İçeriğe geç

Bu Bir Çağrıdır Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Bu Bir Çağrıdır kitap alıntıları sizlerle…

Bu Bir Çağrıdır Kitap Alıntıları

Bir insanı, bir halkı küçümsemek, onları insandan saymamak insanı öldürmekten beterdir.
Bin yılda Kürtlerin başından çok maceralar geçmiş, Kürtler bin yılda ancak bir kaç kez savaşmışlar. 19. yüzyılda da iki başkaldırı olmuştur. Cumhuriyet döneminde ise 29 başkaldırı çıkmıştır. En önemlisi Cumhuriyetten önce,1920’de çıkan Koçgiri isyanıdır. Hemen hemen ordu yok gibi, Koçgiriyi bastırmak kolay değildir. Mecliste olan 93 Kürt Mebus bir beyanname yazar, Kürdistana gönderirler: Kurtuluş savaşı bitinceye kadar biz Türklerle birlikte olacağız diye ve Koçgiri isyanı bastırılır. Cumhuriyetten sonra da isyanlar arka arkaya gelir.
Yanlıştan çok ne var ki; yanlışlar olacak gibi değildir. Birkaçını söyleyelim. Bir kere Kürtler diye bir şey yok. Bir şey olmayan Kürtler savaşlardan sonra Türklerin uşakları köleleridir.
Evet, Kürtler ve Türkler 1000 yıldır birlikte yaşıyorlardı. Osmanlıda bir çok millet birlikte yaşıyordu. Kötülenen, aşağılanan bir millet, bir boy yoktu. Son yıllarında Osmanlı değişti. Milliyetçilik hareketleri başladı. Kimi milletler bağımsızlıklarını aldılar, kimi Batı ülkelerinin boyunduruğu altına girdi. Bunların arasında Kürtler yoktu. Kürtler birçok olanakları varken bağımsızlık istemediler.
Mehmed, önce Kürt dilini ve edebiyatını iyi biliyor, Türk dili ve edebiyatını da biliyor. Sonra dünyaya açılıyor, dünya kültürünü ve edebiyatını da özümsüyor. Mehmed Kürt dili için bir talih oluyor böylece.
Ülkemizde milliyetçi kisvesine bürünmüş ırkçılar var. Onların dillerine pelesenk ettikleri bir sözleri var: Türkün Türkten başka dostu yok. Bir ülke halkına bundan daha korkunç bir laf edilemez. Hele Kürtlere böyle sözler etmemelisin. Kürtler sana gücenir. Sevgili milliyetçi dostlara söyleyeyim de sevinsinler., rahat etsinler. Türkün Türkten başka dostu var. Gizli saklı değil. Malazgirt’ten bu yana Kürtler Türklerle dost. Bu, Kurtuluş savaşına kadar sürmüş. Kimileri yazıyorlar, söylüyorlar ki, Kürtler Kurtuluş Savaşında Türklerle birlik olmasaydı, bu savaş zordu.
Birinci dünya savaşı dört yıl, ikinci dünya savaşı altı yıl sürdü. Bizim 25 yıllık savaşımız ne kadar sürecek belli değil.
Ülkemiz bu savaştan büyük zarara uğradı. Savaşanlardan otuz bin kişi öldü. Korucu dedikleri sayısı yetmiş bini geçmiş sivil savaşçılar bulaştı ülkenin vicdanına. Beş bin köyün bir çoğunun evleri yakıldı. İnsanları ülkenin bir çok yerine dağıldı. Bir kısmı açlıktan, yoksulluktan kırıldı. Faili meçhul cinayetler olağanlaştı, savaşın bir parçası oldu. Kürtlerin seçkin kişileri seçildi, faili meçhule kurban edildi. Devletin kurumlarının bir kısmı yozlaştırıldı. Dünya savaşına girsek bundan daha mı kötü olacaktı?
Bu savaş Türkiye’nin belini kırdı. Kendi halkıyla savaşan bir ülke olduk. Gittikçe insanlık gözünde durumumuz kötüleşiyor. Hiçbir koşulda bize hak verilmiyor.
Bütün kötülükleri yalnız savaşların sırtına mı yüklüyorsun diyeceksiniz. Elbette insanları mutsuz edenlerin hepsini savaşın sırtına yükleyecek değilim. Ama çoğu savaşların işi. Savaşlar insanların ölüm fermanıdır. Savaşlar, üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır.
Bir bataklığın içindeyiz:
İnsan öldürdükçe,
İşkence yaptıkça,
Ormanları bir kaç PKK’lı öldüreceğiz diye yaktıkça,
Zulüm ettikçe,
Halk da Zulmün Artsın diye bağırdıkça,
Binlerce köyü yaktıkça, milyonlarca halkı yerlerinden yurtlarından edip sürgün ettikçe,
Ruanda benzeri bir dünya yaratmaya can attıkça,
Dağlarda çoban koymayıp, canlarına kıydıkça
Zulüm saymakla bitmiyor ki
Battıkça batıyoruz.
Ve güzelim Türkiye’nin kanına ekmek doğruyoruz.
Kürtleri, bu kadar büyük bir kitleyi, yöneticilerin küçük görmeye hakları yok. Sahi bizde hiç mi akıl, hiç mi insanlık kalmadı da Kürtlerin, yani Kürt halkının başına bu kadar korkunç işler getirdik? Biz böyle suyu kurutarak gidersek, sonunda iş işten geçer. Bu kadar sürgün, ölüm, işkence ve hem de kırımlardan sonra Kürtlerle nasıl bir arada yaşarız? Bu çağda Kürtleri toptan öldürmeye gücümüz yeter mi?
Gazete haber verir, gazete öğretir, gazete bir kültür aracıdır her şeyden önce. Bizim gazetelerse bunun tam tersini yapıyor.
Karanlık bir duvarın önüne geldik başımızı son hızla vurduk.
İnsanlık içinde ulusal onurumuz yara aldı.
Utançlar içinde kaldık.
Biraz daha vakit geçsin, biz başımızı kaldırıp da uygar insanların yüzüne bakamayacağız.
Türkiye’nin insanları, o insanlar ki büyük bir kültür birikimiyle büyümüşlerdir, insanlık içinde bu kadar utanca layık değillerdir.
Özgürlük düşüncesi sınırsızdır. Uygar dünya bunu böyle kabullenmiştir. Ateş çemberinden geçe geçe özgürlük düşüncesinin sınırı olmayacağına karar verilmiştir. Bu, artık tartışılmıyor bile.
Beni yürekten yaralayan elbette gencecik insanların muratlarını alamadan ölmeleri. Ben, hiç bir şey için insanın ölmesini kabul edemiyorum. Hiç bir zaman da etmeyeceğim. Ne olursa olsun savaşı kabul edemeyeceğim. İkincisi, bu savaşta beni yaralayan, Doğu Anadolu’da on milyon hektar ormanın yakılması. İnsan ne için olursa olsun kendi toprağını kendi eliyle öldürür mü? Bir de ambargo konması, gerillaya yiyecek gitmesin, diye halkın yiyeceğinin elinden alınması, karneye bağlanması, korkunç, korkunç, olacak iş değil.
Bu savaş her düşünen, her yüreği olan insanı kahredecek bir durumda.
O topraklarından edilen 3 milyon insanın macerası yürekler acısı. Olanı biteni bilmemizin olanağı yok.
Tarih boyunca her savaş bir yıkım olmuştur. Yenenler de yenilenler de , savaşların dışında kalanlar da aynı yıkımdan kurtulamamıştır.
Ben de bütün sıradan insanlar gibi korkağım. Hele, binlerce faili meçhulü sırtında taşıyan bu devletten ödüm kopuyor. Faili meçhul şimdiye kadar üç bine ulaşmışsa niçin üç bin bir olmasın?
Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor . Ben diyorum ki , yaraların sağılması bizim elimizde . Ülkemizin onurunu, ekmeğini ,kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla , yüreğimizle elele verelim .
Bu bir çağrıdır.
Sözüm sizedir .
Biz umudun insanı insan yapan gücünü de biliyoruz. Bir gün insanlık umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracak. Bu yeni umut da insanları mutlu edecek.
Anadolu toprağı hoşgörünün , kardeşliğin, çeşitli ögelerin boy atabileceği bitek bir topraktır. Ahmaklık yapıp da bu toprağın kültürlerine, hoşgörüsüne kıymayalım.
Bir insana ne yaparsanız yapın , bir insanın bir halkın onuruyla oynamayın!
Sende bu korku, bende bu doğruluk varken biz bir araya gelemeyiz
O Nâzım Hikmet ki halkının özgürlüğü için 17 yıl hapiste yatmıştı. Sonra gitmiş Moskovada ölmüştü. Bugünkü Avrupa Konseyinin sevgilisi Türkiyenin demokratik yöneticileri Türkiyenin yetiştirdiği bu dünya şairinin kemiklerinin bile ülkeye getirilmesine izin vermiyor. Biz Sabahattin Alinin soyundan geliyorduk. Devletin öldürttüğü, ölüsünü de Bulgar sınırına attığı büyük romancının Biz Orhan Kemalin, Ahmet Arifin soyundan geliyorduk. Yıllarca hapiste yatmış kişilerin
Biz umudun insanı insan yapan gücünü de biliyoruz. Bir gün insanlık umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracak. Bu yeni umut da insanları mutlu edecek.
Nazim Hikmet’e çok hayrandım . Daha Adana’dayken Şeyh Bedreddin Destanı ‘nı okudum . Bu destanda bir şeyler , başka şairlerde olmayan bir şeyler vardı , bir türlü uzun bir süre ne olduğunu çıkaramadım . Destanı o kadar çok okumuştum ki , birçok yerini ezberlemiştim. Bir gün işin farkına vardım. Ondaki dil zenginliği Anadolunun , benim dilimin zenginliğiydi. Dilimizi bir iyice yoğurmuştu. Üstelik zenginleştirilmişti. Üstelik bu destanda sözlü edebiyatın , Karacaoglanın, Dadaloğlunun, Yunusun kokusu vardı . Ve Nazim Hikmet bizim dilimizden yeni, zengin , görkemli bir şiir dili yaratmıştı.
Sanırım dünyada Kürt halkıyla Türk halkı gibi iç içe geçmiş , etle tırnak olmuş , bin yıldır kardeşçe yaşayan iki halk daha yoktur . Öyleyse bu kavga , dövüş ne ?
Sahi bizde hiç mi akıl, hiç mi insanlık kalmadı..
Her şeyi, sonuna kadar düşünmek huyumdur. Bir şeyi göze almışsam onu sonuna kadar götürürüm, bu son nasıl biterse bitsin..
Beni yürekten yaralayan elbette gencecik insanların muratlarını alamadan ölmeleri. Ben, hiçbir şey için insanın ölmesini kabul edemiyorum . Hiçbir zaman da etmeyeceğim . Ne için olursa olsun bir savaşı kabul edemeyeceğim .
Düşünce suçu en ağır suçlardan biri sayıldı ve insanlar bu
yüzden hapislerde süründü, öldürüldü, sürüldü.
İnsanın katlandığına dağlar katlanmaz.
Bir ülkenin halklarının onuru,en az toprağı kadar kutsaldır.
Ülkelerinin türkülerini yaratanlar
Kanunlarını yaratanlardan daha güçlüdür.
Zulmün artsın ki çabuk zeval bulasın.
Ben de bütün sıradan insanlar gibi korkağım. Hele, binlerce faili meçhulü sırtında taşıyan bu devletten ödüm kopuyor. Faili meçhul şimdiye kadar üç bine ulaşmışsa niçin üç bin bir olmasın?
Sahi bizde hiç mi akıl, hiç mi insanlık kalmadı..
Sahi bizde hiç mi akıl, hiç mi insanlık kalmadı
Biz umudun insanı insan yapan gücünü de biliyoruz. Bir gün insanlık umudun bilinmeyen gücünü ortaya çıkaracak. Bu yeni umut da insanları mutlu edecek.
Sözcükler her zaman her koşulda değişebilir ve bir gün işe yaramaz olur..
Her insanın yaratma özelliği insanı öbür yaratıklardan ayıran başlıca özelliktir: İnsan yaratandır. İnsanın en iyi tarifi bu olacaktır.
Her şeyi, sonuna kadar düşünmek huyumdur. Bir şeyi göze almışsam onu sonuna kadar götürürüm, bu son nasıl biterse bitsin..
Ülkelerin türkülerini yaratanlar
Kanunlarını yaratanlardan daha güçlüdür..
O Nâzım Hikmet ki halkının özgürlüğü için 17 yıl hapiste yatmıştı. Sonra gitmiş Moskovada ölmüştü. Bugünkü Avrupa Konseyinin sevgilisi Türkiyenin demokratik yöneticileri Türkiyenin yetiştirdiği bu dünya şairinin kemiklerinin bile ülkeye getirilmesine izin vermiyor. Biz Sabahattin Alinin soyundan geliyorduk. Devletin öldürttüğü, ölüsünü de Bulgar sınırına attığı büyük romancının Biz Orhan Kemalin, Ahmet Arifin soyundan geliyorduk. Yıllarca hapiste yatmış kişilerin
Bir ülke insanları insanca yaşamayı, mutluluğu, güzelliği seçecekse, bu önce evrensel İnsan Haklarından, sonra da evrensel, sınırsız düşünce özgürlüğünden geçer.
Bizim bir Freudumuz, bir Frankımız, Dr.Nissenimiz, Einsteinımız da yok. Bizim insanlık karşısında onurumuzu, kültürümüzü kurtaracak hiçbir şeyimiz, yok demeye dilim varmıyor ya, yok..
Düşünce suçu en ağır suçlardan biri sayıldı ve insanlar bu
yüzden hapislerde süründü, öldürüldü, sürüldü.
Gene de çok şükür diyorum. Türklerde, Yunuslar, Karacaoğlanlar, Nâzım Hikmetler, Orhan Kemaller, Sait Faikler yaşıyor
Demokrasiyi bilinçlenmiş halklar yaratır. Çünkü demokrasiyle yönetilmek en çok onun çıkarınadır.
Kardeşler, vatanseverler, solcular, sağcılar, şucular, bucular,
gözlerinizi seveyim, başımıza yetmiş yıllık kötü yönetimler açtı bu belayı.
Dil istemek, konuşabilmek değildir. Bir topluluğun bir dili olması, salt konuşmakla olmaz. O dilin sözlü ya da yazılı edebiyatı olur.
En kötü insanda bile bir iyi yan arar, bulur, o insanı,
o küçücük iyi yönüyle sevmeye, anlamaya çalışırdı. En koyu karanlıkların sonunda, en ucunda bir ışık arar, bulur, en yoğun karamsarlıkta bir umut parlatırdı.
Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle elele verelim.
Bu bir çağrıdır.
Sözüm sizedir.
Mehmed Uzun’un romanlarını okuduğumda çok şaşırdım , bir dilin ilk romanı böylesine ustalıkla , böylesine zengin bir dille , üstelik de gelişmiş bir roman dili yaratarak nasıl yazılmış , diye . Mehmed’in yeteneğinin , geniş kültürünün elbette bunda payı büyüktür.
Mehmed’in dili, usta , yeni bir roman dilidir ve Mehmed bu dille yalın, yeni betimlemeler yazar ki , insanı bu yalın dille öylesine büyüler ki, insan bu büyünün içinde döner durur. Romanlarının tipleri de sağlamdır. Betimlemeleri, göze batmadan , insanın haberi olmadan , destanların dili gibi örülmüştür.
Bir insana ne yaparsanız yapın , bir insanın bir halkın onuruyla oynamayın!
Tarih boyunca her savaş bir yıkım olmuştur. Yenenler de yenilenler de , savaşların dışında kalanlar da aynı yıkımdan kurtulamamıştır.
Unutmayalım ki , bir ülkenin insanlarının onuru en azından toprağı kadar kutsaldır.
Ülkelerin türkülerini yaratanlar
Kanunlarını yaratanlardan daha güçlüdür
insanın katlandığına dağlar katlanmaz.
Sanırım dünyada Kürt halkıyla Türk halkı gibi iç içe geçmiş , etle tırnak olmuş , bin yıldır kardeşçe yaşayan iki halk daha yoktur . Öyleyse bu kavga , dövüş ne ?
Dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçek bir renk , bir çeşitlilik, bir koku taşır . O bin çiçekten biri eksik olursa insanlık kültürü bir renk , bir koku yitirir. Yüz tane yitirirse insanlık kültürü fakirleşir. Emperyalizme kadar kültürler hep birbirlerini beslemiş,birbirlerinin gelişmesine, zenginleşmesine yardımcı olmuştur.
Anadolu toprağı hoşgörünün , kardeşliğin, çeşitli ögelerin boy atabileceği bitek bir topraktır. Ahmaklık yapıp da bu toprağın kültürlerine, hoşgörüsüne kıymayalım.
Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor . Ben diyorum ki , yaraların sağılması bizim elimizde . Ülkemizin onurunu, ekmeğini ,kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla , yüreğimizle elele verelim .
Bu bir çağrıdır.
Sözüm sizedir .
Andolu, binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir.
sende bu korku, bende bu doğruluk varken biz bir araya gelemeyiz
insan,evrende gövdesi kadar değil,yüreği kadar yer kaplar
O kadar ağır işler yükleyeceğiz ki onlara, düşünecek bir anlık bile zamanları olmayacak;. Bu karıncalara hiçbir zaman başlarını bile kaşıyacak bir süre tanımayacağız. Hep iş, hep çalışma, hep açlık, hep yoksulluk, hep gelecek korkusu içinde olacaklar. Bu korkular onları kör, sağır, sersem, beyinlerini işlemez yapacak. İnsanfiller, insankarıncalara hep bunu yaparlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir