Cihan Piyadeoğlu kitaplarından Büyük Selçuklular:Yeni Bir Devrin Başlangıcı kitap alıntıları sizlerle…
Büyük Selçuklular:Yeni Bir Devrin Başlangıcı Kitap Alıntıları
Selçuklular, sahip oldukları toprakları üç lider arasında paylaşmıştı. Buna göre kurultayda Horasan emiri olarak tahta oturttukları Tuğrul Bey sultan ilan edilmiş ve Nişabur merkezli batı bölgesinin sahibi olmuştu. Çağrı Bey’e Merv merkezli Horasan’ın doğusu bırakılmış, Musa Yabgu da Herat merkezli Güney Horasan ve Sistan’a hâkim olmuştu. Bu üç Selçuklu lideri kendi iç işlerinde bağımsız olacak, kendi adına hutbe okutup para bastırabilecekti. Dışarıdan bakıldığında tek çatı olan Selçuklular Devletinin sultanı ise Tuğrul Bey’di . Ayrıca ele geçirilmesi düşünülen topraklar da bu paylaşıma dâhil edildi. Buna göre İbrahim Yınal b. Yusuf Yınal’a Kuhistan, Kutalmış b. Arslan Yabgu’ya Gürgan ve Damgan, Kavurd b. Çağrı Bey’e de Kirman verilmişti. Kim nereyi ele geçirirse oraya hâkim olacaktı. Böylece Selçuklular büyük bir başarı elde etmiş ve bağımsızlıklarını kazanmışlardı.
Hazar Devletine bağlılık gösterildiğini kabul edenlerin dile getirdiği bir değerlendirmeye göre Selçuklu ailesi de Hazarlar gibi Musevi’dir. Selçuk’un dört oğlunun adlarının Arslan İsrail, Mikail, Yusuf ve Musa olması, bu görüşün ortaya atılmasındaki en önemli hareket noktasıdır. Bununla birlikte güvenilir herhangi bir kaynağa dayanmayan bu iddiayı, mevcut bilgiler çerçevesinde doğru kabul etmek çok da mümkün görünmez.
Arslan Yabgu’nun bu davranışı aile içindeki ilişkileri iyice zayıflatmış, daha sonra da keskin bir ayrılığa neden olmuştu. Öyle ki, zamanla Arslan Yabgu’ya bağlı gruplara Yabgululular, Selçuk’un dört oğlundan biri olan Yusuf Yınal’a bağlı olanlara Yınallılar ve Tuğrul ile Çağrı Bey’e bağlı olanlara da Selçuklular denmeye başlanacaktı. Bu keskin ayrılık, devletin kurulmasından sonra bile kendini gösterecek ve Selçuklular ile Yabgululular arasında sürüp giden bu mücadele, Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulmasını sağlayacaktı.
Devlete adını vermesine rağmen Selçuklular Devletini Selçuk kurmamıştır. Bununla birlikte Selçuk’un almış ve uygulamaya sokmuş olduğu bazı kararlar, devletin kurulma sürecinde doğrudan etki etmiştir. Bu sebeple devletin tarihini, Selçuk’tan ayrı düşünmek ve ayırmak doğru bir yaklaşım olmaz.
Sultan Alp Arslan, ilk seferi için “korkunç dalgalarla çalkalanan bir denizi ve taşkın sularını ileriye atan azgın bir nehri andıran muazzam orduyla” başkent Rey’den harekete geçmişti.(22 şubat 1064).
‘Malazgirt Savaşı’nın daha iyi anlaşılması adına, Anadolu’nun Sultan Alp Arslan için ne ifade ettiğinin öncelikle anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle Anadolu, Selçuklular ve Sultan Alp Arslan için doğrudan bir hedef olmuş mudur ? Anadolu’daki faaliyetler içerik olarak ne anlam taşır? Sultan Alp Arslan’in tahta çıkar çıkmaz batıya yönelmiş olması, belki de bu sorulara verilecek en iyi cevaptır. Batı, diğer bir ifadeyle Anadolu, Tuğrul Bey zamanından beri önemli olmuş, hatta Alp Arslan da hem 1064 hem de 1067 seferinden sonra Anadolu seferlerinin devam etmesini istemiştir. Bununla birlikte seferlerin yerleşmeye yönelik yapılmadığını, bu durumun Malazgirt Savasi’ndan, hatta Romanos Diogenes’in ölümünden sonra değiştiğini bilmekte fayda vardır. Anadolu’ya yapılan seferler , nihayetinde Romanos Diogenes’in karşı seferleri ve dolayısıyla Malazgirt Savaşı’na giden yola da başlangıç teşkil etmiştir.’
Her nereye yönelsem ve hangi düşman üzerine yürümek istesem daima Allah’tan yardım dilerim. Dün bir tepeye çıktım, ordunun azametinden ve askerlerimin çokluğundan dolayı yer titriyordu. Kendi kendime: ‘Ben bütün dünyaya hükmeden biriyim, bana hiç kimsenin gücü yetmez.’ dedim. Bu yüzden Allah Teâlâ beni yarattıklarının en zayıfı karşısında aciz bıraktı. Allah’tan mağfiret diler ve bu düşüncemden dolayı beni affetmesini dilerim.
Sultan Alp Arslan
Sultan Alp Arslan
Allah’ım! Vekilim sensin. Bu savaşta sana yaklaştım. Şu an senin huzurunda secdeye kapanıyor ve sana yalvarıyorum. Bu sözlerim benim gerçek duygularım değilse, beni, yardımcılarımı ve askerlerimi yok et! Eğer içten olduğunu kabul ediyorsan düşmanlarıma karşı bana yardım et, beni Muzaffer Bir Sultan kıl! .
Gurur ve kibirle Selçuklu elçilerine şöyle demişti:
.
” Isfahan mı daha güzel güzel yoksa Hamedan mı? ”
diye sormuş , İbn muhalleban’dan gelen ”Isfahan ” cevabı üzerine ” Biz Isfahan’da kışlar, atlarımızı da Hamedan’a göndeririz ” demişti. Ama almış olduğu cevap Selçuklu heyeti olarak neden onların seçildiğini gösteren kanıt mahayetindeydi: ” Atlarınız Hamedan’da kışlayabilir, ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem ”
.
” Isfahan mı daha güzel güzel yoksa Hamedan mı? ”
diye sormuş , İbn muhalleban’dan gelen ”Isfahan ” cevabı üzerine ” Biz Isfahan’da kışlar, atlarımızı da Hamedan’a göndeririz ” demişti. Ama almış olduğu cevap Selçuklu heyeti olarak neden onların seçildiğini gösteren kanıt mahayetindeydi: ” Atlarınız Hamedan’da kışlayabilir, ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem ”
Kendisine emredildiği üzere Bağdad’a doğru ilerlemeye devam eden Ayaz , Sultan Berkyaruk’un ölüm haberini almasına rağmen durmamış , 6 Ocak 1105 tarihinde de şehre girmişti. Bir taraftan da yeni hükümdar Melikşah için otağ ve cetr gibi hükümdarlık alametlerini hazirlatmisti. Onlar ile birlikte şehre gelen Artukoglu Ilgazi ve Emir Togayurek, halifelik divanına giderek hutbenin Melikşah adına okunmasını istedi. Bu istek kabul görünce de dedesi Sultan Melikşah gibi Celaluddevle lakabıyla Melikşah b. Berkyaruk adına hutbe okutuldu. Böylece o , halifenin de onayı alınmak suretiyle Büyük Selçuklu Sultanı olarak ilan edilmiş oldu. O sıralarda Musul’u kuşatmakta olan Muhammed Tapar, Musul hâkimi Cokurnus’un itaat bildirmesi üzerine yanında Ahlatsahlar’dan Sökmen el-Kutbi, Cokurmus ve diğer bazı emirler olduğu halde Bağdad’a hareket etti. Diğer taraftan Hille Emiri Seyfuddevle Sadaka da iki oğlu Dubeys ile Bedran’i 25 bin kişilik bir orduyla Muhammed Tapar’in yanına göndermiş, ondan Bağdad’a gelmesini istemişti.
Sultan Melikşah döneminde mücadele edilen bir diğer aşırı grup da Karmatiler olmuştu. Özellikle Arabistan’in doğu sahillerinde etkin olan Karmatiler üzerine ilk olarak Hacib Kickine gönderildi. Bu harekat Abbasi Halifesi Muktedi Biemrillah’in isteğiyle gerçekleşmişti. Sultan Melikşah daha sonra Anadolu’daki faaliyetleriyle daha çok tanınan Artuk Bey’e güneye inerek Karmatiler ile mücadele etme görevini verdi. Neticede Ahsa bölgesine gelen Artuk, Karmatiler’i kuşatmış, bir süre sonra onlar da hutbeyi Melikşah ve Abbasi halifesi adına okutmayı, ayrıca 10 bin dinar vermeyi teklif ederek barış istemişlerdi. Artuk bu istekleri kabul ettiyse de Karmatiler’in amacı savaş halinden kurtulup yiyecek tedarik etmekti. Bunu da kısa sürede başarıp tekrar kalelerine çekilmişlerdi. Kandırıldığını anlayan Artuk ise onları tekrar kuşatmış, rehineleri öldürdükten sonra çevreyi de yağmalamıştı. Bununla birlikte kendisi devamlı olarak orada kalamayacağı için Karmatiler ile arası iyi olmayan Abdullah b. Ali’nin idaresine 2 bin Türkmen’i bırakmış ve geri dönmüştü (1077) . Yaklaşık bir yıl sonra Karmatiler’in hâkim olduğu bölgelere hâkim olunduğu, büyük miktarda da ganimet ele geçirildiği haberi geldi . Bu habere çok sevinen halife , Artuk Bey’e bir fermanla teşekkür etmiş ve ona hediyeler göndermişti.
Sultan Melikşah, Bagdad’ta bulunduğu sırada Karmisin ( Kirmanşah) ve diğer bazı yerlerin hâkimi durumundaki Türkmen Bey’i Çubuk onun huzuruna gelmişti. Çubuk’a Hicaz ve Yemen’e yürümesini emreden Sultan Melikşah, bir grup emiri de onun idaresine vermişti. Bununla birlikte asıl sorumlu Saduddevle Gevherayin olacaktı. Gehverayin, sefer için Tursek adındaki bir komutanı görevlendirdi. Tursek, komutasındaki kuvvetler Yemen’e kadar ilerlemiş ve burayı kontrol altına almışlardı. Hatta Tursek, Selçuklular adına Yemen’i yönetmek üzere burada kalmış, ardından yakalandığı çiçek hastalığı neticesinde vefat etmişti. Onun yerine ise adamlarından biri olan Yarenkus geçmişti. Bu fetih sayesinde Sultan Melikşah’in hâkimiyeti Arabistan yarımadasının en uç noktasına kadar ulaşmış oldu.
Malazgirt Savaşı’nın daha iyi anlaşılması adına, Anadolu’nun Sultan Alp Arslan için ne ifade ettiğinin öncelikle anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle Anadolu, Selçuklular ve Sultan Alp Arslan için doğrudan bir hedef olmuş mudur ? Anadolu’daki faaliyetler içerik olarak ne anlam taşır? Sultan Alp Arslan’in tahta çıkar çıkmaz batıya yönelmiş olması, belki de bu sorulara verilecek en iyi cevaptır. Batı, diğer bir ifadeyle Anadolu, Tuğrul Bey zamanından beri önemli olmuş, hatta Alp Arslan da hem 1064 hem de 1067 seferinden sonra Anadolu seferlerinin devam etmesini istemiştir. Bununla birlikte seferlerin yerleşmeye yönelik yapılmadığını, bu durumun Malazgirt Savasi’ndan, hatta Romanos Diogenes’in ölümünden sonra değiştiğini bilmekte fayda vardır. Anadolu’ya yapılan seferler , nihayetinde Romanos Diogenes’in karşı seferleri ve dolayısıyla Malazgirt Savaşı’na giden yola da başlangıç teşkil etmiştir.
Ani ele geçirildikten sonra sultanın emriyle şehre bir cami inşa edildi. Sultan Alp Arslan, gerekli düzenlemelerden sonra Kars Hâkimi Gagik Abas’i kendisine tabi olması için huzuruna davet etmişti. Sultanın elçisini siyah bir minderde oturarak siyah elbiseler içinde karşılayan Gagik Abas’a elçi bunun sebebini sormuştu. Nitekim kralların matem zamanları haricinde siyah giymesi adetten değildi. Gagik Abas, Sultan Tuğrul Bey’in ölümü sebebiyle yas tuttuğunu, bu sebeple böyle giyindiğini söylemişti. Ardından Kars’a gelen ve bu durum kendisine aktarılan Sultan Alp Arslan da ona iyi davranmış, bir kral gibi giyinmesine izin vermişti. Sultan Alp Arslan ve askerleri için büyük bir ziyafet veren Gagik, böylece resmen Sultan Alp Arslan’in tabiiyetine girmişti.
Horasan hakimi Çağrı Bey’in 1059 tarihinde ölümünden sonra, onun yönetmekte olduğu bölge Tuğrul Bey’in onayıyla oğlu Alp Arslan’in idaresine geçmişti. Alp Arslan her ne kadar Horasan hakimi olmuşsa da burayı Tuğrul Bey’e bağlı bir şekilde yönetecekti. Buna rağmen onun bu süre içerisinde gerçekleştirmiş olduğu bazı faaliyetlere bakıldığında, nispeten bağımsız şekilde hareket ettiği görülecektir. Nitekim Musa Yabgu’nun hâkimiyetinde bulunan Herat’ta 1058-1059 tarihinde para bastırmış olması, Karahanlilar ile bağımsız bir şekilde mücadeleye girişmesi ve Tuğrul Bey’in ölmüş olduğu haberinin yayılması üzerine Nisabur’a kadar ilerlemesi, Alp Arslan’in etkin bir siyaset takip etmiş olduğuna kanıt mahiyetindedir. Bunun bir diğer anlamı da Tuğrul Bey’den sonra kendisini taht adaylarından biri olarak gördüğü ve bunun için hazırlık içinde olduğudur. Nitekim öyle olmuş, Tuğrul Bey’in ölümünden sonra taht iddiacisi olarak ortaya çıkmıştır. Diğer taht iddiacilari ise Tuğrul Bey’in veliaht tayin ettiği baba bir kardeşi Süleyman ve çoktandır isyan hâlinde bulunan babasının amcası Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış idi.
Yirmi üç yıl hüküm süren Tuğrul Bey döneminde devlet büyük ilerleme göstermiştir. Küçük bir idari yapı olarak kurulan devlet , kısa sürede Islâm dünyasının en etkili devleti haline gelmiş, hızlı bir ilerleyisle Bizans ile komşu olunmuştu. Bağdad hâkimiyeti ve halifenin onayıyla Sünni İslam dünyasının tek siyasi lideri haline gelmiş olması, Tuğrul Bey’i özel ve önemli kılan gelişmelerdir. Devlet onun zamanında teşkilatlanma noktasında büyük ilerlemeler kat etmiştir. Ölümünden hemen sonra başlayan taht mücadeleleri sebebiyle matemi tutulamamisti.
Büyük Selçuklular tarihi, aynı zamanda hanedan içi mücadeleler tarihidir. Nitekim soyu Selçuk Bey’e dayanan her hanedan mensubu gücü eline geçirdiğinde sultanlık veya herhangi bir bölgeyi yönetme hakkına sahiptir. Dolayısıyla biraz güçlenen hanedan mensubunun ilk yaptığı şeylerden biri bunu denemek olur . Tahtı ele geçirmek veya sahip olduğu hakları savunmak amacıyla isyan edenlerden de biri de Kutalmış b. Arslan Yabgu’dur. Yukarıda da değindiğimiz üzere Arslan Yabgu, Selçuk’tan sonra veya devletin kurulmasından önce Selçuklu topluluklarına liderlik etmiştir. Semerkand görüşmesinde alınan kararlar sonrasında Gazneli Mahmud tarafından esir edilmesiyle birlikte ailenin liderliği Musa Yabgu b. Selcuk’a geçmiştir. Bununla birlikte ailenin fiili anlamda liderliğini Tuğrul ve Çağrı Beyler üstlenmişlerdir.
Tuğrul Bey, Bagdad’a geldiğinde Abbasi ailesiyle bir evlilik bağı kurulması düşüncesi içine girmişti. Sonuçta bu konuda bir ilerleme sağlandı. Halifenin oğlu Zahiretuddin’in Çağrı Bey’in kızı Arslan Hatice Hatun ile evlendirilmesine karar verilmişti. Ancak Zahiretuddin’in ölümü üzerine verilen sözün halifenin kendisine çevrilmesi görüşü ortaya atılmış ve bu görüş destek bulmuştu. Halife söz konusu evliliğin gerçekleşmesi adına Tuğrul Bey’e birkaç mektup göndermiş, sultan da bu isteği kabul etmişti. Nihayetinde kıyılan nikâhtan sonra Arslan Hatice Hatun, benzeri görülmeyen bir çeyizle Tuğrul Bey’in sarayından alınarak halifenin sarayına götürüldü ( Ekim – Kasım 1056) . Böylece iki hanedan arasındaki evliliklerin ilki gerçekleşmiş oldu .
Neticede iki taraf arasında ünlü müverrih ve devlet adamı Ebu’l – Fazl Beyhaki’nin kaleme aldiği bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre iki taraf biribirlerinin topraklarına saldırmayacaktı. Çağrı Bey, hayattayken Gazneliler ile yapılan son mücadele bu oldu. Bu anlaşma Ferruhzad’in ölümünden (1059) sonra yerine geçen kardeşi Ibrahim tarafından da büyük ölçüde devam ettirilmiş, Çağrı Bey sayesinde Gazneliler ile yapılan barış uzun süre devam ettirilmişti.
Tuğrul ve Çağrı Bey’in bağımsızlıktan sonra bir araya getiren tek sefer Harizm üzerine gerçekleşmiş olandır. Harizm, kurultayda alınan kararlar çerçevesinde Tuğrul Bey’in genişleme sahası içinde bırakılmıştı.
Sultanın kaçmasıyla birlikte saldırılarının şiddetini iyice artıran Selçuklular, Gazneliler’den kalan her şeyi yağmalamışlardı. Aslına bakıldığında Selçuklular’in amacı Gazneliler ordusunu kendilerinden uzaklaştırmak idi. Ancak Gazneliler ordusundaki düzensizlik işi bu noktaya getirmiş ve gelecek adına büyük ümitler beslemelerine neden olmuştu. Artık savaş kazanılmış, küçük bir bölgede yaşamak düşüncesiyle gelmiş oldukları Horasan’in tamamına sahip olmuşlardı. Ardından kazandıkları yerde bir kurultay toplayan Selçuklular, sahip oldukları toprakları üç lider arasında paylaşmıştı. Buna göre kurultayda Horasan Emiri olarak tahta oturttuklari Tuğrul Bey, sultan ilan edilmiş ve Nisabur merkezli batı bölgesinin sahibi olmuştu. Çağrı Bey’e Merv merkezli Horasan’in doğuşu bırakılmış, Musa Yabgu da Herat merkezli güney Horasan ve Sistan’a hâkim olmuştu. Bu üç Selçuklu lideri kendi iç işlerinde bağımsız olacak , kendi adına hutbe okutup para bastırabilecekti .Dışarıdan bakıldığında tek çatı olan Selçuklular Devleti’nin sultani ise Tuğrul Bey’di. Ayrıca ele geçirilmesi düşünülen topraklar da bu paylaşıma dâhil edildi. Buna göre Ibrahim Yinal b.Yusuf Yinal’a Kuhistan, Kutalmış b. Arslan Yabgu’ya Gürgan ve Damgan , Kavurd b. Çağrı Bey’e de Kirman verilmişti. Kim nereyi ele geçirirse oranın hâkimi olacaktı. Böylece Selçuklular büyük bir başarı elde etmiş ve bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Onların bu başarısı Ortadoğu’nun tamamını her açıdan derinden etkileyen gelişmelere neden olacak türdendi.
Yola çıkıldıktan beş gün sonra 1000 kişilik bir Selçuklu süvari birliği Gazneliler’in karşısına çıktı ( 22 Mayıs 1040). Anlaşıldığına göre bunlar Yunanlılar’dan Purtegin komutasındaki bir gruptu.
Diğer taraftan yaşananlardan sonra Gazneliler divanında yapilan görüşmelerdeki sorun sıralamasında Selçuklular, çok gerilerde kalmıştı. Çünkü Sultan Mesud’un da dillendirdigi gibi, her ne kadar Selcuklular savaşmak üzere toplanmislarsa da onların durumu da kendilerinden farklı değildi. Ancak onun bu sözüne gelen itiraz da şu şekildeydi : Selçuklular’in elinde yem vardı, kendilerine yiyecek ulaşıyordu, hayvanları dinlenme fırsatı bulmuş, ayrıca da iyi beslenmisti. Diğer bir ifadeyle Selçuklular’in durumu hiç de kötü sayılmazdı. Bir maceraya atılmaktansa otun bolca bulunduğu Herat’a ve Badgis taraflarına gidip hayvanları besleyerek dinlendirmek daha doğru bir seçim olurdu. Selçuklular’a yapılacak bir saldırı ise bundan sonra yapılmalıydı .Bu görüş Sultan Mesud’un savunduğu görüşe muhalefet etmek maksadıyla dillendirilmisti. Mesud, Selçuklular’in Merv’e gitmek niyetinde olduğunu belirterek bu şehre gitmenin daha doğru bir seçim olacağını söylüyordu .Kendisine yapılan itirazları görmezden gelen Mesud’a karşı bir araya gelen Gazneli devlet adamları, onu bu fikrinden vazgeçirmek için ona haber göndermişlerdi. Kurak bir kıştan sonra ot ve suyun yeterince bulunmadığı Merv’e gitmenin askerî zorlayacağı ve başlarına kötü işler gelebileceği şeklindeki bu haber sultanı bir hayli kızdırmış ve o: Bir daha birisi bana bu çeşit haber getirirse, boynunu vurmalarini emrederim. demişti. Verilen bu cevap Söylenecek söz kalmadı. Biz kuluz, ferman sultanındır. denilerek kabul edildi. Sultan Mesud, tahmin edilebilen sona doğru yol almayı seçmişti.
Sultan Mesud, bir hükümdardan beklenildiği şekilde bütün hazırlıklarını yapmış, Selçuklular’a son darbeyi indirmek üzere harekete geçme kararı almıştı. ilk bakıldığında her şey yolunda görünüyordu. Almış oldukları tedbirler sayesinde Selçuklular zor şartlar altında çöllere çekilmek zorunda kalmışlardı. Kendileri de gerekli hazırlıkları tamamlamış, olması gerektiği üzere Nisabur da gerçek sahibinin eline geçmişti. Ancak bütün bunlara rağmen işler hiç de iyi gitmiyordu. Nitekim Gazneliler, büyük bir kıtlığın içine düşmüşlerdi.
Diğer taraftan Sultan Mesud, Selçuklular’a kaybettiklerini geri almakla meşguldü. O , Nesa’da bir süre kaldıktan sonra Baverd ve Ustuva üzerinden Nisabur’a giderek şehri tekrar hâkimiyetine almaya karar verdi. Aralık 1039 başlarında şehre gelmiş, 17 Aralık’ta da Bağ-i Sadyah’a inmişti. Bağ-i Sadyah , Tuğrul Bey şehre hâkim olduğunda ikamet ettiği yerdi. Dolayısıyla Tuğrul Bey’in buradan silinmesi gerekiyordu .Bunun için onun şehre geldiğinde oturduğu taht ve hatta yerde serili olan yaygı parça parça edilerek fakirlere dağıtıldı. Ayrıca o sırada Tuğrul’un emriyle dosetilmis olan tuğla ve kiremitler de sökülerek yeniden inşa edilmişti .Böylece Selçuklular’in ve Tuğrul Bey’in şehirde bırakmış olduğu izler bir anda silinmiş , şimdi sıra onları Horasan’dan silmeye gelmişti .Ancak bunu yapmanın hiç de kolay olmadığını anlamaları için kısa bir zamana ihtiyaçları vardı.
Kaçmayı başararak Baverd’e ulaşan Tuğrul Bey , Çağrı Bey ile bir araya gelmiş, takip edilecek planı görüşmüştü. Bu görüşmede bütün ağırlıklar ve kuvvetlerle birlikte çöllere çekilme kararı almışlardı. Korktukları için Sultan Mesud’un üzerlerine gelmekten başka bir yol takip etmesini diliyorlardı. Ama gelişmeler Selçuklular’in beklediği gibi olmamış, gözcü olarak bıraktıkları bir asker Sultan Mesud’un yaklaşmakta olduğunu bildirmişti. Bu haber üzerine Selçuklular, aldıkları kararı uygulayarak çöle çekildi. Gazneli casuslarının bildirdiği haberler Selçuklular’in korku içinde oldukları, yorgunluktan dolayı savaşmaktan ziyade çöllere çekilmeyi daha uygun buldukları şeklindeydi. Kış mevsimine fazla zaman kalmamıştı. Neticede kışla birlikte çöllerde barinamayan Gazneliler geri dönecek, bu sırada dinlenme imkânı bulacakları için baharla birlikte tekrar saldırıya geçeceklerdi .
Selçuklular’in çalışmasıyla akarsudan uzak kalınması, Gazneliler ordusunu kuyu suyuna mahkûm etmişti. Bununla birlikte kuyu suyu ile ihtiyaçları karşılamak çok da mümkün görünmüyordu. Üstelik başlayan savaşta da üstünlük her geçen saat Selçuklular’a geçiyordu. Kısa süre içerisinde Gazneliler ordusunda çözülmeler başladı. Çünkü su ve yiyecek bulmak sorun olmuş, bu da asker tarafından dillendirilmeye başlanmıştı. Selçuklular ise her geçen saniye daha şiddetli hücumlar yapmaya başlamışlardı. Gazneliler tarafında işler iyi gitmiyordu. Sultan Mesud atina binerek mevcut durumu teftiş etmiş, geri döndüğünde de meclisi toplantıya çağırmıştı. Yapilan görüşmelerde havanın sıcaklığından, yorgunluğa ve yiyecek sıkıntısına varıncaya kadar her şeyden şikayet eden komutanları dinlemişti. Kendisine umduğu şeyler söylenmeyince Sultan Mesud vezirinden görüş sormuş ve ondan Onlara nasihat etmek üzere bir elçi göndermek en doğru olanıdır. Çünkü onlar bizden aldıkları yenilgi sonrasında korkmaktadır . cümleleriyle biten bir cevap almıştı .
Horasan’dan gelen yeni haberler durumun hiç de iyi olmadığını gösteriyordu. Herkes bir diğerini suçluyordu. Mağlubiyetin neden olduğu ağır havada Sultan Mesud, Ramazan Bayramı için kutlamalar bile yaptirmamisti. Artık bir şeylerin değişmesi gerekiyordu. Bunun için de ilk işareti vezir vermiş ve Artık işleri farklı bir biçimde ele almak gerekir. sözü, Gazneliler’in meseleye farklı bir bakış açısıyla yaklasacaklarinin da işareti olmuştu.
Gelinen noktada kimin haklı veya kimin güçlü olduğunun bir anlamı yoktu. Selçuklular her geçen gün Horasan’da biraz daha güç ve etkinlik kazanıyordu. Gazneliler’in topraklarında, kendilerine verilen bölgenin dişina cıkmış oldukları için engellenmeleri gerekiyordu. Aslına bakıldığında Subaşı, bunu sağlamak adına çoktandır Horasan’da olmasına rağmen Selçuklular’a saldırmamıştı. Selçuklular Merv’de olmasına rağmen o , yaklaşık 350 km. batıdaki Nisabur’da karargah kurmuştu. Çünkü Selcuklular’dan çekiniyordu. Subasi’nin Selcuklular’dan çekinmesi için haklı sebepleri mevcuttu. Bununla birlikte Subasi’nin bu davranışı Sultan Mesud’a farklı biçimde iletilmiş, onun günlerini şarap içerek ve eğlenerek geçirdiği bildirilmişti. Ayrıca o , ucuz fiyattan buğday stoku yapıyor, pahalı olan şehirlerde ise askere satarak büyük paralar kazanıyordu. Üstelik bunun Selçuklular ile savaşmak üzere Horasan’a gönderilen biri olarak yapmaktaydı. Subaşı hakkında gelen bu haberler üzerine Sultan Mesud, ona ya savaş ya da görevinden alınacaksın şeklinde bir haber gönderilmesini emretti. Ancak Hacib Subaşı , Sultan Mesud a bir mektup göndererek kendisini savunmuş , savasmamasinin nedenini Ebu Sehl Hamduy ile Horasan Divan Reisi Suri’nin kendisini engellemesi olarak bildirmişti (20 Nisan 1038).
Gazneli ordusuyla giden haberciler zafer haberiyle geri dönmüştü (1 Temmuz1035). Haziran ayı sonlarında gerçekleşen savaşta Selçuklular, Gazneli öncü kuvvetleri karşısında bozguna uğramış, ordunun asıl kuvvetlerinin savaşa bile girnesine gerek kalmamıştı. Gelen haber üzerine Sultan Mesud, Ramazan’in yaklaşması sebebiyle ara verilen eylemcilerin tekrar başlatılması emrini vermişti. Eğlence yapılan gecenin sabahında ise doğru haber ulaştı . Gerçekte kazanan Gazneliler değil Selçuklular olmuş , Gazneliler tam bir bozguna uğramıştı. Gelen haberde öncü birliklerin kazanmış olduğu zafer , Selçuklular’in tuzak olarak bıraktığı birkaç boş çadır ve çobanın bertaraf edilmesinden ibaretti. Bunun üzerine ordudaki tecrübesiz komutanlar, Beydogdu’ya haber vermeden bağımsız davranmaya başlamış , bu da ordunun dağılmasına neden olmuştu. Mevcut durum Çağrı Bey’in askeri dehasını devreye soktu. Çağrı Bey Eğer hemen onların üzerine yürürsek , belki de amacımıza ulaşırız. demişti. Neticede bir kısmi ganimet peşine düşen diğer kısmı da galibiyet neticesinde atlarından inerek dinlenmeye çekilen Gazneliler ordusuna saldırmıştı. Gazneliler, kısa süre önce galipken bir anda mağlup duruma düşmüşlerdi. Zafer , devletin kurulması sürecinde en etkin rolü oynayan kişi durumunda olan Çağrı Bey sayesinde Selçuklular’in olmuştu ( Haziran sonu 1035).
Selçuklular, Harizmsah Altuntaş’in izniyle Harizm’de kaldıkları sırada onun vezirligini yapmakta olan, ancak o an itibariyle Gazneli vezaretini yürüten, diğer bir ifadeyle önceden beri tanıdıkları Vezir Ahmed b. Abdüssamed’ten kendilerine yurt verilmesi hususunda aracılık yapmasını istemişlerdi. Aslına bakıldığında verecekleri hizmet düşünüldüğünde, bölgenin en büyük devleti olan Gazneliler’in onlara bırakacağı iki şehir çok büyütülecek bir mesele değildi. Ama Sultan Mesud’un tepkisi, Selçuklular’in beklediğinin çok üzerinde olmuştu. Öyle ki , kendisini Amul seferine çıkmaya teşvik ve ikna eden , dolayısıyla da Selçuklular’in Horasan’a gelmesine dolaylı olarak neden olan Debir-i Iraki’ye hakaretler savuruyordu. Belki de Sultan Mesud, babası zamanında Arslan Cazib’in bütün muhalefetine rağmen Horasan’a nakledilen Türkmenlerin çıkarmış olduğu karisikliklari hatırlamış, aynı şeyin tekrar yasanabileceginden endişe etmişti. Ayrıca Selçuklular izin almadan , bir oldubittiyle kendi topraklarına gelmişti . Cezalandırılmaları şarttı . Neticede alınacak yeni tedbirler için bazı önemli komutanların saraya çağrılmasına karar verildi.
Ali Tegin ve Harun’un ölümünün devlet için doğuracağı olumsuz sonuçların farkında olan Gazneli Veziri Ahmed b. Abdüssamed; Sultan Mesud’un Amul’e sefer düzenleme fikrine şiddetle karşı çıkmıştı. Abdüssamed, toplanan divanda yukarıda ifade ettiğimiz şartları tek tek sıralamış, gelinen noktada Selçuklular için tek yurt seçeneğinin Horasan olduğunu beyan etmişti. Ona göre bu aşamada Amul veya herhangi bir yere sefer düzenlemek yanlıştı. Muhtemel bir Selçuklu göçüne karşı Merv’e gidilmeli ve Selçuklular’in Horasan’a girişleri engellenmeliydi. Buna karşın Sultan Mesud , Merv’de zaten çok güçlü bir ordularının bulunduğunu , bu sebeple Selçuklular’in Horasan’a gelmeye cesaret edemeyeceklerini söylemişti. Ardından Dihistan’a gitmek üzere hazırlıkların başlatılması emrini verdi. Vezirin son sözü olan sefer mübarek olsun temennisi ise sanki Selçuklular için söylenmiş gibiydi.
Harizmsah Harun ve Karahanlı Ali Tegin’in ölümü, Selçuklular’i yeni yurtlar aramaya sevk etti. Nitekim Harun’un ölümü onları tekrar Şah Melik’in saldırısına açık bir hale getirdiğinden bu durum Harizm’de kalmamaları anlamına geliyordu. Yaklaşık bir yıl önce ölen Ali Tegin’den sonra Buhara ve çevresi onun oğullarının idaresine geçmiş, Selçuklular’in onlar ile arası olmadığı için Maveraünnehir’de yaşamak bir seçenek olmaktan çıkmıştı. Bununla birlikte büyük kayıp verdikleri Şah Melik’in baskınından sonra bir ikincisini göze almaları da mümkün olamazdı. Selçuklular için yaşam ve hareket sahası iyice daralmıştı. Bu da yeni bir yurt arama macerasının başlangıcı anlamına geliyordu. Yapılan degerlendirmelerden sonra daha önce hiç yaşamadıkları bir yere, belki de daha önce Yabgulular’in yerleştirilmesinden dolayı Gazneliler’in hâkimiyeti altındaki Horasan’a göç edeceklerdi. Ancak bu göç, herhangi bir izin alınmadan, tamamen kendi kararları çerçevesinde uygulamaya sokulmuştu.
Bundan sonra gelişen olaylar Selçuklular için yeni bir dönüm noktası anlamına gelecekti. Altıntaş’in yerine geçen oğlu Harun, Harizm’i tamamen Selçuklu yerleşimine açmıştı. Ama bunu yaparken de büyük bir beklenti içindeydi .Harun’un niyeti Gazneliler’den bağımsızlık kazanmak olduğu için askere ihtiyaç duyuyordu. Sonuç olarak onun askere, Selçuklular’in da yerlesebilecekleri yeni yurtlara ihtiyacı vardı. Ribat-i Mase, Sirhan ve Avhare’de güzel otlaklara yerleşme izni alan Selçuklular, pek çok asker, çadır, deve ve sayısız küçükbaş hayvanla birlikte Harizm’e gelmişlerdi. Yeni bir yurt bulmanın mutluluğu içerisinde buraya geldiklerinde Harun’un onlara göndermiş olduğu hediyeleri de almışlardı. Dışarıdan bakıldığında her şey çok güzeldi. Ancak konu Selçuklular olunca hiçbir şeyin karşılıksız olamayacağı kısa süre sonra anlaşılmıştı. Harun’un beklentisi gelen bir mektupta şu şekilde açıklanıyordu : Horasan’a saldırma niyetim var ve bunun için hazırlık yapıyorum. Siz burada yaşadığınız yerleri güçlü hale getirin, dinlenin ve kuvvetlenin. Horasan’a hareket ettiğimde ordumun önünde yürüyün. Mektupla bildirilen isteğe rağmen Selçuklular, kısa süreli de olsa rahat bir nefes almanın mutluluğunu yaşıyorlardı.
Ailenin Dukak’tan önceki mensupları hakkındaki bilgilerin doğruluğu da tartışmalıdır. Dukak hakkında verilen farklı bilgiler, bir diğerini geçersiz kılar niteliktedir. Hatta Selçuk’un babasının adını Lokman olarak kaydeden bazı kaynaklar da bulunmaktadır. Bu durum Selçuk adının anlamı için de geçerli olup, farklı araştırmacılar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mevcut tartışmalardan sonra Selçuk adının anlamı hakkında en kabul gören açıklama, küçük buz , buzul olduğu şeklindedir. Bununla birlikte Kırgızlar ”ın Muz ( Buz) – Tag dediği Sel-dag ( tag) yakınlarında doğmuş olmasindan dolayı kendisine Selçuk adının verildiği bilgisi de kabul gören bir diğer görüştür. Ayrıca Salcuk(ğ) şeklinde kaydedilen bu ismin mücadeleci anlamına geldiği de düşünülmektedir.
Cend’e gelmiş olmak ilk bakışta bir kurtuluş gibi görünüyorsa da aslında öyle değildi. Oğuz Yabgu Devleti’nin düşmanlığı kazanılarak buraya gelinmiş olmakla birlikte iki taraf arasındaki fiziki bağ kopmamıştı. Bunun için bir şeyler yapmak ve tam manasıyla Oğuz Yabgu Devleti’nin hakimiyetinden çıkmak gerekiyordu. Neticede kuzey komşusuyla düşman olan bu topluluk, güneydeki müslüman komşularına göre de gayrimüslim, kâfir idi. Uzun vadede iki tarafla da sorun yaşamak kaçınılmaz görünüyordu. Bunu bilen Selçuk, çevresindekilerle yaptığı görüşmelerden sonra en azından güney komşusuyla iyi geçinebilmek adına siyasi bir kararla İslâm’a girmeye karar verdi. Bunun için Cend veya Maveraünnehir’deki Müslüman bir valiye heyet göndererek kendilerine İslâm’ı öğretecek din adamı göndermesini istemişti. Böylece genel itibariyle Gök Tanrı inancına mensup oldukları kabul gören Selçuk ve çevresindekiler İslam dinini kabul etmiş, ardından vergi için gelen Oğuz Yabgu Devleti memurlarını Biz Müslümanız; Müslümanlar kafirlere vergi vermez. diyerek geri göndermişlerdi.
Oğuzlar’a esir düştüğünde devletin çöküş nedeni kendisine sorulduğunda Sencer şöyle cevap vermişti:Büyük işleri küçük adamlara ve küçük işleri büyük adamlara verdiğimden. Çünkü küçük adamlar büyük işleri yapamadılar ve büyük adamlar da küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu bir şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti, memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu.
Neticede düşman hiçbir zaman dost olmazdı .
Sefer mübarek olsun
Doğumu uğur kabul edilerek savaşılan o çocuk, Büyük Selçuklular’ın ikinci sultanı olacak olan Alp Arslan’dı.
Bunun yanında muhtemel rakip olarak gördükleri kişiler hakkında Bâtınidir diyerek olumsuz propaganda yapıyor ve onların cezalandırılmasını sağlıyordu.
(Kendi yorumum)Bâtıniler, kendi düşmanlarını bunlar kesin Bâtınidir, bunlar kesin vatan hainidir diye suçlayarak onların cezalandırılmasını sağlayıp düşmanlarından kurtuluyorlarmış.
Devamında da Isfahan mı daha güzel, yoksa Hemedan mı? diye sormuş. İbn Muhalleban’dan gelen Isfahan cevabı üzerine Biz Isfahan’da kışlar, atlarımızı da Hemedan’a göndeririz. demişti. Ama almış olduğu cevap Selçuklu elçi heyeti olarak neden onların seçildiğini gösteren kanıt mahiyetindeydi: Atlarınız Hemedan’da kışlayabilir, ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem. .
Biz Müslümanız; Müslümanlar kâfirlere vergi vermez.
Küçük adamlar büyük işleri yapmadılar ve büyük adamlar da küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti,memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu
Büyük Selçuklu veziri Amidülmülk 29 Kasım 1064 günü öldürülmeden önce yeni vezir Nizamülmülk ve Sultan Alp Arslan’a birer mektup yazmış, Nizamülmülk’e yazdığı mektupta “ Türkleri’i divan erbabı ve vezirleri öldürmeye alıştırmakla ne kadar kötü bir iş yaptın. Başkası için kuyu kazan, kazdığı kuyuya kendi düşer “ diyecektir.
Azerbaycan, Tuğrul Bey döneminde Anadolu’ya yönelik yapılan seferlerde bir üs olarak kullanılmış, Alp Arslan döneminde ise merkez Ahlat’a kaydırılmıştı.
Selçuklular’ın Horasan’a gelme sebebi kendilerine yaşayabilecekleri yeni yurtlar bulmak düşüncesiydi. Ancak Sultan Mesud’un uygulamış olduğu yanlış politikalar onları kısa sürede devlet sahibi yapmıştı.
Tuğrul Bey’in ilk Nişabur hakimiyeti, bazı tarihçiler tarafından Büyük Selçuklular’ın kuruluş tarihi olarak da kabul görmektedir.
Büyük Selçuklular dendiğinde akla ilk gelenlerden biri de hanedan içi mücadeleler olmuştur. Selçuk Bey’e bağlı her hanedan mensubunun gücü ele geçirmesi durumunda tahta çıkabilme ihtimalinin bulunması, pek çok taht mücadelesini de beraberinde getirmiştir.
ikinci plana atılan, takibata maruz bırakılarak küstürülen Türkmenler, sultana isyan eden hanedan mensuplarının yanında yer almayı kendileri için bir görev kabul etmişlerdi.
“Gazneliler’in güneşi artık batmış, saadet izleri bile ortadan kalkmıştır”
Çağrı Bey’in Gazne yönetiminde olan Tırmiz şehrini kuşattığı zaman şehrin hakimine yazdığı mektuptan.
Çağrı Bey’in Gazne yönetiminde olan Tırmiz şehrini kuşattığı zaman şehrin hakimine yazdığı mektuptan.
Bu zamana kadar bu cins Türk atlı askeri görülmemişti. Ermeni askerleri onlarla karşılaşınca onların acayip şekilli, yaylı ve kadın gibi uzun saçlı olduklarını gördüler.
Urfalı Mateos , 1018
Urfalı Mateos , 1018
Oğuzlar’a esir düştüğünde devletin çöküş nedeni kendisine sorulduğunda Sencer şöyle demişti: ” Büyük işleri küçük adamlara ve küçük işleri büyük adamlara verdiğimden. Çünkü küçük adamlar büyük işleri yapamadılar ve büyük adamlarda küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu bir şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti, memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu ”.
Sencer’in unutmuş olduğu şey, kapana sıkışmış Oğuzlar’ın neler yapabileceğiydi.
(20 Ekim 1141) Yapılan yağmadan Sencer’in sarayı ve hazinesi de nasibini aldı. Yağmadan nasibini alan bir diğer yer de dillere destan saray kütüphanesiydi. Bu sırada çok önemli yazma kitaplarda ortadan kayboldu.
Neticede kuzey komşusu ile düşman olan bu topluluk, güneydeki Müslüman komşularına göre de kafirdi . Uzun vadede iki tarafla da sorun yaşamak kaçınılmaz görünüyordu. Bunu bilen Selçuk, çevresindekilerle yaptığı görüşmelerden sonra en azından güney komşusu ile iyi geçinebilmek adına siyasi bir kararla Müslüman oldu.
Sultan Mesud, şartları şu şekilde sıralamıştı. Halife kendi aleyhinde bir faaliyet içine girmeyecek, siyasi otoritesini gösterir bir alamet kullanmayacak, babasına verilmiş olan iktalarla yetinecek ve Türk memluk (köle) edinmeyecekti. Bütün bunların anlamı halifenin sadece dini otorite olarak kabul edildiğiydi.
Savaşı kazanan Mesud halifeyi maiyetiyle ele geçirmişti. Huzuruna getirilen halifeye Mesud: ”Ey efendimiz! Allah’ın sana bağışladığı bu üstünlük yetmedi mi ki dünya saltanatını da istedin? Her makamı elde tutmak mümkün müdür? Oysa biz senin kullarındık, emirlerini her zaman yerine getirdik, bu devleti size iade eden dedelerimiz değil miydi? ”
Yaşananlara rağmen Mesud, onu Bağdat’a götürerek atası Tuğrul Bey gibi saygıyla sarayına yerleştireceğini söylüyordu.
Yaşananlara rağmen Mesud, onu Bağdat’a götürerek atası Tuğrul Bey gibi saygıyla sarayına yerleştireceğini söylüyordu.
Henüz 11 yaşında olan Mesud’u isyana sürükleyen atabegi Cüyuş Bey olmuş, öyle ki Mesud savaş esnasında ağabeyi Mahmud’u gördüğünde ”ici, ici ”(ağabey anlamında) diye seslenerek onun yanına gitmişti.
Oğuzlar’ a esir düştüğünde devletin çöküş nedeni kendisine sorulduğunda Sencer şöyle demişti : Büyük işleri küçük adamlara ve küçük işleri büyük adamlara verdiğimden. Çünkü küçük adamlar büyük işleri yapamadılar ve büyük adamlar da küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu bir şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti , memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu.
Yeğenine karşı askeri üstünlük kazanan Sencer’in Büyük Selçuklu Sultanlığı, Abbasi halifesi tarafından da onaylanmış oldu. Bu durum halkın gözünde de Sencer’i sultan yapmıştı.
Berkyaruk, Müeyyidülmülk’ün mallarına el koymakla görevlendirdiği Ebu İbrahim el-Esedabadi’nin de Batıni olduğunu öğrenmiş, derhal yakalanarak öldürülmesini emretmişti. Bu emir gerçekleştirilmeden önce Esedabadi ” Beni öldürdüğünüzü varsayın. Kaleler ve şehirlerdeki Batıniler’i öldürebilecek misiniz? ” diye sormuştu.
rakip olarak gördükleri kişiler hakkında Batınidir diyerek olumsuz propaganda yapıyor ve onların cezalandırılmasını sağlıyorlardı.
Davet edilecek kişinin şahsiyeti ve ruh hali inceleniyor, etki altına alınabilecek kişiler daha ziyade hedef seçiliyordu.
Dokuz farklı yöntemle propaganda yapan Batıniler, karşısındakine göre birini tercih ederlerdi. Kişi dindarsa veya keyif ehliyse ona farklı bir yöntemle yaklaşılır, farklı mezhep mensupları yanında da o mezhebe uygun şeyler söylenirdi.
Fatımiler’in organizasyonu olarak Selçuklu ülkesinde bir yeraltı örgütü olarak faaliyet gösteren Batıniler, Hasan Sabbah’ın Alamut’u ele geçirmesiyle birlikte nispeten daha görünür hale gelmişti.
İyisiyle kötüsüyle yirmi dokuz yıl Büyük Selçuklu Devleti’ne hizmet eden Nizamülmülk, özellikle devletin teşkilatlanması konusunda önemli işler başarmıştır.
Oğuzlar’a esir düştüğünde devletin çöküş nedeni kendisine sorulduğunda Sencer şöyle demişti:”Büyük işleri küçük adamlara ve küçük işleri büyük adamlara verdiğimden. Çünkü küçük adamlar büyük işleri yapamadılar ve büyük adamlar da küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu bir şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti, memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu.”
Oğuzlar’a esir düştüğünde devletin çöküş nedeni kendisine sorulduğunda Sencer şöyle demişti:
Büyük işleri küçük adamlara ve küçük işleri büyük adamlara verdiğimden.Çünkü küçük adamlar büyük işleri yapamadılar ve büyük adamlarda küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu bir şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti, memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu.
Büyük işleri küçük adamlara ve küçük işleri büyük adamlara verdiğimden.Çünkü küçük adamlar büyük işleri yapamadılar ve büyük adamlarda küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler. Bunu bir şerefsizlik saydılar. Her iki cihetten işler kötüleşti, memleket sarsıldı. Devlet ve ordu bozuldu.
Kendisinin iyi bahtı acaba bir gün tersine dönüverir diye kaygılanmayan kişi basiretsizdir.
1070 yılı sonlarında Sultan Alp Arslan, Dük Vasil’in idaresinde bir Bizans şehri olan Urfa önlerine geldi.
Selçuklular, fiili anlamda Mekke ve Medine’ye Sultan Melikşah zamanında hakim olmuşlardı(1092). Ancak Mekke’de adına hutbe okutulan ilk Selçuklu Sultanı Alp Arslan’dır. Alp Arslan zamanına kadar hutbe Fatımiler adına okunmuştur.
Vezir Amidülmülk’ün uygulamış olduğu sosyal politikalar Selçuklu ülkesinde ilmi bir boşluğa neden olmuştur.
Altuncan Hatun ölmeden önce Tuğrul Bey’e şöyle demişti: ”Dünya ve ahiret şerefine ulaşmak için halifenin kızıyla evlenme hususunda çaba göster. ”