İçeriğe geç

Buğlem Kitap Alıntıları – Şener İşleyen

Şener İşleyen kitaplarından Buğlem kitap alıntıları sizlerle…

Buğlem Kitap Alıntıları

Bunca nankör ve acımasız hayatlar içinde seni en çok Allah sevsin.
“Herkes hasret çeker!
Kimi aya âşık, kimi güneşe
Her biri yarım gün hasret çeker de
vuslata ererler o aşk peşinde.
Ben ki bülbül-ü şeyda bu dikenlikte,
beklerim gülistânı rûzi mahşerde ”

Şener İşleyen

#Buğlem romanından

Allah’ın arşı; gayb âlemindedir ve orası O’nun azamet tahtıdır. Gökler ve yerler yaratılmazdan evvel Allah’ın ilminin, kudretinin, hükümranlığının, saltanatının, hâkimiyetinin, iktidarının ve kürsüsünün altında sadece nurundan üfleyerek yarattığı bir su vardı. Sonra suya üfledi ve ondan bir rüzgar yarattı ve üzerindeki arşı ile birlikte suyu onun sırtına bindirdi. İşte o su benim!
Okumalısın, geçmişin kıssalarına göre geleceğini tasavvur edebilmen ve tedbirini ona göre alman yol haritanı şekillendirir.
Ve rahmet en sıkıştığın anda, en daraldığın, en çaresiz kaldığın zamanda, seni tek kurtaracak olanın Allah olduğunu bildiğin ve Ondan ümidini kesmediğini sessizce haykırdığın anda gelir.
Sevginin tabiatı sorulduğunda hiçbir şey söyleyemem. Kendinden geçmiş aşıklara ve peygamberlere benzeyen binlerce ruha işaret ederim. Çünkü sevgi hakkında konuşmak, aşkın özünü belirsizleştirir. Sevgililer arasında yaşanılanlar asla söze dökülemez. Bu canlı bir gizemdir, efsunlu bir sırdır ahirete bırakılan.
Geçmişe takılmamaya çalışıyorum. Biliyorum ki geçmiş yük, gelecek tasadır.
Herkes hasret çeker!
Kimi aya aşık, kimi güneşe.. Her biri yarım gün hasret çeker de, vuslata ererler o aşk peşinde. Ben ki bülbül-ü şeyda bu dikenlikte, beklerim gülistanı rûzi mahşerde.
Bin dert ile ah ederdim, derdim bana derman imiş.
İsterdim hep Hızır’ı dost, dost yanımda Buğlem imiş.
Ruh, cisimde hapistir âdeta. Gök sofralarında ruhunu doyurmazsa insan, o ruh sürekli feryat eder, vücut zindanlarından haykırır!
Bir kişi, Allah’ın muhabbetiyle meşgul olduğunda m, bütün mahlukata muhabbetle nazar eder ve bu nazar onun suretine de siretine de yansır.
Bazen öyle olur; bütün depremler sende olur, bütün tsunamiler kıyılarını vurur, heyelanlar, seller, fırtınalar, helaklar, tufanlar yaşarsın, üzerine yıkılır bütün dağlar ama sen yıkılmazsın! Ayakta ölürsün defalarca..
Bazen öyle olur; çığlık çığlığa ölürsün, sustun zannederler, anlamazlar, tanımazlar hatta seni. sonra da ardından iyi bilirdik derler Cuma selâsına karışır yokluğun, kimse farkına varmaz.
Dinlemek lâzım dünyayı, beni, rüzgârı, yaprağı, yağmuru, sessizliği, yalnızlığı dinlemek lâzım kalp kulağıyla Ama önce kendimizi dinlemek lâzım, dinlenmek için dinlemek lâzım. Şimdi sus, dinle ve dinlen Dinle ki ibret alasın!
yolcu olduğunu unutma ki
yol oyalamasın seni

Şener İşleyen

Kandırmanın en kötüsü, Allah ile olan kandırmadır.
İnsanlar olmayan şeyin ve ulaşmak için çok emek harcadıkları ama bulamadıklarının değerini daha iyi bilirler.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kâinattaki en güzel duygu, ayrılıkların sona ermesi ve sevenlerin kavuşması değil mi ?
O söyledi ! Kainat titredi. Anlamadın mı ? Onun söylediğini anlamadıysan benim sana anlatacağım bir şey yok.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dokun bana !
Dokun ki arınasın
Zira ben
Onun ellerine dokunarak geldim sana..
Bin dert ile ah ederdim, derdim bana derman imiş.
Isterdim Hızır’ı dost, dost yanımda buğlem imiş
Herkes hasret çeker!
Kimi aya âşık, kimi güneşe
Her biri yarım gün hasret çeker de , vuslata ererler o aşk peşinde .
Farkındalığın, Allah’a yakın olmandadır.O’nun varlığında yokluğunu hisset.Hayatin tadı, bütün varlıklar içindeki yokluktadır.
Dinlemek; anlatmanın lokomotifidir, anlamak ise dinlemenin rayları. Öyleyse dinle, dinle ki yol alasın
Allah Âdem’e ; elif ( آ) ile başladı..
Elif; birlik, dirlik, teklik, ilk,dik, hararet, hareket, ülfet, gayret, ibadet..

Dal(د) ile devam etti;
Çoğalmaya, bolluğa, rehberlik ve klavuzluğa delil etti..

Ve mim(م) ile bitirdi;
Tekliğin içinde başlangıç, sonsuzluğun içinde bir bitiş..

Ehad’in içine girince Ahmed olur, Adem’in içinde ölüm ve teslimiyet olur mim

Benim adım Buğlem!

Ben bir su damlasıyım.Gökte varım, yerde var, maddede var, manâda yar
Yağan yağmurda, yürüyen kara bulutta, dağların beyaz örtüsünde, havada, yerin altında, her yerde
Bir avuç derûhtede, bir okyanus derinliğinde, buz dağının özünde, gemilerin yüzünde hep ben varım..

Uluslararasi üne sahip japon araştırmacı emoto, bütün dünyada yankı uyandırmış su kristalleri fotoğraflarını çekmiş, araştırmış uzun yıllar boyunca. Duygularımızdan ve kullandığımız kelimelerden etkilendiğini tespit eden emoto, suyun söylenen sözlere, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl değişim gösterdiğini muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne sermiş. Demiş ki emoto,insanlık yeryüzünden sürekli çaldı, her seferinde geride kirli bir dünya bıraktı. Ama şimdi su bizimle konuşuyor, bilmemiz gerekenleri söylüyor. Bugünden itibaren yepyeni bir tarih bicimlendirmeliyiz. Benim tek arzum, suyun bütün insanlığa verdiği mesajın herkesçe duyulması ozumsenmesi.
Su ve hayat; biizzallah ortaklaşa yeryüzünü değiştirmektedir. Şüphesiz su, onbinlerce yıl yerküreyi hayatı elverişli hale getirmeye çalıştırmıştır. Su, yerkürenin aşırı sıcaklık ve soğukluğunu hafifleten bir yumusatici rolü oynamakla kalmamış, toprağı oluşturmak için kayaları yontup ufalayıp toprağın okyanuslardaki eriyik maddelerden oluşan muhteviyati oluşturmak için toprağa madde taşımaya devam etmiş, böylece uygun iklimi zemini ve şartları hazırlamıştır. Tuzun rolüde burada işte, toprağın kayaların mayası da sulardaki su olsa gerek. Hayat tohumuda suda doğmuş, ve varlık alemine sudan çıkmıştır. Su ve hayat arasındaki bu ortaklık olmasaydı yeryüzü tıpkı ay gibi hâlâ kurak ve çorak kalırdı, tuz dağları olurdu sadece.
Suyun hayatımızdaki yeri üzerine, her zaman kullandığımız su gibi aziz ol özdeyişi konunun özeti oluyor aslında. Âdeta hayatın olmazsa olmazıdır su, azizdir, kutsaldır. Ama susuzluk çok da uzağımızda değil.
Bir hata yaptığında pişman ol, o yanilgidan ders çıkar, bir dahaki hamlede tedbirli ol fakat asla ümidini yitirme. Akarken akış hareketlerine dikkat et, şayet huzurlu bir şekilde akıyorsan ne âlâ. Bir aksaklık varsa o hali düzeltmeye çalış. Ahvalinden herdem haberdar ol.
Çinli alim chuang tzu: su hiçbirşeyle yarışmaz, fakat herşeyi geçer. Bilge kişi de su gibidir, kimseyle yarışmayıp kendi yolunda giden ama bu yüzden de herkese üstün gelen kişidir. Suyun bilgelik ile bilgeliğin saflik, temizlik ve ihlas ile olan ilişkisini geleneksel kültür bu şekilde kurmustur.
Akşam, sanatın zirve halıdır. Sonrası karanlık gece. Belki uçurum, düşüş
Hava kararmaya başlayınca, gördün mü Buğlem’im? Bazen öyle olur. Okyanusunu arar nehir hemhal olmak için. Geceyle karanlık, gündüzle güneş, uykuyla rüya yada çiçekle ari gibi.. efendimiz (sav) uçsuz bucaksız bir okyanus, su ise bir nehirdi dünya zemininde, ta ki o geldi nehir kavuştu okyanusuna
Evet, yanlızlık yaşamdır; yaşam da sonsuzluktur. Bunu bir bilebilsek, korkularımızdan, kontrollerimizden, kendimizi ben dediğimiz duygularimizdan bir kurtulabilsek. Önce kendimizi sonra herkesi sonuçta hiçliği sevebilsek. Hiçlik kadar kuculebilsek, o noktaya varabilsek. O zaman neler olacağını, nerelere varabilecegimizi bir görebilsek. Bunu, şimdiki halimizle bir kiyaslayabilsek bir karsilastirabilsek.
Su der ki: hak beni yarattı. Bana hayy dedi. Bensiz hayat olmaz. Kuyularda su var, toprağın içinde su var, buzullarda, insanda. Hayat bu canlılık bu işte balık da topraktır. Suda yaşar, sudan hava alır. Insan da hayvan ve bitkilerde topraktır. Su onun mayasıdır. Tüm canlılar hava ile yaşar. Kimi havadan su alır, kimi sudan hava. Yerlerini değişmezler.
Yalniz ben; bana gözleriyle, sözleriyle aksettirmisti, ben de pınar olup akarken ona, onun istediği ve bildiği cevabi verdim aslında. Ve şunu dedim: sevginin tabiatı sorulduğunda hicbir şey söyleyemem ki ben. Çünkü sevgi hakkında konuşmak, aşkın özünü belirsizlestirir. Sevgililer arasında yaşananlar asla soze dökülmez. Bu canlı bir gizemdir, efsunlu bir sırdır. Bir Allah bir de sevgililer. Aşkta kelimeleri dile dökmeden hisset. Ruhunda, kalbinde, sevginde hisset. Ve git sonsuza
Insan da kuş misalidir. Eğer bu dünyanın tozlarından, üzerine bulaşan balciklarindan kurtulmak istiyorsan, gayretkes olmalısın. Daha çok çabalamalısın kemiklerinin etine batmasına aldırmadan, daha yukarıya kanat çırpmalısın. Orada kalabiliyorsan, bütün zirveler senindir. Yok, eğer aşağı inmek istiyorsan, yapacagin çok şey de yok. Kendini boşluğa yani mutmain(bir duruma inanmış)olmamış nefsinin ve şeytanın hile ve desiselerine (aldatma, oyun) bırakmam yeterli. Onun için gideceğin yol mesakatlidir. O kitap, seni uçuracak belli ama orada kalabilecek misin? Esas bu önemli
Esas ask; kimsenin bilmediği, sadece o gizi yaşayanların sırrina erdikleri aşktır. Yani Buğlem! Seveceksin, âşık olacaksın her şeyinle. Ruhunla, kalbinle, aklınla, bedeninle aşık olacaksın sevdiğine. Ama ruhun da, kalbin de, aklın da, bedenin gizleyecek bu aşkı birbirlerinden. Kendinden bile gizleyeceksin aşkını. Bir tek Allah bilecek Bu dünyada olmazsa cennetinde birlestirsin sizi.
Ne gariptir ki iyilik habille kötülük kabille başladı yeryüzünde. Habil suyu kabil ateşi seçti. Ve ne garip ki hepimiz kabilin çocuklarıyız. Çünkü habil kabili öldürdü. Adem cennetten kovuldugunda dunyayi cennet yapacaktı. Ama zulüm de kabille başladı. Işte o an imtihan başladı. Yazıkki hepimiz kabilin çocuklarıyız.
Buğlem; cennetten dünyaya düşen su damlası demek. Evet! Ben de çok sevdim bu ismi. Ne güzel su gibi.
Ateş , hüzündür. Hüznü sürekli iç ki, hayatında gelip geçen mutlulukların farkına var, çünkü hüzün hayatın her ânında var. Ama korkma! Bir de aşk kâsesi var. O kâse ki ayrılıkların, hüznün ve firakın ilacını barındırır içinde. Aslında hepsinde ben vardım. Mutluluk da ben, ateş de ben, toprak da ben. Kiminde fazla, kiminde az
Sevgini hayatıma, hayatına da beni gömdüm seni seviyorum sözünü senden duyabilmek uğruna.
Unutulmamalıdır ki insanı olgunlaştıran, çilelerdir.
Hangi dua ile gelecek dermanın derdi bu ağrı?
Unutma! Sır gibi seversen eğer muradın gerçekleşir, çünkü tohum toprağa gizlenirse yeşerir.
Korkaklar ecelleri gelmeden defalarca, cesaretliler ise sadece ecelleri geldiğinde bir kez ölürdü.
Ay’a sessiz çığlıklarımla şikayet ediyordum ayrılığın acısını Peki, sen duymadın mı benim çığlıklarımı?
Çaresizlik, insana tüm zorlukları aşmayı ve dayanma gücünü kısa sürede öğretmez miydi?
Zaman denen hançer defalarca bedenine onulmaz ve görülmez yaralar açtıysa da onların sancısına dayanarak bugünlere gelmişti.
Dokun bana!
Dokun ki arınasın
Zira ben
Onun ellerine dokunarak geldim sana
.
.
.Hisset,arın ve temizlen. Benimle başla,benimle bitir. Zira sen de ilk benimle tanışacak ve sonunda benimle veda edeceksin
.
.
.Ben ki bir katreyim .
.
.@senerisleyen
@azkitap
#buğlem
Bin dert ile ah ederdim,
derdim bana derman imiş.
‘Fe eyne tezhebun?’
Nereye bu gidiş, nereye böyle?
Muhatabı İbrahim olmayan bir ateşte, misafiri Yusuf olmayan bir kuyudayım.
Birbiriyle hemhâl olan dostlar bir araya gelip oturunca, konuşmadan sohbet ederler.
Eskiler mağrip zamanı derlermiş akşama.Güneş yönünü batıya dönünce, mağripten batacak diye
Manevi anlamda hiçliğin tarifi şudur; ‘Hiçlik: Allah’ın yüceliği ve bilgisi karşısında, O’na hayranlık ve saygı duyarak, kendi küçüklüğünün farkındalığını yaşama halidir.’
Yapmamız gereken ve olmamız gereken hiçbir şey yoktur iyiliğe kucak açıp, kötülüğü uçurmaktan başka.
O öyle bir vav ki kitapların ve kâhinlerin gelecek dediği kutlu kişi, diğer bütün harfler onun bağrında saklı.O ki Hatem’ül Enbiya
‘yoldaşı su olana ateş ilişmez.’
Efendimiz (SAV) buyuruyor ki mealen; ‘Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışın!’
Suların sessizce akışını görmez misin? O kadar dereler, tepeler aşar da o kadar dağa, taşa çarpar da ses etmez. Hiçliğine ağlar, sızlar sadece Sızıyı gideren sudur da onun sızısını kimseler bilmez Olgunlaşır, pişer, yanar kendini engellere çarptıkça.Ve nihayet dolar dolar, bir çağlayana geldiğinde bırakır var gücüyle sesini, o zaman konuşur, anlatır derdini su
Ve rahmet en sıkıştığın anda, en daraldığın, en çaresiz kaldığın zamanda, seni tek kurtaracak olanın Allah olduğunu bildiğin ve O’ndan ümidini kesmediğini sessizce haykırdığın anda gelir.
Hakikat her çağda ve mekânda hakikat olarak insanoğlunun karşısına çıkar.Âdem’den, Muhammed’e (SAV) ve ondan bugüne, bugünden kıyamete kadar
İnanmaya hazır mısınız? Mucize, keramet, ikram, ilham Ne fark eder? İnsanın kendisi tek başına bir mucize değil midir? Doğumun, büyümen, iraden olmadan aldığın nefes, kalbinin atışı, ölümün Hepsi bir mucize değil mi zaten?
Hayat, imtihan sırrına binaen, daima düz bir çizgi üzerinde devam etmez.Bazen inişleri bazen de çıkışları olur.Lâkin insanın iman bakımından hangi seviyede olduğunu gösteren ve gönül dünyasını asli surette ortaya koyan, bu iniş-çıkışlarda sergilediği hâl ve tavırlardır.
Çaresizlerin çaresi Allah’tır ve O samimi ve içten isteyenin istediğini verir.
Ve Allah severse kulunu, ona kendini hatırlatmak için fırsatlar verir; isteyebilene, değerlendirebilene
Dünya iki kapılı bir han.
Önce kendini okumalı insan, sonra kâinatı.
Buğlem; cennetten dünyaya düşen
su damlası demek.
Yol uzun, hayat kısa
Bütün gelişler, bir gidişin sancısını başlatıyordu, bütün gidişlerin, yeni bir gelişe gebe olduğu gibi.
İnsanlar olmayan şeyin ve ulaşmak için çok emek harcadıkları ama bulamadıklarının değerini daha iyi bilirler.
yoldaşı su olana ateş ilişmez!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir