İçeriğe geç

Cam Arılar Kitap Alıntıları – Ernst Jünger

Ernst Jünger kitaplarından Cam Arılar kitap alıntıları sizlerle…

Cam Arılar Kitap Alıntıları

İnce ayrıntıları görmeyen gözler, sadece devasa boyutlardan etkilenir; özellikle de hareket halinde olanlardan. Ancak bir sineğin içinde, bir Leviathan’a kıyasla daha fazla organ saklıdır.
Ruhunun zenginliğini tüm derinlikleriyle keşfettiğimiz bir insan, bize Sezar’ın veya Büyük İskender’in edinebildiğinden çok daha yüce bir serveti bağışlar. Artık bizim krallığımız o olur; monarşilerin veya cumhuriyetlerin en iyisidir, bahçemizdir, mutluluğumuzdur.
Hukuk daima, küçük ya da büyük her türlü hukuksuzluğun sınırlarında dolanır. Bu sınırlar da yetkiler arttıkça genişler. Bu yüzdendir ki büyük adamlar küçük adamlara kıyasla daha çok haksızlık yapar. Yetkiler ne kadar mutlaksa, sınırlar o kadar silik olur; haklı ile haksızı birbirinden ayırt etmek de bir o kadar zorlaşır. İşte o zaman birlikte at çalabileceğiniz insanlara ihtiyaç duyarsınız.
Günümüzde her şey sözleşmelere dayalıydı; bu sözleşmelerde gücünü yeminden, kefaretten ve insanlıktan almadığı için artık ne güvenden ne de inançtan söz edebiliyorduk.
İnsan kendi doğasını değiştiremiyor.
Her daim teorilerimize tutunur, onları yaşadığımız olaya göre eğip bükeriz.
Herhangi biriyle ilgili, ister iyi ister kötü, hayal kurmaya başladığımız an kendimizi esir etmiş oluruz.
Eleştiri azalırsa huzur artacaktır, ancak zeka düşüşe geçecektir.
Bir insanın kendi hatalarını görmesi zaman alır, hatta bazıları bu hataları hiçbir zaman göremez.Benim hatam da yerleşik değerlerden sapmak olmuştu Kendine has fikirleri olan insanları takdir ederiz.Ama bu bir yere kadardır.Asıl takdir ettiğimiz şey söz konusu kişinin kanaatlerini ifade ederkenki tavrıdır.
Ruhunun zenginliğini tüm derinlikleriyle keşfettiğimiz bir insan, bize Sezar’ın veye Büyük İskender’in edinebildiğinden çok daha yüce bir serveti bağışlar.Artık bizim krallığımız o olur; monarşilerin veya cumhuriyetlerin en iyisidir, bahçemizdir, mutluluğumuzdur.
şu da bir gerçek ki, bir adam normalde asla yapamayacağı şeyleri bir kadın uğruna gözü kapalı yapabilir.
Sanat, ancak sevgiyle kuşatılırsa ışıldayabilir. Zenginlerin zamanının, eğitimlilerin ise parasının olmadığı bir dünyada sanat ancak sararıp solmaya mahkumdur.Fakat hiçbir zaman bu ödünç alınmış ihtişama boyun eğmez.
İdrak edemedikleri güçlerin maşası olan bu aşırı cahiller sürüsüne yeterince uzun bir süre hayranlık beslemiştim. Öte yandan, bu hayranlık var olmaya devam ettikçe yıkım daha da artacak, insani değerler düşüşe geçecek. Dünyayı tehlikeye atan bir yaratıcı zihin, bir sivrisinek dahi üretemez. Bu devasa iskele kendini aslında bir darağacı olarak gösterir.
Kendimi hayatımda ilk defa o gece yalnız hissettim. Sonradan bu his pek çok kez musallat oldu bana. Hatta yalnızlık kelimesi benim için yeni bir anlam kazandı. Öyle bir zaman yaşıyoruz ki, yalnızlığımızı hayatın içinde sık sık duyumsuyor, ama yine de onu bir türlü tam anlamıyla tasvir edemiyoruz.
ona hayatımı dışarıdan bir yardım almadan kendi kendime mahvetmek konusunda zaten yeterince yetenekli olduğumu, hatta başka hiçbir konuda bu kadar başarılı olmadığımı söylerdim.
Hukuk daima, küçük ya da büyük her türlü hukuksuzluğun sınırlarında dolanır. Bu sınırlar da yetkiler arttıkça genişler.
Bir insanın kendi hatalarını görmesi zaman alır, hatta bazıları bu hataları hiçbir zaman görmez. Benim hatam da yerleşik değerlerden sapmak olmuştu. Olaylara bakış açımla ve çoğu zaman eylemlerimle çevremdekilerden ayrılıyordum; aile hayatımda da böyleydim, yaşım ilerlediğinde bile bu huyumdan vazgeçmedim. Ezelden beri günün menüsü hoşuma gitmezdi.
Kendine has fikirleri olan insanları takdir ederiz. Ama bu bir yere kadar geçerlidir. Asıl takdir ettiğimiz şey, söz konusu kişinin kanaatlerini ifade ederken takındığı tavırdır.
“Yalnızlık” kelimesi yine tüm ağırlığıyla geceye sinmişti. Alçaklığın yalnızlaştırıcı bir etkisi vardır, tıpkı bir yıldızın yok olma tehdidiyle karşılaşması gibi.
“İnsanların içlerindeki mutluluğu çoktan yitirdikleri, yüz hatlarına sinmiş memnuniyetsizlikten anlaşılıyordu.”
Öte yandan birey bölünmez bir bütündü. Yoksa değil miydi?
“ İnsanların fısıltılarla andığı bir isim, pazar yerinde bağıra çağıra söylenen bir isimden daha güçlüdür ”
“ İnsanların içlerindeki mutluluğu çoktan yitirdikleri, yüz hatlarına sinmiş memnuniyetsizlikten anlaşılıyordu ”
Algılamak, bazı şeyleri dışarıda bırakmaktır
An, sonsuzlukla evlenir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Günümüzde yalnızca artık mutlu sona inanmayan, bilinçli bir şekilde bundan feragat eden insanlar yaşayabiliyorlar. Mutlu asır diye bir şey yok, fakat mutlu anlar vardır ve bu mutlu anların içinde özgürlük saklıdır
“Günümüzde de tabii ki hala korku uyandıran insanlar var, fakat eskisi gibi bir otorite kurmaları söz konusu değil. Artık insanlar sadece korktuklarıyla kalıyor, halbuki eskiden bu korkuya vicdan azabı da eşlik ederdi.”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
“ Günümüzde her şey sözleşmelere dayalıydı; Bu sözleşmeler de yeminden, kefaretten ve insanlıktan almadığı için artık ne güvenden ne de inançtan söz edebiliyorduk. Yer yüzünde disiplin diye bir şey kalmamıştı. Birbirine güvenmeyen insanlar daimi bir huzursuzluk içinde yaşıyorlardı.”
Hayatın böylesine soluk, tatsız tuzsuz bir şeye dönüşmesini nasıl izah edebiliriz peki? Pek sağlıklı olmasa da işlerin kolaylaştığı ve insanların bu sayede daha fazla para kazandığı, kendilerine daha fazla zaman ayırdığı ve daha çok eğlendiği doğruydu. Öyle ki, tarlada çalışmak gerçektende çok zaman alır ve meşakkatlidir. Öte yandan eski zamanlarda kazanılan tek bir sikke, akşamları yapılan kutlamalar ve köylerdeki festivaller, şu an kazanılan her bir kuruştan daha değerliydi. İnsanların içlerindeki mutluluğu çoktan yitirdikleri, yüz hatlarına sinmiş memnuniyetsizlikten anlaşılıyordu. Bu huzursuzluk dalgası kısa sürede tüm duygularını ele geçirerek onlar için âdeta bir din olmuştu. Bilhassa sirenlerin inlediği yerler insanı dehşete düşürüyordu, nitekim çok geçmeden siren seslerinin sızmadıgı tek bir köşe kalmamıştı.
Gençlik yıllarında yaptıkları şeyler, binlerce yıldır insanlığın kah vazifesi, kâh tutkusu, kâh neşesi olan her şey geride kalmş insanların ata bindiği, sabahın köründe bir boğanın arkasına takılıp dumanı tüten tarlaları sürdüğü, güneşle kararmış gögüslerinden terler damla damla süzülürken kavurucu yaz güneşi altında altın rengi buğdayları biçtiği ve adım atacak hali kalmamış çiftçi kadınların yemyeşil ağaçların gölgesinde ziyafet çektikleri o kadim zamanlar, şiirlerle methiyeler düzülen bunca şey artık tarih olmuştu. Nitekim
insanlarda heves diye bir şey kalmamıştı.
Geçmişten beslenip şimdiki zamanın içinde kendine bir türlü yer bulamayan, iyi niyetli ve güçlü bir irade, imkânsız olana ulaşmak için debelendiğinde acizliğe mahkûm olur ve kendisini yok etmeye mecbur kalır.
Kavimler Göçü’nden bu yana silahlı süvarilerin mütemadiyen dolandığı bu ovalarda biz de iki üç sefer atlarımızı sürmüş, ancak kısa bir süre sonra bunun artık mümkün olmayacağını öğrenmiştik. Kilometrelerce öteden ışıl ışıl parlayan, birbirinden güzel rengarenk üniformalarımızı, üzerimizde büyük bir gururla taşıyor, lakin düşmanı bir türlü tespit edemiyorduk. Görünmez keskin nişancılar, çok uzaklardan üzerimize mermi yağdırıp bizi atımızdan düşürüyordu. Nişancıları tespit etsek de yanlarına kadar yaklaşamazdık, etraflanna atlarımızın ayaklarını kesen ve üzerinden atlamamızın imkansız olduğu teller gerilmişti. Atlarıımzdan inmek zorundaydık.
İzin günü aydınlık ve karanlık dıye iki kısma ayrılıyor, alşam yemeği
araya son derece net bır çızgı çekiyordu. Bu durum bana bir sayfaya iyi çocugun, diğer sayfaysa kötü çocuğun çizildiği bazı resimli kitapları anımsatırdı. Lakin aradaki tek fark bizim izin günlerimizde bu iki çocuğun tek bir şahısta birleşmiş olmasaydı.
Günümüzde her şey sözleşmelere dayalıydı; bu sözleşmeler de gücünü yeminden, kefaretten ve insanlıktan almadığı İçin artık ne güvenden ne de inançtan söz edebiliyorduk. Birbirine güvenemeyen insanlar daimi bir huzursuzluk içinde yaşıyorlardı.
Beni tamamen yanlış bir ışıkta görmüştü.
An, sonsuzlukla evlenir.
Hukuk daima, küçük ya da büyük her türlü hukuksuzluğun sınırlarında dolanır. Bu sınırlar da yetkiler arttıkça genişler. Yetkiler ne kadar mutlaksa, sınırlar o kadar silik olur; haklı ile haksızı birbirinden ayırt etmek de bir o kadar zorlaşır. İşte o zaman birlikte at çalabileceğiniz insanlara ihtiyaç duyarsınız.
Öte yandan Theresa hayatıma girdikten sonra bir avuç suyun yeryüzündeki tüm esanslardan daha kuvvetli olduğunu anlamıştım.
İnsanların fısıltılarla andığı bir isim, pazar yerinde bağıra çağıra söylenen bir isimden daha güçlüdür.
Ahlak üzerine çokça konuşulan, ancak hiçbir çağda olmadığı kadar cinayet işlenen bir zamanda doğmuştum.
İntihar onlara göre zamanın ruhuna adanmış yasak bir iltifattı.
Hukuk daima, küçük ya da büyük her türlü hukuksuzluğun sınırlarında dolanır. Bu yüzdendir ki büyük adamlar küçük adamlara kıyasla daha çok haksızlık yapar. Yetkiler ne kadar mutlaksa, sınırlar o kadar silik olur;haklı ile haksızı birbirinden ayırt etmek de bir o kadar zorlaşır. İşte o zaman birlikte at çalabileceğiniz insanlara ihtiyaç duyarsınız.
Günümüzde sadece mutlu sona inanmayan ve bilinçli olarak ondan feragat eden insanlar hayatını idame ettirebilir.
Algılamak, bazı şeyleri dışarıda bırakmaktır.
Hiç kimsenin bilmediğini herkes bilir.
Bir plana dahil olan insanlar veya buna inananlar, milyonlarca insanı peşinden sürükler; kitleler de onlara tezahüratlarla eşlik eder.
Herhangi biriyle ilgili, ister iyi olsun ister kötü, hayal kurmaya başladığımız an kendimizi esir etmiş oluruz.
Kurtların arasındaysanız ulumanız gerekir, yoksa başınız belaya girer.
Bazı ayrıntıları fark etmek çok zordur, ama neredeyse her şeyi bu ayrıntılar belirler.
Gülüşü, kasvetli bir günde parıldayan güneş ışıklarına benzerdi.
Eleştiri azalırsa huzur artacaktır, ancak zekâ düşüşe geçecektir.
Bir insanın kendi hatalarını görmesi zaman alır, hatta bazıları bu hataları hiçbir zaman görmez.
Ruhun yaşı yoktur.
İnsan her daim hileye başvuran, birbirine tuzak kuran bir mahluktu.
Geçmişten beslenip şimdiki zamanın içinde kendine bir türlü yer bulamayan, iyi niyetli ve güçlü bir irade, imkânsız olana ulaşmak için debelendiğinde acizliğe mahkûm olur ve kendisini yok etmeye mecbur kalır.
Hukuk daima, küçük ya da büyük her türlü hukuksuzluğun sınırlarında dolanır. Bu sınırlar da yetkiler arttıkça genişler.
Her hatanın kendine özgü erdemli bir yanı vardır.
Son sözü daima kadınlar söyler.
Sefalet insanın iradesini gasp ediyor.
İnsanların iclerindeki mutluluğu çoktan yitirdikleri, yüz hatlarına sinmiş memnuniyetsizlikten anlaşılıyordu.
Sıcak bir bahar gününde dahi kışı nasıl iliklerimize kadar hissediyorsak, ben de bu manzara karşısında yıllardır hayatımı zehir eden o huzursuzluğu hissetmiştim.
içimde bir şeyler yok olmuştu.
İnsanların canını ve malını koruması, arazilerine ve araçlarına göz kulak olması, tabii bir de şantajlara ve saldırılara karşı direnmesi gerekiyordu. Hayırseverlik arttıkça arsızlık da artıyordu. Bilhassa önemli mevkilerdeki şahısların kamu kurumlarına güvenme gibi bir lüksü yoktu, her ihtimale karşı evlerinde bir sopa bulundurmaları şarttı.
Ahlak üzerine çokça konuşulan, ancak hiçbir çağda olmadığı kadar cinayet işlenen bir zamanda doğmuştum. Şüphesiz bu iki olay arasında bir ilişki vardı.
İnsan hatıralarında dahi tüm mantığını ve geriye döndürülemez doğasını kaybetmek için bu acımasız zamanın ortasına bir bıçak saplamak istiyor.
Elinde başvurabileceği pek çok hukuki yol bulunan bir adam dahi bazı planlarını gerçekleştirirken arka kapıları kullanmaya mecburdur. Hukuk daima, küçük ya da büyük her türlü hukuksuzluğun sınırlarında dolanır. Bu sınırlar da yetkiler artıkça genişler. Bu yüzdendir ki büyük adamlar küçük adamlara kıyasla daha çok haksızlık yapar. Yetkiler ne kadar mutlaksa, sınırlar o kadar silik olur; haklı ile haksızı birbirinden ayırt etmek de bir o kadar zorlaşır.
Şu anda kendisi de bir sömüren olmasına rağmen zamanında onun da kanı akıtılmış, malı mülkü çalınmıştı. Çoğu insanın mecburen yaltaklandığı hükümet, ondan da vergi almış, onu da soyup soğana çevirmişti.
Kurtların arasındaysanız ulumanız gerekiyor.
Eleştirel tavır zamanımızın en temel özelliklerinden biridir, eylemlerimizle uyum içindedir. Bu ikisi birbirine bağımlıdır. Eleştiri azalırsa huzur artacaktır, ancak zeka düşüşe geçecektir ve bu da maddenin lehinedir.
İnsani mükemmellik ve teknik kusursuzluk bir arada düşünülemez. Birini istiyorsak diğerini kurban etmeye mecburuz ve hangi kararı alırsak alalım, bir yol ayrıma geleceğiz.
Günümüzde sadece mutlu sona inanmayan ve bilinçli olarak ondan feragat eden insanlar hayatını idame ettirebilir. Mutlu asır diye bir şey olmasa da mutlu anlar vardır ve anın içinde özgürlük saklıdır.
Sınırlarımızdan ve en içimizdeki o kişiden kaçamayız. Bu sebeple asla değişmeyiz. Belli bir farklılaşma yaşadığımız doğrudur, ancak bu da kendi sınırlarımızın, etrafımıza çizilmiş dairenin içinde gerçekleşir.
Günümüzde neredeyse herkes maddeler aracılığıyla tahakküm altına alınmış durumda.
Ahlak üzerine çokça konuşulan, ancak hiçbir çağda olmadığı kadar cinayet işlenen bir zamanda doğmuştum. Şüphesiz bu iki olay arasında bir ilişki vardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir