İçeriğe geç

Bütün Hikayeleri 7 Kitap Alıntıları – Ömer Seyfettin

Ömer Seyfettin kitaplarından Bütün Hikayeleri 7 kitap alıntıları sizlerle…

Bütün Hikayeleri 7 Kitap Alıntıları

İstanbullular Wilson umdelerine akıl erdiremiyorlar. Milleti ırktan ayırt edemiyorlar. Milliyeti, millet denen birliği Allah yapmıştır.
Akıl, insanın külahında bir çividir.
İhtisasa kimsenin aklı ermiyor. Şarlatanlık moda Fikir hususunda fırıldak gibi dönmek, dün söylediğini bugün inkar etmek haysiyete muhalif addolunmuyor.
Edebiyat bir ölünün kalbi gibi durmuş, soğumuş İlmin namı yok! Felsefe alay! Sanat şaka!
Akıl, insanın külahında bir çividir. Yumruk yemeden kafasının içine girmez
Şöyle duvarlara bak! Görüyorsun ya Hep kitap dolu Ben bunların hepsini okudum. Ömrüm ilim ile geçti. Saçım, sakalım kitap üzerinde ağardı. Aklın paradan daha kıymetli, paradan daha işe yarar bir şey olduğuna kanaat getirdim.
Ölülere ödül, dirilerin hatırasıdır bir kahraman öldükten sonra, ebedi hayata karıştıktan sonra övülmeli Sağken övgü ve ödül, kahramanlığın, fedakarlığın hasbiliğini bozar. Fazilet bilinçsiz, menfaat kaybından uzak iken bilinçli bir hale gelir. Sahibini küçültür, düşürür.
siyasi hudutların ne ehemmiyeti olabilir? Bunları insanlar yapar. Milliyeti, milliyet denen birliği Allah yapmıştır. Hiçbir kuvvet onu parçalayamaz!
Biz Türker tarihte ne kadar felaketler geçirmişiz. Devletimiz hükümdarsız, hükümetsiz kalmış. Kardeşler birbirlerine düşman olmuşlar. Fakat nihayet yine toplanmışız. Yine ölmemişiz. Saadetin de, felaketin de geçici şeyler olduğunu hatırlamak insana biraz teselli veriyor.
Ben, artık bütün dünya, milliyet esasları üzerine yeni teşkilat yaparken bizim, kanatsız kuş gibi bedevi zihniyetiyle milliyetsiz kalamayacağımızı dilim döndüğü kadar anlatmaya çalıştım.
Akıl, insanın külahında bir çividir. Yumruk yemeden kafasının içine girmez
Arnavut Atasözü
İnsanların cemiyeti, içerisi yırtıcı hayvanlarla dolu tarih öncesi bir orman demekti. Mantık, şiir, güzellik, iyilik, yalnız kitaplarda idi.
Nadan*ile sohbet güçtür bilene
Çünkü nadan ne gelirse söyler diline
Atasözü
İşte ben bu kadar tembelim!
Siz, azizim, siz hiç düşünmez, her şeyde hakikat denilen heyulayı takip ederek birçok mevzu yalanların ne kadar gülünç ve budalaca olduğunu muhakeme etmez misiniz?
Bütün düşünenler, düşünebilenler hakikatte İslam’dır. İslamlık, benim okuyup anladığıma göre ancak; düşünmek, bir fikrin üzerinde sabit kalmamak, bir inanç ve zanna bağlanmamak, daima doğruyu, hakikati araştırmaktan ibarettir. Ve kim böyle yapıyorsa manen İslam’dır.
Tabii ilimlerin zaferi bütün yalanları yıkıyor, en kuvvetli inatlar ve karanlıklar bile artık direnemiyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sosyalizm, hep İslamiyet’in esasları…
Aşk… Bir hiç, bir tutku, geçici bir bunalım… Öyle bir bunalım ki, neticesi mutlak nefret ve yorgunluktur! Ve evlilikle aşkı kim karıştırırsa bir görüşe göre mutlaka meyus olur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Aşkta daima kaybeden, evlilikte daima ilk ihtiyarlayan kadındır.
Şaşkın vaziyetteyim ve şaşkınlık kesinlikle akıl yürütmeye manidir, biliyorsunuz.
Bu emir asla dini değil, belki siyasi idi.
İzdivacı itibari bir yalan değil, sosyal bir hakikat sayarım.
Dünyada en nefret ettiğim şey sefahattir! Edebiyatı ve hayali sevmem. Çok ciddiyim. Sürekli çalışmak, sürekli servetimi artırmak, şöhret ve saygınlık kazanmak, rahat ve mesut yaşamak… İşte benim gayem!
Otuza yakınım diyorsunuz. Yani yirmi ile otuz arasındasınız demek. Bu devirde yaşamak hayatı anlamak devresidir. Daha doğrusu hayatı kazanmak devresi…
Sağken övgü ve ödül, kahramanlığın, fedakarlığın hasbiliğini bozar. Fazilet bilinçsiz, menfaat kaybından uzak iken bilinçli bir hale gelir. Sahibini küçültür, düşürür.
Eski insanların sosyal çevreleri sınırlıydı. Aile, kabile, aşiret, nihayet kavim… Zihinlerinin hacmi de sosyal çevrelerinin sahası derecesinde idi. Yani dardı. Bu dar zihinlerde, ufku genişlememiş beyinlerde, zorunlu olarak faziletler de dardı.
Mazideki masalcının bir kutuya binip memleketten memlekete uçmak hülyası bugün bir hakikattir.
İnsan ne tuhaftır! Fikrine, ümidine, arzusuna ters düşen bir şeye rast gelince, hemen bozulur.
Döneceğim. Fakat kalbimde ne derin bir yara ile… Tıpkı hafızasını kaybetmiş bir zavallı gibi…
Artık benden mektup bekleme! Kendimi bekle!
Milleti, ırktan ayırt edemiyorlar.
Evet, nihayetsiz eylemlerimiz, dayanılmaz sefaletlerimiz var. Fakat bizim bir ruhumuz var ki, “öldü, öldü” sanılır da yine ölmez. En umulmadık bir zamanda birdenbire dirilir. Bugünün İstanbulluları bizim bu ölmez ruhumuzu bilmiyorlar.
İnsan için mutlaka bir teselli var.
Bir tanecik alimi olmamak… Bu milliyet asrında bir millet için ne feci mahrumiyet!
Hakikaten birbirlerini bulmuşlardı. Bu asrın beş yüz sene gerisinde yaşayan zatlar…
Aklım, fikrim, muhakemem yerinde değil. Ruhumdan bir zehirli okla vurulmuş gibiyim.
Fakirlikle zenginlik iki barışmaz düşman gibi karşı karşıya geçmiş.
Uzun günler, müşterisiz pinekleyen karşıki kitapçı dükkanlarını seyrediyorum.
Zenginlik bu! Şarap değil yavrum! Eskisi de bir, yenisi de!
Evet, sırf merhametle yapılmış bir yardım, halis bir cinayetten başka bir şey değildir. Kime acıyıp bir şeyin mukabili olmayarak yardım edersek, onun azmini, iradesini dumura uğratıyoruz demektir.
Matematikte olduğu gibi hayatta da bazı aksiyomlar vardır. Doğruluklarına hiç şüphe yokken yine kimse iltifat etmez. Mesela herkes kendi işini kendi görürse kimsenin kimseye ihtiyacı kalmaz!
Akıl, insanın külahında bir çividir. Yumruk yemeden kafasının içine girmez…
Fazilet, iyilik, merhamet, şefkat bir hayal değildi!
Sanki birdenbire vicdanının karanlıklarında sıcak bir güneş doğdu.
İnsanlar, hayvanlardan merhametsiz, kaplanlardan yırtıcı, sırtlanlardan şefkatsizdi.
Ölmeliydi! Hayat, yaşamaya layık değildi.
Düşündükçe üşümesi geçiyor, denize doğru inmesi icap eden yokuşlu sokaklarda koşuyordu.
Mantık, şiir, güzellik, iyilik, yalnız kitaplarda idi.
Yalancı ilmin, yalancı felsefenin ahlak, fazilet, insaniyet diye uydurduğu efsanelerin hakikatini o artık öğrenmişti. İnsanların cemiyeti, içerisi yırtıcı hayvanlarla dolu tarih öncesi bir orman demekti.
Yalnız hile, yalnız fesat, yalnız fitne düşünüyorlar, şeytanların bile aldanacağı yalanlar, iftiralar uydurarak birbirlerinin kanlarını içiyorlardı.
Ne vakit olsa, yüzlerce yıl yaşasa, yine ölümden kurtuluş olmadığını bilen, bu hakikati unutmayan ariflerdendi.
Nadan ile sohbet güçtür bilene
Çünkü nadan ne gelirse söyler diline
Meşrutiyete ve mitinge karşı aynı tahkir ve garazı gördüm. Zaten tarih bize göstermiyor mu ki, hürriyet ve serbestinin her tarzına ancak rahipler karşı gelmiş ve nihayet mağlup olmuşlardır.
O zulmetmeden, öldürtmeden, ağlatmadan, kan ve gözyaşı döktürmeden yaşayamaz, ölür.
Bu, zaten asabi, zannedersem isterik, aynı zamanda kuvvetli ve girişken, çekinmez bir adamdır.
Ben, zavallı defterciğim, yine seni kitaplarımın altından bulup çıkarıyorum.Altı aydır boş duruyordum.
Sinirlerim o kadar gergin ki, bu gece uyuyabileceğimi ümit etmiyorum.
Ruhumuzdaki belirsiz azabı unutmak için gelecekten ve edebiyattan bahsettik.
Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu.
“Çirkefe taş atma, üstüne sıçrar.”
“Eşi düşman başına” demeye kalbinde bir parça merhameti olan insanın ağzı varmaz.
Yıllar vardı ki, dışarı çıkmak değil, hatta evinin ikinci katına bile inmiyordu.
Artık bu dünya batmasın da neresi batsın?
Üfürükçülüğü, sofuluğu, büyücülüğü kalplerde meçhul bir korku uyandırırdı.
Akıl olmazsa para hiçbir işe yaramazdı.
Yolunu, izini bilmediğin yere gitme!
Aklın varsa kal!
Aklın paradan daha kıymetli, paradan daha işe yarar bir şey olduğuna kanaat getirdim. Nasihat, hazır bir akıl demektir.
Şöyle duvarlara bak! Görüyorsun ya… Hep kitap dolu… Burada beş bin kitap var. Ben bunların hepsini okudum. Ömrüm ilim ile geçti. Saçım, sakalım kitap üzerinde ağardı.
Para harcanır, biter yahut kaybolur, oğlum! Ama insanın aldığı nasihat hiç bitmez. Ölünceye kadar işine yarar.
Gurbet, İstanbul demektir. Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa, İstanbul yolunu tutar.
Ömer Seyfettin Türk hikayeciliğinin ilk ve aşılamamış en büyük simasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir