İçeriğe geç

Bozkır, Kuş ve Balık Kitap Alıntıları – Yeşim Monus

Yeşim Monus kitaplarından Bozkır, Kuş ve Balık kitap alıntıları sizlerle…

Bozkır, Kuş ve Balık Kitap Alıntıları

Herkes konuşabiliyor biliyorum, ama sen sözcüklere anlamları yüklerdin. Ağırlıktan ezilmezdi cümleler ama hafiflikten uçamazdı da. Kederi de sevinci de sesinle taşırdın yüreğime.
Balık olsam, yüzüp gitsem bu dünyadan. Denizler altında bir hayat kursam kendime. İnsansız bir hayat. Çok yorgun hissediyorum kendimi. İnsanoğlu kendine acı çektirmek için özel çaba sarf ediyor yeminle. Oysa hayat ne kadar güzel. Hayat insanı çağırıyor sürekli, Hadi! diyor, Bak dünya ne kadar güzel ama insan Yoo, diyor, Kendimi kendi kanımda boğayım, ondan sonra bakarız!
Sen geldiğinde göklere uçan, sen gittiğinde uçurumlara düşenim.
“Turnalar çift çift uçar, turna âşıktır eşine, biri öldü mü öbürü yaşamaz. Önce katarın en ardına geçer, turna avazı derler acı bir çığlığı vardır, yürek parçalar o feryatlar. Ağıt yakar turna sevdiğine. Sonra bir kayalıkta bırakır kendini ölüme. Döne döne iner kanat çırpmadan, döne döne, döne döne Eşinden ayrı yaşamaktansa bırakır kendini ölümün koynuna. Düşer turna keskin kayaların üstüne. Turna kan içinde teslim eder ruhunu. Turna sadakattir. Ben bir turnadan ödünç aldım sevdayı ”
Sigara içiyor. Ama öyle bir içiyor ki, sanırsın dünya birazdan yok olacak ve en çok sigara içeni cennete koyacaklar.
Kuş ve balık gibiydiler işte
Ne doğulu kalabilmiş ne batılı olabilmiş, her şeyi yarım kalmış bir kültürün yarım yarım çocuklarıydılar.
Herhangi birinden nefret etmiyor insan, nefret için çok kıymet vermen gerek.
Beni öfkene kurban ettin.
Helali hoş olsun.
Allah kabul etsin.
Dağıt şimdi benden kalan ne varsa yedi kapıya.
Özgürlük sandığınızın esaret, güç sandığınızın en zayıf yan, cesaret dediğinizin en büyük korkaklığınız olduğunu öğrenmeye dayanabilecekseniz, buyurun başlayalım.
Bak şimdi bir çingene çocuğunu al, başka yerlerde büyüt, Mozart’larla, Beethoven’larla uyut, piyano öğret. 40 yaşında da olsa dokuz sekizlik müziği duyduğunda oynar o çocuk. Çingeneleri çok severim.
Anadolu hep Selçukludur zaten. Anadolu’yu Selçuklu imar etmiştir. Osmanlı sadece geçiş yolu olarak kullanır bu coğrafyayı. Bir sancak yoksa o kentte, Osmanlı eseri de olmaz. Oysaki Selçuklu her yerde varlığını hissettirir.
İyilik bence içinde kötülüğü barındırmamak değil, kötülük yapmak elinden geldiği halde iyiliği seçmektir.
Tek atımlık kurşunun var oda, samimiyet.
Alıştım yalnızlığa. Tutkusuz belki ama aynı zamanda kavgasız,, savaşsız, sıradan sükun içinde bir hayat kurdum
Harflerin başı dik, alnı açık.
Birazdan kıyametim kopacak burada, kimsenin haberi olmayacak.
Çay iyi gelir aşk yarasına.
İlk kez göreceğim annemi acı karşısında.
“Hiç kimse sınanmadığı bir günahın masumu sanmasın kendini”
Ama öyle bir içiyor ki sanırsın dünya birazdan yok olacak ve en çok sigara içeni cennete koyacaklar.
“Kuşa süt nasip olsa, anadan olurdu ”
“Hayat çok kısa. Sadece sen varsın. Sadece kalbin var sözünü dinlemek için. İçinde bilmiş bilmiş şüphelenen, akılla konuşan sen değilsin Hislerine dayan, güven onlara ”
“Neyden eminiz ki bu dünyada..? Gerçek sandığının kocaman bir yalan olduğunu öğreten dünyada hangisi gerçek, hangisi yalan..? Güvenmek..! Güvenmek ne kadar güvenilir bir duygu ki..?”
“Rahat bırak. Kelebek kozadan çıkacaksa kendi uğraşarak çıkmalı, yoksa kanatları güçlenemez. Uçamaz ”
“Mutsuz bir annenin çocuğu mutlu olamaz ”
“Herhangi birinden nefret etmiyor insan, nefret için çok kıymet vermen gerek ”
“Çok süslenen kadının, ‘güzel olmak’ gibi bir kaygısı vardır ”
– “Erkek ismi değil mi Kayra..?”
– “Kayra, Tanrı’dan gelen iyilik demektir. Tanrı’dan bir iyilik geliyorsa, bu erkek olamaz değil mi..?”
: ))
“Benim en iyi hikâyem sensin Kendim anlatır, kendim dinlerim ”
“Bir limandı o, limancı gelip giden gemilere, en sevdiği gemiye bile sormazdı bir şey. Gerekirse anlatır diye düşünürdü ”
“Mutlu günlerdi diye düşünüyor. Telaş yok, saat derdi yok, bir yere yetişme zorunluluğu yok Okur, uyur, uyanır, aylaklık eder, şiir okur, şarkı söylerlermiş Gerçekten de mutlu günlermiş ”
“Anadolu anaerkildir aslen. Bir koyundan bir kültür yaratır Türk kadını ”
“Yaşamak nefes alıp vermek değil ki Ateşe düşüp yanmayan, ateşi nasıl anlatsın..?”
“İhanetin, ihanet edilenin güzelliği ile bir alakası yoktur ”
“Nasıl özlemişim böyle dışarıda olmayı, insan içine çıkmayı, hayata karışmayı. Taze çiçeği, kahve kokusunun gün ışığıyla el ele verip başımdan huzur ve neşeyi boca etmesini ”
“Akrebin sokuşu düşmanlığından değil, tabiatındandır ”
Sen sokakta olsan, ben şiddetli bir yağmur gibi yağsam üzerine Aksam saçlarından, kirpik uçlarından
Bu dünya o kadar kibar ki ipini çekerken bile teşekkür ediyorlar insana.
Kıskanmak, değer vermenin en üst katıdır. Aşkın en yüksek, en kırılgan noktasıdır.
Tüm acı, bütünüyle keder, hepsi yerli yerinde. Yeri yüreğim
Hele kadınlar. Tanrım ne kadar aptallar. Nasıl da boşlar. Okumuyorlar, yazmıyorlar, düşünmüyorlar Düşün ki kadının Fuzuli’den haberi yok. Böyle kadın olur mu? Tartışamıyorsun bile. Sanat, edebiyat, siyaset Hiçbir şey bilmiyorlar. Güzelliğe vurulacak çiğlikte değilim ki ben. Bir karakaşa, bir sürmeli göze, ölçülü bir vücuda tamah etmem. Bunlar kelepçe yüreğime. Çeker giderim.
O dağın gölgesine varılacak, o sokaklara girip çıkılacak, o kitaplar yeniden açılacak, o şiirler yeniden okunacak gürül gürül. O mektuplar çekmecelerden çıkarılıp, sahibinin ellerine teslim olunacak
Orta Anadolu’nun ortasında, o başı dumanlı dağa sırtını vermiş, kadim zamanların başkenti. Kitaplara konu, sevdalara beşik, ayrılıklara yuva, hasretlere mabet olmuş bir şehir. Özgür açısından eski sevgili. Terk edilen, unutulan, tekrar dönülmeyen yahut dönülemeyen Kök salmamak için, köksüz kalmak için, öksüz ve yetim yaşamak için terk edilmiş bir şehir. Binlerce yıldır aynı yerde abide gibi durduğu halde, yok sayılan, adı anılmayan, rüzgarı, karı, yağmuru, havası hatırlanmayan ama hep kalbi kanatan o şehir.
Eee, bir yazarım ben, ruhlar aleminden rüya devşiririm.
Sıkılan insan harcıdır okumak.
İmamlar evlendirmez aşık insanları. Semada Tanrı kıyar o nikahları, melekler şahittir. İlk görüşte aşka iman ederim. Gök Tengri kutsar böyle aşıkları. Kıyıldı nikahları.
Ben sana gönlümle gelirken, sen bana hep aklıyla karşılık veren o dik, o güçlü, o asi, o ellerinde mızraklar, oklar, yaylar, kılıçlar, kalkanlar olan kadın olmaktan vazgeçmedin. Bin kez söyledim, bana karşı aklını kullanma, gerek yok diye.
Yoruldum Bir vahşi kısrak gibi toynaklarını sertçe yere vurup şaha kalkmandan, tozu dumana katmandan, her an çekip gidebilecek gibi öfkeli, inatçı, gözü kararmış bir savaşçı olmandan!
Uzaktan da severim ipek saçlarını, uzaktan da yatarım dizinde. Özdemir Asaf yetişir imdadıma.
Sonra bir an olur, herhangi bir an. Bir kuş havalanır, belki iki damla yağmur düşer gökten, mahzun bir çocuk geçer yoldan, dalgın güzel bir kadın yahut ya da bir cümle olur okuduğum kitapta. Ne bileyim, emanetini düşünürüm bir an, bir an olur işte herhangi bir an çözer ipimi o bir an
Karanlık bir köşe bulur, kvrılırım. Ana karnında bebek nasıl kıvrılırsa öyle Hıçkırmadan, bağırmadan, sızlanmadan ağalarım. Yaşlar süzülür gözlerimden. 
Sen sokakta olsan, ben şiddetli bir yağmur gibi yağsam üzerine.. aksam saçlarından, kirpik uçlarından..
Belirli bir mantık temeline dayanmasa da, sırf öyle gerektiği için inat edip öyle davranmadığı zamanları çok. Gıcık yani. Otoriteden, kurallardan, toplumun çizdiği çizgilerden nefret ediyor. Komşu sevmiyor, akraba sevmiyor. Uzak duruyor, uzaklaştırıyor.
Sigara içiyor. Ama öyle bir içiyor ki, sanırsın dünya birazdan yok olacak ve en çok sigara içeni cennete koyacaklar.
Tuhaf bakıyor bu adam. Gözleri filan tuhaf. Sever gibi, döver gibi, bin yıldır tanır gibi, beş dakika sonra hatırlamaz gibi.
Hani bazı tipler var. Havalı olacağım diye çabalar ve her şeyi o aptalca çaba öldürür, hatta adamı normalinden daha zavallı gösterir, nefret ederim ben onlardan.
Heyy ahali, ben geldim! Selam gençler. N’aber babalar! Dinle bak ne anlatacağım! ”
Kolay değilmiş. Hiç kolay değilmiş. Yazayım bitireyim de kurtulayım diyordum. Yazınca kurtulacağımı sanıyordum.
“Bozkır başka bir yer. Bozkırın ruhu var, canı, kanı ve aşkı ve sevdası ve hasreti ve bereketi. Bozkır dediğin herhangi bir şey değilmiş anladım ben onu. Bozkır sadece bir coğrafya değilmiş.”
“Hüzün! İnsan olmanın ayırdına en çok vardığımız duraktı.”
al kanımı ak sevdamın üzerine döktün. beni, sebebini bile bilmediğim öfkene kurban ettin. sebebini bile bilmediğim şeyler yüzünden, hiç dinlemeden, adaletsiz bir kadı gibi mahkum ettin. durmadın, duymadın, anlamadın, dinlemedin var mı bir diyeceğin demedin. beni öfkene kurban ettin!
helali hoş olsun. Allah kabul etsin.
dağıt şimdi benden kalan ne varsa yedi kapıya.
verilmiş kurban geri alınabilir mi? olabilir mi böyle bir şey? yıkasan geçer mi, öpsen acımaz mı? al kanımı ak karın üzerinden toplayıp tekrar doldurabilir misin damarlarıma?
sonra bir an olur, herhangi bir an. bir kuş havalanır, belki iki damla yağmur düşer gökten, mahzun bir çocuk geçer yoldan, dalgın güzel bir kadın yahut ya da bir cümle olur okuduğum kitapta. ne bileyim, emanetini düşünürüm bir an, bir an olur işte herhangi bir an çözer ipimi o bir an
karanlık bir köşe bulur, kvrılırım. ana karnında bebek nasıl kıvrılırsa öyle hıçkırmadan, bağırmadan, sızlanmadan ağalrım. yaşlar süzülür gözlerimden. matkap sesi duyulmaz olur yavaş yavaş. uğultu diner, acı azalır. uykuya dalarım. uyandığımda bir daha canım hiç yanmayacak, o rüzgar beni bir daha asla bulamayacak sanırım. bazen birkaç gün geçer bazen birkaç ay. yılı bulmaz hiçbir zaman, gelir yine, yeniden
naif bir kederle gelir.
kara bir katrana döner, başlarım debelenmeye.
yine yanarım, yine kanarım.
yine de tercih ederim ama böylesini. aşk için ne varsa kabulüm. tadı yoksa acısı var, ya hiçbir şeyi olmasaydı? öyle boş, öyle terk edilmiş bir virane gibi, kurumuş bir ağaç gibi kalsaydı kalbim. ziyaretçisi olmayan bir mezar gibi
şükür derim şükür, şarj edin matkabı, fişe takın olmadı. ayrılık aşka dahildir ve aşka dair her ne varsa kabulüm uzaktan da severim ipek saçlarını, uzaktan da yatarım dizinde. Özdemir Asaf yetişir imdadıma.
Deniz; dip, derin; mana demektir. Manayı arar balık. Her şeyin bir nedeni, bir amacı, bir manası var ve insanın özü bu manalardan süzülüp geçmedikçe tekâmül edemez.
Ağaç, yaprak, yeşil, gök; hayat demek, özgürlük demek, umut demektir. Özgürlüğünü arar kuş. Özgürlük, yaşama sevinci ve umut yoksa insan ruhu oluşamaz. Kendini bulamaz, kendini bilemez, Allah’a, inanca ve imana eremez. Göklere pervaz vurur, en uçuk maviye kadar yükselir.
Öldürme!
Sadece canını almak değildir öldürmek. İnsanların hayatını, umutlarını, sevdiklerini, işlerini, ekmeklerini ellerinden alarak öldürür kokuşmuş çağın insanı. Birini öldürürsen, aynaya her baktığında ayna sana katilsin der.
Dedirtme!
Aşk nefreti doğuruyor işler rayından çıkınca. Nefret ettiğin sürece yaşıyor aşk. Her hangi birinden nefret etmiyor insan, nefret için çok kıymet vermen gerek. Bu durumda ne kadar aşıksan o kadar nefret ediyorsun. İkisi birbirini besledikçe alev yükseliyor. Yanıyor insan bu alevde,
cayır cayır yanıyor.
Seven gönül, deli divane âşık insan, gönlünde kıyar nikâhını. Hocaya, İmama, şahide gerek kalmaz. Tanrı’dır o nikahın şahidi.
Dolu başaklar eğik olur Selcen Hatunum! Söylersem içim boşalır.
Yoksa sen bilmez misin, Selcen Alparslan için ne demektir!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir