İçeriğe geç

Bütün Çocuklar İyidir Kitap Alıntıları – Nihan Kaya

Nihan Kaya kitaplarından Bütün Çocuklar İyidir kitap alıntıları sizlerle…

Bütün Çocuklar İyidir Kitap Alıntıları

&“&”

Her birimizin içinde anne, baba ve çocuk var. Nitekim çocukların içinde de anne,baba ve çocuk var. Sıkıntılarımızın her biri, içimizdeki anne ve babanın çocuğa karşı cephe almasından, onu ezmesinden kaynaklanıyor. İçimizdeki çocuğun bizim tarafımızdan sevilmeye, anlaşılmaya ihtiyacı var. Bize içimizdeki çocuğu disipline etmemiz, hizaya sokmamız öğretildi; içimizdeki çocuğun bazılarının “kötü” dediği kimi davranışları oluyorsa eğer, bunun nedeni, içimizdeki anne babanın içimizdeki çocuğa kötü davranmasıdır.
Eğet yapılan şeyin hata olduğunu anlarsak bu hata bize zarar veremez.
Kendini en iyi sen tanıyorsun. İşte bu yüzden, senin için en doğru olanı, senden başka hiç kimse bilemez.
Şunun şöyle olması gerekiyor. Yoksa çok kötü olur!" düşüncesini aklımızdan çıkarırsak, yapılacak şeyi çok daha kolay yaparız. Uyumak keyiflidir. Deneyler yapmak, haritalara bakmak, kitaplar okumak da öyle. Sevmediğimiz bir kitap varsa eğer, bu, kitapları sevmediğimiz anlamına gelmez. Seveceğimiz çok sayıda başka kitap bulabiliriz.
Bütün hislerim normaldir, çünkü her biri -hem varlığı hem de şiddetiyle- benimle ilgili bir bilgi verir. Bedenimde var olan ya da olmayan herhangi bir durum veya herhangi bir değişiklik beni rahatsiz ediyorsa eğer, bana hatalı şekilde davranmış ve hatalı düşünceler aşılamış birileri vardır.
İçimizdeki çocuk değişme ve gelişme kapasitesi anlamına gelir.
Utanç ve suçluluk duygusu çoğu zaman anne babanın farkında olmadan çocuğa yerleştirdiği duygulardır.
İçindeki sesin bir türlü kabul edemediği bir şey doğru olamazdı.
Ben çocuğum. Her şekilde, her bedende güzelim. Hatta, güzel, benim.
Biri bize ne kadar yakın olursa olsun, onu ne kadar seversek sevelim, herkes bizden ayrıdır; kendimiz dışındaki her insan, bir başkasıdır.
Bir çocuğu dünyaya davet eden herkes, onu beslemekle, giydirmekle, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.
Suçluluk duyduğumuzda, davranışımızın birini incitip incitmediğine bakalım. Davranışımız birini incitiyorsa kuşkusuz bu davranışı değiştirebiliriz. Davranışımız kimseyi incitmediği hâlde suçluluk duyuyorsak, neden suçluluk duyduğumuz üzerine düşünebiliriz.
Bunda bu kadar kırılacak bir şey yok, abartıyorsun." gibi cümlelerle konuşurlar. Bu gibi cümleler, istismardır. Bizimle böyle konuşan biri, hislerimize saygı duymadığı gibi hislerimizin şiddetine de saygı duymuyordur.
Çocuklar ve yetişkinler arasındaki ilişkilerde de öncelikli olarak anlamamız gereken kişi, yetişkin değil, her zaman çocuktur.
Saygı, karşımızdaki kişinin istediğini hissetme, istediğini sevme ve sevmeme, dilediğini düşünme ve düşünmeme hakkına saygı duymayı içerir.
Eğer biri bizi eleştiriyorsa ve biz onu eleştiremiyorsak, eğer biri bize öfkeleniyorsa ama bizim ona öfkelenmemize izin verilmiyorsa, orada itaat vardır.
Karşılıklı olmayan bir şeye saygı" adını veremeyiz.
Ayrı bireyler olmamız, aile birliğimize zarar vermez. Tam tersine, bu birliği daha güçlü, daha sağlıklı hâle getirir. Birbirimizin farklılıklarına ne kadar saygı duyarsak o kadar iyi aile" oluruz. Ne kadar ayrıysak o kadar birleşiriz.
Anne, baba ve çocuklar, ortak bir aile hayatı yaşasalar da, bir yandan birbirlerinden ayrı bir hayatı yaşıyorlar. Evdeki her bireyin ayrı bir hayatı olduğunu görmek ve kabul etmek, bu gerçeğe saygı göstermek, ortak aile hayatını daha güçlü kılıyor.
Çocuklar, anne-babalarından ayrı insanlardır. Anne babalarının sevdiği bir şeyi sevmeyebilir, anne babalarının sevmediği bir şeyi sevebilirler.
Kimse kendisini değersiz yahut bir başkasından daha aşağı hissetmemeli. İşte bu nedenle, bana kendimi değersiz hissettiren bir söz ya da davranış doğru olamaz. Bütün insanlar eşittir.
Hisler, nedenleri bulunsun diye vardır.
Kendilerine bazı hisleri yasaklayan kimseler, bazen de başkalarının hislerinin şiddetinden rahatsız olurlar.
Bir insanın hissinden rahatsız olmak, bu hissi yasaklamak, birine Bunda üzülecek bir şey yok, bunda korkacak bir şey yok, bunda kızacak bir şey yok, o kişiye kırılmaman gerekir," gibi cümlelerle konuşmak duygusal istismardır.
“Hiç kimse, sana zaten senin içinde olmayan bir şeyi gösteremez.”
“Kimse beni kimseyi affetmeye zorlayamaz. Kimse beni affetmediğim yahut özür dilemediğim için kınayamaz.”
Bütün insanlar eşittir. Bir insan kendisini bir başka insanın yanında ondan daha güçsüz, çaresiz, daha az hak sahibi hissediyorsa, bu, orada bir sorun olduğunu gösterir.
Ben bir şey hissediyorsam eğer, o his yanlış olamaz.
“Eğer biri bizi eleştiriyorsa ve biz onu eleştiremiyorsak, eğer biri bize öfkeleniyorsa ama bizim ona öfkelenmemize izin verilmiyorsa, orada itaat vardır.”
“Karşılıklı olamayan bir şeye ‘saygı’ adını veremeyiz.”
“Bir masada, oradaki herkesle eşit şekilde “Ben şu konuda bana yanlış davrandığınızı düşünüyorum,” diyemiyor, başkalarıyla onların bize davranış şekilleri hakkında konuşamıyorsak, hatta bu davranış biçimlerini sorgulamamıza izin verilmiyorsa, orada bir istismar vardır.”
“…. bana kendimi değersiz hissettiren bir söz ya da davranış doğru olamaz. Bütün insanlar eşittir.”
“Kendilerine bazı hisleri yasaklayan kimseler, bazen de başkalarının hislerinin şiddetinden rahatsız olurlar. ‘Bunda bu kadar üzülecek bir şey yok, bunda bu kadar korkacak bir şey yok, bunda bu kadar kırılacak şey yok, abartıyorsun.’ gibi cümlelerle konuşurlar. Bu cümleler istismardır.”
Anne, baba ve çocuklar, ortak bir aile hayatı yaşasalar da, bir yandan birbirlerinden ayrı bir hayatı yaşıyorlar. Evdeki her bireyin ayrı bir hayatı olduğunu görmek ve kabul etmek, bu gerçeğe saygı göstermek, ortak aile hayatını daha güçlü kılıyor.
Biri bize ne kadar yakın olursa olsun, onu ne kadar seversek sevelim, herkes bizden ayrıdır; kendimiz dışındaki her insan, bir başkasıdır."
İçimizdeki çocuk kendini rahat, özgür ve mutlu hissetmezse, biz de mutlu olamayız."
“Suçluluk duyduğumuzda, davranışımızın birini incitip incitmediğine bakalım. Davranışımız birini incitiyorsa kuşkusuz bu davranışı değiştirebiliriz. Davranışımız kimseyi incitmediği hâlde suçluluk duyuyorsak, neden suçluluk duyduğumuz üzerine düşünebiliriz.”
İçimdeki çocuk, ben onu ne kadar iyi dinlersem o kadar iyi konuşur, kendisini o kadar iyi ifade eder.
Hislerimi tanımazsam kendimi de tanıyamam.
Eğer ben üzülüyor, öfkeleniyor, korkuyor, herhangi bir şeyden rahatsız ya da, şikayetci oluyorsam ve bu hissimi ifade etmr hakkıma saygı duyulmuyorsa, orada bir sorun vardır.
Yanlış his diye bir şey yoktur. Var olan bütün hisler doğrudur. Ben bir şey hissediyorsam eğer, o his yanlış olamaz.
Her insanın kendisiyle ilgili bilmedikleri, kendisiyle ilgili bildiklerinden fazladır ve bu bilinmeyenler, kaç yaşında olursak olalım, içimizdeki çocukla ilgilidir. İçimdeki çocuğu dinlemeyi öğrenirsem, içimdeki çocuk konuşabilir.
Hislerimi ve düşüncelerimi ifade etme hakkım var.
Olumlu olumsuz herhangi bir şey hissetmekte özgürüm.
Ben hiç kimseye borçlu doğmadım. Ama annemle babam, bana borçlular. Sofralarındaki yemeği benimle paylaşmak zorundalar.
Bir çocuğu dünyaya davet eden herkes, onu beslemekle, giydirmekle, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.
İstismara uğramamış hiç bir çocuk başkalarının kötü" dediği şekilde davranış biçimlerine ihtiyaç duymaz.
Çocukların içinde anne, baba ve çocuk var. Sıkıntılarımızın her biri, içimizdeki anne ve babanın içimizdeki çocuğa karşı cephe almasından, onu ezmesinden kaynaklanıyor.
Sevgili Çocuk,
Sen bu hâlinle güzel, sen bu hâlinle akıllı, sen bu hâlinle yeteneklisin. Kimse senin ne kadar güzel, ne kadar akıllı, ne kadar yetenekli olduğunu fark etmemiş olabilir; ama yine
de öylesin. Bunu sen bilirsen, gerçekten bilirsen eğer, artık başka birinin bilmesine de ihtiyacın kalmaz.
Eğer yapılan şeyin hata olduğunu anlarsak bu hata bize zarar vermez."
Hissetmesi yanlış olan his olmadığı gibi, ulaşılması yanlış olan bilgi de yoktur. Herhangi bir bilgiye ulaştığım ya da ulaşmak istediğim için kendimi asla suçlu hissetmemem gerekir."
Eğer biri bizi eleştiriyorsa ama biz onu eleştiremiyorsak, eğer biri bize öfkeleniyorsa ama bizim ona öfkelenmemize izin verilmiyorsa, orada itaat vardır. ltaat, saygının aksine, sağlıksız bir durumdur. Saygı, karşımızdaki kişinin istediğini hissetme, istediğini sevme ve sevmeme, dilediğini düşünme ve düşünmeme hakkına saygı duymayı içerir."
Ayrı bireyler olmamız, aile birliğimize zarar vermez. Tam tersine, bu birliği daha güclü, daha sağlıklı hale getirir. Birbirimizin farklılıklarına ne kadar saygı duyarsak o kadar iyi aile oluruz. Ne kadar ayrıysak o kadar iyi birleştiriz."
Biri bize ne kadar yakın olursa olsun, onu ne kadar seversek sevelim, herkes bizden ayrıdır; kendimiz dışındaki her insan, bir başkasıdır."
Biri bize top atıyor diye, o topu tutmak zorunda değiliz."
Zaten hisler, nedenleri bulunsun diye vardır. Bizi o nedenlerin izini sürmeye çağırırlar."
Hislerimiz, biz onları sahiplenelim, onları anlayalım diye vardır. Hislerimizin varlığından ya da ölçüsünden rahatsız olursak, kendimizi tanıyamayız. Hislerimizi ezmek, yok saymak, içimizdeki çocuğun geri çekilmesine neden olur. İçimizdeki çocuk kendisini rahat, özgür ve mutlu hissetmezse biz de mutlu olamayız."
Hislerimin varlığı her zaman, olması gerektiği gibidir. Hislerimin yoğunluğu da her zaman olması gerektiği gibidir. Kendilerine bazı hisleri yasaklayan kimseler, bazen de başkalarının hislerinin șiddetinden rahatsız olurlar. "Bunda bu kadar üzülecek bir şey yok, bunda bu kadar korkacak bir şey yok, bunda bu kadar öfkelenecek bir şey yok, bunda bu kadar kırılacak bir şey yok, abartıyorsun." gibi cümlelerle konuşurlar. Bu gibi cümleler, istismardır. Bizimle böyle konuşan biri, hislerimize saygı duymadığı gibi hislerimizin şiddetine de saygı duymuyordur. Eğer biri bizimle böyle konuşursa, bunun yanlış olduğunu bilmeliyiz."
Kimse senin ne kadar güzel, ne kadar akıllı, ne kadar yetenekli olduğunu fark etmemiş olabilir; ama yine de öylesin. Bunu sen bilirsen, gerçekten bilirsen eğer, artık başka birinin bilmesine de ihtiyacın kalmaz.
Eğer yapılan şeyin hata olduğunu anlarsak bu hata bize zarar veremez.
… Evet, herkes ama herkes hata yapabilir; ama bu, içlerindeki o sese uymadıkları içindir. Biri sana içindeki sesle uyumlu olmayan bir şey söylediğinde hep bunu hatırla. İçindeki sesin bir türlü kabul edemediği bir şey, doğru olamaz.
Sevgili Çocuk,
Özgürsün. Kim ne derse ya da ne yaparsa yapsın özgür olduğunu yeniden hatırlayabilir, gücünü ve özgürlüğünü eline
alarak harekete geçebilirsin.
Sevgili Çocuk,
Sen bu halinle güzel, sen bu hâlinle akıllı, sen bu hâlinle ye-
teneklisin. Kimse senin ne kadar güzel, ne kadar akıllı, ne
kadar yetenekli olduğunu fark etmemiş olabilir; ama yine
de öylesin. Bunu sen bilirsen, gerçekten bilirsen eğer, artık
başka birinin bilmesine de ihtiyacın kalmaz.
Sevgili Çocuk
Annen, baban, öğretmenin, herkes ama herkes hata yapabilir. Kimi zaman, bu hatayı sana karşı yapabilir, seni yanlış
yönlendirebilirler. Sana gösterdikleri yol, doğru yol olmayabilir. Evet, herkes ama herkes hata yapabilir, ama bu, içlerindeki o sese uymadıkları içindir. Biri sana içindeki sesle
uyumlu olmayan bir şey söylediğinde hep bunu hatırla. İçindeki sesin bir türlü kabul edemediği bir sey, doğru olamaz.
Sevgili Çocuk,
Ben, senim. Ben senin içinde var olan çocuğun kendisiyim.
Senin içinde bir ses var. Neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu her zaman bilen bir ses. Bu kitapta yazılmış her şeyi, o ses zaten en başından biliyordu. Fakat bize öğretilen yanlış şeyler yüzünden biz maalesef o sesi artık duyamıyoruz. Bu kitabın amacı, bastırmaya alıştığın o sesi yeniden duyabilmek. Bu kitabın amacı, içindeki çocukla yeniden iletişim kurmanı kolaylaştırabilmek.
Çocuğun anne-babasından ayrı bir insan olduğunu, anne-
babası gibi düşünmek zorunda olmadığını söylemiştim. Anne-babalar, tabii ki inandıkları herhangi bir şeyi “Ben böyle düşünüyorum/inanıyorum. diyerek, çocuklarına anlatabilirler. Fakat çocuğun kendisine anlatılanları sorgulama, ikna olma ya da olmama hakkı vardır.
Çocuk, istediği insandan istediği konuda bilgi yahut fikir
alabilir. Sonunda hangi düşünceleri kendisine yakın bulaca-
ğı, çocuğun kendisine kalmıştır.
Çocuk olarak, ulaşabildiğim ve dinlemek istediğim her
tür bilgiyi dinleyebilir ve kararımı kendim veririm. Eğer
biri herhangi bir bilgiye ulaşmamın sakıncalı olduğunu ya
da inandığım bir düşüncenin yanlış olduğunu söylerse bu,
istismardır.
Yanlış his diye bir şey yoktur. Var olan bütün hisler doğrudur,
Ben bir sey hissediyorsam eğer, o his yanlış olamaz. Üzülebileceğimi, öfkelenebileceğimi, korkabileceğimi, bana sunulan bir seyden memnun olamayabileceğimi söylemiştim. Eğer ben üzülüyor, öfkeleniyor, korkuyor, herhangi bir şeyden rahatsız ya da şikâyetçi oluyorsam ve bu hissimi ifade etme hakkıma saygı duyulmuyorsa, orada bir sorun vardır. Çünkü hislerim, bana kendimle ilgili bir şeyleri söylemek için oradadırlar. Hislerimi tanımazsam kendimi de tanıyamam. Hislerimi tanımazsam, içimdeki çocuğun konuşmasını engellemiş olurum.
Ben çocuğum. Annemle babam beni bu dünyaya davet et-
tiler ve geldim. Bir çocuğu dünyaya davet eden herkes, onu
beslemekle, giydirmekle, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını
karşılaşmakla yükümlüdür. Ben hiç kimseye borçlu doğmadım. Ne anne-babam ne de bir başkası benimle Annen seni dokuz ay karnında taşıdı, annen seni emzirdi, annenin sütünü ona borçlusun," gibi cümlelerle konuşabilir. Ben hiç kimseye borçlu doğmadım. Ama annemle babam, bana borçlular. Sofralarındaki yemeği benimle paylaşmak zorundalar.
Ben çocuğum. Kusurum yok. Olumlu olumsuz herhangi
bir şey hissetmekte özgürüm. Üzülebilirim, öfkelenebilirim,
korkabilirim, herhangi bir şeyden memnun olmayabilirim.
Hislerimi ve düşüncelerimi ifade etme hakkım var.
Kimi bedenler küçük, kimileri büyük. Kimileri kısa, kimileri uzun. Ama bütün bedenler güzel. Zaten hepimiz aynı boyda, aynı kiloda olsaydık, hepimiz aynı saç ve aynı göz rengine sahip olsaydık, dünya çok sıkıcı bir yer olurdu; öyle değil mi?
O zaman Leyla bu asıl endişeye neden ve nasıl kapıldı?
Biri bize ne kadar yakın olursa olsun, onu ne kadar seversek sevelim, herkes bizden ayrıdır; kendimiz dışındaki her insan, bir başkasıdır.
Bir insanın hissinden rahatsız olmak, bu hissi yasaklamak, birine “Bunda üzülecek bir şey yok, bunda korkulacak bir şey yok, bunda kızacak bir şey yok, o kişiye kırılmaman gerekir.” gibi cümlelerle konuşmak duygusal istismardır.
Yetişkin, ebeveyn, öğretmen, mimar, mühendis olurum. Yönetici, gazeteci, garson, avukat olurum. Ama bir yandan da çocuğumdur. Çünkü herkes çocuktur. Üstelik, çocuk, en değerli yanıdır herkesin.
Bir çocuk, sadece yiyecekleri değil, kendisine sunulan ve teklif edilen her şeyi reddetme hakkı olduğunu bilmeli. Biri bize bir top atıyor diye, o topu tutmak zorunda değiliz.
Hislerimi ne kadar tanır ve anlarsam, kimilerinin kötü" ya da "yanlış" dediği bazı davranışlar yerine başka davranışlar seçmekte o kadar özgür olurum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir