İçeriğe geç

Büyü’sün Yaz! Kitap Alıntıları – Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz kitaplarından Büyü’sün Yaz! kitap alıntıları sizlerle…

Büyü’sün Yaz! Kitap Alıntıları

Kendi elimizle kurduğumuz gurbetten
daha zor bir sürgün yoktur.
Mendilimde hare yok ama
yüreğimde yare var.
Acının vergisini verdik, gülün haracını ödedik.
Hüzün ki en çok yakışandır bize.
Belki de en çok anladığımız.
Bir çağ adı gibi hep anılacak
diye düşünmüştüm ama değilmiş.
Ey özenle dokunmuş sırmalı kumaş
bir kez bile giyilmeden eskimiş.
ah, anılar bile üşengeç;
hüzünler bizimle tükendi
o herhangi hüzünlerde kalan kalbim bile yok!
varlık gurbet, yokluk sıla;
aşklar hep sana varmak için
çok yokuşlar tırmandım, iniş olmadı;
kim örüyor, görünmüyor, duvarlar
her şiir bir sözcüğü örter ve gizler
gök bir ip midir, kuşlar kaç boğum?
neden şimdi beni kendine çeker,
şu benim yüzümdeki hiç bir şey?..
atılacak eşyayım, öyle yığıldım,
söylesene, söyle kaç yıl ve niye
kaçıp da saklandın yalnızlığından?
hüznü çoktan geçtim, belki de ölüm,
bir is gibi duvarlarda birikir
kalbim bir leke, pas tutmuş içim
dedim ki, kalbimdir ay aydınlığı;
o yol gösterir bütün yollara
kim yol gösteriyor bu akşamlara?
kimbilir ne anlama geliyor artık,
şu eskiden ‘hüzün’ dediğimiz şey?
mevsimidir,
kendi hüznüme döndüm
bir akarsuydun, çöllerde kaybolup gittin,
ah, başka bir şey değilim aynalarımdan
sen hüzünlesin belki, belki hüzünlerlesin;
ben, her zaman kendine yarılan bir uçurum;
yalnızlığın sesini yalnızca ben duyarım
bir çökelti gibiyim ben kendi belleğimde
varolmak bu güyâ, oysa yalnızlık
bir zaman gibi
ayrıyken de, birlikteyken de
yaşadık: bir kayboluşun kayboluşu
bir hüznün biraz daha hüzün
oluşu gibiydik
farkında mısın? akşamlar da yaşlanmada artık
sen bir yalnızlığı koşup gittin de
bir yerde buluşulur diye, belki de
‘ölü hangi sözcüklere gömülmeli ki?
Belki ‘yaz’a, belki ‘söz’e, belki
uzak gözler! siz kuşlardınız
ve sanki hüzün hazineleri
göl
kendi dibindeki batıktan
başka nedir?
her şiir boydan boya
bir ıssızlıktır artık
dizelerse giderek daha tenha
sevdaları içerden yazan
biri var, ne tuhaf,
siz bunu hiç
bilmiş miydiniz?
yıldızlar uçuran
ergin, yeşil ve yabanıl
bir yaz gecesi gibisin
yüzünde yolların gülüşü
ve yaz göğüne ilişkin
bir esenlik üretiyorsun
geçip giden fırtınalardan
ne zaman baksam
bir hiçlik tadı
ve ne uzun bir büyü’ sün, yaz!
gurbetler senin ülken, yalnızlar senin ülken
ben hep yollar düşledim
derin yollarda yürürken
hüznünü süsleme sakın
ben şimdi bir gülü
kendi güvenliği için
bir sevda şiirine dönüştürmeye
yargılı bir şairim, yaptığım bu işte!
soru sorma, yolları kapat ve unut
yazları ve şiirleri
kim bilir nerde yazılan
sevda derinlerdedir, oysa ferhâd
üstünü kazmada dağın
karanlıklar bir silah kahrı gibi oturur yüreğime
bir ay doğar umarsız gözlerinden
hüzünden daha kötü bir yolaçıcı olabilir mi?
şimdi nedense her şeyde
ansızın dağılan kelebek tadı
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
bu hüzünler benim mi diye baktım ki tamam
akıyor yakut bir ıssızlık kentlerimizden
kimseler bilmesin istedim, neden
denizleri yarım kalmış bir kentim
sanki yıkık bir güle adanmış tapınaklar
elyazması acılar asılmış duvarlara
tezgahlar umutları daha da germiş
dokurlar kenevirden ev resimleri
ben miyim soğuk anıtlar boş mermerler
çarmıha gerilmişti hani bu o mu
buraya neden geldim?
‘O kadar yaralıyım ki, ölemiyorum bile.’
İnsan, kendini özler mi?
Özler! bizler ilinekleriz.
‘Sen’ dedi erkek
‘İyice sakla kumsalı’
Kadın dedi ki, ‘Tuzu denize gömdüm’

Kadın, ‘Seninim ben’
Dedi, yaz gününe;
Erkek, ‘Teninim ben’

Denize çıkıyor
Bütün yollar.

İşte ben gittim, herşeyi söyledim, gittim;
işte benden herkese,
herkese bir sonbahar.
Benim dışımdaki sır,
senin içindeki aynadır;
bilir misin, yağmurlar da darılır,
seni yazmadığım için;
yüzündür, çisil çisil iner camlara.
Aşk sürünüp geçiyor, ölüm bile pejmürde
Bir işe yaramıyor var olmak, var olmamak
Aynalar iyice sığ; her şey yüzey
Şiir de kalıyor bazı şeyler.
Ben aynayla kopmuşken bana nasıl bakarım ?
Söylesem hüzün olur, söylemesem de hüzün;
zaten sözler de bezgin kime ne anlatılsın?
âh, dil’den ürker olduk.
Ne kalır geriye aynadan, söyle, ne kalır?
geriye kalan âh, sadece yalnızlıklardır.
Yalnızlığın sesini yalnızca ben duyarım;
hangi durak, hangisi, bekleniyor biryerlerde?
bildiğim bir şey varsa, o benim acılarım
için yaşıyor artık.
Aşk uzakta uluyor, yalnızlık lapa lapa
yığılıyor kapıma.
Ah, aşktır o, bazen bir tende ölür
bazen de bedende.
Duygular yumrulmuş, kalpte kirler
var; Söz’ün kanserine geldik:
katı sözcükler ve taş
gibi ele gelen şiirler-
le donatıldı bu kent
yıkım, aşkı; çöküş, umudu
imliyor şimdi.
Bense akşam oldum artık
ve akşamlar, benim gövdem.
Sevmek, anlaşılır; anlamak,
her zaman bir mevsimdir.
Bir gülün biraz daha gül,
bir hüznün biraz daha hüzün
oluşu gibiydik
ayrıyken de, birlikteyken de
yaşadık: bir kayboluşun kayboluşu.
Her şiir boydanboya
bir ıssızlıktır artık
dizelerse giderek daha tenhâ.

Acının düzyazısı olmaya
hazır mı sözlerin kışı?
Aşklar! Onları yazan yaşasın
sarışı
n atlas kağıtlarda yaz
ne güz okunur ağaçlar güyâ.

sen sussan da susmasan da bir
tutup tutuştuğun hayâle
ağırdan iri güller ve lâle.
düşer düştüğün melâle
ve hüznü yeniden-okumak
için bir kitap olur dünya.

Ve her şiir boydanboya
bir ıssızlıktır artık
dizelerse giderek daha tenhâ.

Ezilmiş erguvanlar! siz
benim kalbimin
söylemiydiniz
nasıl başlasam bilmiyorum:
belki uzak bir şiirin
soğumuş küllerinden?..
sanki hâlâ sevdaları
içerden
yazan bir var – ya da siz
öyle miydiniz?
Sen benim kalbimin bakıcısısın
Güldeki karanlık yazıdan bir mesel
Sussam razı değil dile
Konuşsam derin ve geleneksel
Bir hüzündür
Dolaşır dilden dile

Ah bedenin, zakkum bedenin
Bir dağyolu tadında
Ve ben o yolu kalbiyle bilen
Yüzün gizemdir senin, yokluk
Acı sessizce yedi dildedir
Sevdalar kimdedir, kandedir
Ve depremler senin neren ?

Nerde şiirler? nerde o dili yorgun koruganlar?

ben şimdi karartılmış bir bulutun
rastgele yoldan çevirdiği bir şairim:
dilimde ay ağardı ve acılar çıktı
diye üzerimden
kimbilir nerde aranan.

ben şimdi ve daima kalbine
hüzünler ihbar edilen bir şairim:
söyle nerde, haydi söyle o kanayan sözlerle
sedefli güzeller?
kimbilir nerde saklanan

ben şimdi bir gülü
kendi güvenliği için
bir sevda şiirine dönüştürmeye
yargılı bir şairim, yaptığım bu işte!
soru sarma, yolları kapat ve unut
yazları ve şiirleri
kimbilir nerde yazılan.

Kalp kalesi ben sana
sürgün, sen bana hüzün
dayanır mı hüsn ü aşk bu
kırgındır yollar döndükçe
burçları bengisuyunda Aşk’ın
ve kimbilir hangi soyunda güzün..

Kalp kalesi sen yaşlı söz’ün
kopar zincirlerini
hem oğlun hem mahpusun
olan Söz bu! Hem gece
hem gündüzün kanadını aç
atım, geç ateşi ve Hüsün.

Kalp kalesi her dize
bir gizli bahçedir
sevda senin hisarın
âh çeken kılıcın
bir düğüm olan adın
sonunun başındadır yaz
ve güller çözülsün.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir