Stefan Zweig kitaplarından Brennendes Geheimnis kitap alıntıları sizlerle…
Brennendes Geheimnis Kitap Alıntıları
Kalpteki boş ve karanlık her bir odada, tüm büyük hadiseler, önceden yaşanmış hayal kırıklıkları ve yalnızlık bulunur.
Bir yaz yağmuru gibi öfkesi hemen gelip geçerdi.
Acı çekmeye yetecek duygu da kalmamıştı içimde.
Öyle değiştin ki artık seni tanıyamıyorum.
Saçlarının bu hali de ne , Arap saçına dönmüş.
Ruhunu altüst eden şey değersizlik duygusuydu..
Sebepsiz yere kaçmaz insan!
Hiçbir şey aklı, coşkun bir şüpheden daha fazla yontamaz.
Ama nefret insanın çabuk öğrenmesini sağlıyordu
Büyük gönül işlerindeki sevgi öncesi heyecan , düş kırıklığı ile yalnızlığın hâkim olduğu karanlık ve boş bir mekândır.
Yatak saati her çocuk için öcü gibidir , çünkü insanı utandırır .
On iki yaşında bir çocuk olmaktan daha kötü ne olabilirdi ki !
Çocukları kandırmak öyle kolay ki
Her zaman kolunun altında kocaman bir kitapla dışarıda dolanan bir kitap kurduna benziyorsun.
Nefret, onun çocuk kuvvetini çelikleştirmişti. Hiçbir şeyden haberi olmayan o, şimdi bir sırla elleri kolları bağlanan diğer ikisinden daha güçlüydü.
Çocuklar her zaman hastalıklarıyla övünmeyi sever , çünkü bu tehlikenin kendilerini akrabalarının gözünde önemli kıldığını zannederler.
Sebepsiz yere gitmez insan.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tatilden yana hiç şansım yok zaten.
Hiçbir şey zekâyı tutkulu bir kuşku kadar bileyemez.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yalnızca başlangıçtaki vesileye bakmakla yetinirseniz bir sevginin gücünü yanlış değerlendirirsiniz, aslında daha öncesindeki gerilime, ruhun bütün büyük sarsıntılarına zemin hazırlayan, yalnızlığın ve düş kırıklıklarının yarattığı o bomboş karanlığa bakmak gerekir. Yaşanmamış duygular burada birikerek aşırı ağırlaşır ve değeceğine inanılan ilk kişiyle karşılaşıldığında alabildiğine boşalır.
En iyisi yalnız olmak ve bilinmeyen yerlere doğru seyahat etmekti.
Yalnızdı, çaresizdi. Dünya sert ve acımasız bir yerdi.
Uyuduğumu ya da hiç var olmadığımı düşünebilirsiniz. Ama bekleyin; nasıl büyük bir hata yaptığınızı size göstereceğim.
Bir meltemin yerle bir edebileceği zayıf bir duvarla ayrılmış olan, büyüklerin o gerçek dünya dedikleri şeyden çocuklar genelde ayrıdır.
uyku diyarına yavaş yavaş geçerken ümit verici düşler içindeydi.
…….. “ kolayca baştan çıkarılanlara” göre kendini daha güçlü, daha akıllı ve daha temiz hissetmek bazı insanlara haz veriyor olmalı.
Dağlar giderek alçalıp uzaklaşıyordu, düzlüğe varmışlardı bile, ……… Edgar çocukluğunu sisli gökyüzünde yavaş yavaş çözülür gibi görünen bu dağlarda bırakmış olduğu duygusuna kapıldı.
Dalgalanan bayraklarıyla yol kenarında duran hat bekçileri eskiden gözüne tesadüf orada bulunan cansız kuklalar, yaşamayan oyuncaklar gibi görünürdü, oysa şimdi bunun onların kaderleri, yaşam mücadeleleri olduğunu anlıyordu.
Pencereden dışarıya başka gözlerle baktı. …….gerçeği ilk kez görüyormuş, nesnelerin üzerindeki bir perde düşmüş, içyüzlerini, işleyişlerinin gizli özünü ona gösteriyorlarmış gibi geliyordu. Evler karşısında rüzgâr uçuruyormuş gibi geçip giderken Edgar içlerinde yaşayan insanları; zengin mi, yoksa yoksul mu olduklarını düşündü. Onlar da kendisi gibi her şeyi öğrenme özlemi duyuyorlar mıydı, kendisi gibi her şeyi oyun sanan çocukları var mıydı?
Edgar, tek başına kaldığı o bir saat içinde çok şey öğrendi, pencereleri ufka açılan daracık kompartımanda bile pek çok şeyi görmeye başladı. Duyduğu derin korkunun içinde yavaş yavaş bir şeyler boy vermeye başladı. ……….. yaşamın çeşitliliği karşısında şaşkınlık duyuyordu.
Bir anda dünyada değişik meslekler ve kurallar bulunduğunun, çevresinin dokunabileceği kadar yakında olmakla birlikte hiçbir zaman dikkat etmemiş olduğu gizlerle dolu olduğunun farkına vardı.
İnsan birine yalan söylüyorsa, başkasına da söyler.
Yanındaki yolcular da öncekilerden farklı insanlardı. …………… elleri nasırlı bir kaç İtalyan işçi kucaklarında malaları ve kürekleriyle karşısına oturmuş donuk, umarsız bakışlarını yere dikmişlerdi. Edgar………… paranın her zaman bulunmayan, bir şekilde elde edilmesi gereken bir şey olduğunu sezdi.İlk kez ………….. kendi hayatının etrafında şimdiye kadar hiç gözüne ilişmemiş olan derin ve karanlık uçurumlar bulunduğunun bilincine vardı.
Ona dünyanın kapılarını açacak tren gelmişti.
İlk defa hayatın bazı yönlerinden haberi bile olmadığını fark etti, onu çevreleyen, parmaklarının arasında tutup oynadığı pek çok şeyin kendilerine özgü bir değeri, bir ağırlığı olduğunu sezdi.
………. bilinmeyenin tehlikesine atılmaya razıydı……….
Hakikatin bu denli basitçe, yanan bir kibrit gibi ayaklar altına alınıp çiğnenmesini anlayamıyordu. İçinde buz gibi bir çekilme oldu.
Çamlar inliyordu, orman amansız bir ava sahne oluyormuşçasına hareketliydi.
Sanki arada bir görünmez ellerin fırlattığı kara örtüler ayı sarmalıyordu, o zaman gece öylesine yoğunlaşıyordu ki insan yolu bile göremiyordu.
Yukarıdan dev kanatlarıyla rüzgârlar geçiyor olmalıydı.
Bu gözü kara öfke anında tüm çocukluğunu, içinde güven, sevgi, inanç, saygı adına ne varsa hepsini, ağlayarak boşalttı.
Bir yetişkin olduğu yanılsamasına kapılarak çocukça bir çabayla bastırmış olduğu, son günlerde yaşadığı öfke, kırgınlık, merak, sabırsızlık, çaresizlik ve ihanete uğramışlık duygusu göğsünü çatlatacak gibi zorlayarak gözyaşlarına dönüşüyordu. Bu çocukluğunun son ağlama krizi ve en dizginsiziydi.
Gerçeği ifade ettiğini düşündüğü sözcüklerin sadece geride hiçbir şey kalmadan patlayıp giden renkli balonlar olduğunu gördükten sonra hayatı anlamlandırmakta zorlanıyordu.
Nefret, onun çocuk kuvvetini çelikleştirmişti.
…….. nefret insanın çabuk öğrenmesini sağlıyordu.
Kötücül suskunluğu bir asit gibi neşelerini eritiyor, bakışları sözcüklerini daha dudaklarından çıkarken acılaştırıyordu.
Güvensizlik, yabancı bir konuk gibi çocuk kalbinin üstüne çökmüştü.
Fakat az sonra yüreğini döven çekiç yine çalışmaya başladı.
………. zorlama gururunun yükü zayıf omuzlarından kayıverdi.
Bazen çocukları bizim gerçek addettiğimiz dünyadan ayıran sadece incecik bir perdedir ve rastlantısal bir rüzgârla açılıverir.
……… sanki yakıcı bakışlarıyla o gizi bir oltayla çekercesine gözlerinin ışıltılı derinliklerinden çekip çıkartacaktı.
………. yüreğine ilk kuşku düşmüştü.
Aralarında boğucu bir sessizlik oluştu.
Çocuklarınki gibi duyarlı bünyelerde her tutku balmumuna basılmış gibi iz bırakır.
Güvensizlik, yabancı bir konuk gibi çocuk kalbinin üstüne çökmüştü.
Bir kadının …………… artık solmaya başlayan güzelliğinin, anaçlıkla dişilik arasında tercih yapmak için son bir şans daha tanıdığı yaşlardaydı. Çizgisi çoktan belirlenmiş olduğu düşünülen hayat, Bu yaşlarda bir kez daha sorgulanır, isteğin büyülü ibresi son bir kez daha erotik bir macerayla tümden vazgeçiş arasında gider gelir. Kadın bu noktada, ya kendi kaderini ya da çocuklarının kaderini yaşamak, anne ya da kadın olmayı seçmek gibi riskli bir karar vermek durumundadır.
Çocuklar, hastalıkları ile hep övünürler. Çünkü tehlikede olunca yakınlarının gözünde önlemlerinin artacağını bilirler.
Acı çekmeye yeticek duygu da kalmamıştı içimde.
Yatağa gönderilmek bütün çocuklar için korkunç bir şeydir, çünkü yetişkinler karşısındaki en açık aşağılanmadır; çocukluğun, küçük olmanın, çocuklara özgü uyku ihtiyacının belirtisidir. Hele böyle ilginç bir anda, işitilmedik olayları dinlemekten mahrum kalacağı için bunun hatırlatılması tam bir darbeydi.
gelecekteki hayatı için miras olarak aşkın hem acı hem tatlı ağırlığını bırakıyordu.
Günlerin böylesine dolu, böylesine yoğun acılar ve sevinçler arasında gidip gelerek yaşanabileceği daha önce hiç aklına gelmezdi.
Tek dileği, bu yabancı gökyüzünün altında artık bir dakika bile yalnız kalmamaktı.
İnsan birine yalan söylüyorsa, başkasına da söyler.
Birini aldatan ,başkalarınıda aldatır.
Yalnız ve çaresiz kaldığından beri her şey gözüne daha farklı, düşmanca ve çirkin görünüyordu.
Çocuk olmak korkunç bir şey, her şeyi öylesine merak etmek ve kimseye soramamak, sanki aptal veya yararsız bir şeymişsin gibi büyüklerin karşısında hep gülünç düşmek.