İçeriğe geç

Büyük İslam İlmihali  Kitap Alıntıları – Ömer Nasuhi Bilmen

Ömer Nasuhi Bilmen kitaplarından Büyük İslam İlmihali  kitap alıntıları sizlerle…

Büyük İslam İlmihali  Kitap Alıntıları

Şefaat,ahiret günü bir kısım günahkâr müminlerin affedilmeleri ve itaatli müminlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamberimizin ve diğer büyük zatların Allah’u Teâladan dua ve af dileğinde bulunmalarıdır.
Ahirette bütün insanlara ait muhakeme ve muhasebenin bir an evvel yapılması için en büyük şefaatte bulunacak zat,Peygamber (sav) Efendimizdir.Onun bu şefaatine En büyük şefaat denir.Ve onun böylece nail olduğu yüksek makama,imtiyaza da Makam-ı Mahmud denir.
Öğrenmenin ve tahsilin nihayeti olmadığını her zaman tekrarlayan Ömer Nasuhi Bilmen,bu konuyu
bakın manzum olarak nasıl dile getiriyor:
İLM-Ü MA’RİFET
Sadeleştirilmesi
Aklı başında uyanık kimseler,
Sabah akşam kemalât kazanırlar
Benim sevgili yavrum!Sen de devamlı Kemalâta önem verip,koş!
Ey gonca ağızlı!Faziletleri kazanıp,
Her an bakışını nur ile parlat
Sen kemalâtı kazanmaya çalıştıkça.
Vatan senden fâide bulmuş olur.
İlim ve hüner âlem için ruhdur,Hüner kapısı herkese açıktır.
Bugün batılılar İlme çalışmakta
Gece gündüz durmadan yükseliyorlar
Ey akıllı kardeşim!Sen de kazan,
Başkasının ilmi ile iftihar eyleme,
Gerçi sofra yerde hazır,
Ondan bize bir fayda var mıdır?
Biz dahi sabah akşam ilerleyelim
Kemalâtı tamamıyla kazanalım.
Biz neden karanlıklar içinde kalalım?
Güneş,âleme aydınlık saçarken.
Akıl ve zekâ gül gibidir,
Sâf fikir,bilgi ışığıyla açılır.
İlim ve fazilet izzeti gösterirken,
Cehalet ehli,anlamıyor mu?
Sanma ki cahillikle,tembellikle iş biter,Sen,çalışan kafileye yürü,onlara yetiş,Tembel huylu adam âh ettikçe,
Onun haline kim acıyarak bakar?Bunca acıklı olaylar,hadiseler,İnsanoğlu için ibret almaya yeter.
Din hususunda bilgisizliğin her tarafa yayılması,sarhoşluk veren şeylerin içilmesi,zina gibi fuhşiyatın çoğalması,öldürme hadiselerinin artması.Bunlar ilk alâmetlerdir;
bunlara küçük alametler denir.
Özetle; İslam dini sayesinde gerçek bir medeniyet, tertemiz bir insanlık, pek faydalı bir yükselme ve en güzel bir değişim meydana geldi. Artık insanlık âlemi bu yüce dine sarıldıkça, hiç kuşkusuz daima yükselecektir.
Bütün bu garip, emsalsiz şaheser, muntazam varlıklar, birer tesadüf eseri midir?
Bütün bunlar bilgiden, hikmetten mahrum, belki de hayalî bir tabiatın mahsulü müdür?
Hâşâ!
Ahiret gününe iman bizleri iyiliğe,
güzelliğe götürür,bizim ruhumuzu yükseltir,bizi saadete erdirir.Bu imandan mahrumiyet ise insanı şaşırtır,sapıklığa düşürür,her türlü fenalığa sürükler,dünyada da ahirette de bedbaht eder.
Kudretinin sonu bulunmayan Allah Teâla’ya göre ahiret hayatını,
gelecekteki alemi meydane getirmek pek kolay bir şeydir.
Alemleri yoktan var eden,bilhassa insanları bir çok kuvvetler ile yaratıp kendilerine hayat veren muazzam yaratıcımız için bu alemleri,bu insanları yok ettikten sonra tekrar yaratmak zor bir şey midir?Bir şeyi ilk olarak var eden daha sonra tekrar var edemez mi?Bunları tekrar var edemeyen zaten Allah olabilir mi?Hayır,hayır!Allah Teâla,O büyük yaratıcıdır ki,nice bin alemleri yoktan var etmiştir,nice bin alemleri de yeniden yaratmaya kadirdir.
Akla,şuura,kuvvet ve kudrete sahip varlıkların yalnız insanlardan ibaret olduğunu iddia etemek,kâinatın genişliğini,bu kâinatı yaratanın kudret ve azametini güzelce düşünmemekten ileri gelir.Herhangi birşey,sırf görülmediğinden dolayı inkâr edilemez.Nitekim kendi ruhumuzu,kendi vicdanımızı göremediğimiz halde bunları inkâr edemeyiz.
Kuranı Azim,gerek fertlerin ve gerek cemiyetlerin selametleri için insanlara adalet,istikamet,tevazu,
sevgi,şefkat,ihsan,af etmek,edebe riayet,eşitliğe riayet gibi yüksek hasletleri tavsiye eder.İnsanları
zulümden,hıyanetten,kibirden,
cimrilikten,intikam duygularından,
yürek katılığından,fuhşiyat denilen kötü gidişlerden,aklı,malı,sıhhatı bozan içkilerden kat’i surette men eder,yapılması,yiyilip içilmesi helal olup olmayan şeyleri bildirir.
Kuranı Hakim;medeni,sosyal hayatın bir intizam,bir sükûn içinde devam edebilmesi için lazım gelen esasları,
hükümleri bildirir.İnsanlardan bir takım haklara,vazifelere riayet etmelerini ister.
Sonuç olarak İslam dini sayesinde gerçek bir medeniyet, sağduyulu insaniyet, yararlı bir ilerleme ve çok mutlu bir devrim oldu. İnsanlık alemi bu mukaddes dine sarıldıkça şüphesiz daima yükselecektir
Namaz manevi hayattan başka maddi hayata da canlılık verir. İnsanın temizliğine, sağlığına ve intizamla hareket etmesine sebep olur.
Namaz, imanın alametidir, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir, müminin miracıdır. Mü’min bu namaz sayesinde yüce Allah’ın manevi huzurunda yükselir, yüce Allah’a yalvararak manevi yakınlığa erer. Mümin için ne yüksek bir şeref!
Etmekte şu levha-i tabiat,bir hâlika pek açık şehadet
[Şu görünen ibretli tabiat manzarası,bir yaratıcıya apaçık delalet ediyorken]

Bilmem nasıl eylemekte inkâr Hallak-ı Hakîm’i ehli gaflet ?
[Herşeyi yerli yerinde yaratan Allah Teâlâ’yı,gaflet ehli nasıl inkar edebilmektedir bilmem?]

Her sahada parlayan bedayi Eyler bizi intibaha dâvet
[Her sahada parlayan emsalsiz şâheserler,bizi uyanmaya ibret almaya dâvet ediyor.]

Mağlûp oluyor heva-i nefse,Hayfa ki zavallı âdemiyet
[Ne yazık ki zavallı insanlık nefsin arzu ve isteklerine mağlup oluyor.]

Dünyaya perestiş eyliyenler,Nadim olacaklar en-nihayet
[Dünyaya tapınanlar en sonunda pişman olacaklardır.]

Bir fâide bahşeder mi heyhat! Vaktinde edilmeyen nedamet.
[Fakat boşuna…Çünkü zamanında yapılmayan bir pişmanlık herhangi bir fayda sağlar mı?]

İnsanın edebi, zehebinden (altınından) iyidir.
İnsanların ahlâkı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara çevirmek mümkündür. Mümkün olmasaydı, Peygamber Efendimiz (s.a.v): Ahlâkınızı güzelleştirin. diye emretmezdi.
Bir zerreden bile küçük olduğu halde büyük bir duygu ile,hayatını müdafaa endişesiyle hareket eden bir mikrobu,yine bir zerreden küçük olduğu halde sinesi bir kuvvet hazinesi bulunan bir atomcağızı düşünmek bile,aklı başında olan bir insan için bu kainatın alim,
hakim,olan yaratıcısını tasdik etmeye yeterlidir.Bütün bu garip,
emsalsiz şaheser,muntazam varlıklar,birer tesadüf eseri midir?Bütün bunlar bilgiden,hikmetten mahrum,belki de hayali bir tabiatın mahsulü müdür?Haşa!Böyle birşeye hiçbir akıllı,hiçbir mütefekkir kanaat sahibi olamaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İman hususunda tasdik ve ikrar ile beraber namaz gibi,oruç gibi güzel amellerde lazımdır.Çünkü biz amellerle mükellefiz.Bunlar bizim birer vazifemizdir.Bu ameller imana kuvvet verir,imanın kalpteki nurunu artırır.İnsanı azaptan kurtarır,Allah Teâla’nın lütuflarına,inayetlerine erdirir.
Sakın siyasetle meşgul olma
Herkes siyaset ehli olamaz
Ümmetin birliğine bozukluk verme
Daima kendi işinle meşgul ol.

Siyaset şimşeğiyle kol ve kanat yanar
Her işi ehline terk etmelidir
Bütün milletin menfaatine gayret eyle
Seni,millet perişan halde görmesin.

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aslında Diyanet İşleri başkanlığından 10 ay gibi kısa bir süre içinde ayrılmasının gerçek sebebi,o günkü yönetim Türkçe ezan ve benzeri konularda Ömer Nasuhi Bilmen’i kendi politik amaçlarına alet etmeye kalkışmasıdır.Çünkü 1960 ihtilaliyle Türkiye de yeni bir devir başlamış oluyordu.
Cumhuriyetin her devrinde olduğu gibi ihtilalden sonra da Diyanet İşleri Başkanlığı için yine Ömer Nasuhi Bilmen akla gelmiş ve devrin başkanı Cemal Gürsel tarafından bu görevi kabul için rica ve ısrar edilmişti.O güne kadar daima görevi reddeden bu zatın bu sefer kabulü çok manalıydı.O günün havası içerisinde eğer zayıf mizaçlı bir kimse bu göreve getirilseydi Türkiye de çok şeyler değişirdi.Ezanın Türkçe okunmasından Kuranı Kerimin Türkçe okunmasına kadar değişik cereyanlar o günlerin yaygın sloganları idi.
Ömer Nasuhi Bilmen İstanbul müftülüğüne tayin edildiği tarihten itibaren vefat edinceye kadar gerek ilmi ve ahlaki otoritesi,gerekse samimi dindarlığı ve tevazuu ile dini konularda Türkiye’de müslüman halkın başlıca güven kaynağı olmuştur.İnançta,ibadet ve ahlakta Ehli sünnet mezhebini şahsında tam bir liyakatla temsil ettiği için herkesin saygı ve sevgisini kazanmıştı.Şüphesiz bunda yaşadığı sürece aktif politikanın dışında kalmasının da önemli rolü vardır.
Ne mutlu o kimseye ki, kendi kusuru kendisine,
Başkalarının kusurlarını görmeye zaman kalmaz
Tam bir kalb huzuru ile namaz kılmak,
Öyle herkese nasip olacak bir fazilet değildir.
18- havadise muhalefet : sonradan var olmuş şeylerden ayrı olmak sıfatıdır.
37-Yeni doğan çocuğun başındaki tüyüne (Akîka) denir. Böyle bir çocuk için Cenab-ı Hak’a şükür yerine geçmek üzere kesilen kurbana da Akîka adı verilmiştir. Bunun müslümanlarca asıl adı Nesîke dir. Akika, bizce mubah ve güzeldir. Üç İmama göre ise sünnettir. Zahiriyye mezhebinde vaciptir.
İbadet ve itaat zevkinden yoksun olanlar, kendi yaratılışlarındaki hikmetten habersiz olan zavallılardır
İslam dininde aklın ve düşüncenin büyük yeri vardır. İslam dini tamamen akla ve hikmete uygundur. Muhakeme ve eleştirme, onun hak ölçülerini değiştiremez. İslamiyet düşünen insanların dinidir.
gerçek dine sarıldıkça, insan kalben huzur içinde olur. Sonsuz bir mutluluğa erişme hazırlığındadır. Bu geçici hayatın sona ermesi, kendisini hiç bir tasaya düşürmez. Böyle bir insan, ebedî bir varlığın kendisini rahmeti ile koruyacağından emindir. Hiç bir zaman kaybolmayacak olan bir hayata kavuşmakla mutlu olacağına inanmıştır.
Allah’ı inkar edip batıla tapınmak da, o kadar büyük bir cinayettir ki bunun karşılığı da, sonsuz bir azabdan başka bir şey değildir.
Bütün bu insanlar ve diğer nice yaratılmış varlıklar boşuna mı yaratılmıştır?

Geçici bir zaman için yaşayıp da sonra tamamen yok olsunlar diye mi, bu kadar mükemmel suretle meydana getirilmişlerdir?

Bir şeyi önce var eden, sonra tekrar onu var edemez mi?
Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
Kul, haklı olduğu halde bile mirâyı (yersiz mücadeleyi) terk etmedikçe, imanın hakikatini tamamlamış olmaz.
Allah’ım, bizi kendini senin kulluğuna adamış, emirlerine ve yasaklarına titizlikle uyan kullarından eyle. Amin
Ve övgü, alemleri terbiye eden Allah’a mahsustur.
Namazlarda tadil-i erkâna riayet,
İmam Ebû Yûsuf a göre, bir rükün
olduğundan farzdır. Bundan maksat,
namazın kıyam, rükû ve secde gibi
her rüknünü sükûnetle yerine
getirmek ve bu rükünleri yaparken
her uzuv yatışıp hareket halinden
beri bulunmaktır. Örnek: Rükû’dan
kıyama kalkarken vücut dimdik bir
hale gelmeli ve sükûnet bulmalı, en
az bir kere: Subhenallahi’l Azîm”
diyecek kadar ayakta durup ondan
sonra secdeye varmalıdır. Her iki
secde arasında da böylece bir tesbih
miktarı durmalıdır
Niyet kalpe aittir. Bununla beraber kalp ile niyet yapıldıktan sonra dil ile de söylenmesi daha
iyidir. Bir insan başlayacağı bir
namaza, kalp ile niyet edip de dili ile
bir şey söylemese, o namazı caiz
olur. Fakat kalp ile niyet etmekle
beraber şu vaktin farzını veya
sünnetini kılmaya niyet ettim”
demesi, daha iyidir. Bu şekilde, hem
kalp, hem de dil ile niyet edilmesi,
sahih olan görüşe göre müstahabdır.
Kalpten niyet olmaksızın dil ile
yapılan niyet sahih değildir.
 Namazların farzları on ikidir.
Bunlardan altısı, daha namaza 
başlamadan önce yapılması gereken
farzlardır ki, şunlardır:

Hadesten taharet,
Necasetten taharet,
Setr-i avret,
Kıbleye yönelmek,
Vakit,
Niyet.

Diğer altısı da, namazın
başlangıcından itibaren  bulunması
gereken farzlardır ve şunlardır:

İftitah (namaza girme) tekbiri,
Kıyam,
Kıraat,
Rükû,
Sücud,
Kâide-i ahire (son oturuş).

Kur’an-ı Kerim, maddi ve manevi, bedenî ve kalbî bütün hastalıkların şifasıdır. Nitekim Kur’an devâdır. hadisi şerifi de bunu bildirmektedir. Artık her Müslüman için gerekmez mi ki, Kur’an’ı Kerimi bellesin, O’nu okumakla şereflensin, bir çok sevaplara kavuşsun!..
Bir hadis-i şerifte: Her kim geceleyin uyanır, hanımını da uyandırır, iki rekât namaz kılarlarsa, Yüce Allah’ı çok zikreden erkekler ile kadınlardan yazılırlar. buyurulmuştur.

Yüce Allah’ın büyük bir mağfiret hazırlamış olduğu şu ayet-i kerime ile de müjdelenmektedir: Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlar için Allah büyük bir mağfiret ve mükâfat hazırlamıştır.

(Ahzab/35)

Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu: Oturduğunuz yerleri namazla ve Kur’an okumakla nurlandırınız.
Bir namazı özürsüz yere kazaya bırakmak büyük günahdır (kebiredir) Bu namaz kaza edilmekle yerine getirilmiş olur. Fakat bunun geciktirilmesinden dolayı meydana gelen günahın bağışlanması için tevbe etmek ve Allah’dan afv dilemek lazımdır. Herhangi bir bahane ile namazı geciktirip kazaya bırakmakdan son derece sakınmalıdır. Çünkü bunun günahı çok büyüktür. İnsan, gerek yaratıcısına karşı ve gerekse insanlara karşı olan borçlarını bir an önce ödemeğe çalışmalıdır. Hayatın süresi belli, çok azdır! Borçlarını ödemeden ahirete gidenlerin hallerine ne kadar acınsa azdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: Namaz, kişinin kalbinde bir nurdur; artık sizden içini aydınlatmak dileyen, kalbindeki nurunu artırmaya çalışsın.
Bir şey gözle görülmediğinden ve duygularımızla anlaşılmadığından dolayı inkar edilemez. Nitekim kendi ruhumuzu ve vicdanımızı görmediğimiz halde bunları inkar edemiyoruz
Kuran’ın talimatına aykırı davranışlar ise, yükselme değil, alçalmadır
Her şey yok olmaya mahkûmdur, ancak azamet ve ikram sahibi Allah’ın varlığı kalıcı ve süreklidir. Rahman-27
Sanma ki cahillikle, tembellikle iş biter,
Sen çalışkan kafileye yürü, onlara yetiş.
Biz dahi sabah akşam ilerleyelim
Kemalatı tamamıyla kazanalım.
Biz neden karanlıklar içinde kalalım?
Güneş âleme aydınlık saçarken.
Şüphe yok ki, insan bu iman sayesinde Allah‘ın yaratıcılığını, hakimiyetini tanımış olur, bu sayede ruhu kuvvet bulur, seciyesi yükselir, hayata büyük bir metanetle atılır, muvaffakiyetten muvaffakiyete erer. Çünkü Allah Teâlâ’nın kaza ve kaderine razı olan bir insan, hiçbir şeyden yılmaz, sebeplere sarılmayı da kaza ve kader gereği olarak bilir, bir işte bir muvaffakiyetsizliğe uğrayacak olsa “Bunda da kim bilir, Hakk’ın ne gibi gizli hikmetleri vardır.” diye düşünür.
Mecburiyet bir acizlik halidir ki, Allah’ın şanına uygun olmaz.
İslâmiyet düşünen insanların dinidir.
Kendi değersiz akıllarını öncü edinmek isteyenler, gerçeğe ve Allah’ın rızasına ulaşamazlar, sapıklık içinde kalırlar.
Şimdi biz, bütün bu dış alemdeki varlıklardan bakışlarımızı çevirip kendi nefsimize ve duygularımıza bakalım.

Vücudumuzun her parçası ve hücresi, vicdanlarımızın bütün duygu ve kavramları, şanı çok yüce olan büyük bir Allah’ın, yaşatıp rızık veren bir yaratıcının varlığına daima şahidlik edip durmuyor mu?..

Namaz, kişinin kalbinde bir nurdur;
artık sizden içini aydınlatmak dileyen, kalbindeki nurunu artırmaya çalışsın.
Kurbet: Yakınlık demektir. Şeriatta ise, Yüce Allah’a manevî olarak
yakınlığa sebeb olan herhangi güzel bir iştir.
Namaz, şükrün bütün çeşitlerini bir araya toplar.
Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.
Kendin için kabir hazırlama, kendini kabir için hazırla.
Hz. Ebubekir (ra.)
Başkalarının namus ve şerefine saygı göstermeyen kimse, namus ve şeref duygusundan yoksundur!
“Huy canın altındadır,can çıkmadıkça huy çıkmaz”sözü her yönüyle doğru değildir.Gerçi bazı huyları değiştirmek güçtür.Fakat imkansız değildir.Tedavi sayesinde bazı hastalıklar,tesirsiz bir hale geldiği gibi,terbiye ve mücadele sayesinde de bazı huylar hiç olmazsa tesirini gösteremez bir hale gelir,güzel huyların karşısında siner,kalır.
11-İslâm dininde ilim,pek kıymetli bir şeydir.İlim,bir nurdur,bir hayattır,bir toplumun yaşamasına,yükselmesine sebeptir.Cehalet ise,bir karanlıktır,bir ölümdür,bir felakettir.
.
İslamiyet düşünen insanların dinidir.
.
Putlara tapan, insanların ayaklarına kapanan başlar, yalnız noksanlıklardan beri olan bir Allah’a secde etmeye başladı.
İnsanlık bu ölümlü hayattan ibaret olsa, insanlar kadar durumlarına acınacak bir yaratık olamazdı..
O, öyle değeri yüksek bir peygamberdir ki, bütün insanlığın selâmet ve mutluluğuna çalışarak yeryüzünde en mutlu bir devrim meydana getirmiştir.
İmam Muhammed’e göre, belli ve aynı duayı devamlı olarak yapmak, kalbin ince duygusunu giderir ve samimiyete aykırı olur. Bir alışkanlık halini alarak tam bir anlayışla yapılmamış bulunur. Onun için herkes dilediği şekilde dua etmelidir, bu müstahabdır.
Zaten İslâm dininin emir ve tavsiye ettiği hangi ibadet vardır ki, o müslümanların maddî ve manevî alanlardaki yükselmesini ve bereketini sağlamasın?
Resûlüllah Efendimizin içinde doğup büyüdüğü, İslâm güneşinin ilk doğmaya başladığı, İslâmiyetin binlerce kutsal anılarını içinde saklamış bulunduğu mübarek bir beldeyi ziyaretteki feyiz ve bereket de her türlü düşüncenin üstündedir.
Bütün Müslümanların kıblesi olan ve İbrahim aleyhisselâm gibi büyük bir peygamberin makamını içinde bulunduran yüce bir mabedde yapılacak ibadet ve duaların sevap ve mükâfatına nihayet yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir