İçeriğe geç

Bütün Oyunları Kitap Alıntıları – Bertolt Brecht

Bertolt Brecht kitaplarından Bütün Oyunları kitap alıntıları sizlerle…

Bütün Oyunları Kitap Alıntıları

”Sevme kapasitesine sahip, sevilme yoksunluğundaki insanlar, kafalarında bir resim çizerler
Çevrelerindekilerle sınarlar resimlerini
Çevrelerinde de, sevme kapasitesine sahip, sevilme yoksunluğunda kişi varsa eğer, özveri başlar, resim cisme dönüşür
Aşk derler adına
İnsan denen sosyal yaratık, alemde yenileme yeteneği en yüksek olandır Yerel ve düşünsel ayrılıklar girdi mi araya
Aşk biter, resimle kalınır başbaşa ”
Düşünce şapka değildir ki her kafaya uydurulsun.
Gece gibi
Yalnızız. Yapayalnız
Bir diyeceğim var:
Dünyadan yalnızca iyi bir insan olarak
Ayrılmayın, yetmez, ardınızda
İyi bir dünya bırakmaya bakın!
Duyarsızlığın doruğuna erişmiş insanlık, altın dönemini kurmaya hazırlanıyor.
Yazarlar! Kitap yazıp hayattan öçlerini alıyorlar. Hayat da değişerek öç alıyor.
iyi düşün, andre!
son söyleyeceğini ilk söyleme!
Değiştirin dünyayı ve kendinizi!

Kendinizi değiştirin!

Eğer kastettiğiniz kıskançlıksa, bende bulunmaz o, hıh!
Yalnızca sarhoşlar görür tanrıyı.
– Deminki bulutları gördün mü?
– Evet. Çok edepsizler.
Kendinize düşman ettiğiniz toplumdan hiç mi korkmuyorsunuz ki sizi pire gibi ezebilir, her yerde bu duvarlar gibi çarparsınız ona.
Dünya, sevgili tanrının bir dışkısı
Neyse, önümüzdeki üç hafta hiçbir itlikle uğraşamam, işim var.
-Düşüncelerin var mı?
-Çok var, ama ne olduklarını bilmiyorum.
Her şeyi ancak geçip gittikten sonra fark ediyorsunuz.
Kimse yaşamıyor. Herkes hükmetmek istiyor. Herkes sırf hükmetme peşinde.
Tanrı var imiş ya da yok imiş kime ne ki
İman edin! Haha! Biliyor musun Büyükbaba, insanın karnı toksa iman etmek daha kolaydır.
ZACHÂUS:
Söylesene Polly, bu benim parmağım değil mi?
(Bir şeyi yükseltmiş gösteriyor)
Ve Polly, parmağın ucundaki tırnak benim tırnağım değil mi?
Tanımayacağımı mı sanmıştın?
İKİNCİ ADAM Ne o sahi?
ZACHÂUS: Parmağımı buldum, kesilen parmağımı
Yemeğin içinde buldum.
Pişirmiş onu.
Benim yemeğimin de içine koymuş.
İşte bu de tırnak.
ADAMLAR: (Kahkahalarla gülerler)
Senin kendi parmağını pişirip
Bir de senin yemeğinle sana verdi ha?
Birazım ısırmış mısm ne?
Bir yanını eksiltmişsin bile, ha?
KAYZER: Kayzer hakkındaki fikrin nedir? .
DİLENCİ: Kayzer filan yok. Sadece halk öyle birinin var olduğunu sanıyor, biri de var, kendini Kayzer sanıyor Sonra gereğinden fazla savaş arabası imal edildiğinde ve trampetçiler çalmayı Öğrendiklerinde, savaş çıkar ve bir düşman aranır.
KAYZER: Ama Kayzer şu anda hasmını yenmiş durumda.
DİLENCİ: Yenmedi ki, öldürdü onu. Aptal, aptalı öldürdü
BAAL:Ah, siz cennetten cehennemden kovulmuşlar!
Siz katiller, niye ana kucağında beklemediniz?
Niçindi çektiğiniz onca sıkıntılar?
Ana kucağında uyumak varken sessiz
BAAL: (Girer) Et istiyorum! Adlarınız ne çocuklar, fiyatınız nedir?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Çürümüş ağzında dişlerin.
Çıplak duracak mısın böyle arazide?
Çürümüş giysin, beynin, kemiklerin, çıkının boş, ölmüş beygirin
Biraz usulca öl bari – zaten bitmişsin.
Benim ruhum, en alttaki taşta gömülü de olsa elmas içinde duran güneş
ışığıdır. Ve ilkbaharda ağaçların daha don sürerken bile çiçeğe
durmasıdır. Ve buğday tarlalarının rüzgârda dalgalanırken inleyişidir. Ve yemek isteyen iki böceğin gözlerindeki kıvılcımdır
JOHN: Söz aramızda, evet. Ama dünya, sizi canınızın istediği gibi
duygulara dayanarak değil, belge ve kanıtlara dayanarak yargılıyor. Ayrıca, istediğiniz ne ki: Para sayesinde sevgiliniz sizin, sizse benimsiniz.
BAAL: Dinleyin; bir değiş tokuş yapalım! Sevgilimi siz alın, beni
bana verin
Böyle ince ve zarif bir ruhun böylesine
biçimsiz bir yağ tulumu içine tıkıldığı hiç görülmüş mü? Sizin
öneminiz, İkinciden, yani yağ tulumunuzdan gelmekte
BAAL: John, para gerek bana, para, para. Bir sevgilim var!
JOHN: Size tavsiyem, onu boğun.
BAAL: Gece otlar arasına uzanıp yayılınca insan, dünyanın yuvarlak olduğunu ve bizim uçtuğumuzu, yıldızda parazitli sineklerin bulunduğunu fark ediyor.
DELİKANLI: Astronomiden anlar mısın?
BAAL: Hayır
Çok kötü yaşıyorsunuz. Niye dışkınız yediğinizden hep daha iyi olsun ki? Yediklerinizi
sağlayıp dışkılarınızı toplayanlar inandırmış sizi buna.
Umut ne demekmiş, ben de bir umudum
Yıldızlı gökte Baal’in leşini bekleyen
Akbabaların en semizindedir Baal’in gözü.
Bazen ölmüş gibi yapar. Akbabaysa gelen
Bir güzel yer onu Baal akşam üstü
Peygamber olmayı kim istemez?
Sevaptır yoksulları beslemek.
Cennete konmayı kim istemez?
Melek gibi olmak, insan sevmek,
Cennette bir köşküm olsun demek.
Gel gör ki dünyanın gerçeği başka :
Koşullar kötü, insanlar alık!
Yer yoktur ne barışa ne de aşka.
Yanlış yapmayan akıllı değildir
Onu hemen düzelten akıllıdır.
Sofradan en fazla payı alanlar, bize kanaatkar olmayı öğretiyor.
Aşk da nefret de nasıl alçaltıyor insanı !
Dünya daha iyi bir zaman için çok yaşlı;ve gökyüzü kiralanmış,dostlar.
Kimin vicdanı varsa kuşlar onun çatısına pisler!
Kim sabirliysa,sonunda akbabalar onu yer.Her şey bir kasilmadir.
Çoğu kez yalnızca bir gökyüzümuz vardı,akşamın gökyüzü,bu çok önemli,çünkü o zamanlar Nisan da çalılıklara uzandığımda seninleydim.
Son nefesi hirildamaya başladığında soruyorum:Ne düşünüyorsun?O durumda insan ne düşünür,diye hep merak etmisimdir.Sordum.
Dedi ki:Yağmurun sesini dinliyorum.
Bana mavi gökyüzünü,bir avuç başağı,yumuşak kadın kollarını ve istedigim yere gitme özgürlüğünü verin!Ruh sükuneti budur!
Yalniz olmam şimdiye dek beni ilerleten şey olmuştur.Kendi derimin altında ikinci bir adam istemem.
Evimi sırtımda taşırım.Kacarken bastığım topraklar sabit miri malıdır ve çorak kayıplar olarak geride bırakırım onları.Ben,ölümden yaşama kaçıyorum.
Sen ve ben sarhoş bir gecenin içinden sabaha karşı yol alıyoruz.Ve sen,gökte beyaz bir bulutsun ve ikimiz ayni hizla gittigimiz için duruyoruz kendimizce.Birbirimize baktığımızda duruyor gibi görünsek de gitmekteyiz ki hem nasıl du dizgin.
Aşk,insanın giysisini bedeninden sıyırıp uçuran ve mavi sonsuz gökyüzünü,doyumsuz mavi gökyüzünü,başka bir şeyi değil apaçık gökyüzünü gördükten sonra çıplak olarak mezara gömen bir esinti sanki.
Kendini beğenmişlik sizi aptallastiriyor.Kimse yaşamıyor.Hwrkes hükmetmek istiyor.Herkes sırf hükmetme peşinde.
ANDREA Ama ben bu gece anladım ki, eğer dünya dönüyor olsaydı, bütün gece boyunca baş aşağı asılı kalırdım. Ve bu da bir
gerçek.
GALlLEl (Sobanın kenarından bir elma alır) Diyelim bu dünya.
ANDREA Hep böyle örnekler vermeyin, Bay Galilei. Onlarla hep haklı çıkıyorsunuz.
GALlLEl (Elmayı yerine koyarak) Peki.
ANDREA İnsan kurnaz olunca, örneklerle her zaman başarıya ulaşabilir. Gel gelelim ben, sizin bana yaptığınız gibi, annemi bir sandalyeye oturtup sürükleyemem. Bunun ne kadar kötü bir örnek olduğunu siz de görüyorsunuz. Peki varsayalım ki bu
elma dünyadır, ne çıkar bundan? Hiçbir şey.
GALİLEİ (Gülerek) Sen, bilmek istemiyorsun.
MUHABİR: Giriş ücreti alıyorsunuz ama? O da mı eğitim amaçlı?
BEKÇİ PADUK: Pek tabii! Para ödemediği şeyi önemsemez ahali. Frengi bende ikibuçuk, oysa karşıda en az beş Mark. Şarap hariç üstelik.
KRAGLER:
Bir köpek mutfağa daldı.
Aşçıdan yumurta çaldı.
Aşçı satırı kaptığı gibi
Bölüverdi ikiye köpeği.

Sonra başka köpekler gelip
Ölü köpeğe mezar kazdılar
Üstüne de bir taş dikip
Taşa şöyle yazdılar:.
Bir köpek mutfağa daldı

SARHOŞ: Yıka beni efendimiz, ak olayım! Yıka beni kar gibi ak olayım.
KRAGLER: .. haksızlığa zaman yok, dünya daha iyi bir zaman için çok yaşlı.
KRAGLER: Askeriyeyi ortadan kaldırmak mümkün olabilir mi, ya da sevgili Tanrıyı? İnsanların şeytana öğrettiği acıları çekmek ve işkence görmek, yok edilebilir mi? Yok edemez insan bunları, ama içki içebilir. İçki içebilir ve uyuyabilirsin, taşların üstünde bile.
KRAGLER: (Birden, acı bir eğlenmeyle) Afrika’daydım Orada güneş çok. Zenci öldürdük orada, erkek ve neyse.
Kragler: Kimin vicdanı varsa kuşlar onun çatısına pislerler! Kim sabırlıysa, sonunda akbabalar onu yer. Her şey bir kasılmadır.
BABUSCH:..Bayrak taşıyacağınıza, tembellik edip ense yaptınız!
Buraya bir şey dokunmaz! Burası sakin bir ocak! Aile burası! Alman ailesi! My home is my castle.
BAAL: Sen, sonsuz bakire, ancak utanmasız fareler senin lekeli hamileliğinin kokusunu alırlar.
BAAL:
Yüreğim, gece bulutu gibi hüzünlü
Ve vatansız, ey sen!
Gökteki bulutlar tarlanın ve ağacın üzerinde
Bilmezler niye?
Mekanları kocaman
BAAL: Ruhum, buğday tarlalarının rüzgârda salınırken inleyişleridir. Ve yemek isteyen iki böceğin gözlerindeki kıvılcımdır. Dar bir avlu içinde bir ağacın beş karanlık yıl boyunca yukarı doğru ince bir beyaz halkayı işlediğini görünce dehşete düşerim.
Anlaşılan hikayeler yalnızca kötü anlatılanlardır.
BAAL: Yalnız olmam şimdiye dek beni ilerleten şey olmuştur. Kendi derimin altında ikinci bir adam istemem.
BAAL: Yaz, bende hasat yapan kadınlarınki gibi saf ve soluklu bir sesle şarkı söylüyor ve kendi bedenim çok yabancı bir tedirginlikle yüklü; tek unutturucu Lethe olan şarapları seviyorum..
BAAL: Tek tesellim sensin unutturan iksir ırmağı Lethe.
BAAL: Senin bana verdiğin şarap sarhoş ediyorsa kabahat benim mi?
ERKEK KARDEŞ: (Alaylı) İman edin! Haha! Biliyor musun Büyükbaba, insanın karnı toksa iman etmek daha kolaydır. Ve de barış zamanında, güzel bir odada
KIZ: (Uzaklara bakarak) Başka şeyler anlat bana, Büyükbaba! Senin İncil’in soğuk. Onun sözünü ettiği insanlar bizden güçlüymüş.
Aşk da nefret de nasıl alçaltıyor insanı !
Beni bir torbaya koyup ağzını diksinler. Biraz da tütün versinler lütfen.
Yazarlar! Kitap yazıp hayattan öçlerini alıyorlar. Hayat da değişerek öç alıyor.
.
Düşünce şapka değildir ki her kafaya uydurulsun.
.
Yalnızız. Yapayalnız.
KIZ: Şu kolunu çek! Utanırım.

DELİKANLI: Senin kolun o.

KIZ : Şu kolu diyorum.

DELİKANLI: Haaa, o mu, senin olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir