İçeriğe geç

Büyük Yalanlar Kitap Alıntıları – Joseph Goebbels

Joseph Goebbels kitaplarından Büyük Yalanlar kitap alıntıları sizlerle…

Büyük Yalanlar Kitap Alıntıları

Dünyadaki tüm toplumların benimseyeceği kadar büyük bir politika ideali asla hayata geçirilemedi. Tarihin en büyük prensibi birlikten ziyade çeşitlilikten yana olmaktı. Bu her zaman böyle oldu ve böyle olmaya da devam edecek. Halkları ve devletleri yaratan şey savaşlardır; savaşmayanlarsa her şeylerini kaybetmeye mahkûmdur.
Doğa ise birlik değil çeşitlilik talep ediyor. Tek tip bir insanlık değil, güçlünün her daim zayıf olanı yöneteceği, farklı ırklardan ve halklardan oluşan bir insanlık talep ediyor.
Halkları ve devletleri yaratan şey savaşlardır; savaşmayanlarsa her şeylerini kaybetmeye mahkumdur.
Bilginin yalnızca kendi bünyelerinde var olmasından tatmin olmayan bireyler tarafından fikir bir şekilde söze dökülür.
Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz, insanlar ona o kadar çok inanırlar.
Göreve geldiği ilk günden itibaren adım adım ülkedeki bütün basın yayın organlarını ele geçirmişti. Savaş boyunca halkın yaşadığı her türlü sorunda ortaya çıkıp toplumu teskin etmesini biliyor ve bunu yaparken de olanlar hakkında kötü yorumda bulunan yahut hükümeti eleştirecek ufacık bir yorumda bulunan herkesi vatanını sevmemekle suçlayabiliyordu.
Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz, insanlar ona o kadar çok inanırlar.
Tarih boyunca, elindeki tüm imkânlarla özgürlüğünü savunmaya çalışan bir ulusun yenildiği görülmemiştir. Bilakis, yenilgiye uğrayanlar her daim, çaresizliğe boyun eğerek teslim olanlar olmuştur.
Suçluların dünyaca ünlü gangsterler olup komiserler ya da belediye başkanları tarafından misafir edilme fırsatı buldukları; milyonlarca kişiye ulaşan gazetelerin muhabirleriyle röportaj yaparak günlük meseleler hakkındaki fikirlerini beyan edebildikleri tek ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Barış zamanında nasıl barışçıl davranıyorsanız, savaş zamanında da birer savaşçı olun!
Hedefine ilk ulaşan kişi şüphesiz ilk harekete geçen olacaktır.
Bir halka ancak kendisi yardım edebilir.
İngilizlerden ancak bir zarar ya da kötülük gelmesini bekleriz.
Tarih kimseye hediyeler sunmaz, fırsat verir ve o fırsatı nasıl elde edeceğini bilmeyen en sonunda her şeyini kaybeder.
Kişi, acımasız bir düşmanın ilk kurşunu sıkmak için mümkün olan en iyi pozisyonu bulmayı bekleyeceğini bilmeli ve gerekirse ilk kurşunu kendisi sıkmalıdır.
Daha bugünü tam olarak algılayamayan hayal gücümüzle geleceğin ne getireceğini söylemek haddimize mi gerçekten?!
Eğer zafer ufukta göründükten sonra bize sadakatinizi sunmaya niyetlenirseniz, o sadakat zerrece umurumuzda olmaz.
Bir dostla samimi bir biçimde el sıkışıp ona yürekten sadık olabilir ancak aynı zamanda bir düşmanla da ölümüne savaşabiliriz.
Nasıl ki bir aile içerisinde, ailenin tek bir ferdinin kendi korkularıyla bir diğerinin iç huzurunu kaçırmaya hakkı olmazsa, Avrupa’da yaşayan tek bir ulusun da genel düzene uzun vadede karşı çıkmasına izin verilmemelidir.
Silahların sesi, notalarınkini bastırır.
Yorgun düşmüş bir toplum, yalnızca zayıflığı yüzünden çöküşü deneyimlemez; hataları, yanılsamaları, gerçeği görmekteki başarısızlığı ve kaçırdığı fırsatlar yüzünden bu kadere mahkum olur.
Mucizeleri de hak etmek gerekir.
Barış için asla geç değildir. Ancak kalıcı barış, söylentilerle değil, ancak gerçeklerle inşa edilmelidir.
Halklar çoğunlukla kendilerini olabilecek en berbat kaoslara ve gerilimlere kaptırmaya meyillidir, bu yüzden sorumsuz gazeteciler bir şeyler yazar ve yine sorumsuz devlet adamları halkların gözlerini iç politikayla alakalı endişelere kör ederek herkesin ilgisini bir şekilde yabancı ülkelerin uyguladıkları politikalara çekerler.
Bir ulus ancak onurunu unutmazsa ekmeğini kazanmayı garantileyebilir.
Yüce olan her şey sade ve sade olan her sey yücedir. Yalnızca sığ insanlar yasaların ardına saklanıp eylemlerini haklı göstermek için kanun bentlerine sığınırlar.
Bir lider şans dışında pek çok şeyin sıkıntısını çekebilir ancak şans yeri doldurulamaz bir özelliktir.
Şayet bir kimse bir halkı kurtarmak istiyorsa, bunu gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyulan beceriye de sahip olmak zorundadır.
Bir devlet adamının üç özelliği bünyesinde kesin olarak barındırması gerekir: Bir şeyleri içgüdüsel olarak sezebilmek, gördüklerini diğerlerine de gösterebilme yeteneğine ve bunları politik eylemlere yansıtabilme becerisine sahip olmak.
Bizleri devrime ulaştıracak her türlü yol, nazarımızda mubah ve güzeldir.
Şayet bir kimse bünyesinde retorik yeteneği, organizasyon becerisi ve felsefe yapabilme yetisini bir araya getirebilmişse; bilgiyi yayma becerisi varsa ve insanları kendi bayrağı altında toplayabiliyorsa, işte o zaman gelecek vadeden bir devlet adamı olabilir.
Eğer bir hareket, sahip olduğu fikri bir dünya görüşüne dönüştürerek nihayetinde insanların, uğrunda ölmeyi göze alacağı bir ilke yaratabiliyorsa, o hareket zafere ulaşmaya çok yaklaşmış demektir.
Bir fikir ne kadar büyük ve ne kadar yalın ise, günlük yaşama uyarlanabilmesi o kadar kolay ve kişinin onu başkalarına anlatma isteği o kadar güçlü olur.
Gelecek ya bizim olacak ya da ortada hiçbir gelecek olmayacak!
Tarih; kendi yaşamlarını savunmaktan imtina eden halkların, gerekirse güç uygulanarak nasıl utanç verici şekillerde öldüklerini gösteriyor hepimize.
Doğanın ebedi kanunu adalet değil, güçtür. Bu yüzden biz de insanlarımızı daha da güçlendirip bu dünya üzerindeki her türlü mücadeleden sağ çıkmalarını sağlamayı hedefliyoruz.
İktidarı gerçekten arzularsanız ona sahip olmak için ne gerekiyorsa yaparsınız.
Devrimi anlatmayı bırakacak ve gerçek anlamda devrime soyunacağız!
Tarih, kardeşlik üzerine atılan Marksist nutuklarla değil, ebedi ve ezeli doğa yasalarına uygun olarak şekilleniyor.
Halkları ve devletleri yaratan şey savaşlardır; savaşmayanlarsa her şeylerini kaybetmeye mahkûmdur.
Politika, halka hizmet eden sorumluluk yüklü bir eylemler bütünüdür. Amacı ise, söz konusu halkın bu amansız ve sert topraklar üzerinde bir yaşam kurarak onu koruyup kollamalarına, sayıca çoğalmalarına ve atalarından miras kalanları ve özgürlüklerini korumalarına uygun ortamı sağlamaktır.
Geleceğe inanın, zira hakkımız olan geleceği kazanmanın tek yolu budur!
Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz, insanlar ona o kadar çok inanırlar.
Dünyanın geri kalanı da,toprakları kanla sulanmışken ahlaktan bahsetmeye cüret edenlere katıla katıla gülüyor.
Barış için asla geç değildir.
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Beni öldürmeyen şey,güçlendirir.F.N.
Ancak Mücadele Etmek,Direnmek İçin Cesaret Aşılar İnsana.
Barış Sever olmak barış getirmiyor.
Bizim tek bir presibimiz var.Tanrı ancak kendi kendine faydası dokunabilen milletlerin yanındadır.
Bu Dünyada Hiç Bir Şey Emek Vermeden Kazanılmaz.
Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz,insanlar ona o kadar çok inanırlar…
Tanrı, cezalandırmak istediklerini gerçeğe kör kılar.
Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz,insanlar ona o kadar çok inanırlar.
Destekçilerinin gücüyle kendini savunmayı bilmeyen diktatör , yok olmaya mahkumdur.
Gerçek bir diktatör yalnızca kendine güvenir.Mevkidaşları ise yalnızca yasaların ardına saklanıp eylemlerini haklı göstermek için kanun bentlerine sığınırlar.
Tanri cezalandirmak istediklerini gerçeğe kör kılar.
Tanri Ingilizlere her şeyi bahsetmiş ve dünyadaki diğer halklari da Ingilizlere bagli olmaları için fakir bırakmıştır.
Bir insani , mücadele etmek kadar canlı ve kararlı kılan tek bir şey daha yoktur.
Ona göre insanların kaderini ekonomi değil siyaset belirler.
Bir yalanı ne kadar çok tekrar ederseniz ,insanlar ona o kadar çok inanırlar.
Savaş, barış sağlamak için yapılmaz, barışı kazanmak için yapılır.
Fazla iyi huylu olmayın zira düşmanlarımız kusurlarımızı görmezden gelecek kadar soylu değiller.
Tanrı cezalandırmak istediği kişiyi, körlükle imtihan eder.
Yorgun düşmüş bir toplum, yalnızca zayıflığı yüzünden çöküşü deneyimlemez; hataları, yanılsamaları, gerçeği görmekteki başarısızlığı ve kaçırdığı fırsatlar yüzünden bu kadere mahkum olur. Bizim durumumuzda şu deyimi kanıtlar nitelikte: Tanrı, cezalandırmak istediklerini gerçeğe kör kılar.
Zengin insanlar çoğunlukla fazla ahlakçı olurlar. Ya da en azından öyleymiş gibi yaparlar. Elbette kaderleri, ahlak düşkünü olmalarını da nispeten kolaylaştırır zira onlar için her şey yoksul insanların hayatında olduğundan çok daha kolaydır. Barış ve düzen için çabalarlar çünkü ancak böylesi ortamlarda kazanmaya devam edebilirler. İşte bu yüzden var olan ilişkilere zarar verecek her bir hareketi ‘ahlaksız’ sıfatıyla yaftalayıp genel Bolşevizm konseptine dahil ediverirler. İnsanlar arasında yaygın olan bu durum halklar için de geçerlidir.
Bir fikri herkesin aynı şekilde değerlendirmesini beklemek büyük bir hata olur zira fikir ne kadar büyükse, fikrin ulaşmasını istediğimiz bireyler de o kadar farklılık gösterecektir.
Böyle ufacık azınlıkla altmış milyon insan üzerinde bir diktatörlük kurabileceğinizi nasıl düşündünüz?
Hitler’in yanıtı şöyleydi:
Eğer koca bir ulus delicesine korkuyorsa ve korkaklardan geriye, harika bir şeyler yapmak ve devleti dönüştürecek güce sahip olmak isteyen sadece bin kişi kaldıysa, ulus dediğiniz aslında o bin kişiden ibarettir.
Büyük seçmen kitlesine asla şunu söylememelisiniz:
Alman olduğunuzu sakın unutmayın!
Bunun yerine,
İyi düşünün, sizler Almansınız! demelisiniz.

Düşünmek, bilinçli olmanın bir aşamasıdır. Bu yüzden böylesi bir bilinci toplumun tüm fertlerinin benimsemesini sağlamalısınız.

Bir fikri, belli bir süreliğine güç kullanmak suretiyle elbette ki yavaşlatmak mümkün. Ancak gerçekte bu eylem yalnızca o fikrin gelişip daha da güçlenmesine katkı sağlar çünkü uygulanan güç, en fazla fikrin zayıf kısımlarını baskılayabilir. Fikre tam anlamıyla uygun olmayan kısımlar, bu süreç içerisinde tam olarak fikirden ayrışarak ortadan kaybolur. Böylece bir anda birey topluluğa, ardından bir harekete ya da tercihe göre bir partiye dönüşür.
Propagandanın amacı ne samimi, ne nazik, ne zayıf ne de mütevazı olmaktır, propaganda yalnızca başarılı olmayı hedefler.
Bakış açınız, ancak Yahudiler tarafından parayla satın alınmış birinin yahut da tamamen burjuvazinin ahmak bir üyesinin benimseyebileceği kadar basit ve saçma. İnsanların kaderini ekonomi değil politika belirler. Sağlıklı bir politik ortam oluşturmak, ihtiyacınız olan ekonomik prosedürleri de sağlıklı bir biçimde izlemenizi sağlar. Sağlam bir politik zemine oturtulmamış bir ekonominin sağlam olmasını beklemek ise ahmaklıktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir