İçeriğe geç

Bütün Şiirleri 3 Kitap Alıntıları – Şükrü Erbaş

Şükrü Erbaş kitaplarından Bütün Şiirleri 3 kitap alıntıları sizlerle…

Bütün Şiirleri 3 Kitap Alıntıları

Uyudum uyandım, mektubun gelmedi.
Oturdum gözyaşımı okudum.
Yok başka anısı insanın.
Seni sevdim.
Ölümden büyük olsun istedim dünya.
Bizler, kötülüğün küçük tanrıları… Kendi ölüsüne secde edenler… Yaşarız bizim diye, başkalarının biçtiği bir hayatı…
Köknar ağacının dibine oturdum
Akdenizdi. İkiz güneşti
Ayaklanan bir kadın yüzüydü
Yaramı sever gibi sevdim gelincikleri
Taşlara sesini veriyordu rüzgâr
Eğildim telâşı önünde kertenkelenin
Dağlar mavi bir zamandı
Otlarda soluk alıyordu tanrı
Sevdiğim kadınlardan bir mucize
Bütün acılarımın dışına çıktım
Elinden tuttum çocuk babamın
Annem yeni doğuruyordu beni.

Sildim pişmanlığı payıma düşen hayattan.

Güneş tanrım.
Yağmur annem.
Toprak ömrüm.
Bir su damlasından sonsuzluk veren hayat
bir su damlasına kur mezarımı.
Size kim, neyi, nasıl- –
Aynı dilde mi kederlendik sahi
Aynı yüzyıl mıydı şu yaşadığımız…
Denize bakacaksın
İçin dışın ışık
İnsan nasıl sever hayatı diyordun ya…
Gövden aklından bilge
Gülümseyeceksin…
“Uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum.”
seçilmiş bir yalnızlığın içinden
seslenirim mahcup ve özgür;
sevdiği herkesi bir kedere
dönüştüren kalbimle.
“İnsan bir mendille gezmeli hayatı
Ne zaman ağlayacağı bilinmez ki.”
Ölüme bırakmayacağım bilmeyi
Dişlerimin arasında bir ishak kuşu
eğiyorum ya başımı
çaresizliğime tuttuğun aynayı seviyorum.
O gölgeyim taş dibinde, bir çürüme bilinci
hükmüm yok bahçende diyorum
üstüme elediğin şefkati seviyorum.
Uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla
Ağzından gelecek her sevinci, her azabı seviyorum.
Ellerindeki bilge zamanı
denizi yağmurdan korumaya çalışan
çocukluğunu seviyorum.
Herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.
Kaldıysa bir güzelliğim, bu ‘aynalar pazarı’nda, gözlerinin değdiği yerlerimdir
Büyük konuşanlar

Yalnız yükseği görenler
Herkesin ortasında yürüyenler
Bütün ışıkları yananlar
Sesi menevişsizler
Güzü küçümseyenler
Gözyaşına arkasını dönenler
Kendini mutluluk bilenler
Sessizlikten korkanlar
Yalnız eşyalarına gülümseyenler

Kışa yolu düşmeyenler
Kalbi ölüm mühürlüler
Penceresi dışa açılmayanlar
Aşktan utananlar
Güzelliği kimsesizler
Dili şiddet olanlar
Gövdesi sözünden önce gelenler
Dünyaya dokunmayanlar
Unutanlar, unutanlar
Ey tek heceli darlık

O mevsimim ki herkesten yapılmış
Üç noktayla biten bir cümleyim artık

Bilmez miyim gönül kendine yükken
Başkalarını sevmenin acısını
Sana bir cümle kurdum çocukluktan
Kitaplar dolusu suç buldun bana
Aynı dilde mi kederlendik sahi
Aynı yüzyıl mıydı şu yaşadığımız
Geceden başka ışığı yok anıların
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kaldıysa bir güzelliğim, bu ‘aynalar pazarı’nda, gözlerinin değdiği yerlerimdir
Öyleyse neden odama düşüyor
çekilen her perdenin yalnızlığı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kendi zamanını ölü gömleği olarak giyinip, başkalarının zamanını güzelleştirmekle cezalıslydı.
Sana bir cümle kurdum çocukluktan
Kitaplar dolusu suç buldun bana
Bir coğrafya bilgisiydi ülkeniz, sıkıcı mı sıkıcı
Birinci erdeminiz görmemekse, ikincisi unutmaktı.
– Uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla. Odalara ömür veren gövdeni seviyorum
“Mezarlar bol ışık altında o kadar beyaz idiler ki Bir damla kan yeterdi onları canlandırmaya

Edip Cansever

Koygun bir gölge nereye baksak 
Hayatlarıyla güçsüz düşürüp aklımızı 
Mevsimlerin hiçbir şey katmadığı, uzun 
Çok uzun yüzleriyle, boşluğun canı gibi 
Oturuyorlardı sözlerimizin üstünde
“Kış dayanma gücü veriyor da 
Yazdan geçiyor ayrılık ”
Hiçbir annenin, yanıtını değiştiremediği iflah olmaz sorudur bugün de: Kızlar neden hep kenara çekilerek yaşar?
Yoruldum anlamaktan
İnanırım, ölümün bir gün
Bizi de güzelleştireceğine
İyimser olmak için eşya gerekmez size. Gözleriniz var ya
İnsan kendinden doğururmuş kendini. Öğreniriz
Vakit kalmadı
Boşluğun kapısıyım.
Bütün şarkılarımı
Bir daha söylemek istiyorum.
Bu kadar mı ters açar
Gözyaşının lalesi
Yalnızlık…
Her yere sığıyorum.
İnsan sevmezse mezarını küçük düşürür.
“Sesler içinde oturuyorum. Ağaran sesler, kararan sesler. Dünya yok. Kör bir boşluğun soluğu her yer. Zaman erimiş. Ne görmenin büyüsü eşyada, ne gövdede dokunmanın yalnızlığı, ne kokuların getirdiği hayal. Uzak yok. Yakın yok. Bunca yıl yaşamamışım. Kumlar uğultu, ağaçlar sis, toprak bunaltı. Deniz ilk günkü bilinmezliğinde. Bir sıkıntı pervanesi güneş. Umut gibi umutsuzluğun da acısı bitti. Sabır denilen cezada soğudu yürek. Kalktım yürüdüm elimdeki çaresiz soruyla: İnsan neden hep sona bırakır kendini?..”
Üç noktayla biten bir cümleyim artık
“kış dayanma gücü veriyor da
yazdan geçiyor ayrılık…”
Herkesin başkasını konuştuğu bu aynalar pazarında, seni kimselere söylemeden öleceğim.
Bütün seslerin bize ait olduğu bir ruh esrimesiydi yalnızlık.
Uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum.
Sussam ikrar, söylesem kusur
O yanlışım kalbin cümlesine dokunan
Sessizlikten harfler oydum sana
Sesi bil,
beni sus,
kendini gör diye
Kadıköy iskelesinde
soğumuş sözlerdi ağzın.
Söner hâlâ canımda
hayal kandilleri denizin.
Bütün iyi aşklar
Yolda kalsa da hatırlanır.*
Buydu, denize bakarak söylemeye çalıştığım
*Süreyya Berfe
Benim gittiğim, bilmediğim hayatlarda süren yalnızlığımdır.
Benim gittiğim uzaklar değil, içimdeki sözlerdir.
herkesin başkasını konuştuğu
bu aynalar pazarında
seni kimselere
söylemeden öleceğim.
seçilmiş bir yalnızlığın içinden
seslenirim mahcup ve özgür;
sevdiği herkesi bir kedere
dönüştüren kalbimle.
“Zaman avuçlarının içinde. Açıyorum, insan olmanın sonsuzlu­ğu; kapıyorum, ölüm dünya olup geliyor üstüme.”
Ey sevginin çok bekleyen, çabuk susan kalbi. Acı dengende senin, hangi mutsuzluğu hangi mutlulukla bağışlar insan…
Ne zaman sussam, başka sesler başka odalar.
Her şey soğudu. Ben ölüme biraz daha yakıştım.
Ey kendine acımaktan yapılmış sevgi
Nerden bulayım seni özgür kılacak geçmişi..
Bu kadar mı ters açar
Gözyaşının lalesi
Y a l n ı z l ı k…
Her yere sığıyorum.
Benim gittiğim, bilmediğim hayatlarda süren yalnızlığımdır.
Kış dayanma gücü veriyor da
Yazdan geçiyor ayrılık
Ateşin bilimi gövdem
Aşk ne ki
Kadının gücünü gördüm
Toprak bilmeyen gezgin. Deniz turnası.
Kıyıdakilere başını kaldırmayı öğreten gündüz düşçüsü.
Su bahçıvanı.
Tutsaklığımızı uçan güzellik.
Sonsuzluk lekesi.
Mavi ses. Baş dönmesi. Rıhtım çocuğu.
Yalnızlık… Seni bir gün biz seçeceğiz.
O zaman güzel olacaksın.
Bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın
getirdiğin hevesi, götürdüğün imkanı seviyorum.
Evlerdesin, dışarılar hüzün, eşyalar ayakta
senden ayrılanı seviyorum, sana kavuşanı seviyorum
Uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum.
Uyandığın sabahlardan başka bağım yok dünyayla
odalara ömür veren gövdeni seviyorum.
gelsen şu olurdu:
evim dünya olurdu
incelik dil bulurdu
saygı çocuklaşırdı
beden murat kesilirdi
kalabalık çiçek açardı
pişmanlık utanırdı
eşyalara su yürürdü
acı değer kazanırdı
ölüm sahipsiz kalırdı
güzel anı olurdu
aşka yakışırdı
şiir usulca susardı
yaşamak büyür büyürdü
Öyledir sevgilim
Uzaklar ayaklanır
Yakın uzaklaștıkça
Her mevsimden dili vardır
Bütün zamanlarda
Ayrılık aşkın önünde yürür.
İnsan sevmezse eve gelir. Gider aktarlara bakar. Yarasına biraz uzaklık basar. Küçük dükkanlarda uzun konuşur. Bin çeşit önlem geliştirir. Gökyüzü çoktan inmiştir yere. Zamansızdır. Seslerden üşür. İnsan sevmezse mezarını küçük düşürür.
Yalnızlık Seni bir gün biz seçeceğiz.
O zaman güzel olacaksın.
Birimizin kalbi ötekinde acı
Şu farkla yaşıyoruz aynı kaderi:
Sen, yaralarını gösteriyorsun
kimliğini sorduklarında;
Ben kimliğimi gösteriyorum
utancım sorulduğunda

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir