İçeriğe geç

Bozkırların İlk İmparatorluğu: Hunlar Kitap Alıntıları – Ahmet Taşağıl

Ahmet Taşağıl kitaplarından Bozkırların İlk İmparatorluğu: Hunlar kitap alıntıları sizlerle…

Bozkırların İlk İmparatorluğu: Hunlar Kitap Alıntıları

Mo-tu, devletin hükümdarı T’ou-man liderliğinde çıkılan bir ava katıldı. Av esnasında ıslıklı okunu babası T’ou-man’a attı. Mo-tu’nun sağında ve solunda bulunan bütün adamları da hep birden onu takip ederek T’ou-man’a ok attılar. Bundan sonra üvey annesi ile küçük kardeşini ve kendisini istemeyen bütün devlet adamlarını öldürdü. Kendisini ch’an-yü olarak tahta çıkardı
Amacı Mo-tu’yu Yüe-chih’lara öldürtmek olan T’ ou-man, oğlunu gönderdikten sonra kendisi Yüe-chih’lara saldırı düzenledi. Böylece Mo-tu kolayca onlar tarafından ortadan kaldırılacak, kendisi de Hun kamuoyuna hesap verebilecekti. Ne var
ki, Yüe-chih’la r daha onu öldüremeden, onların en iyi ve ünlü atlarından birini çalarak kaçtı . Onun kaçışı esnasında bindiği at kaynaklarca muhteşem olarak tanımlanmıştır. Günde bin mil (576 km) koşabildiği abartılı bir şekilde anlatılmaktadır.
Hunlarda ölüm halinde yas törenleri yapılırdı. Ölmüş büyüklere tazim ve atalara saygı baba hukukunun inanç sahasındaki belirtisi olarak görülmektedir. M.Ö. 79 yılında Hun hükümdar mezarlarına tecavüz edilmesi sebebiyle Moğol Wu-huan lara savaş açılmıştı.
Çinli elçi Mo-tu’nun üvey annesi ile babasını öldürdüğünü gündeme getirdi. Böyle birşeyin ancak, hayvanlar ve kuşlar tarafından yapılabileceğini söyleyerek hakaret etti. Onun bu tavırlarına kızan Hun hükümdarı söz konusu elçiyi 3 yıl esir tutarak ülkesine geri göndermedi.
Erkek çocuklar koyunlara binerek biniciliğe alışırlar; avcılığı öğrenmek içinde kuş ve farelere ok atarlar; biraz büyüyünce tavşan
ve tilkilere nişan alırlardı.
Avrasya bozkırlarının derinliklerinde Orta Asya alanının eski
tarihinde yazılı tarihi kaynaklar ışığında bilebildiğimiz kada-
rıyla ilk kurumsal devlet, Asya Hun İmparatorluğu, diğer adıyla
Büyük Hun İmparatorluğu’dur• Buna bozkırların ortaya çıkardığı ilk somut devlet modeli diyoruz. Aynı zamanda Türklerin erken tarihinde kaynaklardan öğrenebildiğimiz ilk yüksek organize siyasi kuruluş da diyebiliriz.
Çinlilere karşı Hunların askerî üstünlüğü M.Ö.96-85 arasında devleti idare eden Hu-lu-ku zamanında da devam etti.
Kartal Okçuları: Üç Hun askeri Çinli bir kumandanı bozguna uğratmıştır.
Hun hükümdarı sabahları çadırından çıkar, doğuya doğru döner ve güneşe saygısını sunardı.
Hükümdar karşılığı unvanı taşıyan ch’an-yü’nün mensup olduğu aile Luan-ti idi. Tahta geçtikten sonra Ch’eng-li Ku-t’u Ch’an-yü unvanı ile tanınmıştır. Özünde halkı ona bu unvanı vermiştir. Hunların Göğe Ch’eng-li(tengri) dedikleri kut karşılığında ise K’u-t’u kullandıkları ifade edilmiştir. Hükümdarlık unvanı Ch’an-yü ise enginlik anlamına gelmektedir. Kısacası hükümdarlarını “Gök gibi Engin Sonsuz Genişlikte olarak tanımlarlardı.
M.Ö. 221’de ilk defa bir Hun hükümdarının adı (ch’an-yü) tarihi kaynaklarda geçiyordu. Bu hükümdarın adı T’ou-man olarak kaydedilmiştir.
Tarih sahnesinde T’ou-man adı bilinen ilk Hun hükümdarı olarak göründüğünde yıl M.Ö. 221’dir.
Hun orduları neredeyse tamamen hafif süvarilerden meydana gelirdi. Onlar çok hızlıdır ve binicileri boynuz ile ahşaptan oluşan yaylar kullanırlar. Bu ok ve yaylarla uzak mesafeden çok isabetli atışlar yapabilirlerdi.
Ok başlıkları, kemik bronz ve demirden yapılmaktaydı. Kemikten oluşan ok başlıkları zırhsız düşmanlar için kullanılırdı.Ama metal ok başlıklarının iki ya da dört kesici kenarı vardı ki bunlar deri ve demiri delebilirdi. Hunlar aynı zamanda kemikten yapılan flüt benzeri bir ses çıkaran bir ok başlığı da üretmişlerdi. Bu ok başlığı saldırının başladığını duyurmanın yanısıra aynı zamanda da düşmanı paniğe gark eder ve kaçmaya başlamalarına yol açardı.
Mo-tu, devletin hükümdarı T’ou-man liderliğinde çıkılan bir ava katıldı. Av esnasında ıslıklı okunu babası T’ou-man’a attı. Mo-tu’nun sağında ve solunda bulunan bütün adamları da hep birden onu takip ederek T’ou-man’a ok attılar. Bundan sonra üvey annesi ile küçük kardeşini ve kendisini istemeyen bütün devlet adamlarını öldürdü. Kendisini ch’an-yü olarak tahta çıkardı. Daha önce kendisine komplo düzenleyen devlet adamları da onun gazabından kurtulamadı. Böylece Hun İmparatorluğu’nun başına güçlü bir şekilde oturmuş oluyordu. Nihayet ülkesi içinde kontrolü sağlayan Mo-tu artık gözünü dış politikaya çevirdi.
Hunların uyguladıkları savaş stratejisi iki esasa dayanıyordu;
1. Keşif seferleri
2. Yıpratma savaşları.
Ele geçirilmesi planlanan ülkelerin önceden küçük müfrezeler ile gözden geçirilmesi gerekiyordu. Bu çeşit seferler bazen yıllarca sürüp çok uzak mesafelere uzanabiliyordu
Bozkır Hayat şartlarının getirdiği sürekli mücadele etmenin sonucu bir toplumsal dinamizm mevcuttu. Bunun da başlıca sebebi aynı zamanda savaş hazırlığı vasfında olan daimi spor hareketleriydi.
-Ata binmek,
-Ok atmak
doğal olarak herkesin işiydi.
-At yarışları,
Cirit atma,
-Gülle atma,
-Güreş,
-Doğancılık (yırtıcı kuşlar ile avlanma) gibi işler mücadele azmini keskinleştirirdi. Ayrıca hunlarda kadınların da iştirak ettikleri çeşitli toplu oyunlar oynanmaktaydı.

Fakat Bozkır’da en önemli spor Nisan ve Mayıs aylarının ilk Gök gürlemesi ile başlayan sazlı türküler eğlenceli Bahar bayramlarında düzenledikleri,
– At yarışları sayılırdı.
Bunun dışında avcılık en mühim sporlardan biriydi özellikle binlerce vahşi ve zararlı hayvanın telef edilmesi ile sonuçlanan SÜREK AVLARI GERÇEK BİR SAVAŞ MANEVRASI MAHİYETİNİ TAŞIYORDU.
Hunların inanç sistemi şu üç noktada toplanıyordu;
1. Tabiat kuvvetlerine inanma
2. Atalar kültürü
3. Gök Tanrı dini.
Bu kapsamda Hunların inanç sistemleri bozkır topraklarında ilk şekillenmiş inanç tipidir.
Hun kanunlarına göre bir kişiyi Eğer adam öldürmek maksadıyla bıçağını sıyırırsa idam edilir. Hırsızlık yapan mallarına el konulur. Suç ile hafif bir ceza verilecekse bir uzvu ezilir. Eğer ağır ceza verilecekse idam edilir. Hapis müddeti de 10 günü geçmezdi. Mahkumların sayısı ancak birkaç kişidir. Hun sosyal hayatı düzenleyen kanunlar Çin’deki gibi karışık ve zor uygulanır değildi. Kısa ve kesin hükümlerdi. Cezaların ağır olmasının caydırıcı gücü, insanların erdem sahibi olmasını sağlardı.
Eski Türkler Yaz ayları için zorunlu olan Yaylak hayatı dışında kışın barınmak üzere evler inşa ederlerdi. Hunlar ayrıca tanrıya kurban sunmak üzere binalar da yaparlardı. Aslında hükümdarlık ların biri Yaylaklar da diğeri vadilerde veya su kıyılarında olmak üzere 2 merkezleri bulunuyordu ikincisi evlerden kuruluyordu Hun Hükümdarı Mete’nin 10 Irmak’a yakınlarında Orhun ırmağı üzerinde iki şehri bulunuyordu bu şehirler daha çok Çamur, Toprak (Kerpiç) ile yapılıyordu Çin Kaynaklarına göre Hunlar evlerini sıkıştırılmış topraklardan yaparlardı.
Çadır sadece Hunların değil yerleşik hayata geçene kadar bütün Türk topluluklarının en önemli mimari unsurlarından biridir. Bununla birlikte Sibirya bölgesindeki ormanlık alanlarda ya da yerleşik bölgeler olan daha güneyde kalan yerlerde insanlar ahşap ve Kerpiç evlerde yaşıyorlardı.
Mo-tu onların bu tepkisine çok kızdı ve şöyle dedi: toprak devletin temelidir. Burasını nasıl onlara hediye edebiliriz. Sonra toprağı verelim diyenlerin hepsinin başlarını kestirdi.
Otlakları ve suları takip ederek yaşayan bir milleti, oturarak yaşayan bir millet kontrol edemez.
Çok hızlı hareket ederek dağların En sarp Diğerlerine çıkabilirlerdi. En derin suları elbiseleri ile yüzerek aşarlar, rüzgarlara yağmura açlığa ve susuzluğa karşı güçlüdürler. Her türlü arazide ilerleyebilirler. Atları en zor geçitlerden geçirebilirlerdi. Çin ordusu ise savaş arabalarına dayandığı için ancak düz ovalarda savaşabilirdi. Çünkü onların yayları daha uzak mesafe ok atabilir di. Hunların mızrakları da Çinlilerinkinden daha kısaydı zırhları daha çok sağlam değildi ve bütün vücudu örtmüyordu. Savunma savaşlarında da Çinlilere daha başarılıydı Çin’in idaresinde yaşayan binlerce Hun kökenli insan bulunmaktaydı onlar Çin yöntemleri ile eğitilerek bir ordu yaratılabilirdi. bu yeni Ordu sınırları koruyabilirdi.
Hunlar at üzerinde dört nala giderken bile ok atıp yay kullanabilirler. Çin süvarileri bu şekilde hareket edemezler. Rüzgar Yağmur açlık ve susuzluktan hiç korkmazlar. Bu onların atalarından gelen yetenekleridir. Çinlilerin askeri gücü ise engelsiz arazide hafif savaş arabalarına dayanan hızlı atlara dayanır. Arabalar üzerlerine yürüyünce panik olup dağılırlar. Çin okları çok uzağa atılırlar. Hun yayları ise uzun mesafeye atılamaz. Çin askerleri yaya hücum edebilirler. Hun askerleri ise yaya ilerleyemez. Ancak, buna rağmen düz arazide Çin ordusu Hun ordusunu yakalayamaz.
Hunlarda önceden beri çocuklar koyunlara binip, kuşlara gelinciklere ve farelere ok atarlardı. Savaşlçıların güç ve yetenekleri yay çekmelerindeki ustalıkları ile ölçülürdü. Erkekler savaş için eğitim yaparlar, çok ani baskın ve taaruzlar da bulunurlardı.

Bu onların doğuştan karakterleridir.

Bu kavimler, bir yerde sürekli ikamet etmezlerdi. Hayatlarının temel kaynaklari olan şu ve otları takip ederek yaşıyorlardı.
Bir de bazen sınır boylarında belirli genişlikte insan ve askerden arındırılmış arazi bırakılırdı. Ancak Hun hükümdarı Mo-tu böyle bir araziyi tehditlerine rağmen Tung-hu’lara vermemişti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hun hükümdarı Ch’an-yü unvanını taşır ve gerek iktisadi gerekse nüfus ve diğer yönlerden devlet içindeki diğer boylara göre daha kuvvetli T’u-ke boyundan gelirdi. Hun hükümdarlarının mensup olduğu T’u-ke boyu ve ona akraba olan boyların devlet içinde üstün bir yerleri vardır. Devletin kademeleri, bu kudretli boyların mensuplarının ellerinde bulunmaktaydı. Bütün memuriyetler sadece hükümdar ailesinin elinde değildi. Bu boy ile evlilik yoluyla akrabalık kurmuş yabancılar da yüksek memuriyetlere çıkabiliyorlardı.
Onlar da Orta Asyalı seleflerinden son derece etkilenmişlerdi ve aslında evlilik vasıtasıyla da onlarla akrabalık kurmuşlardı. Orta Asyalı Türk süvarisi eski kısa ömürlü Suci Hanedanı’nın yıkılışından sonra Çin’i birleştirmek için kullanıldı ve T’ang sarayındaki pek çok güçlü aristokrat (bazı imparatorlar da) Türkçe konuşabiliyor ya da Türkler imparatorluk hizmetindeki Türk birliklerini yönetiyorlardı. Orta Asya Hunlarının ve haleflerinin İmparatorluk Çin’ine olan tesirleri son derece derindir.
Kuzey Wei ise daha sonradan Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı ve batıdaki Orta Asyalı elitin büyük kısmı Çin’i en sonunda yeniden birleştirecek olan Kuzey Chou ve Suei Hanedanlarını kurdu. Li İmparatorluk kabilesi T’ang Hanedanı’nın (MS 618-907) yerini aldı.
Klâsik Çin tarih yazımında Hunlardan neredeyse ağız birliği edilmişçesine, Çindeki håkimiyetleri meşru olmayan ve yalnızca yıkıcı olan zalim ve cahil yabancılar olarak bahsedilmiştir. Onların Çin kaynaklarındaki tasvirleri, Yunan-Roma kaynaklarında ve hatta Hunlara dair bazı modern tarih yazımlarında gördüğümüz düşmanca yaklaşıma olan benzerliği dikkat çekicidir.
Çinliler tarafindan desteklenen diğer şehzade Chu da hastalandı. Çinliler boş durmamışlar, onun kardeşi Ting’i kendilerince Hun hükümdarı görevine getirmişlerdi. Ancak, Çinlilerin desteğini alan şehzade Wang Mang tarafından katledilecekti. Yaklaşık 85 yıldan beri Hunlar Çin sınırlarını tehdit etmemişlerdi. Ama artık felaket kapıdaydı. Çin sınırların içindeki halk birkaç nesildir bulduğu huzuru kaybetmişti. Sınırlarda mevzilenen 12 Çin ordusu Hun saldırılarına karşı bir şey yapamıyordu.
Chin hanedanının son zamanlarında ülkede düzen bozulmuştu. Neticede özellikle yabancılar tarafindan başlatılan isyanlar sonucu bu hanedan yıkıldı. Yerine On Altı Devlet adı verilen dönem başladı. Bunların içinden dört tanesi doğrudan Hunlar tarafından kurulmuştur. Ön plana çıkan bu devletler İlk Chao (304-329), Sonraki Chao (329-352), Hsia (407-431) ve Kuzey Liang (397-439)dur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bundan sonra Çin’in Hu-han-ye zamanında pılan anlaşmaya uymadığı görülür. Çünkü, Çin Seddi’nin dışındaki alanlarda gezen Çinli memurlar Hunların iç işlerine karışmıştır. Ayrıca batıda Wu-sun’lar da Çin’in teşvikiyle ve yardımıyla Hunlara hücum ediyordu. Dolayısıyla müttefik görünmelerine rağmen Çinliler Hunlara karşı ittifak yapıyor ve firsat buldukları anda iç işlerine karışıyorlardı.
Ülkedeki huzursuzluktan faydalanan Chih-chih boş durmadı. M.Ö. 54’te kendi hükümdarlığını ilan etti. Sonra daha önce uzak batıda kendi bağımsızlığını ilan eden Jen-chen’ı mağlup etmeyi başardı. Üstelik onun ordusunu da kendi emrine aldı. Ardından devletin merkezine hücum ederek kardeşi Hu-han-ye’yi bozguna uğrattı. Nihayet, eski Hun merkezine el koymuştu.
Çin’in üstünlüğünü kabul etmeyi teklif eden l-chih-tzu Bunun doğru olmadığını, devletin gücünün devire göre değişebileceğini, o anda Çin’in en güçlü döneminde bulunduğunu Wu-sun’lar ile Türkistan şehir devletlerinin hepsinin Çin’e vassal olduğunu, Çin’in cariyesi gibi sayıldıklarını, Hunların M.Ö. 101-96 arasında hüküm süren Tsuti-hou devrinden beri sürekli toprak kaybettiklerini, eski topraklarını tekrar ele geçiremeyeceklerini, böyle bir durumda güçlü olana boyun eğeceklerini ifade etti. Aksi takdirde hiçbir zaman huzur bulamayacaklarını, Çin’e itaat ettikleri takdirde refaha kavuşacaklarını bildirdi.
Orta Asya’nın bozkırları üzerinde yaşayanlara sık sık oynadıkları oyunu yine oynamış, çok ağır kış şartları yaşanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla büyük bir hayvan kaybı gerçekleşti. Bu da yiyecek sıkıntısı ve kıtlık demekti. Bu kriz ortamında Sol Büyük Kumandanlarından (Ta-tu-wei) kendi hükümdarinı öldürüp Çin’e bağlanacağını bildirdi. Tahtı ele geçirmek istemiş Çin’e elçi göndererek yardım istemişti. Fakat, Çin sınırlarından uzakta oldukları için kendisine yardım konusunda bir girişimde bulunulmadı.
Bu dönemde Hunlar ile yakın ilişki içinde bulunan Chao Devleti, onların saldırılarına karşı kendilerini korumak için M.Ö.307 yılında askeri reformlara girişmişti. Hükümdar Wu-ling’in emriyle yapılan reformlara göre Hunların askeri kıyafetinin giyilmesi kabul ediliyordu. Nihayet, Hunlar gibi Chao halkı ata binmeyi ok ve yay kullanmayı öğrenecekti. Hun tarzında reform sonuçlarını kısa sürede vermiştir. Neticede iyi hazırlanan Chao güçleri Hun topraklarına akın yapmayı başardılar. Aynı yüzyılda bir zafer daha kazandılar. Bugünkü Shan-hsi’de Ta- tung yakınlarında bulunan Chao’nun kuzey kısımları generali Li Mu , 160 bin kişiden fazla sayıdaki savaş arabası, süvari ve okçulardan meydana gelen karışık bir orduyla ani bir hücum yaptı. 100 bin atlıdan oluşan Hun ordusunu yendi. Yenilen Hun hükümdarı yanındaki askerleriyle birlikte kaçtı. Uğradıkları bu yenilgiden sonra on yıl Chao sınırlarında görünmediler. Kısa da olsa söz konusu bilgilerden anlaşıldığına göre neticede Hunların bu devirde güneye doğru gelişmelerine çok ağır bir darbe indirilmiştir.
“Gök Tanrı bu kişiyi Hunları düşünerek dünyaya getirdi.”
Hun kanunlarına göre bir kişi eğer adam öldürmek maksadıyla bıçağını sıyırırsa idam edilir. Hırsızlık yapanın mallarına el konulur, bir suçluya hafif bir ceza verilecekse bir uzvu ezilir, eğer ağır bir ceza verilecekse idam edilir
Kanunlar karşısında hiç kimse ayrıcalıklı değildi.
Yüe-chih’lar Hunların saldırılarını maruz kalmışlar, üstelik krallarını savaş alanında kaybetmişler; söylenene göre öldürülen hükümdarlarının kafatasından içki kabı yapılmıştı.
Tasarladığı ihtilali Başarılı bir şekilde uygulama safhasına koyarak tahtı ele geçiren Mo-tu, 35 sene Hun İmparatorluğu’nu yönetti. Çin’i baskı altına alarak tarihi korku yaşatması ve hafızalara kazıtması çok dikkat çekicidir. Ancak onun en önemli başarısı Orta Asya bozkırlarındaki bütün boy ve toplulukları bir idare bütünlüğünde toplanmasıdır. Kısacası Orta Asya’da yaşayan bütün bozkır halklarını bir birlik haline getirmeyi başarmıştır.
( )Hu-chie ülkesi, Tanrı Dağları’nın batı kısmından ve İli ülkesinden kuzeyde Tarbagatay Dağları çevresinde idi ve Chih-chi tarafından M.Ö. 43-36 arasında bozguna uğratılmışlardı.
( )İli bölgesine yakın yerde gösterilen Ho-chie boyunun da Ogurların ataları olma ihtimali vardır.( )
Ogurların, Tanrı Dağları civarında yaşayan Wu-sun’ların devamı olduğu şeklindeki görüşe katılmıyoruz. Çünkü onların tarihi farklı mecrada gelişmiştir.( )
Kaynaklardan anlaşıldığına göre Hunların inanç sistemi şu üç noktada toplanıyordu: 1. Tabiat kuvvetlerine inanma, 2. Atalar kültü, 3. Gök Tanrı dini. Aslında genel olarak bakıldığında tüm bozkır topluluk ve devletlerinin inanç sistemleri buna uygun gelişmiştir. Bu bağlamda Hunların inanışlarını bozkırda doğan inanç sisteminin ilk tipi sayabiliriz.
Hunlar, yılın ilk ayında hükümdarın (Ch’an-yü) sarayında ve ilkbaharda beşinci ayda (haziranda) Ongin Irmağı bölgesindeki Lung-ch’en’da (Ejder şehri) ve sonbaharda Tai-lin’de Gök-Tanrı’ya, atalara, tabiat kuvvetlerine at ve koyun kurban ederlerdi.( )
( )Hun hükümdarı Chün-ch’in (M.Ö. 160-126), Çin imparatoru tarafından 133’te Ma-i’de hazırlanan tuzaktan kurtulunca “Tanrı takdir buyurduğu için kendini koruduğunu” söylemiştir. Bir başka başarısını Tanrı’nın işi olarak açıklamıştır.( )
Büyük Hun İmparatorluğu’nun hükümdarı Mo-Tu M.Ö. 176 yılında Çin imparatoruna gönderdiği mektupta kendisinin Tanrı tarafından tahta çıkarıldığını kaydederek askerî zaferlerini önce Gök Tanrı’nın inayeti ile kazandığını belirtmiştir.( )
( )Hunlarda ataların ruhuna ve Gök Tanrı’ya kurban olarak at ve koyun kesilirdi. Bunların da erkekleri seçilirdi. Bundan dolayı Asya Hun imparatorluklarına ait mezarlarda (kurganlarda) çok sayıda at iskeleti bulunmuştur.
( )Gök Tanrı yanında yıldızlara, güneşe ve aya da saygı gösterilirdi.
Milattan sonraki asırlarda Kuzey Çin’de devlet kuran Hunlar zaman içinde Budizm’e girmişlerdir.
Büyük Hun İmparatorluğu döneminde adı geçen diğer boylar Ch’ü-she, Ko-k’un, Hu-chieh gibi boylardır.
Büyük Hun İmparatorluğu’nun hükümdarı Mo-tu’nun, kuzeye dönerek hakimiyeti altına aldığı boylar arasında Hun-yü’lerin adı geçmektedir. Bundan sonra bir daha adlarına rastlanılmaz.
Hun mezarlarında örgülü insan saçı yerleştirilmesi, mezar törenlerinin önemli bir parçası gibi görünmektedir. Eski Çin kaynakları, Hunların uzun saç örgülere sahip olduğunu, bazen aşağıya doğru sarktığını ve bazen başlarına yığıldığını bildirmektedir.
Toprak devletin temelidir. *Metehan/ Mo-tu
Hunları yakından tanıyan Wang Huei, anlaşmanın uzatılmaması taraftarıydı. Daha önce yapılan anlaşmalara Hunlar uymamışlar, sınırlara saldırmışlardı. Ona göre en doğurusu Hunlar sefer düzenlenmesiydi. General Han An – kuo ise

“ Hunların çok uzakta bulunduğunu, dolayısıyla savaşın gereksiz olduğunu, Hunların atlarının ayaklarının çok kuvvetli olduğunu, Hunların buna güvendiğini, yırtıcı hayvanlar gibi dolaştıklarını ve kuş sürülerini andıran biçimde uçtuklarını, dolayısıyla onları yakalamanın çok zor olduğunu” belirtti.
Ayrıca Hun topraklarının ele geçirilse bile Çin’e hiçbir faydası olmayacağını vurguladı. Nitekim geçmişte hiçbir zaman Çinlilerin Hun ülkesini hakimiyeti altına alamadığını, boşuna atlarının ve askerlerinin harcanacağına işaret etti.

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir