İçeriğe geç

Bütün Şiirlerinden Seçmeler Kitap Alıntıları – Pierre Reverdy

Pierre Reverdy kitaplarından Bütün Şiirlerinden Seçmeler kitap alıntıları sizlerle…

Bütün Şiirlerinden Seçmeler Kitap Alıntıları

Kendimden uzakta olmak isterdim
Çok yakındayım
Yaklaşıyorum
İpek ipliklerin yumağında
Kütüklerin kilit taşına karşı
Gelmemiş ne varsa hepsinden
Yakından yakma doğan gölge
Belirsiz mizacımın merkezinde
Ölü yaprak kadınların yere saçılmasıyla
Katılaşmış tutkunun burgacında
Kapıların yuvalarında kaynadığı görülen rüzgârdan
Gün batısının ışığında
Bütün parlayan yarıklardan
Topraktaki hayattan ya da
Ve ölümdeki yüzden
Geçiyor hepsi ellerimden
Saçlardan ve dudaklardan
Ve nakaratın zaferi altında
Kulakların mavi paniği
Kurumuş acının büyük alanı içinde
Canlıdan çok ölüyüm ben
Susadım
Uyanıyorum
Bilinmeyen bir profil var
Adım adım giden şeylerin
Yüzümde kötü duran çerçevenin içinde
Bir iplik
Bir kusur
Ve her zaman hızlı yürüyen zamanın sıçrayışında
O ki ışığın kuşattığı
Benim ışığım
Yavaşça yolunu alıverir ölüm
Gecenin ters dönmüş kılında
Başlangıç ve yaysız zaman arasında
Deltaların aralıklı vuruşlarında
Açılan kıyıların tutkulu gerilmeleri
Ateş yükselmesiyle ağırlaşmış bilekler
Artık geri dönmeme zamanı şimdi
Sefaletin altın tehlikesi
Yazgının dalgaları trenin peşine düşmediğinde
Hemen döner acılarım
Apansız öfkeli çıkışlara
Eldeki yürek sarmalı
Bir geminin yelkenlerinde
Küçücük bir delikle dağılan aşkta parçalanan fırtına
Sarmaşık ellerini sıyırıyorum ellerimden
Omuzumdan acının tanelerini
Yarının ötesinden başlangıç işaretini
Geri çeviriyorum soluğuma üfleyen hamleyi
Mermer tabakaları
Karınüstü ısırganlarda kırıklar
Işığın ve gölgem arasında artık bir fark kalmadı
Kabuğu altınla açılmış bir düş yolumu kesiyor
Zamanın ters akıntısında kaynağını arıyor belleğim
Yeni doğan bir ışıltıya asılmış gözbebeği
Yüreğinden ve yaşamından daha altlarda
İnişten daha güçlü çıkarken
Kimsenin göremediği renk
Varlığının en derin parçalarında
Gerçek denizcilere sürüklenen iskandili bırakırsam
Tek bir taş bile yerinden oynamaz
Tek bir soluk almaya gelmez ışığı
Kötülüğün ölümden kötek yediği
Sıkıntımın en gizli yeraltında
Sesi plağa geri veriyorum
Nakaratı hayata
Bir deyim pişmanlığında

Doğanın sızlandığı ufuksuz çemberde
Eğer kandan senin ruhuna geçen sıcaklığın
İzleyebilseydin ölçüsünü
Korkunun dönemecinde ses çıkarmadan acele ederek
Göğsün çarklarından benden alınmış olan ve varsa
Durmadan saati çalan bu kol saati
Ve damla damla akan bu acı ışıltı
Göz ve el arasında
Derinin yolu
Uyanırken kırılan hafif camın kuru gürültüsündeki
çözülme

Daha uzağa gidiyorum elim sarkacın bilinçsiz hareketine
uzanmış
Yüreğimin içinde delici bir merak
Ve senin için su vermede, çiçeklerin kokusunda
Günahın ateşlerini dalgalandıran boğuk ses
Işıltılı git-gel

Yorgunluğun dalga çatlaması
Damla damla kazar zaman çıplak taşını
Dakikaların çeliğiyle aşınmış göğsün
Ve bir el bilinmeyene giden sırtında

Belleğimin bütün hâzinesini harcamak, ağır yüklerimi boşaltmak isterdim bu akşam. Sokak kaldırımlarından, başımı sarıp sıkan hapis duvarlarından, çıplak gökyüzünden
başka bir şey yok gözlerimin önünde. Maden ocaklarının en derin yerinden mutsuzluğumun humusuyla kalınlaşmış topraktan çıkmalı, göğsümüzün en loş kuytularında hava almalı, yükseklere salınmalı ki orada – yangınların bütün çapraz ateşlerinde buzlar ışıldar – ince izlerle bencilliğin şefkatsiz fırtınalarında ve usun keskin kararlarında dere gibi akar.
Yağmur yağıyor
Ağlıyor camekân
Yalnız kaldık
Tükeniyor saatler
Her şeyi taşıyor şiddetli rüzgâr
Birbiriyle konuşuyor gözler
Tanımadan birbirini
Ve biri var bir kereden başka
Hiç görmediğimiz hayatımızda
Saklandığım kapının arkasında
Akşam gelmekte gecikecek
Göğe bu baklava dilimi gözle bakıyorum
Geceyarısı
Ateşten uçakların neredeyse hepsi geçti
Alarm sinyalleri içinde
Bir silah vardı cebimde
Az aşağıda bir kanat çırpıyordu
Gözyaşlarını tutuyordu ay
Ve perdenin kıvrımlarında alaycı gülüşler vardı
İki yüze inmiş olan hüzün izliyordu ve zaman hoştu. Uykuya dalmışa benziyordu sokaklar, bizden uzaklaşan köye gidiyorduk. Vadinin köşesinde, sedyede mezarlık. Ve göğün sakinliği ellerimizden tutan cesareti, başı ve yolu tüketiyordu.
kendimden uzakta olmak isterdim
eğilen başta yazgının bütün kıvrımları
bütün yitmiş umutlar kesik bir başta
koşmak isteyen ayakları olmayan bir adam bu
konuşmak isteyen başı olmayan bir kadın
ağlamak için sadece gözleri bulunan bir çocuk
Kabuğu altınla açılmış bir düş yolumu kesiyor
Zamanın ters akıntısında kaynağını arıyor belleğim
Yeni doğan bir ışıltıya asılmış gözbebeği
Yüreğinden ve yaşamından daha altlarda
İnişten daha güçlü çıkarken
Kimsenin göremediği renk
Varlığının en derin parçalarında
Sessizlik
Issız gece
Unutuş.
Sözden daha büyük ağırlık yoktur.
Kurumuş acının büyük alanı içinde
Canlıdan çok ölüyüm ben
Kendimden uzakta olmak isterdim
Bu akşam bütün bu kalın pas tabakasını silkelemek isterdim, insanüstü bir çabayla yüreğimi bozan ve ellerimi kemiren bu pas. Niçin günlerin yıkıntıları altında kalırız, uzun zaman? Ya niçin bunca sevgi, bunca kin.
Işığın ve gölgem arasında artık bir fark kalmadı
Kabuğu altınla açılmış bir düş yolumu kesiyor
Zamanın ters akıntısında kaynağını arıyor belleğim
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yağmur yağıyor
Ağlıyor camekân
Yalnız kaldık
Tükeniyor saatler
Her şeyi taşıyor şiddetli rüzgâr
Birbiriyle konuşuyor gözler
Tanımadan birbirini
Ve biri var bir kereden başka
Hiç görmediğimiz hayatımızda
Hiç kimsenin geçmediği yolda
30 ve 13 nolu haneler arasında
Hava ne olursa olsun
Bütün o gün ve sonraki günlerde
Burada bekliyorum
Bekliyorum seni
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Masanın dört ayağı hareketsiz; ötekiler de. Ya sizin kafalarınız? Kızardığı görülmesin diye ellerinizin arasına eğilen kafalarınız?
Çarpıt ruhunu
Bir gün bozulacaksın

Ve kimse teşekkür etmeyecek sana
Onca çırpınıp durmana

Olduğumuzu sandığımız her şey ve olmayan
Sizi yaşatan ve hep kuşkulandığımız
Güçlerimizin hızlı akımı karşısında
Yiten sıcaklık
Renksizleşen kan
Bu rüzgâra direnmek zor
Ve biri var bir kereden başka
Hiç görmediğimiz hayatımızda
Acaba engellerle yasaklanan sakinlik mi?
Unutulan zamanla kaybolan kökler mi?
Başka bir istikamet ya da aynı serüven?
Asla bir araya gelmez ruhlar ve bedenler.
Yalan söyleyebilen kim varsa başaracak.
Daha uzağa gitmek
Dünyanın soluk aldığı yere
..
Kendini göstermeyen birinin geldiği duyuluyor
Konuştuğu duyuluyor
Güldüğü duyuluyor ve ağladığı duyuluyor
Bir gölge geçiyor

Bir tehdit, pancurun ardında söylenen sözler

Yitirdim bana verilmiş olan sırrı
Artık bilmiyorum ne yapacağımı
Bu komedyanın ya da dramın dilsiz kişileri sahnedeler. Kulis yok. Sahne ışıkları gözleriniz ve bakışlarınız. Ne rol !
şiir daha çok insan yüreğinde bir yokluk ve eksikliktir, en doğrusu ozanın bu yokluk ve eksikliği yerine koyma yeteneğidir.”

“Şiir bazı insanların diğer insanlar arasında duyduğu tedirginliğin sonucudur ve bütün insanlardan daha yüksek bir derecede gerçekle yüzyüze kalınca bu gerçeği, biçim vermek, biçimini değiştirmek ve sarılmak yoluyla daha bükülgen bir gerçeğe indirgemek girişimi başgösterir.”

Sandalyeye oturmuş
Beklerken
Gece
İniyor gökyüzü
Düşündüğüm herkesi
Çocukluğumun İlk günlerinde olmayı
Ve geri dönmeyi isterdim
Öteki tarafa çekip gitmek
Yeniden başlamak için
Yağmur yağıyor
Ağlıyor camekân
Yalnız kaldık
Tükeniyor saatler
Her şeyi taşıyor şiddetli rüzgâr
Birbiriyle konuşuyor gözler
Tanımadan birbirini
Ve biri var bir kereden başka
Hiç görmediğimiz hayatımızda
Su yüzünden kayıyor çatı
Yağmur yüzünden eriyor ne varsa
Petrol alkol ve benim ince mumum
Yangına verdiler evi

Kuşların olmadığı bir bahçe
Sesin olmadığı bir bahçe
Kara çiçekler toplayacaksınız
Yapraklar hiçbir zaman yeşil değil
Bütün dikenler kırmızıdır
Ve kana bulanmıştır elleriniz

Orta gidişten bir tören alayı geçiyor
Bir mumun yandığı
Ölen kadının penceresinden
Yavaş bir şarkı çıkıyor

Bu o kadındı ve başkası
Komşusu da
Avazı çıktığı kadar şarkı söylüyor herkes
Ve üstünde güldüğümüz merdivende
Düşen birisi çığlık atıyor
Bir köpek koruyor kendini

Yalnızca yağmurun ağladığını işitiyoruz

Karanlık bir odada geçen zaman geri gelecek daha sonra. Küçük bir lamba getirip sizi aydınlatacağım. Eliniz ayağınız karışacak, göreceğiz.
Kendi halindeki sözcüklere ve uyurken gülümseyen çocuğa bir anlam verebileceğim.Kendi kendimize yaşlanmamız gerçekten olası mı? Yere düşen birkaç enkaz parçası var. Hiçbiri bir daha ayağa kalkamayacak. Henüz aydınlanmaya başlayan birkaç pencere var daha. Ve kapının önünde gücünü bilen ve bekleyen, iri yapılı ve cana yakın bir adam var.
O bile kendi yüzünü tanıyamaz.
Uzaklarda kapanmış devrelerden anılar
Her şey boş
Us soluklanıyor
Kötü duygularını kustu yürek
Beni duygularıma kölelikten kurtaran lamba yuvalarının
Tam ortasından geçiyor rüzgâr
bu kara odanın bütün köşelerinde
asla uyumayacak ne senin ne benim
gölgem
eğer arkanızda
bir psst sesi
duyarsanız ve
aynı anda bir
taksi geçerse
hiçbir zaman
geri dönmeyin
taksi içindir.
oysa ağlıyordun gideceğin akşam
gerçek olmayan bir gölgeyle alnıma dokunuyor biri
bir el
ama gördüğümü sandığım yalnızca tren dumanları
yalnızım
çok yalnız,
elimden tutmaya gelen olmadı.
bunun böyle gideceğini sandım bir zaman
artık öyle değil
koşmak isteyen ayakları olmayan bir adam bu
konuşmak isteyen başı olmayan bir kadın
ağlamak için sadece gözleri bulunan bir çocuk.
adını haykırdığı hiçbir kapı açılmadı.
ancak birini beklediklerini anlayınca, yüzünü değiştirmek geldi aklına.
derken, o hep beklenen ama hiç gelmeyen kişinin yerine girdi.
Sözden daha büyük ağırlık yoktur
Yüzümü güldüren umutsuzluk
Neyim varsa alıyor benden
Sonunda her şey duruyor boşluk içinde
Hiçbir zaman dolmayan anıların çekmeceleri..
Yüzümü güldüren umutsuzluk
Neyim varsa alıyor benden
Sonunda her şey duruyor boşluk içinde
Hiçbir zaman dolmayan anıların çekmeceleri
Yalnızım
Evet çok yalnız
Elimden tutmaya gelmedi kimse
Yalnızca yağmurun ağladığını işitiyoruz.
Kendi kendimize yaşlanmamız gerçekten olası mı?
Geçsin zaman
Unut bir gün yaşadığını
Öl bu zamanda
Ve başla yeniden
Soyunan
evrenin son noktasına
Değiştir elbiseni
Koru derini
Böylece gizlenir doğru yanlışın altına
Zor değil
Gözyaşı faydasız
Geri çekilir kalbin
Ama daha güçlü
ve küçük
İter hayat seni ölüme doğru
Işığın ve gölgem arasında artık bir fark kalmadı
Kabuğu altınla açılmış bir düş yolumu kesiyor
Zamanın ters akıntısında kaynağını arıyor belleğim
Yeni doğan bir ışıltıya asılmış gözbebeği
Yüreğinden ve yaşamından daha altlarda
İnişten daha güçlü çıkarken
Kimsenin göremediği renk
Varlığının en derin parçalarında
Gerçek denizcilere sürüklenen iskandili bırakırsam
Tek bir taş bile yerinden oynamaz
Tek bir soluk almaya gelmez ışığı
Ve altın kaplamalarda kendime bakıyordum
Hiç kimsenin görmediği bir portrenin çırpındığı
Gökyüzünde ve yanan her yıldızda
Bir başka ses
Ve yol boyunca yayılıyordu çığlıklar
Ve çukurların çalılarında yırtılıyordu çığlıklar
Bu hayvani ve insani sesi duyuyordum ben
Kapı kapalıydı biz ayrılmıştık
Gökyüzü şişkinleşiyordu
Ve batmış olan güneşin kavrukluğuydu bu
Asla unutmayacağım yüzünün çizgilerini
Al heybeni
Ört yüzünü
Ve git
Gece altında
Beyazlar yol
Vakit geç
Defol git
Geçsin
zaman
Unut bir gün yaşadığını
Öl bu zamanda
Ve başla yeniden
Soyunan
evrenin son noktasına
Doğru yürümeye
Değiştir elbiseni
Koru derini
Böylece gizlenir doğru yanlışın altına
Zor değil
Gözyaşı faydasız
Geri çekilir kalbin
Ama daha güçlü
ve küçük
İter hayat seni ölüme doğru
Dev kule
gülünç insan
kopçaları çözülmüş bir iç çekişle
Silinir bütün pişmanlıklar
Ağlayan ve tüten
Saatin tekeri
çok uzunca
Kes ve durdur hareketini
Açgözlü tutku
döner boşlukta
Kaybolmuş rüzgâr altında
başka bir hedefe doğru
Avluda büyük bir gürültü var
Bu artık ne benim ne de onlar için
Bunlar sana
Sen işte
Hep üzgün
O yüzün
Pırıltılı yağmur damlaları
Saçlarında
Küflü bahçenin nemli havasında
örülür eski sevgilerin ipeği
Kışın ortasında zayıf düşünce
Vaktiyle koyu kırmızı alaycı bir sevgili
Al heybeni
Ört yüzünü
Ve git
Gece altında
Beyazlar yol
Vakit geç
Defol git
Geçsin
zaman
Unut bir gün yaşadığını
Öl bu zamanda
Ve başla yeniden
Soyunan
evrenin son noktasına
Doğru yürümeye
Değiştir elbiseni
Koru derini
Böylece gizlenir doğru yanlışın altına
Zor değil
Gözyaşı faydasız
Geri çekilir kalbin
Ama daha güçlü
ve küçük
İter hayat seni ölüme doğru
Zamanın ters akıntısında kaynağını arıyor belleğim
”Işıltılı git-gel
Yorgunluğun dalga çatlaması
Damla damla kazar zaman çıplak taşını
Dakikaların çeliğiyle aşınmış göğsün
Ve bir el bilinmeyene giden sırtında ”
Avluda büyük bir gürültü var
Bu artık ne benim ne de onlar için
Bunlar sana
Sen işte
Hep üzgün
O yüzün
Pırıltılı yağmur damlaları
Saçlarında

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir