İçeriğe geç

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır Kitap Alıntıları – Ece Temelkuran

Ece Temelkuran kitaplarından Bütün Kadınların Kafası Karışıktır Kitap Alıntıları sizlerle.

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır Kitap Alıntıları

Dünyada o kadar çok haksızlık var ki.
Biz ne savaşabildik, ne de barışabildik dünyayla..
Tek şekerli, demli bir çay koy masaya, çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka, kapat gözlerini, gülümse
Sen merkezli" bir dünyada elbette yalnız kalırsın..
Anlamsız ve zamansız ağlamalar.
Gitti..Dün sabah, şehrin en işlek caddesinde, bir adam, bir kadını böyle öldürdü.
Uykularına kırgınlıkla dalan kadınlar vardır, ölürler hep.
Ne özgürdük ne de umudumuz vardı.
Anne, kaç kez ölmeyi düşledin sen? Ölmeden önce.
Bugünlerde anneniz aklınıza daha sık gelmeye başladıysa, önemli suçlar işliyorsunuz demektir…"
BİZ ÖLÜNCE -SİZ SUSUYORSUNUZ YA, BİZ ONDAN ÖLÜYORUZ İŞTE- ÖLÜNCE BİZ, KARŞISINDA DURUP SUSACAGINIZ KİMSE OLMAYACAK. SİLAHLARINIZLA YALNIZ BAŞINIZA KALACAKSINIZ.
HOŞÇA KALIN.
hani bazen olur ya, ağlamak yetmez. ağlamanın hiçbir türlüsü yetmez. bağırmak da yetmez. çekip gitmeye bile gerek yoktur. garip bir gülme kaplar göğsünüzü. çünkü acı öyle büyüktür ki, bedeninizi kaplar. bedeniniz acı olur. acı yabancı değildir, batmaz. gülersiniz. gülüyorum. bütün gizlenmiş, yatıştırılmış, bütün yasaklanmış gülmelerimi gülüyorum
hiç kimsenin sevmediği kadınlar var dünyada. bunu anlayabilir miyiz acaba?
biz, öyle şarkılar dinliyorduk ki, yaşamaya ad koymak mümkün değildi. anlamak, hoşumuza gitmiyordu; çünkü, anladığımız şeyleri değiştiremiyorduk.
okudukça, sevgiden başka ilgilenmen gereken şeyler olduğunu sen de anlayacaksın. kafanı sevmeye takıp da, kendini bu kadar sınırlama. kimsenin yaşamı, birini sevmek ya da birinin onu sevmesi değildir, olmamalı.
ilk başta erkekleri, sonra dadünyayı anlamaya çalışıyorum. ve pek tabii ki, anlayamıyorum
bu tür suskunluklar, beni hep büyük itiraflara sürüklemiştir. yalan söyledim," dedim.
öyle bir suçluluk duygusu var ki bende, yemeğin yemediğim yarısının bile kalbinin kırıldığını düşünüyorum. böyle yaşamak kolay olmuyor elbette. insan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor. yani merak ediyorum, insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar.
bir şehrin açık hava çiçekçilerinin başına gece bekçileri dikilmesi, şehirde hala çiçek çalmayı düşünen insanlar olduğunu gösterir. ne güzel!
bak fidel, bu toprakların altında onlar da var. küçük komik böcekler ve ölü çocuklar, ne garip değil mi?
Kimsenin yaşamı birini sevmek ya da birinin onu sevmesi değildir, olmamalı.
Hep böyle olmaz mı? Erkekleri salonda bırakıp mutfağa git­mez miyiz? Vatanımıza, doğal ortamımıza dönmenin huzuru. Neden bir de mutfakta sorulur hal hatır? nasılsın?" daha kı­sık ve doğrudan bir sesle, gerçeği duymak ister gibi, salonda­ki yalanları değil.
Yenilmekle uzlaşmak arasındaki yerdedir delilik. Delirdiğinizde herkes, artık mutlu olduğunuzu, her şeyin düzeldiğini sanır. Düzelmiştir de bir bakıma. Çünkü unutmuşsundur.
nsan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor. Yani merak ediyorum, insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar. Bana gelince,ara vermek bir yana , yaşamak istediğimden bile o kadar emin değilim. O tür bir saplantım – ya da kararlığım diyelim – hiç olmadı. Kendimi dünya için o kadar zorunlu veya yararlı da görmüyorum üstelik.
Hani bazen olur ya ağlamak yetmez. Ağlamanın hiçbir türlüsü yetmez. Bağırmak da yetmez. Çekip gitmeye bile gerek yoktur.
bunları oku.denize karşı bir sigara yak.tek şekerli, demli bir çay koy masaya.çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka.kapat gözlerini, gülümse, çünkü…
bütün kadınların kafası karışıktır.
BİR ÇİÇEĞİN YANINDAN GEÇER GİBİ YAŞAMALIYIZ ASLINDA.
Bunları oku. Denize karşı bir sigara yak. Tek şekerli, demli bir çay koy masaya. Çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka. Kapat gözlerini. Gülümse. Çünkü…
BÜTÜN KADINLARIN KAFASI KARIŞIKTIR.
Çünkü…
Bir gün bir anda, bazı kızgınlıklarını unuttuğunun farkına varacaksın. Artık pek düşünmediğini, çünkü artık bildiğini anlayıp, ellerini bir klarnet taksimi gibi uzatacaksın. Hala kafan karışık olacak. Ama artık bunu seveceksin. Sevmelisin de. Çünkü…
KADINSIN…
BİZ ÖLÜNCE -SİZ SUSUYORSUNUZ YA, BİZ ONDAN ÖLÜYORUZ İŞTE- ÖLÜNCE BİZ, KARŞISINDA DURUP SUSACAĞINIZ KİMSE OLMAYACAK. SİLAHLARINIZLA YALNIZ BAŞINIZA KALACAKSINIZ.

HOŞÇA KALIN.

Artık hiçbir sözcüğe, hiçbir ağlamaya inanmayan kadınlar. Artık hiçbir gecenin geçmesini beklemeyen kadınlar. Artık kimsenin gelmeyeceğini ve ölümün sıcak bir yatak olduğunu bilen. Hayatları, eteklerini düzeltmekle ve ne olursa olsun çayı masaya getirmekle geçmiş kadınlar. Kimse onları sevmedi. Hiç kimsenin sevmediği kadınlar var dünyada. Bunu anlayabilir miyiz acaba?
Ruhları sünnet edilmiş kadınlar. Sonsuza kadar sabırlı kadınlar. Artık konuşmadıkları için onları anlayamıyoruz. Gerçekten varlar mı, o bile kesin değil. En azından sokakta yüzyüze gelmiyoruz onlarla. Ama sanılmasın ki onlar yok oluyorlar. Onlar, sessizce ve yeni baştan, yeni sabırlarla üretiliyorlar.
Komik olacak kadar acıklı ama, kayıp kuşak" dedikleri biz olmalıyız. Çünkü, gerçekten kaybolduk. Ne bu dünya üzerindeyiz, ne de yeni bir dünya kuracak gücümüz var. Elimizde yalnız, serseri şarkılar, peltekleşmiş şiirler, bulanık öyküler, bize uymayan adlar, avuçlarımızın terleriyle çamurlaşmış acılar. Yürümemiz yolları aşındırmıyor gerçekten. Her iki anlamda da.
Öyle sanıyorum ki, biz ölüme programlı hücreleriz.
Önceleri, her şarkıda bir ad koyarsın yaşamaya. Gün geçtikçe, şarkı sözlerini bile duymaz insan.
Söz yoksa, sürgün vardır. Kaçarsın. Nereye? En yalan yere.
(Bu açılan bacağı nasıl kapatacağım şimdi ben? Öküze bak, nasılda… Yiyecek gibi… Kıpırdamadan konuş. Kıpırdama.)
Anlasana, biz yokuz aslında. Yani ellerimiz hiçbir zaman temiz olamadı. Yok yere topuklu ayakkabılar giymeyi öğrendik ve dolma sarma derslerine çalıştık. Psikoloji ve sosyoloji okuduk ve bol bol sustuk.
Anne, kaç kez ölmeyi düşledin sen? Ölmeden önce.
Uykularına kırgınlıkla dalan kadınlar vardır, ölürler hep. Önce ayakları yiter. Birileri, hep birileri gelip, ayaklarını götürür kadınların. Ayaksız kalan kadınlar, şişmiş elleriyle, yaşamı çekilir kılacak bir şeyler bulmaya çalışırlar. Açlıktan kazınmaları, her şeye dokunmaları bu yüzdendir; ellerinin yettiği yere kadar ve yalnız el yordamıyla.
Öcümüzü almalıyız, hayatı beceren"lerden. Bütün delirmelerimizi delirtmeliyiz onlara. Bütün yaralarımızı iade etmeliyiz.
Çok susarsan delirirsin.
Bir çiçeğin yanından geçer gibi yaşamalıyız aslında.
Hepimiz birbirimizin şeytanıyız. Bu dünyayı cehenneme çeviririz."
Ben zaten bu yaşa kadar nasıl geldim, ona şaşmalı.
Seni sana benzeyenlerin kurtarabileceğini mi zann ediyorsun?
-Kedi bir insana nasıl lazım olabilir?
+ Kedileriyle delirerek yalnız başına ölen kadınlardan olacağız ya, işte onun için lazım.
90 kere de arasan, aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor.
Eziğe yatarsan, ezerler.
Yaşamayı becere bilenlerin, hatta zaman-zaman mutlu ola bilenlerin karşısında donup kalıyorum. Yani merak ediyorum, insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar. Bana gelince ara vermek bir yana, yaşamak istediğimden bile o kadar emin değilim. Kendimi dünya için o kadar yararlı ve zorunlu görmüyorum üstelik.
Yaşadıklarımı ezberleyip yazıyorum işte. Hep aynı şeyler olduğundan…
Benim burnum yere düşse, üstüne basar geçerim.
Güzel şeyler söyleyen öykülerimiz ne zaman tükendi bizim?
Yanlış öğrenmişim ben bu hayatı.
Anlamadan bakıyorsun, değil mi? Anlamak hoşumuza gitmiyor, çünkü anladığımız şeyleri değiştiremiyoruz biz.
“…çok bunalım­da olsam bile, saçımı yaptırırım, makyajımı yaparım, öyle gelirim işe. Kimse hiçbir şey anlamaz.
Hiçbir şey beklemediğini söyleyenler, en çok bekleyenlerdir aslında.
İnsan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor. Yani merak ediyorum, insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar. Bana gelince, ara vermek bir yana, yaşamak istediğimden bile o kadar emin değilim.
Kimsenin yaşamı, birini sevmek ya da birinin onu sevmesi değildir, olmamalı.
Hem bütün kadınların kafası karışıktır, çünkü karıştırılmıştır. Ama toparlanır. Her zaman.
Cemal Süreya anlamayanın çiz üstünü, tatlım."
Anlamak hoşumuza gitmiyor, çünki anladığımız şeyleri değiştiremiyoruz biz.
“Bütün çocuklar, bir kez olsun, anne ve babalarını cezalandırmak için ölmeyi düşünmüştür mutlaka. Ve nedense hep ağlamışlardır düşün sonunda.”
Artık soykırımların arasına reklam alıyorlar.
Önümüzde hep bir duvarla koşuyorduk.
Hiçbir şey beklemediğini söyleyenler en çok bekleyenlerdir aslında.
Gerçekten yazarlığı düşünüyorsan, yazdıklarını yırtmayı da bilmelisin.
Öyle değil işte, ben kendime hiçbir şey gibi geliyorum.
Bana kalırsa kendini çok önemsiyorsun, her yaşadığın zorluğu bu yüzden abartıyorsun. Sen merkezli bir dünyada elbette yalnız kalırsın."
kadınların, kü­ çük, komik acı öyküleri vardı. öyle ya, peçete koleksiyonu ya­ pan bir cinsten ne beklenebilir ki? sizce kaç erkek biliyordur kadınların küçükken peçete koleksiyonu yaptığını?
Sen benim sözlerimi alırsın kucağına, ben seninkilere başımı yaslarım.
Kaç kez ölmeyi düşleyebilir insan, ölmeden?

Varoluşçuluk okumuşum,  hiçbir şeye bana mısın demiyorum .
Var mi öyle , çocuklar mocuklar … Nietzsche okuyorum , ” acımak,  sefil bir duygudur    diyorum . Ben ona sonsuz aşktan soz ediyorum , o bana sanayi devriminden söz eder gibi verimlilikten …deniz neden hiç ağlamıyor  ?
Tek şekerli, demli bir çay koy masaya, çok neşeli bir müzik çalsın mutlaka, kapat gözlerini, gülümse
Kimse kurtarmaz seni! Kimse!
Sen kendini kurtarabilirsin ancak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir