Jorge Luis Borges kitaplarından Brodie Raporu kitap alıntıları sizlerle…
Brodie Raporu Kitap Alıntıları
Bilindiği gibi uyku eylemlerimizin en gizemlisidir. Yaşamımızın üçte birini uykuya ayırırız, yine de onu bir türlü anlamayız. Kimilerine göre uyanık kalışımızın gölgelenmesinden başka bir şey değildir, kimilerine göre dünü, şimdiki zamanı ve yarını içeren karmakarışık bir durumdur; başka birilerine göre de kesintiye uğramış bir dizi düştür.
Zaten yazın, güdümlü bir düşten başka bir şey değildir
.
Zamanı günlerle ölçemezsiniz, parayı dolar ve sentlerle ölçtüğünüz gibi, çünkü dolarlar hep aynıdır, ancak her gün farklıdır ve belki her saat de farklıdır.
Zamanı günlerle ölçemezsiniz, parayı dolar ve sentlerle ölçtüğünüz gibi, çünkü dolarlar hep aynıdır, ancak her gün farklıdır ve belki her saat de farklıdır.
.
Bazen gizemi olmayan tek şeyin mutluluk olduğundan şüphelenmişimdir, çünkü bu onun kendi gerekçesidir.
Bazen gizemi olmayan tek şeyin mutluluk olduğundan şüphelenmişimdir, çünkü bu onun kendi gerekçesidir.
— Cehennem nedir?
— Ruhların sonsuza dek yandığı, toprak altında bir yer.
cesaret dostum, kadınlar doğum yaparken daha çok acı çekiyorlar
Ülkelerini özlemediler. Vatan kavramı onlara yabancıydı.
Kadınların birey değil, cinsin bir örneği olarak kabul edildiği ülkemizde
Oyunuzu ona verir miydiniz
her sabah uyanmadan önce ve her akşam uykuya dalmadan önce aştığımız aynı şimdidir.
sır tutmanın, bana anlatmaktan daha büyük bir doyum sağladığını hissettim.
Korkudan tirtir titriyorum da.
Düşündüklerinin ne önemi vardı?
Sen nesin biliyor musun? Pis ödleğin tekisin.
Yalnız gerçek yaralar.
Bana sorarsan, başkalarının diyecekleri ve seni sevmeyen bir kadın için rezalet çıkarmaya değmez.
İnsan başına gelen bazı şeyleri ancak yıllar geçtikçe anlamaya başlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Siz benim yalnızca adımı bilirsiniz,
Pişmanlık sürdükçe, suç da sürer.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hepimiz, başkalarının bizim üzerimize kurduğu imgeye benzeriz.
Canın dalaşmak istiyorsa, neden bana bulaşmıyorsun?
Esmer, uzunca boylu, sağlam yapılı, zamanın modasına göre yakışıklı bir adamdı.
Size üzücü dakikalar geçirtebilecek utanmaz kişiler var çevrede.
Kimseye anlatmadığım bir şeyi size açacağım
(pazar günleri insanların erken yatma alışkanlığı vardır)
Belki de yoksul, ilkel yaşamlarının tek serveti kindi ve bu yüzden kinlerini biriktiriyorlardı. Hiç farkında olmadan birbirlerinin kölesi olup çıktılar
Yüz hatlarından çok, uzun söyleşilerimizi anımsıyorum
Gölgede doğan öykü, gölgeye döner.
Uyku, bilindiği gibi, eylemlerimizin en gizemlisidir. Yaşamımızın üçte birini ayırırız ve onu anlamayız. Kimilerine göre uyanıklığımızın gölgede kalmasından başka bir şey değildir; kimileri için de aynı zamanda geçmiş, şimdi ve geleceği içeren karmaşık bir durumdur, daha başkaları için ise kesintisiz bir düşler dizisidir.
“Her zaman aynalardan korkmuşumdur. Çocukken, evde korkunç bir şey vardı. Odama üç tane ayna konmuştu. Ayrıca, mobilyalar da maundandı ve bir çeşit karanlık ayna oluşturuyorlardı. Bütün bu aynalar beni ürkütüyordu, ama çocuk olduğumdan, ses çıkarmaya cesaret edemiyordum.”
Daha dört yaşıma yeni girmişken Norveç’ten gelen yüksek bordalı bir yelkenliyi net bir biçimde anımsayabiliyorsam, bir başkasının biraz sonra olacak olan bir şeyi önceden kestirmesi neden beni şaşırtsın? Düşünsel açıdan bellek, geleceğin kestirilmesinden daha az olağanüstü bir şey değil; yarınki gün, bize, her şeye karşın hâlâ anımsadığımız İbranilerin Kızıl Deniz’i geçme olayından daha yakın.
Çağlar boyunca insanların her zaman iki öyküyü yineleyip durduklarını da düşündü: Akdeniz’in sularında şefkatli bir ada arayan yitik bir geminin ve Golgota’da kendini çarmıha gerdiren bir Tanrı’nın öyküsü.
İşin ilginç yanı hiç gitmediği ve gitmeyeceği yerleri özlemesiydi: Cabrera Sokağı’nda posta kutusu bulunan köşe, Once Alanı’na yakın olan Jujuy Sokağı’nda bulunan bir ana giriş kapısının üstündeki duvarcı işi aslanlar, nerede olduğunu tam bilmediği, karo taş döşemeli bir dükkân.
Manuel Cardoso ile Carmen Silveira yazgılarına boyun eğdiler; asker yaşamı sığırtmaç yaşamından daha güç değildi. Açık havada, bir eyer üstünde uyumak için yaratılmışlardı onlar; hayvan öldürmeye alışmış ellerin insan öldürmesi zor olmuyordu. İşe başlarken her ne kadar bir parça zorlandılarsa da, imgeleme yetisinden yoksun olmaları korku ve acıma duygusundan kurtarıyordu onları.
Yalnızca (estetik beğenilerini bilmediğimiz) Tanrı son ödülü verebilir. Karanlıkta başlayan öykü karanlıkta biter
Bilindiği gibi uyku, eylemlerimizin en gizemlisidir. Yaşamızın üçte birini uykuya ayırırız, yine de onu bir türlü anlamayız. Kimilerine göre uyanık kalışımızın gölgelenmesinden başka bir şey değildir; kimilerine göre dünü, şimdiki zamanı ve yarını içeren karmakarışık bir durumdur; başka birilerine göre de kesintiye uğramamış bir dizi düştür
tek gerçek oldukları için ortak eğretilemeler en iyileridir
Bir gün merhum babam paranın centavo ile yada peso ile ölçüldüğü gibi zamanın günlerle ölçülemeyeceğini söyledi bize, çünkü peso hep aynı pesoydu, ama her gün hatta her saat değişiyordu. Ne demek istediğini pek anlayamamıştım ama tümce kafama takılıp kalmıştı
Dostluk, aşktan yada yaşam denen şu karmaşanın herhangi bir yüzünden daha az gizemli değildir. Zaman zaman gizemsiz tek şey mutluluk mu acaba diye geçmiştir içimden, çünkü kendiliğinden oluşur, çözümlenir
” İnsan başına gelen bazı şeyleri ancak yıllar geçtikçe anlamaya başlar. ”
..gizemin sözcüklerde değil, bizzat bizim içimizde olduğunu benden daha iyi bilirsiniz.
Aşırı gecikmenin korkusunu duyuyordum.
-Yani tanımadığın bir adam ve seni sevmeyen bir kadın için başını belaya mı sokacaksın?
İşte o gece öldürmenin veya öldürülmenin hiç de güç olmadığını öğrendim.
-Beni öldürebilirler. Başıma gelecek en iyi şey de bu olur zaten,
İnsanların beni hor gördüğünü hissediyor ve ben de kendimi hor görüyordum.
“Dostluk, aşktan ya da yaşam denen şu karmaşanın herhangi bir yüzünden daha az gizemli değildir. Zaman zaman gizemsiz tek şey mutluluk mu acaba diye geçmiştir içimden. Çünkü kendiliğinden oluşur, çözümlenir.”
Geçeli o kadar uzun zaman oluyor ki, sanki benim değil de, başka birinin başına gelmiş gibi görünüyor bana.
Bir şey olmak, geri kalan hiçbir şey olmamaktır.
kendimi harfsiz kitapların ortasında buldum. Sonra dostlarım yüzlerini kaybettiler. Sonra, aynalarda kimsenin yansımadığını gördüm.
Her birimiz, rastlantının bize önemsiz bir yaşam ayırdığını ve başka yaşama şekillerinin daha çok değer taşıdığını düşünüyoruz.
Bence, cennettekiler, durumlarının, oraya adımını bile atmamış Tanrı-bilimciler tarafından abartıldığını düşünürler.
Günlerle gecelerle, birçok takvimin yüzlerce yaprağıyla, korkularla ve eylemlerle saydığımız şimdiden, aşırı derecede şaşkınlık duymayalım; her sabah uyanmadan önce ve her akşam uykuya dalmadan önce aştığımız aynı şimdidir. Günde iki kez yaşlı bayan oluruz.
Protestan, Yahudi, Mason, Zındık ve Tanrıtanımaz sözcükleri onun için eşanlamlıydı, ayrıca hiçbir anlama gelmiyorlardı.
Elleri tespihini çekerken, o anlamadığı dualar mırıldanırdı.
Rahmetli babam bir gün, paranın centavos veya pesosla ölçüldüğü gibi, zamanın günlerle ölçülemeyeceğini, çünkü bütün pesolar aynıyken, her gün, hatta her saatin farklı olduğunu söylemişti.
Beş dakika bir kadını düşünen adam adam değil, kancıktır.
Dostluk, aşk veya yaşam denen şu belirsiz şeyin herhangi bir yüzünden daha az gizemli değildir. Bazen kendime yalnız mutluluğun gizemsiz olduğunu söylerim, çünkü kendi içinde bir çözümdür.
Bir erkeğin ağzından, bir kadın için şehvetle arzulayıp sahip olmaktan öte kaygılandığı asla duyulmayan, kimsenin aklının ucundan bile geçmeyen bu yabanıl kenar mahallede, iki kardeş bal gibi âşık olmuşlardı. Bir anlamda, bu da onları küçük düşürüyordu.
“Yalnızca (estetik beğenilerini bilmediğimiz) Tanrı son ödülü verebilir. Karanlıkta başlayan öykü karanlıkta biter.”
“ Karanlıkta başlayan öykü karanlıkta biter.”
“Yavaş yavaş kör olmaya başladığımın farkına vardım, belirli bir an değil yani. Ağır bir yaz günbatımı gibi geldi. Ulusal Kütüphane Müdürü idim ve kendimi harfsiz kitapların ortasında buldum. Sonra dostlarım yüzlerini kaybettiler. Sonra, aynalarda kimsenin yansımadığını gördüm.”
Tanrı seni esirgesin, ey okuyucu, uzun önsözlerden!
garip olan, insanların bilgisizce geriye bakabilmelerine karşın, ileriye dönme hakkını elde edememeleridir.
En baştan yaralanmayan adam, kendine, silah işlemez sanır.
Uyku, bilindiği gibi, eylemlerimizin en gizemlisidir. Yaşamımızın üçte birini ayırırız ve onu anlamayız.
Hepimiz, başkalarının bizim üzerimize kurduğu imgeye benzeriz. İnsanların beni hor gördüğünü hissediyor ve ben de kendimi hor görüyordum.
– Ruhların sonsuza dek yandığı, toprak altında bir yer.
Ah, Schopenhauer, her zaman tarihi yadsımıştı
Gölgede doğan öykü, gölgeye döner.
Uyku, bilindiği gibi, eylemlerimizin en gizemlisidir. Yaşamımızın üçte birini ayırırız ve onu anlamayız.
Kim bilir bu öykünün burada sona erdiğini, kim bilir bıçakların yeniden karşılaşmayacaklarını?
Ne kadar garip. Her şey bir düş gibi.
Aşırı gecikmenin korkusunu duyuyordum.