İçeriğe geç

Brandenburg Kitap Alıntıları – Glenn Meade

Glenn Meade kitaplarından Brandenburg kitap alıntıları sizlerle…

Brandenburg Kitap Alıntıları

&“&”

-Seni özledim.
-Ben de seni özledim.
-Onu özlüyor musun?
-Bazen.
Babam bu kamplardan sağ çıktı. Ama dönen benim babam değildi. O, ölmüştü.
Molke parmağıyla başını işaret etti.
-Buraya kadar, babam ölmüştü. Evimizde dolaşan, bir hayaletti. Acısı etrafını duvar gibi sardığı için, yanına bile yaklaşamadığımız bir baba.
…özel hayat, adından da anlaşılacağı gibi, özeldi.
Yalan söylemek kolay, amico. Ama yalanlar insanın işini güçleştirmekten başka bir şeye yaramaz.
Başını kaldırıp göğe baktı.
Geleceğimiz yıldızlarımızda değil, kendi içimizde yazılıdır."
– Yalan söylemek kolay, amico. Ama yalanlar insanın işini güçleştirmekten başka bir şeye yaramaz.
Geleceğimiz yıldızlarımızda değil, kendi içimizde yazılıdır."
Bu dünyada yaşadıkça, adalet diye bir şeyin olmadığını öğreniyorum. Gerçek adalet yok.
– Bu dünyada yaşadıkça adalet diye bir şeyin olmadığını öğreniyorum. Gerçek adalet yok. Eski bir atasözü vardır: Her günahın bir İntikam Meleği var, derler. Ama meleği hiç görmedim. Anladın mı?
Bu dünyada yaşadıkça, adalet diye bir şeyin olmadığını tekrar tekrar öğreniyorum. Gerçek adalet yok.
Boğulmakta olan insan en küçük bir saman çöpüne bile sarılır…
Bu dünyada yaşadıkça, adalet diye bir şeyin olmadığını tekrar tekrar öğreniyorum…
… sanatçı ruhlu bir kişi hastalandığında doktorların reçeteye ilaç değil, alkış yazmaları gerekirdi.
Havanın berrak, nefes almanın keyifli olduğu kusursuz Kasım günlerinden biri…
Beyninin yarısını dağıtan merminin kafatasını parçalayarak çıkmasını, çevreye kemik ve beyin parçaları saçmasını, beyaz duvarları kırmızıya boyayıp sonunda tavanın hemen altındaki ahşap oymalara saplanmasının sesini hiç duymadı…
Her günahın intikamını alan bir melek vardır derler. Buna inanıyor musun?
Geçmişin yanlışlarının yinelenmesini istemiyorum.
Bir şeyler yapabilmek isterdim.
Yıllar boyunca konuşmaya çalıştıktan sonra, en iyisinin unutmak olduğunu öğrendim.
… sanatçı ruhlu biri hastalandığında doktorların reçeteye ilaç değil, alkış yazmaları gerekir.
Karısının kaşları çatıktı, &”Hiç olmazsa bugün izinli olacağını ummuştum.&”
&”Ben de.&” Karısının yanağını öptü. &”Bir polisin kaderinde mutluluk yoktur.&”
&”Ne de karısının. Ama bunu evlenme teklif etmeden söylemeliydin.
"Söyleyip de böyle bir kadını kaybetme tehlikesini mi göze alsaydım?"
Rosaria kocasına bakıp gülümsedi.
İşler o denli çığırından çıkmıştı ki, herkesin paraya ihtiyacı vardı. Babası bile bugünlerin eski günlerden beter olduğunu söylemiyor muydu?
Sanatçı ruhlu insanlar hastalandığında doktorların onlara ilaç değil alkış yazmaları gerekir
Almanya’da altmış yıl önce olanlar sanırım tekrarlanacak
Sanatçı ruhlu insanlar hastalandığında doktorların reçeteye ilaç değil alkış yazmaları gerekir.
Yıllar boyunca konuşmaya çalıştıktan sonra, en iyisinin unutmak olduğunu öğrendim."
Hitler başlangıçtan beri genç, körpe kızlardan hoşlanırdı-ne kadar genç olurlarsa o kadar iyi- çünkü kendi yaşındaki kadınlarla ilişki kuramıyordu. Kaldı ki, genç kızları idare etmek, etkisi altına almak da daha kolaydı. Hayatına girip onunla yakın ilişkide bulunduğunu bildiğimiz yedi kadından çoğu gençti. Bu yedi kadından altısı da ya intihar etti ya da ciddi biçimde intihar girişiminde bulundu.
Oğullar da babalarına, en az babaların oğullara duyduğu kadar ihtiyaç duyar.
Yıllar boyunca konuşmaya çalıştıktan sonra, en iyisinin unutmak olduğunu öğrendim.
Bu dünyada yaşadıkça, adalet diye bir şeyin olmadığını tekrar tekrar öğreniyorum.
Savaştan önce Nazilerin sloganı Judenfrei idi, Yahudi’den arınmış, yani. Bugün ise Ausländerfrei. Yabancıdan arınmış.
Bazen elli yıl içinde bu ülkede gerçekten de bir şeylerin değişip değişmediğini merak ederim. Savaştan önce Nazilerin sloganı Judenfrei idi, Yahudi’den aranmış, yani. Bugün ise Auslanderfrei. Yabancıdan arınmış. Bugün artık Almanya’da neredeyse hiç Yahudi yok. Ama ülkenin bundan sonraki günah keçisi olacak göçmenler var. Üstelik aynı eğilimler yeniden canlanıyor. Bu insanlar Ari ırktan ve sarışın, mavi gözlü olmadıkları için, gerçek Alman olarak görülmüyor. Size bir örnek vereyim . Aşırı sağcı Deutsche Volksunion Partisi geçen seçimde göçmen karşıtı basit bir slogan kullandı. &‘ Gemi doldu,’ dediler. Bu slogan sayesinde Parlamento da fazladan altı sandalye kazandılar."
Paraguay yerlilerinin içgüdü anlamında kullandıkları bir sözcük vardı: mono-a-taam-ka. Öbür dünyadan gelen ses.
Her Nazi çocuğunun babasının geçmişiyle gurur duyduğunu mu sanıyorsun? Buna mı inanıyorsun, Joe? Bazıları belki, ama onlar hasta, sapık insanlar.
Sorularına cevap vererek sessizliği doldurmamı istiyorsun!
“Babasının bir zamanlar dediği gibi, sanatçı ruhlu bir kişi hastalandığında doktorların reçeteye ilaç değil, alkış yazmaları gerekir”
Lapa lapa yağan karın arkasında kentin ve limanın ışıkları yanıp sönüyordu. Sivas’ın mavi dağlarına düşen kar gibi. Buradaki daha yoğun, daha sonsuzdu. Bir an evi, Leyla’yı düşündü."
“Çoğu insan için Hitler, ilahların Almanya’yı yönetmek için görevlendirdiği adamdı.”
“Babam da, Schmeltz gibi Birinci Dünya Savaşı’na katılmıştı Savaştan döndüğünde, düşük ücretli ağır işler dışında yapacak bir şey bulamamıştı. Bir yurttan diğerine taşındık, aileye yetecek kadar ekmek bile bulamadan sadece hayatta kalmaya çalışıyorduk. Sonra, Naziler geldi. Bize refah vaat ettiler. İş vaat ettiler. Almanya’yı yeniden güçlü kılacaklarını söylediler. Boğulmakta olan insan en küçük saman sapına bile sarılır, Almanlar da boğuluyorlardı işte. Bunun bir karşılığı vardı elbette, ama karşılık çok sonraları ortaya çıktı.”
“İnsanlar şimdi durumun kötü olduğunu söylüyorlar, ama o günler çok daha beterdi, inanın. Bir somun ekmek almak için banknotla dolu bir el arabasıyla fırına giden bir adamı görmenin nasıl bir duygu olduğunu düşünebilir misiniz?”
“Şimdi, terör hareketleri olduğunda, politikacı yeterli polis olmadığını söylüyor. Ama aynı terörist ülke çapında harekete geçtiğinde, politikacı ülkenin bütün önemli işadamlarını, bütün yöneticilerini korumak için yeterli polis bulabiliyor.”
Almanya’da göçmen asıllı beş milyon insan var. Fransa ve İtalya da buna benzer sorunlar yaşıyor, ama beni asıl ilgilendiren, Almanya. Göçmenlerin büyük çoğunluğu savaştan hemen sonra, işçi sıkıntısı çektiğimiz, Almanların da el işlerini yapmak istemeyecek kadar zenginleştikleri dönemlerde geldi. Göçmenler vasıfsız işçi olarak geldi, Almanların yapmayı kabul etmediği pis işlerle ilgilendi. Buraya yerleştiler, ailelerini getirdiler, bu ülkede kendilerine yer edinmeye başladılar. Şimdi nüfusun neredeyse yüzde yedisi göçmen asıllı, bu oran savaştan önceki Yahudilerin oranından daha yüksek. Ama o dönem Yahudilerinin tersine, göçmenlerin büyük bir çoğunluğu yoksulluk sınırında. Bir zamanlar bu insanlara ihtiyaç duyuluyordu. Şimdiyse, eski Doğu Bloku ülkelerinden gelip onların yerini almaya hazır Alman asıllılar var. Alman İş Kanunu her işçinin eşit haklardan yararlanmasını şart koşar, ama gerçekler bundan biraz farklıdır.
“Nazilerin Gau Ausland adını verdikleri bir örgütleri var. Bunu açıklamanın en iyi yolu, yabancı ülkelerdeki parti üyeleriyle ya da Almanya’dan ayrılmalarına rağmen üyeliklerini devam ettirenlerle ilgili bir örgüt demek olur. Gerçek Naziler. Schmeltz 1931’den beri Gau Ausland’a kayıtlı.”
“Ateşle oynarsan, yanarsın. Belki de biri onu yaktı.”
“Nefret öldürme isteği doğuruyordu.”
“Asansörün geçtiği her katta etnik müzik duyuluyor, çocuklar anlaşılmaz dillerde bağırıyordu. Babil Kulesi diyordu apartman sakinleri buraya. Afrikalılar, Araplar, Vietnamlılar, Türkler, Kürtler. Daha iyi bir hayat düşleyen, sonunda, bir kâbus uğruna onurlarından olduklarını anlayan göçmenler.”
“Bu dünyada yaşadıkça, adalet diye bir şeyin olmadığını öğreniyorum. Gerçek adalet yok. Eski bir atasözü vardır: her günahın bir İntikam Meleği var, derler. Ama meleği hiç göremedim”
“Almanya’da eski Nazilerin ve SS personelinin kayıtlarını tutan iki kuruluş vardı. Bunlardan ilki, bilinen adıyla Berlin Bilgi Merkezi, Berlin’de, Zehlendorftaydı. Alman hükümetinin finanse ettiği, Amerikalılar tarafından kurulmuş olan bu örgüt, tüm Nazi Partisi belgelerinin kasası gibiydi. Amerikan ordusu 1945 yılında SS personeliyle ve Nazi Partisinin üyeleriyle ilgili belgelerin neredeyse tümünü ele geçirmiş, sonra da Berlin’de yer altındaki kasalara taşımıştı. Bu belgeler daha sonra savaş suçlularının yargılanmasında ya da Almanya’nın Nazizm’den arındırılması aşamasında hangi vatandaşların Nazi Partisi’ne üye olduklarının belirlenmesinde kullanılmıştı.

İkinci kuruluş, sadece Alman hükümeti tarafından yönetilen ve çalışmalarını Württemberg’deki küçük Ludwigsburg’da sürdüren Z Komisyonuydu. Komisyon sadece savaş suçlularını belirleyip yargıç karşısına çıkarmakla görevli, gönüllü dedektif ve hukukçulardan oluşuyordu.”

“Hiçbir adaletli Tanrı bütün bu yaptıklarından sonra, bunca uzun süre, bu kadar büyük bir zenginlik içinde yaşamasına izin vermezdi. Hayır, hayır, ölürsün, bu kadar basit işte. Etlerin toz olur, ondan sonra sonsuza kadar yoksun. Ne bir acı, ne cehennem ne de cennet. Sadece hiçlik.

Öyle umuyordu.”

“Doktor, anılarınızı akla uygun hale getirebilirsiniz, ama onları toptan silmeniz mümkün değil.”
İnsanlar şimdi durumun kötü olduğunu söylüyorlar, ama o günler çok daha beterdi, inanın. Bir somun ekmek almak için banknotla dolu bir el arabasıyla fırına giden bir adamı görmenin, nasıl bir duygu olduğunu düşünebilir misiniz Herr Volkmann? Çılgınlık! Ama 20’li yıllar böyleydi işte. Her gün ayaklanmalar protesto yürüyüşleri olurdu. Sokaklarda silahlı çeteler dolaşırdı. Almanya tam bir kargaşanın içindeydi. Kimse doğru dürüst bir iş bulamıyordu. Üniversite profesörlerinin sokak köşelerinde kibrit sattığını görünce, insanlar her şeyin bir daha gelmemek üzere kaybolduğunu anladılar.
“Hiçbir adaletli Tanrı bütün bu yaptıklarından sonra, bunca uzun süre, bu kadar büyük bir zenginlik içinde yaşamasına izin vermezdi. Hayır, hayır, ölürsün, bu kadar basit işte. Etlerin toz olur, ondan sonra sonsuza kadar yoksun. Ne bir acı, ne cehennem ne de cennet. Sadece hiçlik.

Öyle umuyordu.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir