydalı olup olmadığına bakmıyor. Herkes yediğinin damakta bıraktığı geçici ve fani lezzet ve hazza hizmet ediyor. Bu eylemin adı bu yüzden “beslenme” değil “tüketme” oluyor.
Virüsler, diğer canlıların zorunlu asalağıdır.
Şu bir gerçektir ki insan vücudu hastalanmamak üzere tasarlanmıştır ama fıtrata uygun biçimde yiyip içme alışkanlığını kaybeden insan, adeta onu kendi tercihleriyle zorla hasta eder.
Bugün insanlığın yüzde 80’i “beslenme” esaslı yiyip içmeyi terk ettiği, “haz” eksenli bir yiyip içme yöntemi edindiği için hasta durumda.
Bir Türk atasözünde de Çok yeme ağacı diken adam, hastalık meyvesi toplar. denilmiş.
Hz. Dâvûd (as), ‘Bir gün gelir, insanın yedikleri kendisine tuzak olur.’ buyurmuş.
İnsan, başına gelenler konusunda sık sık dönüp yediklerine içtiklerine bakmalı ki bunların keyfî bir takdir değil, bir hak ediş meselesi olduğunu da kavrayabilsin. Yediklerimiz ve içtiklerimiz, bizden doğacak eylem ve fikirleri de etkiliyor.
A kan grupları için şifa söz konusu olduğunda akla gelecek gıda zeytinyağıdır. Zeytinyağı A’ların asla sofralarından eksik etmemeleri gereken bir nimettir.
İnsan vücudu hastalanmamak üzere tasarlanmıştır. Ama fıtrata uygun biçimde yiyip içme alışkanlığını kaybeden insan, adeta onu kendi tercihleriyle zorla hasta eder.
Böylece hastalık bir kader değil tercih olur.
A grupları için maalesef şifa olan et yoktur.
Peygamber Efendimiz (sav), yaşanılan iklimden başka bir iklime gidildiğinde oranın soğanından yemeyi tavsiye etmiştir.
Pirinç nisbeten zararı az olan bir tahıldır sıfırlar için
Prostata yatkın olan sıfırlar için iyi bir şifa kaynağıdır kabak çekirdeği.
Sıfır gurupları için şifa olan süt ürünü yoktur.
Hakiki bal, şeker gibi yanıp kömür olmaz, sadece eriyik hale gelir.
Süte bir miktar zencefil ve tarçın katarak kullanabilirsiniz. Bugün bir gelenek halinde uygulanan, sütlü tatlıların üzerine tarçın konulması, onun hazmını kolaylaştırmak amacıyla icat edilmiş güzel bir uygulamadır.
Taze yumurta, tuzlu suyun dibinde kalır. Eğer dik duruyorsa bayatlamaya başlamış, üste çıkıyorsa bayatlamış demektir.
Yeşil yapraklı salata sebzeleri taze halde tüketildiğinde başlı başına şifa kaynağı iken, yapraklarının sararması durumunda bünye için toksin (zehir) etkisi yapar.
Yumurtalardan hep piliç çıkması için yemlere katılan östrojen hormonu insanlarda tahmin edilemeyen problemler ve eğilimlere sebebiyet veriyor.
A’lar, eğer anne-babalarından biri Sıfır veya B ise, kuzu ve oğlak eti yiyebilirler. Tabii sebze eşliğinde
“Belki size tuhaf gelecek ama ruhi hastalıklarımızın büyük bir kısmının altında dahi yanlış ve karışık beslenme yatmaktadır maalesef”
B için tavuk eti, Sıfır için un, A için et ve AB grubu için de yağ sıkıntıdır.
Ekmek kan grubu 0 (sıfır) ve B olanlara nisbetle A gruplarına daha çok fayda sağlar.
En az iki günde bir, ekmeğin türünü değiştirmek, hazım açısından oldukça faydalıdır.
Demir kaynağı olan besinlerle birlikte alınan süt ürünleri, kanın demir emilim işlemini engellediği için uzun vadede ciddi kansızlık problemlerini de beraberinde getiriyor.
Kola, içerdiği çok miktarda nişasta türevi ve aspartam türü tatlandırıcılar nedeniyle pankreas için en ciddi tehdit unsurudur.
Su, dondurulmak suretiyle kendi aslî yapısı olan kristallerine kavuşuyor.
Kireçsiz su insanı kısa zamanda acıktırır.
Mukavkıs’ın doktoruna verdiği cevapta Peygamberimiz (sav) ne buyurmuşlardı:
Biz acıkmadan yemeyiz, yediğimiz zaman tıka basa midemizi doldurmayız ve senede bir hacamat yaptırırız.
Ayda bir, üç gün iftarsız oruç tutan bir insan, her ay vücudunu adeta rektefe etmiş olur.
Sağlıklı bir bünyenin dışkısı kokmaz ve bulaşmaz. Sahibinin de sağlıklı olduğunu haber verir.
Eski Çin tıbbında hastalıklar büyük abdestin incelenmesi ile teşhis edilirdi.
Hurmanın dış yüzeyindeki doğal bakterileri mide florası ile çok benzer bir yapı arzettiği için hurmayı, yıkamadan yemek oldukça gerekiyor. Florası zedelenmiş bağırsakları en hızlı şekilde tedavi eden bir diğer yöntem ise her gün sabah akşam üç beş diş sarımsak yutmaktır. Sarımsak hapı falan değil doğrudan sarımsak yutmak! Sadece kabuğunu soyarak, ezmeden, parçalamadan yutulan bu sarımsak dişleri antibiyotik kullanımı ve beslenme kaynaklı bağırsak arazlarını en etkili ve en kestirme yoldan gideren tedavi yöntemidir.
Akupunkturcuların iyi bildiği gibi her diş kökünde en az iki akupunktur noktası vardır. Çiğneme sırasında dişlere yapılan baskı, diş tarafından olduğu gibi o noktalara yansıtılır. Bu noktaların her biri vücudun bir organını doğrudan uyarır. Nitekim insanda acı yükseldiği zaman insan dişlerini şiddetle sıkar. Böylece o akupunktur noktalarına çok yüksek oranlı bir baskı uygulayarak vücudun dayanma gücünü arttırır.
Yenilen lokmanın ağızda kimus (boza kıvamı) haline gelmesi, aldığımız besinin mahiyetine göre en az 16 ve 45 arası çiğneme ile mümkün olabiliyor.
Çürümüş, mayalanmış ve aside dönüştürülerek bağırsaklara salınmış yiyecekler de emilim tüycüklerinde tahribat yaptıkları için yavaşlamaya yol açar.
Eski İslam tababet kitaplarında Mümin günde bir öğün, insan günde iki öğün, hayvan günde üç öğün yer diye bir hüküm sık sık vurgulanır.
İbn-i Sina’ya sormuşlar ‘Hastalık nedir?’ diye, o da ‘Bir önceki yediğini sindirmeden ikinci bir yemeği yemektir.’ cevabını vermiş.
Şişmanlık bir sağlık sorunundan çok, bir estetik unsur gibi sunulduğundan, yemenin beden açısından vehametini insanlara anlatmaya yetmiyor.
Hz. İbrahim (as) tabiatı; yıldızları, ayı ve güneşi gözlemleyerek Yaratıcı’ya ulaşmış ve derin bir iç duyuş ile Yaratıcı’yla irtibat kurmasını bilmiş, bu tavrıyla da rehbersiz kalan insanın nasıl bir iç program ile kendi Yaratıcı’ sını bulacağını insanlığa göstermiştir.
Yaratılış gayeleri bir öğrenme ve sınav içermediği için, davranışlarını kontrol ederek tekâmül etmek, iradenin kullanımını gerektirecek bir süreçten geçmek, hayvanların programında yoktur.
Hz. Dâvûd (as), ‘Bir gün gelir, insanın yedikleri kendisine tuzak olur.’ buyurmuş.
Kimse beslenmenin ana gayesini gözetmiyor. Alınan gıdanın vücut için faydalı olup olmadığına bakmıyor. Herkes yediğinin damakta bıraktığı geçici ve fani lezzete ve hazza hizmet ediyor.
Mısır meliki Mukavkıs iki cariye ve bir de Peygamber (sav) ‘in arkadaşlarından hasta olanları tedavi etmesi için kendi özel doktorunu Medine’ye göndermişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir