İçeriğe geç

Burada Gömülüdür 1. Cilt Kitap Alıntıları – Ahmet Erhan

Ahmet Erhan kitaplarından Burada Gömülüdür 1. Cilt kitap alıntıları sizlerle…

Burada Gömülüdür 1. Cilt Kitap Alıntıları

Anne ben mi yoruldum
Yoksa dünya mı duruldu?
Yüreğim kaldı gurbette
Ve Türkiye’de şair olmak
Gerçekten gülünç bir şeydir: Kutuplarda yangın!
Aklım her gün sorularla sorularla uğunmasa
Belki de dünyayı bir anahtar deliğinden gözlemekle
yetinecektim.
Geçtim herkesin geçtiği o yollardan
Ne yerineceğim bir şey var, ne bir övüncüm
Öyle yalın çıksın istiyorum ki sözcükler ağzımdan
Acısı acı olarak adlandırılsın bu ömrün
Ben kendime küsmüşken
Benimle kim barışabilir?
Garip, örneğin güneşin doğuşunu senin yüzünde izlemek gibi garip alışkanlıklarım vardı.
Bu dünyada acı çeken tek bir insan yoktur,
diyebildiğim zaman İşte o zaman ölebilirim.
Sahte gülücükler, yalan dolanlar, üleşmelerle
Binlerce insan intihar ediyor farkında olmayarak.
Oturdum kalbimin nüfus sayımını yaptım
Bir iki dost, çuvalla düşman.
Bir trenin camlarında uzayıp giderken dünya Yakalanmayan görüntüler mutluluklardır belki Acılarsa, uzun uzun beklenilen istasyonlara benzer İki uzaklık arasındadır her insanın tarihi
Gitsem bütün akşamlar geç, sabahlar erken Kalsam bu kent alnıma yeni çizgiler ekler
Akıp giden her suya akma isteği midir bu?
Açan her çiçeğe açmak mı gelir içimden?
Oysa acılarımızdır birbiriyle çarpışan yaşam boyu
Mutluluklarımızdır, cephe gerilerinde bekleyen.
Bir çiçeği sıkıştırıp dudağımın ucuna
Tek bir söz söylemeden insanlara seni soruyorum şimdi:
O ki, yürek gönderlerine her sabah çektiğim bayraktır
Ölümden sonra inandığım tek dünya
görmediniz mi?
Yoruldun arlık, bütün gün
didinip durdun
Toprak bile, gök bile, deniz bile
bir yerde yorulur
Bırak kalsın süpürge duvarda,
sabun kovada
Anne, gel yanıma otur.
Bende Mecnun’dan füzûn âşıklık istidadı var
Âşık-ı sadık benem Mecnun’un ancak adı var

Fuzuli

Alacakaranlık yok artık bu dünyada Kopkoyu bir karanlığa çekiyor ülkemizi Suskunluklar, bekleyişler, korkular Çoğu kimse kaplumbağaları aklına bile getirmeden
Kalın bir kabuk uyduruyor kendine;
Gerektiğinde başını içeri çekebileceği
(Her şey yitebilir anlıyor musun
Böyle bir karanlıkta;
Nice dostluklar, aşklar, doğa ) Görülünce yüz çevrilen
Bir adam oluruz sokakta (Sokakta olursak tabii)
Tehlikeli bir tip.
Çünkü zincirlerdir, parmaklıklardır
Ölüm korkusudur kovalayan onları
yoruldun artık, bütün gün
didinip durdun
toprak bile, gök bile, deniz bile
bir yerde yorulur
bırak kalsın süpürge duvarda,
sabun kovada
anne, gel yanıma otur.
niyedir içimdeki bu soğuk taş, bu yalnızlık?
ama her gün herkes intihar etmiyor mu şu dünyada?
bir genç kız, duraklarda bekleterek sevgilisini,
müdürünün önünde elpençe divan durarak bir memur
sahte gülücükler, yalan dolanlar, üleşmelerle
binlerce insan intihar ediyor farkında olmayarak.
bir trenin camlarında uzayıp giderken dünya
yakalanmayan görüntüler mutluluklardır belki
acılarsa, uzun uzun beklenilen istasyonmlara benzer
iki uzaklık arasındadır her insanın tarihi
Geç oldu, çok geç oldu kalbim…
Su olsaydım donardım, hiç değilse kendi sınırlarımın
bilincine varmak için
Her varlık kendi sınırları içinde yoğunlaşmaya teşne, ve
her şey ancak kendiyle açıklanabiliyor
Milat buysa eğer, kendime bir çarmıh ve beşik bulmam gerek.
Ki her insan bir miladı yaşar, bir yerde hayatının
Benim hayatımsa bütün milatların toplamı oldu Bütün çarmıhları tüketti benim acılarım
Bütün İsalarımı gözyaşlarım boğdu.
Yaralı yurdum benim
Sana rahim dünyadır
Şimdi umudu cenin
Kılıp da doğmanın zamanıdır.
Artık çok geç biliyorum, saatler bozuk, makasçılar ölü, kentler yanlış
Artık yaşamaktan öte bir seçim kalmıyor bana.
Kanımda tortu halinde umutlar dolaşıyor
Kalbim,acılarla seyrelen bir elek olarak
Yine kırgın,kimsesiz,dünyayla dalaşıyor.
Niyedir içimdeki bu soğuk taş, bu yalnızlık?
Açılmamış sandıklarım, yaşanmamış günlerim var.
Silme acı, silme keder, silme yorgunluk!
Yaşamın ufuk çizgisindeyim
Ölümle dirimin birleştiği bir kör noktada
Uzun ve bir o kadar da acı bir ömrün önsözünü bitirdim
Aklımdan yüreğime köprüler çatarak yıllar boyunca.
Çocuktum, o mahzunluğum yazılmamış şiirlerde gizli
Ben neredeyim,düşlerim nerde
Bir gün anlatırım belki
Gökyüzü maviliğinden soyunuyor
Akşamdandır diyorlar,dünya hala dönüyorsa öyle dalgın, öyle umarsız
Sorsam neyi,bağırsam kime, beni kim anlar?
Bir kaçık şair diyecekler
Anca yalnız, kanca yalnız
Gerçekten yaşadım, diyebildiğim kaç günüm var,
sayamadım
Mutlulukları acılarla anlamaya çalışmak da artık boşuna
Ne ateşe, ne de suya erdi muradım…
Duasız namazlara durdum
Günde beş vakit, yumruğumu sıkarak
Ben ki, çağdaş dinlerin
Sadık bir kuluydum
bu kez biraz uzun sürdü bu keder
içime ağır bir taş gibi takılıp kaldı
acı, takunyalar giyerek yürüdü yüreğimde
sevincinse tüyden ayakları vardı
Niye konuşmuyorsun benimle? Niye bu suskunluk? Şu ağacın dallarını ayırsak, ardında ürpererek göğü tütsüleyen sabah yıldızını göreceksin. Varsın yine güneşle gelsin mutluluk, güneşin simgeleriyle. Doğaya olan inancımı hiç yitirmedim ki ben. Varsın yine sabah anlatsın umudu – şimdi gerçekten sabah. Birazdan göğün nasıl bu kadar mavi olabileceğine şaşacaksın. Yaprakların üstündeki çiyler, gözyaşlarıdır gecenin
Bir gülümsemeydim bir zamanlar
Belli belirsiz
Cebimde kelebek ölüleri,
Ağzımda tütün kokusu
Anne niye doğurdun anne beni ?
Kentlerin kalınbağırsağında bir yürek daha öğütülsün
Birhanelerde bir masa daha dolsun, koroda yeni bir ses, aynada yeni bir yüz
Taşı bile kafana vursan izi kalıyor
Ben dünyaya kendimi attığımda kendime döndüm yine hiç bir iz ve belirti yok
Nerden başlasam bilmem ki?
Her şeyi anlatmak gelir içimden
Ve sonra çekip gitmek
Beni doğuracak rahim,
Beni sallayacak beşik yok!
Dünyaya düştü yolum
Bir görümlük
Konuk geldim.

Oysa hepsi topu topu iki kelime:
Yaşadım ve öldüm.
Belki açacak
Bir şeylerim vardır
Çiçek, ne biliyorsun?
Belki konuşacak birkaç söz kalmıştır Bir gün karşıma çıkacak olanla Geçmişe, geleceğe dair..
Acının enlem ve boylamlarında gidip gelen bir gemidir yüzüm. Fırtınası kendinden, pusulası kendidir. Bir şeylerin
vakti geçti artık, nelerin bilmiyorum. Göğümde dondu karanlık.
Ünlemlere yer kalmadı dünyamda.
Yalnızca soru işaretleri
var ve ayraç içinde inliyor yaşamım.
İşte, bütün anlatımlar
yaralı bu gece, sözcükler kırgın
Bana yarınlardan, bana doğacak güneşlerden söz ederler
Ben bugünleri yakıştıramazken kendime.
Her şey bir acının bilincine varmakla başladı
Bir adam
Olur olmaz şeyler düşünüyor
Ve şiir yazıyor hiç durmadan
Kalın, kaba bir kağıda
İncecik bir yazıyla
Sonsuz gibi
Her şey hep böyle kalacakmış gibi
Denizden yükselen buğu
Oluyor ve ben
Çocukluğumu düşünmeyi her geçen gün
Daha bir seviyorum
Benimse ellerim titrerdi, alnının aklığından
Saçlarına doğru titrerdi
Sanki hep gelirdi sevişirdik bazen
Şu dağılgan yüreğimi şu köpüklere imrenen
Yüreğimi bir gün yollara atarsam
Bir gün nehir yataklarına dolarsam korkarım
Suyumun çoğu senden yana akacak
Sen tanrıcılık oynuyorsun
Biraz da kulluğa çalış ve anla
emir komuta zinciri ile dönüyor şu dünya
Rubleyle ve dolarla
Bütün insanların kafası bir kumbara
Damlaya damlaya gelir vergisi
Döküle saçıla indirimli satışlar
Mutlu olmak istiyorum, ey kuşlar, ey çiçekler!
Ölümüm belki de kendi elimden olur.
Kendi sularınca boğulan bir denizim ben
Kendi taşlarınca zaptedilen bir kale.
bütün çarmıhları tüketti benim acılarım
bütün İsalarımı gözyaşlarım boğdu
Ölmek istemiyorum ama ölebilirim şimdi
Varsa ölümümün bu dünyaya bir yararı
Gitmek istiyorum
artık bir yerlere.
Ama, hiçbir şey
bırakmadan geride.
Neyi ararım ben, neyi bulurum?
Taştan taşa, düşten düşe sekerek
Enginleri aşar da, sığda boğulurum
bana yarınlardan, bana doğacak güneşli günlerden söz ederler
ben bugünleri yakıştıramazken kendime.
Çoğu kimse kaplumbağaları aklına bile getirmeden
Kalın bir kabuk uyduruyor kendine;
Gerektiğinde başını içeri çekebileceği
insanlar işe gider, ben acıya giderim
hayatımı düşünüyorum, görüp yaşadığım her şeyi
sonunda bir yalnızlık duygusu sızıyor yüreğimden
ırmak aktı denize, yaprak toprağa düştü
bana çakıl taşları, bana kuru dallar kaldı.
Ver her evde nice insan
Ömürlerine bulamışlar korkuyu
Hiçbir şey görmemek, duymamak
Artık tek dayanakları oldu
özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum
ne aradığımı biliyorum, ne de bulduğumu
bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?
yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir