İçeriğe geç

Bütün İsimler Kitap Alıntıları – José Saramago

José Saramago kitaplarından Bütün İsimler kitap alıntıları sizlerle…

Bütün İsimler Kitap Alıntıları

Tesadüfün eserleri sonsuzdur.
Ruh gerçek büyüklüğünü en büyük sıkıntı anlarında koyar ortaya.
Yaşlanıp da zamanın bittiğini fark ettiğimizde, dünyanın bütün kötülüklerine karşı çarenin elimizde olduğunu hayal etmeye başlıyoruz ve bize kulak vermedikleri için de umutsuzluğa kapılıyoruz.
Yapılan ya da yapılmayan şeyler için neden ileri sürmek işin en kolay yanı, nedenimiz olmadığını ya da yeterli olmadıklarını fark ettiğimizde neden icat etmeye kalkıveririz.
Yalnızlık, asla iyi bir arkadaş olmamıştır, büyük kederler, büyük ayartmalar ve büyük hatalar hep hayatta yalnız olmaktan, bir şey kafamızı her gün normalde olandan daha fazla karıştırdığı da kendisine danışacağımız bir arkadaş olmamasından kaynaklanır.
Sanıların aksine, duyu ve anlam asla aynı şey olmamıştır, anlam kendini hemen gösterir, doğrudandır, düz anlamlıdır, sarihtir, kendine dönüktür, tek anlamlıdır, diyelim, oysa duyu yerinde duramaz, ikinci, üçüncü ve dördüncü anlamlarla fokurdar, dallara ve kollara ayrılan ve tekrar bölünen farklı yönlere yayılan, ta ki gözden kaybolana kadar, her kelimenin duyusu suları yükselterek şiddetle uzaya savuran bir yıldız, kozmik rüzgarlar, manyetik sapmalar, felaketler gibidir.
Bir kişinin resmini taşımak onun ruhunun bir parçasını taşımak gibidir.
Çılgın maceralara atılmak için sakin evlerinden çıkan kişiler ne çok acı çekmek zorundalar.
Muhtemelen, farklılık ne kadar büyük olursa eşitlik o kadar büyük olacak, eşitlik ne kadar büyük olursa da farklılık da o kadar büyük olacaktır.
Vicdanlar olması gerekenden daha fazla susarlar, o yüzden yasalar yaratılmıştır.
Hayatlar tablolar gibidir, onlara hep dört adım geriden bakmak uygun olur, hatta günün birinde onların tenine dokunabilmek, kokularını duyabilmek, tadına bakabilmek bile.
Her zaman tedirgin, boş ve dikkatli kelimeleri arasındaki farazi ve kabul edilmez çelişkileri fark edecek birisi olacaktır, bunlar öylesine yaşamakla yetinen, kaderle asla yüz yüze gelmemiş kişilerdir.
Şöhret, heyhat, geldiği gibi giden bir esintidir, kuzeye olduğu kadar güneye de dönen bir flamadır ve aynı bir kişinin nedeni bilinmeden anonimlikten şöhretliliğe geçtiği gibi, yine halkın heyecanlı hüsnükabulüyle çalım sattıktan sonra adı sanı bilinmez olması da az rastlanır şey değildir.
Bir şeyin başlangıcını ilan etmek için, ilk günden söz edilir her zaman, oysa asıl hesaba katılması gereken gecedir, o, gündüzün koşuludur, eğer gece olmasaydı gündüz sonsuz olurdu.
Gerçekten de insanı kendisine karşı değil de bir soyutluğa karşı savaşması kadar yoran başka bir şey yoktur.
İyi bilinir ki insan ruhu, çoğu kez, nedenini bilmediğini söylediği kararlar alır, bunu aklın yollarında öylesine bir hızla koşarak yapar ki sonradan bunları tanımayı, hele yeniden bulmayı hiç beceremez.
Ölümün ister özünden gelen yetersizlikten ister deneyimle kazanılmış kötü ününden olsun, kurbanlarını yaşadıkları hayatın süresine göre seçmediği kesindir ve bu çok iyi bilinmektedir, bu olgu, parantez içinde söyleyelim, konu hakkında konuşan felsefi ve dini sayısız otoritenin sözlerine kulak asacak olursak, sonunda insan üzerinde refleks olarak, çeşitli ve bazen çelişkili yollardan doğal ölüm korkusunun entelektüel biçimde yüceltilmesi gibi paradoksal bir etki doğurmuştur. Ancak bizi asıl ilgilendiren konuya dönersek, ölümün asla suçlanamayacağı tek şey, her geçen gün daha da yaşlansın diye bir ihtiyarı, bilinen ya da göze çarpan herhangi bir erdemi yokken, süresiz olarak dünyada bırakmış olmaktır. İhtiyarlar ne kadar dayanırlarsa dayansınlar, saatleri hep gelir.
.
İnsanı kendisiyle değil de bir soyutlamayla mücadele etmek kadar yoran hiçbir şey yoktur.

Ölümün, ister özünden gelen yetersizlikten, ister deneyimle kazanılmış kötü ününden olsun, kurbanlarını yaşadıkları hayatın süresine göre seçmediği kesindir ve bu çok iyi bilinmektedir,
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Ölümden sonra ne olduğunu, ne gördü, ne görecek hiç kimse, onca ölüp gidenden, geriye dönmedi ki hiç kimse.
‘Gerçekten de insanı kendisine karşı değil de bir soyutluğa karşı savaşması kadar yoran başka bir şey yoktur.’
Bir şeyin başlangıcını duyurmak için hep ilk günden bahsedilir, oysaki o ilk gecedir ilk günü yapan,gecedir söylenmesi gereken, günü gün yapan, gece olmasa gün sonsuz ve sayılmaz olurdu.
Sevgili dostum, içindeki karanlıkla yaşamayı öğrendiğin gibi dışındakiyle yaşamayı da öğrenmelisin. Şimdi ayağa kalk artık, lütfen.
Tavanların bilgeliği sonsuzdur, bilge bir tavansan bana bir fikir ver.
Bana bakmaya devam et, bazen sonuç verir.
günün birinde suçüstü yakalarlarsa senin teninin altında olmak istemezdim, Benim tenimin altında olamazsın, sıvalı bir tavandan başka bir şey değilsin, Evet, gerçi bende gördüğün de bir ten, ayrıca ten, başkalarının görmesini istediğimiz tek şeydir, onun altında kendimiz bile kim olduğumuzu anlamayı beceremeyiz
‘ eski fotoğraflar çok aldatırlar, onlarda canlı olduğumuz yanılsaması yaratırlar, oysa bu doğru değil, baktığımız kişi artık mevcut değildir ve o, eğer bizi görebilseydi, bizde kendini tanımazdı, bu acıyan yüzle bana bakan da kim acaba, derdi. ‘
Görünen şey konusunda asla kesin garantilerimiz yoktur, görünüşler çok aldatıcıdır, onlara o yüzden görünüş deriz.
Oysa insan ruhu, bunu kaç kez söylemek gerekecek, çelişkilerin en gözde yeri, doğrusu ruhun dışında serpildikleri, ya da uygun yaşam şartları bulabildikleri gözlenmemiştir.
Olacak olan olur, korku hiçbir şeyi çözmez.
Ölümden sonra ne olduğunu, ne gördü, ne görecek hiç kimse, onca ölüp gidenden, geriye dönmedi ki hiç kimse.
Dikkat, ölüm çoğu kez ağır etki eden bir zehirdir.
Tanımadığın biri için ağlamaktan daha büyük bir saygı olduğunu sanmıyorum.
Olacak olan olur, korku hiçbir şeyi çözmez.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir