İçeriğe geç

Bu Ülke Kitap Alıntıları – Cemil Meriç

Cemil Meriç kitaplarından Bu Ülke kitap alıntıları sizlerle…

Bu Ülke Kitap Alıntıları

Okuma delisi bir çok şeyleri anladığını vehmeder. Başkalarının sözleriyle yetinmek, her konuda başkasının anlayışına, başkasının fikirlerine baş vurmak, alışkanlıkların en kötüsü. ‘Kitapta okudum, gazete yazıyor’ gibi sözler iradenin ve kişiliğin yokluğunu gösterir.
Gerici, ilerici… Düşünce hürriyeti, bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu.
Gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Tanımadığımız bir dünya bu.
Karanlıkları devirmek ve aydınlık bir çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah: Kalem. Sözle, yazıyla kazanılmayacak savaş yok.
İnsanların kaçta kaçı düşünür?
“Hayatımı iki kelime hülasa eder: Öğrenmek ve öğretmek.”
Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen ,arayan susayan.
Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.
Tefekkür kılıçla fethedilmez, bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç.
Çalışanların, inananların ve gönüllerini bşr davaya bağlayanların dünyasından habersizdi. Ve hazlar, bir zelzeleden kaçan hassas yaratıklar gibi uzaklaşmışlardı ondan.
Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım.
İnsanları seviyordu. Ama sığındığı her kale insanlardan biraz daha uzaklaştırıyordu onu.
Her mübariz kendi cephesinde muzaffer.
Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçıyorum.
Tecrübe, bayağılığa alışmak ve bayağılaşmak.
İnsanları eskisi kadar sevmemek. İnsanları ve eşyayı. Galiba ölmek de bu.
Etrafındakiler tarafından anlaşılmadığına inanınca ebediyete seslenmek istedi. Aldatmayan tek sevgili vardı dünyada: Mutlak güzel.
Ve hazlar, bir zelzeleden kaçan hassas yaratıklar gibi uzaklaşmışlardı ondan
Kan ağlayan şafak altında söndü lalelerin,
Kırıldı taşlara çarptıkça al piyalelerin.
İnsan düşüncesi kötülüğe ve karanlığa gömülmüş.
Cihanı Ehrimen’in velvelesi sarmıştı;
Rüya ve yalan orduları ferman dinletiyordu dünyaya,
Kader ufuklara fesad kıvılcımları saçıyordu
Servet-i Fünun bir müstağripler kervanıdır; her iskeleye uğrayan hiçbir ülkeye yerleşemeyen bir kervan.
Türk aydını Tazminattan beri sığınacak ada arayan bir garip sürgün
Bu ülke 89’dan beri su alan bir gemi
Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Kaderimi tayin eden bir başka kitap da İbrahim Ethem’in Terbiye-i İrade başlıklı eseridir. Disiplin içinde çalışmayı bu kitaptan öğrendim.

Bu cümlenin sonunu kullanarak Jules Payot’un İrade terbiyesinin reklamını yapmak???

Her hâl tercümesi bir müdafaanamedir. Kendimizi tanımak irfanın varabileceği en yüksek merhale.
Bazen bir kuyuya benziyor hayat; kör, pis, zehirli bir kuyuya. Boğuluyorum.
Ve bilmediğimiz ülkelere yelken açan bir gemiye atlar gibi el ele hayata atladık.
Ben seni tanıdıktan sonra yaşamaya başladım Yirmi iki sene gelişen, kökleşen bir sevgi bu. Bir sevgi ve hayranlık.
Ben heyecandım, ‘spontaneite’ idim, şiirdim, bohemdim. Karım, sakin bir yaz akşamı, fırtınasız bir liman
Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
Uyku ile uyuşukluk arasında rakseden bir hayat.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Talebe perişan. Dilini unutan bir nesil, yabancı dili nasıl sevsin?
Güliver kompleksi.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Fransızlarda ‘mezar taşları gibi yalan söylemek’ gibi bir tekerleme var.
İnanmayanların inananlara sataşmaları kıskançlıklarından. Müminlerin saadetini gölgeleyen tek ıstırap, inanmayanlara karşı merhamet olmalı.
Din, aşk, şiir Boşlukta yuvarlanan insanın bir yıldıza attığı merdivenler.
Vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inanç.
Ümmetin Avrupa dillerinde karşılığı yok.
Siyasî ve dinî bir bağ.
Kuran hem bir ibadet kitabı, hem bir anayasa, muhatabı bütün insanlık.
Kulun bütün haysiyeti: Mümin oluşunda.
Kul, mümin olunca hukukî bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet.
Biz sadece çıkara Avrupa’yı
tanıdık. Oysa, bugün bile
Lamennais’lerden öğreneceğimiz çok şey
var. Avrupaperestlerimiz yalnız Marx’ı
değil, Lamennais’yi de okumalıdırlar.
Hırçın, tedirgin ve deli. Ama kalbi daima
insanlık aşkı ile tutuşmuş; daima inandığı hakikatin canfeda müdafii. Onun için
yalnız Batı’ya değil, Doğu’ya da
seslenebilmiş.Yer yer Said Nursî. Bir
parça Akif. Daha çok Necip Fâzıl. Ama
hepsinden başka. Balka çünkü, İslâm’ı
tanımıyor. On iki ciltlik külliyatı kanla
alevle yazılmış. Çığlık ve hırçınlık.
Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk,ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.
Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.
Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülakattır.
Yığın düşünmez, mâruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince arslanlaşır, nöbet geçince her mukaddesi unutuverir. Büyük bir milletin duyguları ölçülü, düzenli, devamlıdır.
Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.
Bir adamı tanımak için, düşüncelerini, acılarını, heyecanlarını bilmeniz lazım hiç değilse. Hayatın maddî olaylarıyla ancak kronoloji yapılabilir. Kronoloji aptalların tarihi.
Kendimizi tanımak irfanın varabileceği en yüksek merhale.
Cevaplarımız suallerle hudutlu.
“Mağaranın içi, mağaranın dışı, insanlık, aynı sefil putlara tapan bir şaşkınlar kafilesi. Hakikatte mağaranın içi de dişı da bir. Yüz elli yıldır ‘gölgeler âlemi’nde yaşıyoruz. Kitap, kendi insanından kopan aydının trajedisi, amacı, bu yeralti mağarasına bir parça aydınlık getirmek ” (Mağaradakiler, arka kapak)
Yüz elli yıldır ‘gölgeler âlemi’nde yaşıyoruz. Kitap, kendi insanından kopan aydının trajedisi, amacı, bu yeralti mağarasına bir parça aydınlık getirmek ”
Ayrı bir dil konuşuyordum
çağdaşlarımla.
Gurbetteydim..
Ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla.
Gurbetteydim
Tavsiye ediyorum
•Kitap zekâyı kibarlaştırır.
Ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla. Gurbetteydim
Demek ki İslâmiyet’in temel
mefhumu: eşitlik. Bu bir amaç değil, bir
hak. Hürriyet, eşitliğin bir başka adı veya
görünüşü. Sınıf kabul etmeyen, imtiyaz
tanımayan bir dinde kimin, kime karşı
hürriyeti? Batı, hürriyeti, bir hata işleme hakkı olarak tarif ediyor. Müslümanın
böyle bir hakkı yoktur. Çünkü o ebedî
hakikatin, yegâne hakikatin, cihanşümul
hakikatin emrindedir..
Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı. Ayrı bir dil konuşuyordum çağdaşlarımla. Gurbetteydim.
Kulun bütün haysiyeti: Mümin oluşunda. Kul, mümin olunca hukuki bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet.
Avrupa’yı, Avrupa’nın istediği kadar tanıyoruz.
Dostoyevski, “Avrupa’yı kendimizden çok daha iyi tanıyoruz,” diyor. Biz ne kendimizi tanıyoruz ne Avrupa’yı.
Batı kanunlarının temeli Hristiyanlıktır. Türk kalınız.
Tefekkür vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla.
Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi.
Kim kimi dinliyor ki?
Benim dünyam minnacık bir dünya. Minnacık veya sonsuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir