Oktay Rifat kitaplarından Bütün Şiirleri II kitap alıntıları sizlerle…
Bütün Şiirleri II Kitap Alıntıları
oturuyoruz ölsek de,
kalkıp bir döşekte sevişsek de.
yalnızlık başkaldırır.
sözcüklere bırakıyor yavaş yavaş yerini.
Ne güneş, ne ekmek, ne su,
yarın bir tanrı orada kof
bir anlam bulutuyla dolduracak yerini.
Öldüm düşeli derdine
Aşır beni dağın ardına.
Aynalardan daha boş
Bütün o yolları düşünmek
Çıldırtmasın seni
Çelişik sev.
Geçerken verdiği ne
Mektup değil selam.
Kork
Çünkü yalnızlığım ben
Çünkü yoksulluğum ben
Tepeden tırnağa.
Tasa, son yıldızlı durak,
Bitmez öpüştür yaşamak.
kimse tutmaz onları
sesler gelirdi sabaha dek
sabaha dek düğün dernek
bir mum alevi dolaşırdı camları
fıstıkların arasında beyaz
bakımsız ahşap köşkler
önlerinden korkuyla geçtiğimiz
daha çok ölüme benzer
kapılarını çalıp kaçtığımız
çakıl döşeli taflanlı yolda
yüreği küt küt atan çocukluk
şimdilerde ne gizem ne giz!
önünde çayı şekeri
güzel günler gözümün önünde
sana dokunamam bir daha
büzülmüş oturuyorsun
arkan bana dönük
sana sarılamam bir daha.
sivrilir yalnızlığım biraz daha
gelecekmiş gibi
sabahtan beri.
benim de aklımda, unutulmuyormuş!
vurdum onları tele dizdim
ve sattım
balık satılan tezgahta
ay güneşten daha güzel
özlem sevişmekten daha güzel
sayısız gecelerimden biri
elimde tutuyorum o yolu
daha çabuk varmak için sana
sonundayken başı
başındayken sonu
tutuştur bunları
yanarken oku
ateşe dönerken kuş
geceye dönerken yaz
ve otları mezarlığın
bunca yapraksı kadın
bunca kitapsı ev
bunca delişmen baba
ve küller
bütün sözcükler çekip gitmiş
acılı köfte değilim
dertliyim acılı
seni kaçıramam güpegündüz
ben son yolcuyum bu sokakta
son seyirci bu panayırda
şundan bundan
saatlerce konuşurlarmış
şimdi ölmüşler
yazışıyorlar.
istersen uyuma yüzüme bak ki
değişeyim gecenin en mavi türüne.
selinden kurtulmanın tek çaresi
çaresiz yıkımların
terazinin duruşuna denk
bu kargaşa ortamında.
gözlerinle duy
avuçla kokla.
ovayı dolan,
bahçeye odaya gir,
mavi boncuk nazarlık
kon avuçlarımın damına.
kitaplarım küçük harf,
tutkularım yatışmak bilmiyor, yalnızlık
silindi kağıdımın tutuşan ucundan
gidiyorum, gitmek karışmaksa
beş parmaktan akan suya.
Karıştım başlamayana.
bahçeyi kapıyorum kitaba çıkıyorum,
şişeler var bahçeyle kitap arasında
yakar ruhları parmaklarımızı atarız
tütün basarız boşalan yerlerine
cam bir çocuk bırakırız gözlerinde
günbatımı, boş bir kutu ya da nepentes.
tutkuların renginde.
ardında yaşanmış Zaman’ın sıcaklığı
ve fesleğen yaprağından kalan koku.
Masaya gitti
Kitabı aldı
Kuş oradaydı
Yuvası kitabın altında.
Taze bir yaprak gibi
Kıpırdar durur içimde
Oysa nice güzler geçti
Bunca yaprak döküldü dalından
O günden beri.
Götür beni engine
Dengi dengine
Görmeden tutulduğum
Bu kördüğüm
Denizin üstü yalım
Kodu yüzüstü gitti
Yalnız başıma kaldım.
Büktü boynunu gitti
Gelen biriydi demin
Şimdi giden biri
Uzaklaşan biri gittikçe.
Ver ki her seslenişten öte
Unutulmasın bu sessizlik.
Sevgim çoğaldıkça
Bir karanfil kasketinde kulak ardı
bahçeyi atmış omzuna kartal kanat
yaprak yolarak geçiyor önümden
türkü çağırıyor güneşinden
bulut değil kardığı kumla kireç
mavisi dolarken testiye
yeşili akıyor elekten
usulca ayırıyor kumrunun halkasını
damların çengelinden.
Birinci Selim kanı severdi
İkinci Selim şarabı
Üçüncü Selim’in sazda sözde aklı
Dördüncü Selim diye biri yok
iyi ki yok!
lokantanın üst katına çıktık
iyiyiz
çocuklarıyla Norveç
kadınlarıyla Çorum
kucaklarında üzüm gözlü kadınlar, çocuklar.
Bir boğa gibi güçlü
Bir başak kadar sarıydı
Ama ölüm
Ayırt etmeden kırar insanları.
Bir toprak ve güneş kokusu
Ekininde saçlarının.
Senin başın perdelerde
Benim gözüm camlarda
O günler nerde.
Yüce yaylalardan inmişler
yayan yapıldak
Başka bir soyun
Durgun insanları gibi bakıyorlar
Anlaşılmaz gözlerle
Ot mu istiyorlarsu mu
Belli ki yaz kış ağaç toprak
Ayrı değil dillerinde
Gelişleri var sevgiye benzer
Ellerinde değil söylemek.
ölü bir kuşu yolmak kadar kolaydı
ama ben oralara sarktım ve sustum
kayıklada pencereden gir
sedire kurul
odada yelken aç
yapış sülyenli dubalarıma
zehirli midyelerinle
gel de nasıl gelirsen gel.
kırıksın biliyorum
her zaman bir aynadan baktım sana
kilitlisin bana biliyorum
bir başucu lambası kör
vuruyor kireç badanasına duvarın,
düşüyor göğsünün yıldırımı.
kaçıramam dağlara
benim atım yok
böldüğüm öptüğüm avuttuğum
bir kayık geliyor aklıma
telinde kırlangıç büyüttüğüm..
bir beyazı maviye oturtmak
ya da bir maviyi kırmızıya..
bahçeyi kapıyorum kitaba çıkıyorum..